belirli bir olgunluğa erişmiş, muhtemelen kendi ayakları üzerinde duran,toplumun oluşturduğu gerizekalı adet- gelenek- ahlak üçlemeli yaşam biçimiyle kafa bulan, istediği şeyi istediği zaman yapan ve her hangi boş bir zamanı olduğunda da böyle sözlüklere bakıp kendisi hakkında girilen yorumları okuduğunda " vah yazık gençlik" düşünceleriyle biraz acıyarak ve biraz da tebessümle bakan kadındır.
evlenmeyi hayatsal amaç olarak görenlerce hakarete uğrayan kadındır.
her kadın evlenmek zorunda değildir.
sanılanın aksine, toplumun dayattığının tersine, her kadın anne olmak için uygun bir yaradılışta da değildir (bunu adam gibi ifade eden sadece pelin batu, heyhat).
her insan, özellikle de yıllarca tek başına yaşayıp yalnızlığın lükslerine ziyadesiyle alışmış olanlar, evde bir kişinin daha -sürekli olarak!- bulunmasına çok zor alışırlar.
çalışıyor olabilir. dahası, çalışıp hakettiği mevkiye gelme arzusunda olabilir. barbara streisand'ın deyimiyle, "işini iyi yapan bir erkek gördüğümüzde, bu erkek "sıkı adam" dır. ancak bu bir kadınsa, hakkında söylediğimiz tek söz vardır: "kaltak!""
bir de zaruri durumlara bakalım:
bu kadın, kendini ailesine adamış olabilir.
hayatta kendisinden başka kimsesi olmayan annesine ya da babasına bakıyor olabilir, evlendiği takdirde birinci önceliğinin "kendi evi" olacağının bilincindedir ve bu sebeple yanaşmamıştır.
muhteşem erkeklerin dolup taştığı türkiye de * , kafasına uygun birini bulamamış da olabilir.
bunların tümü, sebep dahi değildir. sebebi, "olmamış/olamamış bir durumun bağışlatıcısı, affedici unsur" olarak görmeye alıştığımızdan mütevellit, bunların "sebep" olmadığının, daha ziyade birer "durum" olduklarının altını çizmek istiyorum sadece.
ha, sonra ne olur? ne düşünülür?
"bu kadının .mı yanıyordur"
"vuruşmak için can atıyordur da belli edemiyordur"
"aslında, hayırlı bir kısmet çıktığında kendini anında kakalayacaktır"
"çirkinin flamayla koşanıdır, zaten g.tü, de büyüktür"