20’li yaşlar, bir insanın hayatının en güzel zamanları gibi anlatılır hep. gençsin, enerjiksin, iş o kadar da önemli değil, zaten yarısına kadar okuldasın, arkadaşların, çevren, sosyal hayatın çok hızlı... belki hala ailenle yaşıyorsun, dolayısıyla masrafların çok daha az, belki hala babandan harçlık alıyorsun ve hala senin için paranın değeri yok... metabolizman daha hızlı, cildin daha parlak, vücudun daha dayanıklı... sonuçta 20’lerindesin ve hayatın daha çok başındasın. o kadar ki 30’larında ya da 40’larında biri hakkında konuşurken “eşek kadar adam” ya da “koskoca kadın” tabirlerini kullanıyorsun.
halbuki göz açıp kapayıncaya kadar geliyor 30’lu yaşlar. önce bir zorlanıyorsun 30 demeye. sonra alışıyorsun. arada çok da uzun zaman yok aslında ama 30’lara geldin mi bambaşka bir insan oluveriyorsun. her şeyin başında sorumlulukların artıyor. işe, paraya, eve, arabaya bakış açın değişiyor. gerçekten yetişkin olmaya 30’larında başlıyorsun çünkü. bundan sonra daha sorumluluk sahibisin. daha klassın, eh biraz da “daha zevklisin” 20’lerindeki gibi eline ne geçerse giymiyorsun artık, bir tarzın var. önüne gelene asılmıyorsun bir ağırlığın var. ve 30’larında olmanın en güzel yanı artık aşkın da senin için farklı bir anlamı var.
30’larında, 20’lerindeki kadar sık aşık olmuyor, çabuk sıkılmıyorsun. artık birine kalbini kaptırmadan önce çok daha bilinçlisin. bir sevgilide ne aradığını çok daha iyi biliyorsun ve artık aradığın bu özellikler sadece fiziksel değil. aşık olacağın kişinin kalbi, karakteri hatta işi bile önemli senin için.
30’larındaki aşkın kuralları da başka zaten. 20’lerindeki gibi seks büyük bir tabu değil, kalp oyunları ise artık mazi. sevgiliyle mükemmel bir gece o bar senin bu bar benim gezip sabaha kadar içmek de değil artık. 30’larında romantik yemeklerin, iyi bir şarabın ve hoş bir sohbetin keyfini daha çok çıkarıyorsun çünkü.
artık para da 20’lerindeki kadar kıt değil cebinde. sevgiline güzel bir hediye almak ya da onunla muhteşem bir tatil yapmak imkansız değil.
her şeyden önce ne istediğini ve daha da önemlisi ne istemediğini çok daha iyi anlamaya başlıyorsun bu yaşlarda. hem de her konuda... 20’li yaşlarda daha kendini bile tanımazken, hayatta karşına çıkacak birçok konuda ne gibi tepkiler vereceğin konusunda fikrin bile yokken bir başka insandan ne beklediğini nereden bilebilirsin ki zaten?! daha da önemlisi daha kendini anlayamazken, başka bir insanı nasıl anlayıp empati kurabilirsin ki?
30’larında başarısız giden her ilişki, uyum konusunun ne kadar önemli olduğunu sana tekrar tekrar hatırlatıyor. bu bir miktar akşam ne yapacağına karar verirken yaşadıklarınla kıyaslanabilir. 20’li yaşlarda akşam ne yapalım diye sorulsa muhtemelen hemen “ne olursa!” diye yapıştırırsın. çünkü nereye gitsen, hangi müziği dinlesen eğlenirsin. 30’lu yaşlara gelip de aynı soruyu duyduğunda ise gideceğin mekanın seni evden çıkartmaya yetecek etkiyi bırakması gerekir. yani öyle her yere gidemezsin artık.. birçok yeri görmüş, yemeğini yemiş müziğini dinlemiş, tarzlarını biliyorsundur. sana uygun olanını da... aslında biliyorsundur ki ideal mekan seni evinden çıkartıp, gittiğinde yine evinde hissettirecek olandır. o aidiyet hissini yaratan yani...
işte 20’li yaşlardaki ilişkilerle 30’lu yaşlardaki ilişkilerin farkı da aynen böyledir.
20’li yaşlarda kim olsa olur... 30’lu yaşlarda ise sana kendini evinde hissettirecek biri şarttır. ve dünyanın en huzurlu ve mutlu yeri her zaman evin olacaktır.
Güzel tespit ama çoğu kadınlar için durum pek değişmiyor
20 yaşında da 30 yaşında da sırtına binip parasını yiyebilecek ve kendine uşak, koruma olarak kullanabilecek birini arıyorlar. Bulduklarında hiç affetmiyorlar.
20 yaşından sonra ne aşk kaldı ne cinsellik. Cinsel istek var ama kendi kendime gidermeyi yeğliyorum. Aşk işleri ise fazla yıpratıcı olduğu için yaklaşmıyorum.
Aşk lisede yaşanır.
Üniversitede hayat çıkıyor kızların karşısına. Gözleri açılıyor.
Öyle el ele tutuşup pamuk helva yeme işleri bitiyor.
Mal, mülk, araba markaları, ünvanlar konuşuyor...
Külliyen yanlış tespit.
Aşk meşk, 30, 40, 50, 60...devam eder.
evet aşk anlayışınız değişir, yeni bir tanım içerir ama her daim varolmaya devam eder.
Yaş sadece bir sayıdır ve bu sayı, aşk hazretlerinin zerre umurunda değildir.
Eros okunu atmayagörsün!
Bitmiyor ama birini tanımak çok zor geliyor. 19 yaşındaydım, çok fazla çocuk ve beni çok seven bi eşim olsun istiyordum. Aile özlemi içindeydim. Sağlıklı bi aile yaşantısı görmemiş birinin tecrübesizliği ile olaylara çok duygusal yaklaşıyordum ki o yaşlarda iş teklifleri almaya çoktan başlamıştım. Kariyer ve para peşinde değildim, sevginin peşinde koşuyordum. Hiç sorgulamıyordum sevgi gördüğüm zaman, takılıyordum beni seven insanların peşine.
Şimdi büyüdüm, 19 yaşında halime bakınca şaşırıyorum. Yalan yok içimde yine inceden bir çocuk isteği var ama şimdi kim uğraşacak hali daha fazla. Evlilik desen müthiş uzak, yürütemeyeceğimin bilincindeyim. Bi adamla evlenince ailesi ile yine evleniyorsun türkiye şartlarında, o hiç yemiyor. Deli midir, sinirli midir, birbirimizden ne kadar uzak ve ne kadar farklıyız bunları öğrenme aşaması zaten yorucu geliyor derken yalnızlaşma hali başlıyor. Garantici tipler haline geliyoruz olgunlaşma ortasına yaklaşınca. Bi de iş var, trafik, geçim sıkıntıları falan derken zaman kısıtlı. Sonuçta en başa dönüyoruz, zor geliyor.
19 yaş cesaretimi ve aptallığımı özlüyorum ha. Çok güzeldi aslında. Çok salaktım. Akıllanmak pek iyi bir şey değil aslında. Sahiden değil.
bende yok öyle aşk meşk şeyleri. galiba bitiyor gerçekten ya. gerçi başlamamıştı ki bitsin. 30'umda nasıl yalnızsam 20'lerde de hep öyleydim. 20'lerin farkı, bazen yolun kendisi güzeldi, çabalıyorduk işte.