işi gücü olan, daha önce güç bela, kopya ve hocaya yalvarma yoluyla üniversiteyi bitiren bünye bir gün bir iddia uğruna hiç çalışmadan öss denilen sınava girer.
iddianın konusu baraji geçip geçemeyeceğidir.
ister takdir-i ilahi deyin ister sallama kudreti isterseniz temellin kuvvetli olmasına bağlayın adı geçen kişi barajı geçer ve komik bir şekilde ilk 5000'e girer. seçim yapayım mı yapmayayım diye düşünürken, iddiaya girdiği arkadaşlarından bir tanesinin "devir çok değişti, bak çıtırlar falan var, hem sana sekreterde yüz vermiyor, zaten stajerlerden umudu keseli çok oldu, git ordan çıtır düşürürsün, zaten şimdi üniversitede kızlar teklif ediyormuş, senden daha karizmasını mı bulacaklar" diye, gazlaması sonucu. gider üniversite tercihini yapar hem işine hemde evine yakın olan bir üniversiteyi seçer.
ve tabii ki yerleştirilir...
ama seçim sırasında bilmez ki, o okuyacağı bölümün hazırlık diye bir derdi vardır. zaten ingilizcesi olduğu ve orda ders veren hocaların bir kısmının arkadaşı olması dolayısıyla hazırlığı zınk diye geçer.
derken, kader ağlarını örer ve kahramanımız okuyacağı bölüme geçer. ama bir fark eder ki, okutulan derslerin hepsi saçmadır reelde uygulanması imkansızdır. bunları bilir çünkü; zaten o piyasanın içinde çalışmaktadır. hatta derslerine giren hocalardan bir tanesi zamanında onun ev arkadaşlığını yapmış ve şimdi onun hocası olmuştur. derste "ehi ehi senin ayağın kokardı, acaip güzel yemek yapardın, hala enginar dolmasını yapmasını beceremiyor musun?" tadında dialoglar yaşarken çıtırlarla aynı dilden konuşamadığını ve yeni neslin aslında bir şey bilmediğini fark ederek derslere girmemeye başlar.
ama hocalar kahramanımızı bir şekilde derslerden geçirirler, çünkü bu ilerde bize fayda sağlar gibi bir düşünce içerisindedirler.
kahramanımız okulu bırakmaz, çünkü işe metrobüsle gittiğinden öğrenci pasosuna ihtiyacı vardır.