3 gün yağma hakkı

entry2 galeri0
    1.
  1. agresifliği ve cesareti azalmasın diye evlenmelerine izin verilmeyen ve eğitim süreçlerinde kadınlarla ilişki kurmaları yasak olan yeniçerilere, her fetih sonrası (klasik olarak 3 gün boyunca) verilen hak. bu süre içerisinde tecavüz ve yağma serbest bırakılsa da, fethedilen şehirde osmanlı tarafından kullanılacak kamu binalarına zarar verilmesi de yasaklanmıştır.

    hatta istanbul'un fethi sonrası yeniçerilerin yağma için birbirleriyle dahi savaştıkları, tecavüze uğrayan rahibelerin kendilerini öldürdükleri anlatıldığı gibi(1), şehre ilk girdiğinde gördüğü ölüm ve yıkım karşısında sultan mehmet'in bile şaşırdığı bizanslı tarihçi kritovulos tarafından yazıya alınmıştır.

    (1) john freely'nin yazdığı "the grand turk: sultan mehmet ii: conqueror of constantinople and master of an empire" adlı kitabı okuyabilirsiniz. (ki kitabın da çok büyük bir kısmı osmanlı (özellikle sultan mehmet) hakkındaki övgülerden müteşekkil aslında..

    ayrıca çeşitli hadislerden çıkarılabilecek hükümdür. kuran'da "erkek istediginde esi ya da cariyesi onunla cinsel iliskiye girmek zorundadır" diye ifade yokmuş. iyi güzel de sahihi buhari'de geçen hadiste var bu. ben de kuran'da öyle bir ifade olduğunu söylemiyorum. kabul etmiyorum. ama hadisleri sorgulamadan kabul eden mugatacı muhteremleri ne yapacağız?

    al sana beş sayfalık mugalata malzemesi:

    "bir adam karısını yatağına çağırsa da, kadın yanaşmasa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler." (bkz. buhari, e's- sahih, kitabu bed'il'halk/7; tecrid, hadis no.1337; müslim, e's-sahih, kitabu'n-nikah/120-122,hadis no.1436; ebu davud, sünen, kitabu'n-nikah/42, hadis no.2141)"

    orada da "zorundadır" demiyor değil mi? "melekler lanet eder" diyor. ahahaha.

    al bir tane daha:

    "bir adam karısını cinsel ihtiyacını gidermek için çağırdığı zaman, kadın hemen o çağrıya uymalıdır. kadın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor olsa bile.." (bkz: tirmizi, sünen, kitabu'r-rıda/10, hadis no.1160)."

    "uymalıdır" diyor "zorundadır demiyor değil mi? ahahaha.

    yaa milleti kandıracaklarını sanıyor bunlar. ki bu hadisler özgür kadınlar için sözkonusu. insan bile sayılmayan, mal sayılan cariyeler için olabilecek durumları da siz düşünün. anlamak için 70 iq bile yeter. suratlarından vıcık vıcık riya akan mugalatacı muhteremlere kanmayın...
    2 ...
  2. 2.
  3. ifade etmem lazım ki; ben islam hukukunu esas alırım. osmanlı devleti de islam hukukuna bağlı idi zira. ancak, islam hukukundaki terminolojiyi elbette ki osmanlı şer'î hukuk nizamından önde tutarım. osmanlı devletinde gelenekselleşmiş olan bir hukukî kaide, islam hukukunda yer almıyorsa eğer, bu beni bağlamaz. başta anlaşalım ki, sonra takiyyeciliğe başlamayın gene.

    islam'da bir belde kuşatılırsa şayet, şehir yönetimine müslümanlığı kabul teklifi yapılır. reddedilirse, ''dininiz üzere kalın, ancak bizim hakimiyetimize girin'' denilir, bu da reddedilirse, ''teslim olun'' çağrısı 3 defa yinelenir. 3'e kadar yapılması gerekli, 3'ten fazla yapılması da müstehaptır. eğer bu teklifler reddedilirse, o şehir kahren fethedilir. savaş kazanılırsa, islam hukukundaki ''ganimet'' terimi işletilir. nedir bu ganimet? ganimet, o şehirdeki herkes ve her şey demektir. tüm şehir halkı esir alınabilir ve taşınır taşınmaz bütün mülk, artık islam devletinin kontrolü altına girmiş olur. peki, gerçekten yağma diye bir şey var mı? gözünüzün önüne gelen o yağma sahnelerinin zerresi bile, islam'ın defalarca kınadığı bir şeydir. asla ve kat'â böyle bir şey yoktur! anlatayım...

    islam hukukuna göre tüm şehir halkı ve mülk ganimet olur demiştik. ancak, defalarca ifade ettiğimiz gibi, askerlerin bir evden öbürüne girip insanları kahkahalar atarak öldürdükleri, yok efendim kiliselere girip rahibelere tecavüz ettikleri, tecavüz edemediklerini camdan attıkları (bu iddialara kıçımızla gülmekten başka bir şey yapamıyoruz) gibi bir olay kesinlikle olamaz. ganimetin toplanması için öncelikle ''veliyyül emr''in emri gerekir. veliyyül emr,halife manasına gelir. yani islam devletinin başı. veliyyül emr, bu kararında muhayyerdir. yani illa da ganimet haline getirilecek diye bir karar çıkacak değil. mesela hz. ömer'in politikası, elde ettiği şehir topraklarında, yerel halkı özgür bırakmaktı. evet, o tüm şehir halkını esir almıyordu; toprakları onların kontrolüne bırakıyor, elde ettiği taşınır ganimetleri beytül mal'a gönderiyor, kendisine karşı savaşanları da esir olarak gazilere dağıtıyordu. çünkü eğer bütün toprakları ganimet olarak alırsa, ileride tüm topraklar tek elde toplanacaktı. derebeylik düzeni ortaya çıkacaktı. hem bu şekilde de, halk savaşa katıldığında, arkada kalan topraklar işletilemeyecekti. ekonomi savaş zamanı sekteye uğrayacaktı. işte hz. ömer'in içtihadı, hep bu yönde oldu ve islam dünyasını senelerce adaletle böyle yönetti.

    peki, veliyyül emr islam'ın maslahatları doğrultusunda, tüm şehir halkını esir alacağım dedi ve tüm şehri ganimet kabul etti. nasıl dağıtacak, toplanma işlemi nasıl olacak?

    ganimeti toplama emrini veliyyül emr verir. ordu mensupları sağdan sola zıplayıp, orayı burayı ateşe verip, kızlara tecavüz edip, malları cebe atıp islam beldesine geri dönemez. böyle bir şey yok. askerler dağılırlar. taşınmaz mallar ganimet olduğundan, onlara zarar verilmez. ganimet toplayacağız diye ganimet yakılabilir mi? islam ki, savaşta ağaçları yakmayı bile yasaklamış bir dindir. düşman alevli ok atmadan, alevli ok atılamaz bile fıkha göre. her neyse, şehrin önemli mekanlarındaki değerli eşyalar, ölen insanlardan çıkan mallar, evlerindeki insanların değerli eşyaları alınır ve veliyyül emre getirilir! yağmada hiç toplanan mallar, başkana getirilir mi, insan aklı bunu alıyor mu? daha sonrasında veliyyül emr, bu malları toplar ve islam beldesine götürür. orada da savaşa katılanlara paylaştırılır. taksimden evvel mallardan çalmak, büyük günahtır. cezası da bellidir. hanefilere göre ganimet fethedilen beldede paylaştırılmaz, islam mülkünde paylaştırılır. veliyyül emr; şehirdeki insanların esir alınmasını ister ve köleleştirme kararı verirse, insanlar toplanır. ancak bu toplama işleminde esirlerin öldürülmesi caiz değildir. esirlere kötü davranmak haram, esirlerin namusuna göz dikmek ise haram üzeri haramdır. şimdi yukarıdaki entry'nin yazan arkadaş sanıyor ki, ben gitsem bir şehri ele geçirsem, oradaki insanların istediğimi esir alırım, ona tecavüz ederim, din de bir şey demez. gel güzel kardeşim, neler anlatacağım şimdi:

    ganimet paylaştırılmadan ganimete el sürülemez demiştik. ganimetin paylaştırılacağı yer islam mülkü olduğuna göre, islam mülküne gelmeden sen o kişiyi cariye edinemezsin bu bir. o kişiyi cariye edinmen için, o kişinin sana düşmesi lazım bu iki. bu kişiyi cariye edinirken, ona hususî bir mesken ve zaman ayırman gerekir bu üç. (darül harpte mesken ayırabilir misin?!) büyük hanefî müçtehitlerinden ebu yusuf'a göre bu kadından çocuk edinme arzun olması lazım, bu dört. (bu görüş, ebu yusuf'un görüşü) tüm bu şartlar olsa dahi, sen bu kadınla ilişki kurmak için, 3 ay beklemek zorundasın, bu da beş. esir aldın, islam beldesine döndün, kadın sana düştü, gerekli şartları sağladın, ondan sonra 3 ay bekleme iddeti vardır bunun! o halde nasıl savaş esirlerine tecavüz edeceksin lan yağma sırasında? senin kafan ancak bu kadar basıyor ki, ateist olmuşsun ahahaha...

    ha, şimdi bu muhterem bana şu hadisi gösterebilir. bu hadis, aslında azl hakkındadır ama yine de cevap vermek istiyorum;

    Resulullah (sav)'la birlikte Beni'l-Müstalik Gazvesi'ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azil yapmak istiyorduk ve: "Aramızda Resulullah (sav) varken, ona sormadan azil yapmak olur mu?" dedik ve sorduk. "Hayır!" buyurdular. "Bunu yapmamanız gerekir. Kıyametc kadar geleceği takdir edilen her canlı mutlaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önüne geçemezsiniz)."

    Kaynak: Buhari, Nikah 96, Büyu 109, Itk 13, Megazi 32, Kader 4, Tevhid 18; Müslim, Nikah 125, (1438); Muvatt

    şimdi azl şu demek, meniyi rahim dışına akıtma. yani çocuk edinmeyi engelleme. bunu soruyorlar çünkü çocukları olursa cariyelerin, onu satamazlar ve özgür kalır cariye bir süre sonra. bundan korktuklarından rasulullah'tan izin istiyorlar. peygamber de onların bu niyetini eminim ki anlıyor ve bunu yapmayın diyor. ebu yusuf'un cariyelerle ilişki kurması için çocuk edinme arzusu olmalı sözünün dayanaklarından birisi de benim düşünceme göre bu hadistir. gayet de sahihtir.

    önceki dönemlerde cariyelerin, ganimet taksiminden sonra 3 ay beklemesine gerek yoktu. sonradan bu emir geliyor ve gazilerin cariyelerden 3 ay geçmeden faydalanamayacakları ifade ediliyor. üstelik, esir alınan kadının kocası da esirler içindeyse, yani kadının kocası ölmemişse, ebu hanife bu cariyelik ilişkisini caiz görmüyor, ''nikahları devam eder'' diyor.

    muhteremin yukarıdaki zikrettiği hadislere gelince, aynı hükümler koca için de verilmiştir. fıkhı incelerseniz görürsünüz. ama ben hususiyetle cariyelik üzerinde durmak istiyorum, eşten ziyade.

    imam gazzali hazretleri der ki: ''şeriata uygun olan bir yol, gidilmesinde mahzur olmayan bir yoldur. ancak eğer bu yoldan gidildiğinde kötü bir sonuca varılacaksa, o yoldan gidilmemelidir. şeriata uygun olmayan yolu ise zikretmeye gerek yoktur.''

    şeriata uygun olan yol caizdir ancak eğer sonucu kötü olacaksa günahı yapanın boynuna diyor kısaca. islam'daki hukukî prosedürlerin işleyişi de, imamımızın bu sözüne mutabık bir biçimdedir.

    mesela şimdi allah bir kanun koyuyor diyor ki: ''cariyelerle nikahsız ilişki yaşayabilirsiniz'' bu, hukuki bir prosedürdür. buradan ''rızası olmadan ilişki kurmak'' gibi bir anlam çıkmaz. çünkü rıza, hukukî bir kaide olamaz. düşün mesela, diyelim ki allah kur'an'da ''rızası olmadan ilişki kuramazsınız'' demiş olsun. böyle bir kaide olsaydı, bunun fıkıhta dünyevî bir cezası olması gerekirdi. yani haddi. sopalama gibi. cezanın sabit olması için suçun ispatlanması gerekirdi. hadi ispatla şimdi rızası olup olmadığını. nasıl ispatlayacaksın? benim bir cariyem var, bana uyuz oluyor, ben sana aşığım dedi. şöyle dedi böyle dedi, sonunda cinsellik yaşadık. ondan sonra mahkemeye gitti, ''bu hayvan bana tecavüz etti'' dedi. nasıl doğruyu ortaya çıkaracak mahkeme? böyle hukuk mu olur? hukukî kaide böyle mi konulur? allah bu konuyu, insanlara havale etmiştir, hukuka değil. aynı şey eşler için de geçerlidir. evlilikte, rızasız ilişki diye hukuki bir kavram olamaz. çünkü evlilikte, zaten bedenlerin paylaşımı konusunda bir akit imzalanmıştır. akde aykırı olan, hukuka da aykırı olacağından; evlilik içi tecavüz diye bir olgudan bahsedilemez. günümüzde de bu tartışılıyor, hukuk dünyasındaki insanların çoğu benimle aynı kanaatte. adam diyor ki, ''bir kadın gelse 'bana tecavüz ediyor' diye eşinden şikayetçi olsa, biz nasıl olayı anlayacağız? olayı anlasak dahi, nasıl ispatlanacak bu? zaten evlilikte böyle bir olgu olamaz ki.'' doğru diyor, olamaz. eee, sen bunları zikretmekle neyi ispatladığını sanıyorsun ki? halbuki, daha önce ifade ettiğim üzere, erkek de kadının sevişme ihtiyacına cevap vermek zorundadır. fıkıh kitaplarını aç bak, iktidarsız erkeğin nikahı nasıl düşüyor? kadını faydalandıramayan erkeğin, nikahı dahi tehlikededir.

    bu yazı daha çok uzar da, uğraşmak istemiyorum açıkçası. fetihten sonra şu olmuş, bu olmuş, zerre umurumda değil. yeniçeriler, zaten hristiyan ailelerin çocukları idi. sonradan müslüman oluyorlardı. bunları yaptılarsa, islam hukukuyla alakasız şekilde yapmışlar demektir, beni de ilgilendirmez. ben, bunları yazıp da islam hukukuna laf atan ve islam felsefesinden bihaber insanları görünce, onlara kıçımla gülüyorum. aha da böyle;

    ''ahahahahaha....''

    not: 70 iq kimmiş, insanlar gözden geçirsin.

    edit: her şey kur'an'la olmuyor, hadisler de önemli. benim bu görüşümü, ''kur'an'da yazıyor ahahahaha ne diyorsun sen ahahaha'' diyerek eleştiren andavallar olacaktır elbet. onlara gelsin;

    irbâz ibnu Sâriye es-Sülemî (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sâhibi (lideri) cebbâr, mütekebbir birisi idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek:

    "- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sözlere öfkelenerek emretti:

    "Ey ibnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sâdece mü'minlere helâldir, namaz kılmak üzere toplanın!"

    Râvi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp şunları söyledi:

    " Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sâdece şu Kur' ân'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'ân'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'ân in bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teâla hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır."

    Kaynak: Kütüb-i sitte hadisler - CIHADA MÜTEALLIK HADISLER http://www.webhatti.com/h...disler.html#ixzz2NcKop1p4
    whkaynak
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük