Yılların geçmesine rağmen hala bilinç altında bulunan bunalımdır. Nick almaya kadar yolu vardır.
insanı o kadar ele geçirir ki bazen usandırır, mide bulandırır, ağlatır, nefes keser ama yine de öldürmez. Çünkü bunu aşmak için hayatın devam ettiğini gösteren belirtiler vardır. Sırf o belirtiler için de olsa bu durumdan kurtulmak farz olmuştur..
bu bunalıma 27 yaşımda girdim ben.
zira 30 yaşım için hayal ettiğim hiçbir şey olmayacaktı, görebiliyordum. evet, olmadı da.
ancak geçen o 3 yılda, bambaşka hayallerim oldu. daha gerçekçi, daha ayakları yere basan hayaller.
şimdi 31 yaşındayım. ne kadar güzelmiş bu yaşlar, ne kadar güzel şeyler bekliyor beni. bunalım yok, heyecan var sadece.
sabah yataktan kalkarsın hatta tam olarak kalkamazsın belin tutulmuştur çünkü içinden "ulan bu fazla kiloları vermem lazım" dersin yerde akşamdan kirliliğe atmaya üşendiğin çorapların vardır onları alır kirliye atar yavaş yavaş yürürsün evin salonuna doğru,
hava bulutludur böyle yağdı yağacak zaten kararmış olan için iyice kararır koltukta bir süre oturursun sessizce canın bir şey yapmak istemiyordur ama işe gitmen lazımdır sallana sallana giyinmeye gidersin eşine bakarsın, sonra da beşikteki oğluna hayatının akış yönüne bakıyorsundur aynı zamanda sessizliğini bozmadan çıkarsın evden, gidip emektarı çalıştırırsın karşı apartmandan 20 yaşında bir zibidi çıkar bmw z4'e biner basar gider bir süre arkasından bakıp düşünürsün "nerde yanlış yaptım acaba" sonra gaza basıp çalıştığın yere gidersin iş yerindeki simitçiye dönüp "dayı ver bir simit" dersin simit elinde ağır adımlarla çalıştığın bölüme doğru yürürsün koltuğuna oturup simidini yerken internetten gazetelere bakarsın biraz sonrasında işlere gömersin kafanı öyle böyle derken öğle yemeği saati gelir işe geldiğin yavaşlıkta yemekhaneye inersin yemektede canın kimseyle konuşmak istemez bitirdikten sonra iş yerinin önünde 1-2 sigara içersin içerde içmek yasaktır çünkü orada işyerinden selamın olan bir kaç kişiden biri ile laflarsın yavaş yavaş çalıştığın bölüme gidersin biraz internette gazeteler sonra yine işe gömülme vaktidir mesai bitimine kadar çok ilgilenmezsin dış dünyayla arada beyninin kıvrımlarında eski şarkılardan bir kaçı çalınır bir kaç eski fotoğraf geçer gözünün önünden gün biter emektara atlayıp evin yoluna düşersin yolda bakkaldan iki ekmek almayı unutmadan tabi,
eve gidersin oğlunla oynarsın biraz eşinle gün üzerine muhabbet faslı internet'e bakiim azcık vb. saat 11:30 olur balkonda son bir yat geber sigarasından sonra "ben yatıyorum" şeklindeki bir seslenme ile yatağın yolu tutulur yatağın üzerinde sessizce oturursun bir süre, tam yatacakken ayağındaki çorapları kirliye atmadığın aklına gelir ve her akşam ki klasik söz beyninde yankılanır "aman sabah atarım ne olacak"...
yaşın 27'lere 28'lere gelmesiyle ramak kalan bunalımdır.
hele bir de elde avuçta bir birikimin, kendi kurduğun bir ailen, sürekliliği olan bir işin ve düzenli bir kazancın yoksa daha bir bunaltan bunalımdır.
amaaaaan boşverci bi yapınız varsa muhafaza ediniz. zira 30'dan sonra pek mümkün olmayacaktır. belki de olacaktır. bilemedim şimdi.
evet evet o klişeyle sonlandırıyorum.
(bkz: olamaz mı olabilir)
(bkz: orta yaş bunalımı)
Biyolojik saatiniz yaşlanmanın ilk adımlarını atar ama duygularınız yaşanmamışlıkların hatırına inkar eder. Sizde arada kalıp harcanırsınız.
30 yaşındaki insanın hayatla kavgası başlamış olacağı için bu kavgalar neticesinde bunalımlara girmesi de olağan olacaktır. hal böyle olunca da bunalıncak birçok şeye sahipken yaşa bunalmak akıllarına bile gelmeyecektir. gelecekse de geç kalacak bunalım olcaktır.
insan nasıl kendine anlatırki yaşlılığını, şimdi normal yürürken yaşlanınca koşamıyacağını bilmek varken ve daha dün gibi yirmiyi anarken..
herkese renkli günler