üniversite okuyomuşum.. büyük memeli bir kız arkadaşım varmış.. beraber eve çıkmışız.. ders bitmiş eve gelmişim.. kız arkadaşım evde yokmuş.. o gelene kadar bi duş alayım demişim.. duşa girnce aklıma şey gelmiş.. kapıyı kilitlemeyi unutmuşum.. kız arkadaşımın geldiğini duymamışım...
alengirli mevzu hacivatım. alengirli mevzu.
anası ev hanımı olanlar sevişme fırsatı yakalasa dahi icraata dökmenin zorluğunu bilirler. niye? e mekan yok oğlum, salı pazarında mı yapacaksın? tabi daha sonra; arkadaştan evin anahtarını almak, karının evinde takılmak, otelde takılmak ve hatta ayrı eve çıkmak gibi seçenekler de ortaya çıkacaktır. lakin hadise lisede cereyan ediyor, ben nababilirim?
o zamanlar lise 2'deydim daha. o dönemki kız arkadaşımla okul kuytularında öpüşmek gibi, kafe köşelerinde yiyişmek gibi sefil atraksiyonlara girişmekteydik liseli bir çift olmanın dayattığı mecburiyetlerle. bi kafenin alt katında kızla üzerimize montlarımızı atıp hırs hırs memelerini ellediğimi biliyorum be. kamuflaj taktiğine gel, mont taklidi yapıyor herif. evet gerizekalı, montun altındaki hareketlilikten kimse bi sik anlamadı gerçekten. garson "ulan bunca kalabalık içinde üstüne mont atıp kızla yiyişme cesaretini kendinde bulan adam bana ne yapmaz? camda beliren silüetimi sikmez mi?" diye düşünüp korktuğundan olsa gerek gelip uyarmamıştı bizi. direkt mekanın işletmecisi olduğunu tahmin ettiğim takım elbiseli bi herif gelmişti, "biraz daha uygun oturmanız mümkün mü acaba beyefendi?" diye de nazikçe uyarmıştı. heee, ergeniz ya, asiyiz ya, kızın yanında uyarılmayı gururuma yediremeyip -herif gittikten sonra- "ne demek uygun oturun ya? ahlaksız mıyız biz? sapık mıyız? hayır, basıcam mekanını, o olucak" diyerek kolpa sanatından ustalıklı örnekler sergilemiştim.
annemlerin bayram tatili olsun, yaz tatili olsun, ilk fırsatta şehir dışına çıkma alışkanlığı bana hemen planı kurdurdu tabii. fakat yaşım küçük olduğu için gittikleri yere zorla beni de götürüyorlardı. o sene kurban bayramı'nda, kişiliğimin ikna edici tarafını keşfettim. (ulan zaten bi adama bir karısızlığın, bir açlığın, bir de göt korkusunun yaptırmayacağı şey yok). netice itibariyle bayramda evde kaldım, kız arkadaşımı da eve davet ettim. cevap pozitif. o gün hiç alışık olmadığım biçimde her şey pozitif. allah belamı versin hamilelik testi yapsam o bile pozitif çıkacak.
hayatımın ilk sevişmesini yaşayacağım, inanılmaz heyecanlıyım. lan sevişme dediğime de bakma, bekaret mevzusundan sebep, tam manasıyla penetrasyon gerçekleştirmiyoruz. senin anlayacağın, don üstünden aydemir akbaş sikişi bizimkisi. ama olsun, kafelerde, okul merdivenlerinde yiyişe yiyişe bi hal olduk, yeter ki rahat rahat boşalabileyim, hesap o.
seviştik, bitirdik, yatakta öyle mal mal uzanırken kız odadan çıkıp banyoya gitti. işte o an zaten kopuş noktası oldu benim için. abi, daha lise 2'de olduğum için 31 çekmenin cinsel hayatımın tamamını oluşturmasına o kadar alışmışım ki, az evvel yaşadığım şeye resmen inanamıyorum. ortama bir anda yabancılaştım ve sanki az önce sevişmemişim de porno izlemişim gibi, çok değil, yalnızca beş dakika öncesini düşünerek dalgayı sıvazlamaya başladım.
bi insan en fazla kaç dakika elini yıkayabilir? onu hesap edemedik tabi o şaşkınlıkla. tak, odanın kapısı açıldı. ve dünyanın en gerizekalı insanı kostümünü giymekte gecikmedim.
- carpe? napıyosun ya?
- ha... yoo? (lan oğlum, tamam da, neye "yoo?")
- hahah, napıyodun? (horozu boğuyordum amına koyim, gel kurtar)
- ha... yok ya. (ne boktan bi joker kelime seçmişim kendime. yok.)
kız allah'tan inceden safçaydı da sevişmeye devam ettik. ha sonunda noldu, tabii ki ayrıldık.