evet evet 30 milyona, ytl'ye değil. yani orijinali öyle.
topkapı'daki ana minibüs durağına doğru yürüyerek gidiyorsunuz. pardon gidemiyorsunuz, yani gitmek istiyorsunuz ama "30 milyona kameralı cep telefonu" sesiyle irkiliyorsunuz. siz, nasıl olur, nedir, ne değildir, çin malı mıdır?? düşünceleriyle boğuşurken elemanın teki geliyor ve "ne 30 milyon mu??" diye soruyor satıcı adama. sizin daha çok dikkatinizi çekiyor tabi. aralarındaki konuşmaları dışarıdan izleyen mal kıvamında kulak misafiri oluyorsunuz. evet, adama bu telefonu 30 milyona vereceğini söylüyor hatta veriyor. oehh diyerekten atlıyor tabi insan ister istemez.
telefonu elinize alıyorsunuz ve görüyorsunuz ki hakikaten nokia'nın dışarıda 400-500 ytl'ye satılan çalışır vaziyette telefonu adamın bahsettiği. bu esnada sizi çok seviyor satıcı abi, çünkü mutlaka kanınızı ona ısındıracak bir şeyler vardır sizde. bu sıcak ortamda size bir teklif sunuyor. bu arada çevre esnafı (köfteci, çaycı, manav) tuhaf gözlerle çaktırmadan sizi kesiyor ama siz de onların baktığını farketmemiş gibi yapıyorsunuz. neyse, elindeki kartlardan bir numara seçmenizi istiyor abimiz. şanısımız yaver giderse 30 milyon vermekten de kurtulup beleşe sahibi olacakmışsınız meretin. söylüyorsunuz bir numara, yakıyor ediyor birşeyler edip-diyip dalavereye getiriyor ve 20 milyon vermeniz karşılığında telefonu vereceğini söylüyor. en baştan beri bok kokusunun geldiği bu olay foseptik çukurunu andırır bir vaziyet alınca ortamdan hızlıca siktirolup gidiyorsunuz. tabi satıcı ve sizden önce 30 milyona telefonu alıp soteden sizi izleyen ilk müşterinin kızgın bakışları arasında.
günlerden bir gün yolunuz yine oraya düşüyor. 50 metre yukarıda asayiş ekibi olmasına rağmen vardiyası gelen satıcıların yine aynı şeyi yaptığını görüyorsunuz. arası 50 metre bile yok, aşağıda adam skiyolar yukarıda polis eli taşağında fıstık soyuyor.
yine aynı mekan fakat ağlayan bir kadın görülüyor bir zaman da. yanında pis pis sırıtan 2 polise 30 milyonunun çarpıldığını anlatmaya çalışıyor hem de yine kameralı cep telefonu yöntemiyle fakat polisler gevrek gevrek gülerek orada öyle birşeyin olamayacağını söylüyorlar. hakikaten de olamayacak bir yer çünkü sürekli bir hareketlilik, insan giriş çıkışı var oraya. yani hem gündüz hem şehrin göbeği. kadının ağlamalarını eli cebinde izleyen çevre esnafına soruyorsunuz bu elinde telefon olan kaypaklar mı yapmış diye, işine bak sen diyorlar, kadının ağlama sesi geliyor bir yandan, belli korkmuş,
aradan yıllar geçiyor bir iş için yine oraya gidiyorsunuz ve yine aynı dalaverenin içine çekilmeye çalışıyorsunuz. elimizden gelen tek şey ise o annelerinin bir suçu olmamasına rağmen orospu evladı olarak anılan şerefsizlerin bir gün götlerine o 30 milyonluk telefonların kanata kanata, bağırta bağırta sokulması için dua etmek. sok-çıkar, sok-çıkar, sok-çıkar. bak bakalım cesaret ediyorlar mı bi daha öyle birşeye. gerçi onu sokacak adama sokmak lazım ilk ya neyse.
powered by moderasyon destekli ekleme: olay tamamen kapkaçtan ibarettir. yani 30 ytl'niz adamın eline geçtiği andan itibaren artık adamın 30 ytl'si olarak isim değiştiriyor. tabi telefonu da sizde unutmuyorlar.
semtim topkapı olduğu için bu işi yapan adamların bi çoğunu tanıyorum. hatta hırsız olmalarına rağman bir çoğu mahalleden abim durumundadır. aslında yaptıkları iş dolandırıcılığa girmekte, bir de saat dalavereleri vardır. kafalarına bir adet azeri şapkası geçirerek 6 ytl ye aldıkları saati " aybalam yolda kaldım şahane altın saat var 200 tl" şeklinde kerizine göre itelerler.