--spoiler--
istanbul Üniversitesi'ne diplomasını almaya gelen D.Y., okulun bahçesinde gördüğü 3 başörtülü genç kıza saldırdı. Saldırgan hakkında 14 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. iddianameye göre, diplomasını almak üzere Fen Edebiyat Fakültesi'ne gelen D.Y.(32), bahçede okula kayıt yaptıran başörtülü öğrenci Sacide Ç.'yi (20) gördü. D.Y., "Okulda o örtüyü takmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?" diye çıkıştı. D.Y. daha sonra da başını açmayı reddeden kızın başındaki örtüyü zorla açtı. Bu arada genç kızın saçlarını ve kulaklarının çekip hafif şekilde yaralanmasına neden olan sanık D.Y., "Burası şeriata mezar olacak" dedi. Hızını alamayan D.Y. daha sonra arkadan gelen başörtülü öğrenciler Medine E. ve Emine B.'ye yöneldi. D.Y., öğrencilerin üzerlerine yürüyerek onların da başörtülerini çıkarmak istedi. Ancak kız öğrenciler bu sırada kaçarken güvenlik görevlileri araya girdi. "Atatürk'ün resmini indirtmeyeceğiz, sizi burada yaşatmayacağız" diyerek tehdit ve hakaretlerine devam eden D.Y. hakkında öğrencilerin şikâyeti üzerine "Hakaret, tehdit ve kasten yaralama" suçlarından 5 yıl 9 aydan 14 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. D.Y. Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak.
--spoiler-- http://www.sabah.com.tr/Yasam/2010/10/04/basortu_zorbasi_davalik_oldu
mahalle baskısı deyip deyip bık bık edenler bir de buradan yaksınlar. şimdi bu soysuzun yaptığı hareketi tasvip edenler savunanlar da çıkacaktır. ama tersi bir durumda, -hani olmayan bir durum ama farazi- senin başında niye örtü yok deyip saldıran bir kişi çıksa, mahalle baskısı diye ortalık ayağa kalkacak, türkiye şeriate doğru gidiyor denilecektir kesinlikle. üstelik bu -farazi- eylemi gerçekleştireni de hiç bir dindar tasvip etmeyecektir. yapılan eylemi radikal ve aşağılık bir eylem olarak niteleyeceklerdir. ama bu bık bık eden kesim yine de belden aşağı vurup bu -farazi- bireysel eylemi bütün dindarlara mal etmeye çalışacaklardır.
çok ilginç ki bu kesim yarım yüzyıldır eşitliğin, özgürlüğün, halkçılığın üzerine kurmuştur bütün söylemlerini, ama esamesi okunmaz söylediklerinde ve yaptıklarında. ama olsun.
yani düşünmeden nefret edebiyatı yapanlar, arada bir dönüp arkalarındaki kitleleri kontrol etmeli, her kitlenin içinde vardır enbesiller. enbesilleri sokağa salıp oruç tutmayanı dövdürenlerle , yine enbesilleri sokağa salıp başörtüsü avcılığı yaptıranlar arasında fark göremiyorum şahsen. ama gariptir bu iki güruh eskiden birbirini bıçaklardı, şimdi beraber başkalarını bıçaklıyorlar.
ama zamanlamanın süper olduğunu ifade etmek boynumuzun borcudur. başörtüsü tartışmalarının tekrar tırmandığı bir zamanda meydana gelen ve aynı zamanda kemal kılıçdaroğlunun çark idmanlarına hız verdiği bir konu olan başörtüsüyle ilgili her türlü olay traştır, yalandır, senaryodur, organizasyondur, adidir, şerefsizdir.
bireysel olduğu tartışılmayan bir eylemdir. tartışma konusu olan şey, bu eylemi savunacakların varlığıdır.
başörtüsü vs türban tartışması yapmayı etek boyunda dizaltı dizüstü tartışması yapmaktan hiç de farklı görmüyorum. bırakın isteyen istediği gibi giyinsin yahu. duyan da türkiye ayda koloni kuracaktı da türban ağırlık yaptı çıkamadık uzaya sanacak. kaldı ki varsayım olarak türban siyasi bir simge olsa, ve zorla bu üniversite kapısında çıkartılacak olsa, daha ileri gidilse sokakta da karışılacak ve çıkartılacak olsa, yine varsayım olarak türban şeriat isteyenlerin simgesi olsa, yahu sen bu insanların fikrine nasıl müdahale edeceksin? düşüncelerini nasıl değiştireceksin? devlet tek tip kıyafet üretse ve dağıtsa, "erkekler böyle bayanlar böyle giyinecek" dese, ve herkes de bu kurala uyacak olsa, tek tip düşünmeyi sağlayabilecek misin? a diyen yine a der, b diyen yine b der.
of be of. bu ülkede herkes "özgürlük" diyor da gerçekten özgürlükçü olan kaç kişi yaşıyor bu ülkede?
edit: her tezin bir antitezi vardır. her radikal eylem karşı radikalini kendisi doğurur. birisi "ben çıkartırım arkadaş" derse karşısına ben de "başörtüsünü sana zorla giydiririm" der. böyle diyecekleri besleyen yine kendi eylemi olur. etki tepki meselesi... ortamın gerginliğinden şikayet edene kadar ortamı gerenin kendisi olduğunu görsün önce. zoruna gitmesin kimsenin.
edit2: türkiye de başörtüsünü yasaklayan bir kanun olmamasından mütevellit 28 şubat darbesine kadar bu yasak zaten uygulanmıyordu. kanun değişti de bizim mi haberimiz yok? hangi kanun üniversitelerde başörtüsünü yasaklıyor ki? kılık kıyafet kanunu mu? kamusal alanda uygulanır elbette. ama bu devlet memuru değil ki... öğrenci hizmet veren değil hizmet gören işi. tıpkı hastaneye giden hasta gibi, tıpkı belediye otobüsüne binen yolcu gibi. öğretmen, doktor, belediye otobüsü sürücüüs öteden beri zaten bu yasağa uyuyor. ha hangi hastanede hemşire başörtüsü ile görev yapıyor? 2 tane münferit olayı örnek vererek sanki yasakta delik varmış gibi mi gösterilecek? evet mevcut kanunlara karşı gelmiştir bunu yapan. ama bir genelleme yapmak ne kadar doğru?