türkçülük turancılık davasının başladığı tarih. gök yeleli, bozkurt duruşluların tepkileri olmasaydı belki de hiç başlamayacaktı bu dava.. ruhunuz şad olsun. tanrı türkü korusun.
--spoiler--
bundan 29 yıl önce ankara'da yapılan bir yürüyüş, bugün farkına varılmamış olmakla beraber, türk tarihinin gidişi üzerinde son derece tesirli olmuştur. havadaki zehirli gazla boğulacak hale gelmiş bir insana oksijen verilmesi, aşırı humma içinde kıvranan hastaya bir antibiyotik şırıngası yapılmasının yaratacağı şifa gibi, dikta idaresi altında yaşayarak o diktanın hiç umursamadığı komünizm propagandasının çökertmeye çalıştığı bir toplumu 3 mayıs 1944'te ankara'da yapılan bir gençlik yürüyüşü uyarmış, tehlikeyi gördükleri halde ses çıkaramayanlara cesaret ve ümit vermiş, tek partili idare olduğu halde millet meclisi'nde de görülen heyecanla türkiye'yi bir "içten vurulma" tehlikesinden kurtarmıştır.
bu kurtarışın kahramanları, büyük çoğunluğu yüksek okul ve üniversite öğrencisi olan birkaç bin gençtir. 3 mayısın gerçek değerinin kavranmamış olması o zamanki idarenin, hepsi kendi elinde bulunan basın ve radyo ile yaptığı aralıksız propaganda yüzündendir. sosyalist maskesi altındaki komünizmin türkiye'yi rusya'ya katmak konusundaki niyetini memleket mukadderatına hakim olanlar anlayamamışlardı. yirminci yüzyılda, idare başında bulunanların mutlaka herkesten iyi ve doğru düşüneceğini kabul etmeye imkan yoktur. türkiye'de de ehemmiyetsiz görevlerde bulunan veya henüz okuma çağında olan bir takım gençlerin tehlikeyi baştakilerden daha çok isabetli görmüş olmasında hiçbir fevkaldelik aramamalıdır. bu, bir dereceye kadar mizaç ve yaratılış meselesidir.
uzun süre devleti idare etmiş olan halk partisi'nde 1938'den sonra bir inönü'yü yüceltme çağı başlamış, evvelce atatürk için kullanılan "milli şef deyimi ona mal edilmiş, pullardan ve paralardan atatürk'ten üstün olduğu havası yaratılmak istenmiştir. Halbuki bu çok yanlış bir davranıştı. Çünkü Atatürk, Rusya'da ortaya çıktığı zaman, hakkında kimsenin ve tabiî kendisinin de bir şey bilmediği komünizmi ve onun türkiye için tehlikesini anlamış, tedbirlerini almış olduğu halde inönü komünizmin nasıl bir bela olduğunu bir türlü idrak edememiş, "sağcılar" dediği nurcu vesaire makule-sini gözünde büyüttüğü halde bugün toplu olarak anarşist adı altında anılanların gayesini bir türlü kavrayamamıştır. anarşistler üniversiteyi işgal ettiği zaman boykotla işgalin aynı şey olduğunu söyleyecek kadar vahim bir hata yapmış, bu da yetmiyormuş gibi türkiye'yi mahvetmek istedikleri için idama mahkum edilen üç komünistin idamını durdurmak teşebbüsü ile, ilerde tarihin çok olumsuz hüküm vereceği bir harekette bulunmuştur.
kafa ve gönül yapısı bu olan inönü'nün 3 mayıs 1944 yürüyüşüne iyi gözle bakmasına şüphesiz imkan yoktur. Bu sebepledir ki "türkçü" kelimesinden ömrü boyunca ürkmüş, bu ürkmede çevresinin de büyük ölçüde tesirinde kalmıştır. onda batıya karşı garip bir kompleks vardır. türkiye'nin manevi kalkınmasını klasiklerin türkçeye çevrilmesinde görmesi bunun delilidir. halbuki artık roman ve piyeslerle yahut eski yunan felsefesiyle milletlerin kalkınma imkanının olduğu çağda değiliz. bugün her zamankinden çok milletçilik çağıdır. beynelmilelci olduklarını iddia eden komünist devletler bile aşırı bir milliyetçiliğin içindedir. bu, sosyal bir kanundur: toplumlar yayılmak ve büyümek için çatışır, çarpışır; bunun için her vasıtadan faydalanır. böyle bir sosyal kanun olmasaydı barışçı isa'nın dinindeki milletler asırlarca savaşmaz, budist japonlar savaşın sözünü dahi etmez, kardeş müslümanlar birbirinin canına kastetmezdi.
bu sebeple yabancı klasiklerin tercüme edilerek türk gençliğine okutulması onlarda bir aşağılık duygusu yaratmaktan başka sonuç vermemiştir. 20-25 yaşındaki gençlerin şaheser diye hep yunan, latin , batı, acem, arap, rus eserlerini okursa "demek benim milletimin şaheseri yokmuş- düşüncesine kapılmasından tabii ne olabilir?
işte türkçüler, türk milletin manevi kalkınmasını önce komünizmin yok edilmesinde, sonra milli kültürün diriltilmesinde anladıkları için inönü ile bağdaşamamışlar, onun tarafından, türkiye'yi bütün dünya ile düşman etmek için uğraşan kişiler diye ilan edilmişlerdir.
türkçüler şu memlekette hiçbir zaman iktidara geçmedi. inönü ve partisi uzun yıllar iktidarda kaldı ve istediği icraatı, propagandayı yaptı. acaba zaman kime hak verdi? tecrübesiz, çoluk çocuk sayılan 1944'ün gençlerine mi, yoksa tecrübeli kaptan olduğu ilan edilen inönü'ye mi?
onun tecrübeli kaptan olduğu hakkındaki sözü, ikinci cihan savaşı'nda türkiye'nin harbe girmemesi ve bunun inönü'ye mal edilen bir başarı olarak kabul edilmesinden doğmuştur. acaba gerçek böyle midir?
türkiye, bilfarz yugoslavya'nın topraklarında kurulmuş bir devlet olsaydı veya ingilizler vaat ettikleri savaş malzemesini bize verebilselerdi tecrübeli kaptan onu yine savaşın dışında tutabilir miydi. bunlardan başka türkiye'nin savaşa girmeyişinde von papen'in büyük rolünü asla unutmamak lazımdır.
3 mayıs yürüyüşü milletin gözünü komünizme karşı açan bir milli harekettir. O tarihten başlayarak okullarda hakiki milli tarih okutulsaydı, milli eğitimin bazı kilit noktalarına komünistlerin sızmasına meydan verilmeseydi 12 mart muhtırasına sebep olan anarşi doğmayacak, bir takım gençler türk milletinden zorla koparılmayacak, ahlak değerleri çökmeyecekti. anarşi hareketleri dediğimiz kargaşalıklar, dikkatle mütalaa olunursa gayet korkunç bir ruh halinden doğmakta, adeta bir milletin intihar etmek istemesi gibi bir manzara göstermektedir.
komünizm, sosyal bir isteriden başka bir şey değildir. onun hakim olduğu hiçbir ülkede sosyal adalet ve iktisadi refah sağlanamadığı halde faşist veya kapitalist denilen demokrat ülkelerin pek çoğunda bu iş başarılmıştır.
komünizmin iktidara geçtiği günden beri rusya'nın türkiye hakkındaki kötü niyetleri çarlık rusya'sının kötü niyetlerinden bir parça bile sapmamıştır. boğazlarda üs istemenin başka manası var mıydı?
3 mayıs'ı yapan türkçülerin şuurla ve inançla bildikleri gerçek: komünizmin türklüğe kasteden bir tehlike olduğu idi. son iki yılın olayları, sürüp giden sıkı yönetim mahkemeleri, bu mahkemelerde ortaya dökülen hakikatler türkçülere hak vermiştir.
3 mayıs bir çok türkçünün büyük sıkıntı ve ıstırabı ile kapanmıştır. fakat 3 mayıs devam etmektedir: ötüken'in yazı işleri müdürü kayabek, aşağı yukarı 6 yıl önce başlayan bir davanın sonucu olarak mahkum edildiği 15 aylık hapis etmek üzere, eşini ve birisi bebek olan dört çocuğunu istanbul'da bırakarak, doğum yeri olan eğin'e hareket etmiştir.
önümüzdeki yüzyılın tarafsız tarihçileri 3 mayıs'ın bir dönüm noktası olduğunu elbette tespit edeceklerdir.
3 mayısa selam olsun!.. 3 mayıs ruhu ebediyen yaşasın!..
Türkçülük Davası aklanma (beraat) ile sonuçlanmış olmasına rağmen, özellikle Milli Eğitim
Bakanlığında görevli olan Türkçüler, Türkçü olmanın bedelini ödemeyi sürdürdüler. Bu
bedeller, görevlerine başlatılmama, öğrenim ve/veya hizmet kıdemlerinin çok altındaki,
ülkenin çok uzak yerlerindeki görevlere atanma, vb. gibi uygulamalardı. Bunların belirgin
olanlarını şöyle özetleyebiliriz:
Bu tür uygulamaların en zorlusunu Atsız yaşadı. Kendisine 1949a kadar görev verilmedi. O
tarihte verilen görev ise, öğrenim durumuna ve mesleğine uygun olan lise öğretmenliği
değil, kütüphane memurluğu idi. Bunun ereği, kuşkusuz, onu öğrencilerden uzak tutmaktı.
1950 yılındaki iktidar değişikliğinden sonra Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine
atandı ise de, orada ancak bir buçuk öğretim yılı çalışabildi. Ankarada 04.05.1952 günü
verdiği Devletimizin Kuruluşu konulu konferans bahane edilerek, Süleymaniye
Kütüphanesindeki sürgünlük görevine yeniden gönderildi ve emekli olduğu 1969a kadar
orada tutuldu (Sefercioğlu, 2005 : 88-102.).
Nejdet Sançar da bu tür bir uygulamadan nasibini aldı. Birkaç yıl Zonguldak Kömür
işletmesinde işçi-memur olarak çalıştı. M. Çelikel Lisesi edebiyat öğretmenliğine, ağabeyi
Atsız gibi, ancak 1949da verildi; 1950 yılında da Edirne Lisesine gönderildi. Fakat orada
çok kalamadı. Milli Kütüphanede çalışmak kaydı ile Ankara Gazi Lisesi edebiyat
öğretmenliğine atandı ve emekliliğine iki yıl kalıncaya kadar orada çalıştı. Sonra da Gazi
Lisesindeki asıl görevine geçti. Ancak, ağabeyininkinden farklı olarak, Milli Kütüphanede
görevli iken, Polis Kolejinde ve Gazi Lisesinde dersler verme fırsatını bulabildi
Siyasal Bilgiler Okulu iktisat Bölümünü bitirmiş olan M. Zeki Sofuoğlu tutuklandığında,
yedek asteğmen olarak askerlik hizmetini yapıyordu. Cezaevinden kurtuluşunun ardından,
yurt hizmetini tamamlamak için Bitlisteki kıtasına gitti. Terhisinden sonra da birkaç yıl
geçici işlerde çalıştı. Öğretmenlik yapmak istediği için 1949 yılında Düziçi Köy Enstitüsünde
görev aldı. Kısa süre sonra bir ilkokulun, ardından da Mersin Ticaret Lisesinin
öğretmenliğine atandı. Başarılı bir öğretmenlik ve yöneticilik hayatı yaşadı ve Milli Eğitim
Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığından emekli oldu.
Hikmet Tanyu, tutuklandığı sırada DTCFde Felsefe Bölümü öğrencisi idi; bir yandan da
memurluk yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Aklanıp özgürlüğe kavuştuktan sonra
hem birtakım geçici işlerle uğraştı, hem de öğrenimini sürdürdü. 1948de fakültesini bitirdi
ve lise felsefe öğretmeni oldu. Fakat ona öğrenim durumuna uygun bir görev verilmedi.
Pınarbaşı ve Kayseride ilkokul sınıf, Osmaniye Ortaokulunda Türkçe, Arifiye ilköğretmen
Okulunda meslek dersleri öğretmenlikleri yaptı. 1955 yılında, türlü engelleri aşarak, Ankara
Üniversitesi ilahiyat Fakültesine asistan odu. Orada, akademik yükselme basamaklarını
kısa zamanda çıkarak profesörlüğe ve dekanlığa yükseldi.
Öte yandan, 3 Mayıs 1944 sonrasının sıkıntılarına ve üzüntülerine, Türkçülük Davası
sanıklarınınkiler yanında, o şerefe erişemeyen bütün Türkçülerin kendileri, aileleri ve
yakınları da katlanmak durumunda oldular. Toplumdan soyutlanma, dışlanma, kuşkulu
davranışlarla karşılaşma onların kaderi oldu. Bunların etkilerini silmek de kolay olmadı. Bu
türden bakış ve davranışlar uzun yıllar boyunca sürdü.
--spoiler--
Haydi 3 Mayıs, Türkçüler Turancılar elele,
Tarihler bin dokuz yüz kırk dördü gösterdi,
Atsız'ım Bozkurtlara buyruğu verdi,
Yiğitçe buyruğa gönül verdiler,
Alparslanlar, toganlar, Orkun, idiller,
Yürüyün, yürüyün haydi yiğitler,
Haydi 3 Mayıs, Türkçüler Turancılar elele,
Büyük Türk Milleti senin bayramın.
Haydi 3 Mayıs, Türkçüler Turancılar elele,
Dilde birlik, işte birlik, fikirde birlik,
Sağlanırsa o zaman kurulur dirlik,
Yürü yiğit yürü bugün senin günündür,
Bugün düğün günün, senin bayram günündür,
3 Mayıs Türkçünün düğün günüdür,
Haydi 3 Mayıs, Türkçüler Turancılar elele,
Büyük Türk Milleti senin bayramın.
--spoiler--