32 nci gün

    77.
  1. 28 şubat postmodern darbesi konulu, 28 şubat 2008 tarihli yayınında türk gençliğinin içinde bulunduğu durumu tastamam gözler önüne sermiş televizyon programı. hani hep negatif eleştirilerle abanılan ve bu bağlamda haksızlık edildiği söylenen gençlik bu işte.

    islamcılar ve cumhuriyetçiler kapışması vol.85: burada izlenenler üzerinden islamcıları 3-4 taifeye ayırabiliriz mümkündür fakat, cumhuriyetçiler tornadan çıkmış tek, üniform. iki tarafın da dünyadan haberi yok. konuşmayı da bilmiyorlar. zaten bilseler de konuşacak halleri pek kalmamış. cumhuriyetçiler kantinde biraz gazete okumuşlar belli ve iki üç örgüt kurmuşlar; devrim bekçileri, genç üniversiteli cumhuriyetçiler vs. türünden toplaşmalar işte. belli ki geleceğe dair bir planları, değişim gelişim hesapları mevcut değil. dezenformasyondan doğurulmuş refleksi bir koruma, kollama, savunma ve islamcılarla birlikte ikinci cumhuriyetçilerle de her daim müdafaa savaşında kararlı fikirsiz bir zümre.

    islamcılar da nasipsiz. nasipsizlikleri; savunmaya karşı geliştirdikleri kontrsavunma ve saldırı sebebiyle meydana gelen, taleplerini cumhuriyet ve demokrasi çerçevesine oturtmaya çalışarak düşmanının silahı ile silahlanmayı uygun görüp, dar alanda kabul ettirmeye çalıştığı fikri ile anılmasından ve devamla müslümanlığın, islamın sorunlarının sadece türban serbestisinden ibaret noktasına hapsedilmişiliğini fark etmemesinden.

    zihinleri, idrakleri iğdiş edilmiş ardından tecavüze uğramış iki farklı grubun içler acısı hali.

    dipnotlar:
    saat 01:5'te söz alan bir öğrenci "faşizm" dedi çok küçük bir alkış aldı. yandaşı olmadığından değil faşizmin kelime anlamını bilmediklerine emin olduğumdan alkışlanmadı o tombiş.

    saat 01 15'te söz olan bir öğrenci "boxerla gelmek istiyorum ben de, hadi bakalım nolcak şimdi" dedi. olmaz, boxer güney asya'da bir yerlerde bir zamanlar yaşamış eşek eti yiyen siyasi bir klikin sembolüdür.

    saat 01:30!a doğru söz alan bir öğrenci boxerla gelirim diyen kişiye "kendisi kaybeder" dedi. iki anlamı olabilir:
    a) bacaklarını görmüş epey kıllı, sosyal alanı sıfıra iner. demek istedi.
    b) üniversitede azgın adam çok tecavüze uğrar, götü kaybeder. demek istedi.

    *01:30'a kadar ancak dayanabildim. dudaklarımda alaycı bir gülümsemeyle uyudum.
    6 ...
  2. 56.
  3. ağzında sakız, gündemi takip etmeyen, laubali, sinema izlemeye gidelim derken yanlışlıkla kendilerini tartışmanın içinde bulmuş öğrencilerin ya da öğrencilikleri paraya bağlı olan çocukların bulunduğu programdır.izliyorum.izlerken de kendimi gülmekten bir o kadar da üzülmekten alamıyorum.konuşanlar sanki tartışmak için değil de alkış almak için konuşuyormuş gibi geliyor bana.

    misal;
    bir öğrenci ayağa kalkar ağzında sakız, baba parasıyla okuduğu belli olan zeka seviyesi moron seviyesinde ve önünde bulunan türbanlı öğrencilere ''atatürk olmasaydı siz de olmazdınız'' der.lafa bak be of ne laf yapıştırdı.cuk diye oturdu helal alkışş.hadi alkışlayalım.zaten etraf şak şakçı dolu elleri havada hazır beklemektedir.ve bu ayağa kalkan kızımız da kendisini bişey yapmış zannederek oturur.sakız çiğnemeye devam eder...
    10 ...
  4. 38.
  5. ne kadar gerizekalı varsa hepsini bir araya toplayan program.

    bir sunucu düşünün ki adı mehmet ali birand olsun, yılların gazetecisi, yorumcusu, olağanüstü bir insan; ve bu kişi kalksın turbanlı bir öğrenciye -sen laik misin?- diye sorsun.

    bir insan evladı böyle bir soruyu kafasında nasıl kurar allah aşkına?

    birbirini dinlemekten aciz gençler, kutuplaşmış fikirler, öğrenciye -sus!- diye çemkiren akademisyenler, profesörler, vekiller.. nedir kuzum alıp veremediğiniz?

    işte yapıldı istenenler, hedef başarıyla tamamlanmak üzere..

    islamı iliğine kadar özümsemiş gençlerle, ataturke bağlı turk genci! evet bu akşam hepsi aynı yerde toplanmıslardı.

    tek bir kişi orda adam gibi laflar edecekti ki onu da susturdular. sahte islamcılardan, sözde laiklik yanlılarından bahsedecekti..

    -ben ölecek olsam türbanlı doktor beni tedavi edecek mi? gibi aptalca fikirleriyle tükürmeyecekti etrafa.

    ortadoğudaki vahşetten bahsedecekti. ya oradaki insanların özgürlükleri diyecekti? birilerinin maşası oldugunuzun farkında mısınız ey düşünmekten mahrum, beyin kıvrımlarının arasına nifak tohumu kaçmış gençler diyecekti.

    diyecekti, diyecekti de bu memlekette böyle lafını dizerler boğazına adamın, şayet gerceklerden bahsediyorsa.

    ya her şeyi geçerim de, atatürk'ü zerre anlamayıp atatürkçülük oynayanları gördüm ya cidden canım sıkıldı ya..
    6 ...
  6. 22.
  7. şahsen bugünkü 32. gün programını ağzım açık izledim. programa çıkardığı konukların tamamı yıllardır dtp ya da türevleri adı altında siyaset(!) yapmış kişilerdi ve değişik açılımlar getirdiler kürt sorunu olarak tanımladıkları şeye. bol bol abdullah öcalan'dan bahsedildi, onun dtp üzerindeki etkisinden bahsedildi. dtp'ye destek veren seçmen kitlesinin abdullah öcalan'ı da benimsediğini söyledi konuşmacılardan bir tanesi. bölgesel özerklikten bahsedildi, dtp'nin bu istemine ek olarak ayrı bir bayrak talebi olduğundan falan bile bahsedildi. programda türk yoktu zaten. diledikleri gibi konuştular. mehmet ali birand her zamanki gibi mensubu olduğu medya grubunun da içinde olduğu büyük oyunlara hizmetini sürdürdü. bu bir psikolojik harekattır diyorum ben kesinlikle başka bir şey değil benim için. kulakları bu tip sözlere kuramlara niyetlere aşina kılmak istiyorlar, yavaş yavaş alıştırmak istiyorlar. program canlı yayın olmadığı için ne telefonla aramak ne sms yollamak ne de mail atmak mümkün olmadı. daha fazla özgürlükten falan bahsetmesinler artık, türkiye'nin en çok izlenen kanallarından ve programlarından bir tanesinde saatlerce sınırlama olmaksızın konuşabildiler çünkü, bu dünyanın başka neresinde mümkün olabilir? bugün ingiltere'nin terör saldırılarından sonra çıkardığı yasalara bakarsak demokrasi ya da insanhaklarını nasıl kısa dönem konjonktürüne bakarak belirli ölçüde askıya aldığını görebiliriz. türkiye de aldığı ve alacağı her türlü önlemde haklıdır çünkü o da uluslararası alanda bir aktör olarak varlığını eksiksiz devam ettirme hakkına en az diğer ülkeler kadar sahiptir.

    kırmızı çizgiler sadece dış politikada yoktur. birilerinin çıkıp türkiye'de konfederasyon yönetiminin ve tc sınırları içinde başka bir bayrağın kesinlikle ve kesinlikle hiçbir şekilde mümkün olmadığını + bu gerçeğin değişmeyeceğini cümle aleme bildirmesi gerekir. bu terör olaylarına karşı da dik bir duruş sergilemek demektir, bunca senedir verdiğimiz şehitlerimizin yattıkları yerde rahat uyumalarını sağlamak demektir.

    mehmet ali birand senden nefret ediyorum. biraz düşünüp biraz okuyan insanların rahatça görebildiği bu büyük oyunlar içindeki en adi en ucuz piyonların başında sen geliyorsun.
    5 ...
  8. 52.
  9. türkiyenin yavas yavas dis güclerden bir güzel bölünmeye itildigini gösteren programm. biz hala türbandir odur budur diye tartisiyoruz asil düsmani görmüyoruz görmememizi sagliyorlar.

    (bkz: uyan türkiye)

    *
    chp milletvekili akp milletvekiline hangi islam ülkesinde demokrasi var diye sorunca akp milletvekili türkiye diye cevap verdigi programdir ayrica.

    Türkiye biz fark etmeden islam ülkesimi oldu?
    6 ...
  10. 46.
  11. dün akşamki programda türk gençliğinin halini gözler önüne seren programdır.

    öyle bir durumdayız ki, kimse birbirini dinlemiyor, o konuşurken, öteki atlıyor, ayaklarını yere vuruyor veya atışma havasında geçiyor.

    haçlı irtica kavramını literatüre sokan eleman ne kadar geri zekalı ise, üniversitelerde türbanın özgürleşmesi gerektiğinden dem vurup üzerine 13-15 yaşındaki kızları örnek gösterip -13-15 yaşındaki kızların ne işi var orada?- üzerine bir de "bu yasakcı zihniyet, psikolojik işkence odaları kuranlar yargılanmalı" diyen zat da o kadar geri zekalıdır.

    türban yasağının üniversitelerde kaldırılmasını sağlayan yasa değişikliğine destek verenlerden oluşan grup, bu yasaya karşı olduklarını çünkü, türbanın sadece üniversitede değil, kamu alanına da girmesini istemektedirler ve yasayı eksik bulduklarını söylemektedirler. bu işin bu noktaya geleceği çoktan belliydi, yani "bu olay sadece üniversitelerle sınırlı kalmayacak" diyenleri sonuna kadar haklı çıkaran bir geceydi.

    o kadar konuşmada 3 tane adam gibi konuşan vardı, tekerlekli sandalyede oturan genç, türbanlı olan gencimizin "oligarşik elitler" suçlamasına "ben bir inşaat işçisinin çocuğuyum! benim sorunum senin inançların çerçevesinde türban takman değil, benim sorunum senin türbanla üniversiteye girmen de değil, benim sorunum kendi siyasi emmelleri için sizi kullananlardır, siz farkında olmadan o kişilere destek veriyorsunuz, farkında olmadan kendinizi kullandırıyorsunuz" diyerek muhteşem bir ayar vermiştir. diğer taraftan, bilgi üniversitesi psikoloji öğrencisi olduğunu söyleyen türbanl bir kız muhteşem bir konuşma yapmıştır ve yakışıksız şekilde ilerleyen tartışmaya ayar vermiştir. bir de sütçü imam üniversitesi'nden geldiğini söyleyen enç, devrim yasalarına ve anayasa'nın 174. maddesine atıfta bulunarak bu anayasa değişikliğinin yasal olmadığını somut bilgi ve belgelerle ortaya koymuştur.

    türbanlı öğrencileri ayaklarını yere vurarak yok sayan denyolar gibi, türbana karşıt açıklamalar yapan gençler de türbanlı ve türbanı destekleyen öğrenciler tarafından sözlü tacizlerle konuşmaya engel olacak denyoluklarda bulunmuşlardır.

    bir de türkiye'de oluşan tablo gerçekten inanılmaz boyutlara gelmiştir. evet laiklik, anlamsal olarak dinsizliktir ve "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" gibi bir cümle anlam kargaşasında doğrudur, ancak, bir kişi "ben laikim" dediğinde, bu "ben dinsizim" manasına gelmez, devletin laik düzenine inanma ve onu muhafaza etme amacındaki kişiyi ifade eder. devlet gibi bir organizasyon canlı bir organizma değildir ki, "ben laikim" desin. bunu devletin bir parçası olan bireyler dile getirir.

    diyelim ki, "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" cümlesi sonuna kadar doğru ve açık bi cümledir e aynı kişi nasıl olur da çıkıp, kamu alanına dini kisve altındaki siyasi bir simgenin girmesini isteyebilir? o zaman laik devlet düzeni nerede kaldı? böylesine çelişkili cümleler kurmayı da herhalde kanada'da öğrendi ablamız.

    bir yandan 18 yaşını aşmış, kendi kararlarını verebilen bir kızımıza kıyafet konusunda baskı yapılamaz deyip, 13-15 yaşındaki kızlarımız üniversite önünde coplandı örneğini vermek de hakikaten tuhaf olmuştur. 13-15 yaşındaki çocukları kullanan adamlar çıkıp, özgürlük demokrasi dersi vermeye kalkmışlardır.

    mehmet ali birand'ın ise böylesine bir konuda herkese 1 dakika verip "soruma cevap ver, girsin mi girmesin mi?" şeklindeki konuşması ise gariptir. bu millet "evet mi, hayır mı" şeklinde tartıştığı için, cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi referandumuna "parlamenter demokraside ne gibi zararlar ortaya çıkarabilir, götüreceği, getireceklerinden az mıdır, fazla mıdır?" gibi tartışmaları yapmadan girmiştir. ülkeyi ciddi kaosa sürükleyen konular sadece "özgürlük, demokrasi, halk" gibi kavramların içine sıkıştırılıp tartışılmadığı için, kimse kimseyi dinlemeden kendi bildiği yolda gidiyor.

    bugün çekincememiz nedir? laik düzenin yara alması çünkü, bu örtünme yasağının kalkması üniversitelerde kalmayacak! bu kamu düzenine girdiği zaman devletin laik düzeni sarsılacak! bir yandan "ben laik değilim, devlet laik" de diğer yandan "bu yasak kamu çalışanları için de kaldırılmalı" de. recep tayyip erdoğan muhalefetin değil, necip türk milletinin eline vermiştir çelik çomağı, hep beraber oynuyoruz! o da o fırça bıyıklarının altından kıs kıs gülüyor bizlere. bir de garanti veriyor hazret; "sadece üniversitelerle sınırlı kalacak! kanayan bir yaraydı, yarayı tedavi ediyoruz" diyor. yara tedavi falan edilmiyor, daha da derinleştiriliyor ki, içine sağlam dolgu yapılsın ilerki yıllarda. 5 sene sonra "e kardeşim devlet bu çocuklara milyonlarca lira yatırım yaptı, devlet bu çocuklardan yararlansın" denilip, kamu yasağı da kaldırılacak ve o günün akp'lileri de "tabi canım özgürlük" diyecekler, recep tayyip erdoğan bugün söylediğini unutacak belki de "ben böyle bir şey demedim" diyecek yüzü kızarmadan, tıpkı geçmişte söylediklerini bir unutup bir hatırladığı gibi... "kanayan bir yara var, göz yaşlarını durdurmalıyız" edebiyatıyla kamuya sokacak. bugünün tatlı su demokratları da o gün gelince, sular bulanınca, daha büyük kaoslar doğunca bakalım ne diyecekler? bugün türban meselesi sebebiyle okula gitmeyen öğrenci oranı, toplam üniversite öğrencisi sayısının %1'i bile değil. madem inanç özgürlüğü, türkiye nüfusunun %20'si olan alevi insanlarımızın dini inaç özgürlüğü neden yok? çünkü amaç özgürlüğün meyvelerini yemek değil, çünkü demokrasi bir amaç değil, araç!

    bu yasağı üniversitede delerseniz barajın patlatılıp şehrin sel altında kalmasını yaşarsınız. 4 yıllık lisans programı için "örtüm, alıp verdiğim nefes kadar değerlidir" değerlendirmesinde bulunanlar, 4 yıl sonra belki de ömür boyu yapmak istedikleri bir meslek için çok daha sert olacaklardır. tayyip erdoğan türban meselesini ispanya'da hamile bırakmıştır, nur topu bir kaosumuz yakında doğacaktır.
    4 ...
  12. 58.
  13. insan sesinden çok alkış sesi duyulan program.
    4 ...
  14. 43.
  15. dün akşam itibariyle* son günlerde* hummalı bir şekilde tartışılan türban sorununu üniversite öğrencileriyle birlikte masaya yatırmış olan program. dün akşamki bölümü türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını savunan* öğrencilerle karşı görüşteki öğrencileri aynı çatı altında toplamış ve oluşturulan bu tartışma platformunda ortaya atılan bazı görüş ve demeçlerle hayli dikkat çekmiştir.

    işte programda yaşanan ilginç tatışmalardan biri:

    türbanlı bir kız konu hakkındaki görüşlerini söylüyor. konuşması bittikten sonra mehmet ali birand kıza ilginç bir soru yönetiyor:

    - peki siz laik misiniz ?

    kız cevap vermekte bir dakika bile tereddüt etmiyor:

    - hayır değilim !

    anında protestolar yükseliyo tabi. ve o anda belki de bu konuya dair söylenebilecek en demagojik söylem türbanlı kızın ağzından çıkıyor:

    - arkadaşlar ben laik olmak zorunda değilim, devlet laik olur, bireylerin ise böyle bir zorunluluğu yoktur.

    ilginçtir bu söylem medyanın bu ve benzeri konulardaki "ne şiş yansın ne kebap" duruşuna ironk bir örnek olarak mehmet ali birand tarafından da onaylanıyor ve devleti bireylerden bağımsız bir organizasyon olarak gösteren bu söylem televizyon ekranlarında kutsanıyor...

    özetle türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını savunan kesim laik olmadığını açıkça dile getirebilecek kadar yüzsüz ve ne yazık ki türkiye de laik olmayan bu beyinler tarafından üretilen düşüncelerle oradan oraya savrulup durmaya mahkum gibi gözüküyor. görünen o ki kısa süre sonra bu ülkede laiklik de tartışılır olacak... ha bu arada bakın türkiye cumhuriyetinin genel niteliklerini anlatan t.c. anayasası'nın ikinci maddesi ne diyor:

    MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
    7 ...
  16. 17.
  17. sanılanın aksine bu programı mehmet ali biran hazırlamaz. hatta programda ki konuları bile sunum yapacağı gün öğrenir. programı daha çok diğer gazeteciler falan yapar. yani bu programı mehmet ali birandla özleştirmek * * biraz saçma. ama kabul etmek gerek ki mithat bereket gibi türkiyenin en iyi gazetecilerinden birini yetiştirmiştir bu program. nerde hareket orde mithat bereket
    4 ...
  18. 1.
© 2025 uludağ sözlük