3 haziran 1910'da, dönemin belediye başkanı Suphi Beysoyundu'nun talimatıyla 80 bin civarında köpeğin mecburi bir ada yolculuğuna çıkartılması ile başlayan katliam.
Hayırsızada sadece kayaydı, dikili tek bir ağaç bile yoktu ve 80 bin köpeğin feryadı söylendiğine göre geceleri istanbul'dan bile işitilir olmuştu. Sesler birkaç gün sonra kesildi, zira yaşayabilmek için birbirlerini yiyen köpeklerden artık bir teki bile hayatta değildi.
bu olayın sebebi olarak gösterilen de aşağıdadır.
1910 yılında ittihat Terakki Hükümeti döneminde bir ingiliz Sefiri'ni köpek ısırıyor. Bu olay diplomatik kriz haline gelmesi üzerine istanbul'daki 80.000 köpek Sivriada'ya (Hayırsız Ada) götürülüyor. Burada açlıktan ve susuzluktan ölüyorlar. Köpeklerin çığlıkları Balat sahillerine kadar geliyor. O dönemin halkı, Osmanlı'nın çöküşünü köpek katliamına bağlıyor. Bu nedenle yıllar sonra adada kalan az sayida köpek istanbul'a getiriliyor.
bu olay, pierre loti'nin kaleminden şöyle aktarılmış.
Kimseyi hiçbir zaman ısırmamış olmalarına rağmen, katliamların en iğrencine mahkûm edildiler. Hiçbir Türk, Hilâl'e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi. Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalayorlar ve onları rastgele kan revann içinde Hayırsızada'ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.
bu da o dönem bu adanın çevresinden geçen bir fransız gazetecinin yazdıkları
Köpeklerin en büyük kısmı sahili takip eden kayalık üzerinde toplanmıştı. Pek çokları güneş hararetinden kavrulmuş, serinlemek için var güçleriyle suda yüzüyorlar, son takatlarına kadar suda kalmak istiyorlar. Ötede beride görülen cesetlerin etrafında dolaşarak, çabalayarak bir parça et koparmaya çalışıyorlar... Karadaki diğer kısmı ufak bir gölge bulabilmek için taş kovuklarına sığınmak üzere delik, deşik arıyorlar... Diğer bir kısmı ise adeta delirmiş gibi oraya buraya koşuyorlar, sürekli kendi etraflarında dönüyorlar. işittiğimiz feryatlar köpek havlaması değil adeta insan feryadı idi. Kaptan geminin düdüğünü çaldırdı. zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuş gibi heyecanlandılar. Bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini size anlatamam. Bilmem göz önüne getirebiliyor musunuz? Feryat ve inilti saçan bir yalçın kaya.
bunun diğer bir versiyonu da kocaeliden filipinlere gemilerle götürülen köpeklerdir. demek ki zamanında kafasını kullanıp ihracatını yapsalarmış iyi para kazanırlarmış.
orospu çocukluğudur net. büyük orospu çocukluğudur hem de. allah belalarını vermiştir umarım. kafalarını skim onların ben. umarım hala süregelen soyları, orada katledilen onca hayvanın ahını çekiyorlardır.
ha 80 bin insan öldürmüşsün ha köpek bir farkı yok benim için. en çok koyan da bu zulmü yapanların, bu dünya'dan hiç bir şey olmamış gibi siktir olup gitmeleri.
ben on sekiz yaşında bir kızım. yarın ne olacağı belli olmayan, idealleri üniversiteyi kazanıp çevresinde ki her patiye el uzatmaktan başka bir isteği olmayan 18 yaşında bir kız. o kadar çok iğrençlik var ki dünya da, saymak istesek buradan hayırsız adaya yol olur.
peki bu iğrençliklerin başında hiç mi pati olmaz? yok arkadaş yok ya!
beni tanrıdan soğuttunuz! evet siz yaptınız, şuan neye inanacağını neye güveneceğini bilmeyen on sekiz yaşında bir kızım. on binlerce eli, bir patiye değişmeyecek olan on sekiz yaşında bir kız.
3 haziran 1910 sivri ada köpek katliamını öğrenip hıçkıra hıçkıra ağlayan on sekiz yaşında bir kız. elinden bir şey gelmediği için sinirden, nefretten bacaklarını tırmalayan on sekiz yaşında bir kızım ben.
nefreti içime siz koydunuz! hiç bir hayvanın gözlerinde gördüğüm sevgiyi görmedim ben sizden. evimden çıktığımda on üç senedir ikamet ettiğim mahallemin sokaklarında yürürken kimseye selam vermemek, kimseyle muhatap olmamak için kafasını yerden kaldırmayan on sekiz yaşında bir kız. insanların aksine hayvanlara tek tek hal hatır soran, görenlerin "salak mı bu kız?" gözüyle baktığı on sekiz yaşında bir kızım. kimseye güvenmeyen, on sekiz yaşında bir kız.
ağzım bozuk sebebi sizsiniz! sağa sola çatan, kimsenin kalbini kırmaktan çekinmeyen, bir köpek yavrusunu en az bir insan yavrusu kadar seven ama ergin bir insanı bir köpek kadar sevmeyen, bu yüzdendir ki hoşa gidecek şekilde sadece hak eden kişilerle-canlılarla konuşan. on sekiz yaşında bir kız.
ben on sekiz yaşında bir kızım ve hepinizden tek tek nefret ediyorum, yaptıklarınızın bedelini çok ağır ödeyeceksiniz, yemin ediyorum. göz yumduklarınızın, boğazınızdan geçen tek bir fazla lokmanın, sesinden rahatsız oldunuz diye oldunuz diye zehirlediğiniz köpeklerin, binanız kokuyor diye ufacık kedileri ve en önemlisi bir anneyi sokağa atmanın bedelini ağır ödeyeceksiniz.
on sekiz yaşında bir kızım ben sizin duygularınızla, düşüncelerinizle, o yapmacık istanbul ağzınızla, içinin pislik dolu olduğunu bile bile sırf ağzından pis bir şey çıkmıyor diye, kapkara yürekleri değil sevmek, değer vermek, kıçını bile silmeyecek olan on sekiz yaşında bir kızım ben.
olayların abartıldığı operasyondur. şehrin emniyeti ve halk sağlığı için ne lazım geliyorsa o yapılır. şu anakronizmden kurtulamadı gitti yazarlar. her döneme kendi şartları içinden bakın. devletin memuruna maaşını ödeyemediği dönemde köpekleri ne yapalım? öldürmeyelim de besleyelim mi?
kara cahil, dünyadan habersizlerce "katliam" olarak nitelendirilen aslında toplum sağlığı için yararlı operasyondur.
KURTAJA AGLAYANLARIN SESIZ KALDIGI, ONLARIN BIR CANIN OLMADIGI, CANLARININ YANMADIGI, ACIKMADIKLARI, SUSAZMADIKLARINI ZANNETIKLERI OLAYLAR SILSILESIDIR. HALA IRILI UFAKLI KATLIAMLAR DEVAM ETMEKTEDIR. ARTIK iŞ iLERLEMiŞ TACAVUZLERE KADAR GELMIiŞTiR AMA BURDAN OY CIKMAYACAGI ICIN, HAYVAN SEVERLERIN SESININ CIKMAMASINDAN DOLAYI KIMSE CIKIPTA BiŞELER SOYLEMEZ AMA BIR PKKLI CATISMADA OLUNCA CESEDi HELIKOPTERLERLE ALINIR.
insanın kanını donduran soykırım. bir gurup insanın bu denli duygularından soyunarak bu tip bir kararı uygulayabilmesi tek kelimeyle korkunç. ve bir o kadar da yürek yakıcı.
işsiz güçsüz bu ülkenin gerçek sorunlarıyla değil böyle eften püften işlerle uğraşan tatlı su aktivistlerinin derdi olan konu. merak ediyorum fransa'da katlettikleri köpekler için devleti suçlayan ebleh var mıdır? giderler paris'e sokak köpeği yok mirim diye överler ama neden sokak köpeği yok sorusuna cevap aramazlar zaten soruyu da sormazlar. hani o katliamı anlatan fransız gazetesi kesip yedikleri köpekleri, öldürdükleri köpekleri de yazmış mı böyle dokunaklı. ama doğru batı medeniyeti kral leopold döneminde belçika'da osmanlı'daki köleliği tartışırken ve kınarken sömürgelerinde o belçika yerlileri kesiyordu.
biri de çok ağlamış vah garibim böyle şeylere ağlayın bilirim sizin o derneklerinizi. sahibi tarafından atılmış 5 köpek yavrusuna gelin sahip çıkın dediğimde bizim işimiz değil demişlerdi.
Hakkinda "eften puften", "abartilan operasyan" gibi yorumlar yapabilecek beyinsizlerindesozlukte yer aldigini ogrenmemi saglayan, insanoglunun orospu cocuklugunu bir kez daha gozler onune seren igrenc soykirim.orospu cocuklugu diz boyu.
insanlığımdan bir kez daha tiksinmeme neden olan katliam. "şehrin emniyeti ve halk sağlığı için ne lazım geliyorsa o yapılır." demiş bir de bazı insan müsveddeleri. Anakronizmin sözlük anlamını dahi bilmeden cümle içinde kullanmışlar utanmadan. binlerce köpeğin canını, memurun aldığı maaşla kıyaslayacak kadar tanrısı para olmuş insanlar bunlar. lanet olsun lan sizin gibilere. alayınızın yolunu yordamını sikeyim. ama suç sizde değil sadece, sizin dininiz bile bu hayvanları yok sayıyor. Siz bütün kainatın sizin sikiniz için yaratıldığını söyleyen bir dine mensup yaratıklarsınız. dimağınızı sikeyim sizin ben.
islama'â saldırmak için mevzide bekleyen köpeklere dert olmuştur. bir sokak köpeği ısırsa nerede bu devlet diye bağıracaklar doğru ya da değil devletin bulduğu bir çözüme saldırıyor.
tekrar soruyorum fransızlar kendilerinin hayvanlara yaptıklarını anlatıyorlar mı? sizin gibi 3. dünya entellerinin beynini yıkadıkları için bu soruyu sordurtturmuyorlar bile. peta denilen hayvan hakları vakfının her yıl kendine bırakılan yüzlerce kedi köpeği öldürdüğünü de bilmezsiniz sizler. lakin işte ünlüleri soyup çıplak poz verdiriyor süper örgüt.
bugünün değerleriyle geçmişi yargılamak anakronizm'e girer. 1910'da ingiltere ne yapmışsa fransa ne yapmışsa osmanlı'da o'nu yapmıştır.
şimdi yasak bunlar hep, köpekleri toplarlar, alır küpe takarlar, sonra hoop sokağa bırakırlar, tabi ayy ni şikir şey diye pet şopta sevdiği kıvırcık köpekten başkasını pek de görmeyen şehirli kuzularımız en iyi bilirler hayvan sevgisini, bakıyorum zaman zaman sokaklarda insanda çok köpek var, entiri kasacağınıza buna da bir çözüm bulun, telefona 5000sms yaptıracağınıza alın da bir yere bağışlayın barınak yapsınlar. hele bir de bunların yalık zamanı olur, bir kız köpek peşinde 30 erkek köpek koşar ve o dişiye daha seçilebilir görünmek için sağa sola insana hayvana sebepsiz saldırırlar, ama küpeleri var, biliyoruz yani kaydı var. bizim onlar. vatandaşımız.
belediyenin diktiği ağaçtan başkasını görmemiş, evde kafeste kuş besleyen, anca tatilde, turda doğa sever, hayvan sever kesilen yüce milletimin elbette daha iyi bileceği iştir.
bu olay tamamen fransa'nın ipneliği, osmanlı'nın paraya muhtaç olmasından kaynaklıdır.
zira avrupa'da, özellikle fransa'da sokak köpekleri kimya/parfüm sanayi için katledilerek kullanılıyordu.
bu sebeple avrupa sokaklarında neredeyse tek bir köpek kalmamıştı.
koskoca devlet-i aliye de bütün imkanlarını seferber ederek istanbul'daki sokak köpeklerini toplatmaya başladı.
ilk başlarda mahalleliler buna engel oldular.
zira her köpek mahallesinin, sokağının bir sakiniydi.
bunun üzerine kolluk kuvvetleri devreye girdi.
sokak köpeklerini korumaya çalışan halk darp edildi, nezarete atıldı hatta.
lakin halk köpekleri sahiplenmekten vazgeçmedi.
toplanan köpekler ilk başta tophane'de bir yerde toplandı ve fransa'nın alması bekletildi.
bu esnada istanbul halkı bu toplanma yerine baskın yaparak binlerce sokak köpeğini kurtardı.
köpekleri almaya gelen fransız gemisi ise boş dönmek zorunda kaldı.
lakin osmanlı fransa'dan gelecek parayı düşünerek bu işten vazgeçmedi, sokak köpeklerini yeniden toplamaya başladı.
kısa süre zarfında tam 80 bin sokak köpeği yeniden toplatıldı.
bu sefer halkın köpekleri yeniden kurtarmasını engellemek için tophane'deki köpeklerin bekletildiği alana bir tabur asker sevk edildi ve halkın bölgeye yaklaşması engellendi.
fakat günler geçtikçe bu kadar köpeğin beslenmesi sorun yarattı.
köpekleri almak için fransa gemi göndermeyince, osmanlı köpekleri sivri ada'ya gönderdi.
sivri ada'da bir süre beslenen, bakılan köpekler, fransa'nın anlaşmadan vazgeçtiğini bildirmesi üzerine kaderlerine terk edildi.
bir süre sonra sivri ada'da kaderine terk edilen köpekler açlık ve susuzluktan dolayı ölmeye başladılar, hatta birbirlerini yediler.
insanlık dışı bir vahşetin yaşandığı o dönemlerde istanbul'un anadolu yakasında oturanlar adadan gelen köpek seslerinden geceler boyu uyuyamadılar, ilerleyen günlerde de tüm anadolu yakasını ölmüş köpek kokusu sardı.
insanlar bu vahşeti uzun süre unutamadılar ve bunun bir uğursuzluk getireceğine inandılar.
gerçekten de 1.5 sene sonra 1912'de istanbul'da büyük bir deprem meydana geldi.
işte bu deprem çoğu insana göre o zavallı sokak köpeklerinin ahıydı...
iş bu depreme halk, küçük kıyamet adını verdi.
bu sebeple sivri ada'ya "hayırsız ada" da denilmeye başlandı... https://galeri.uludagsozluk.com/r/1629453/+
adam devletin yönetimini almak için kardeşini öldürüyor, ticaret için birkaç bin köpek öldürmüş çok mu amk... devletin bekası için diyecek çomarlar loading %85.
Savaşın patlayacağını düşünen fransızların,bide osmanlya para kazandırıp silah mı aldıralım düşüncesi ile,yok kardeşim lazım değil artık diyerek osmanlı idarecilerine attığı kazıktır.halk bu duruma bir dönem karşı çıkıp sokak köpeklerinin salınmasına sebep olsada bir dönem sonra tekrar sokaklardan toplatılan köpekler,hayırsız adaya mahkum edilmişlerdi.dönemin fransız gazetecilerinden bir kişi,adanın etrafından geçerken gördüklerini çok çarpıcı ve unutulmayacak bir dilde okuyucuya aktarmış.
Not:Abdulhamid zamanında çok iyi bakılan köpekler.kendisinden sonra ki dönemde aynı hassasiyet gösterilerek bakılmamış ölüme terk edilmiş.