kapalı tribünün tepkisini bir kez daha açık biçimde ortaya koyduğu maçtır. normal değerlere sahip bir insan yıldırım demirören'in yerinde olsa maçın bitmesini beklemeden stadı terkeder, istifasını açıklardı. ama demirören'in istenmediği yere kök salmak gibi bir huyu olduğu için bunu yapmadı. maça gelince: beşiktaş çok istekli başladı dolayısıyla ilerleyen dakikalarda temposu düştü ama sonuca ulaştı. takımın kapasitesi bu. en istekli haliyle bile denizlispor'a 1 gol atabiliyor. demek ki neymiş; bu kadro yetersizmiş.
besiktaş zor bela haftayi galibiyetle kapattığı karşılaşma, ama bu takim ile 2 kupa alanlara tepki değil saygı duymak gerekir gerçekten bir mucizeyi gerçekleştirmişler.
gerçek yıldız Pascal Nouma ya büyük sevgi gösterilerinin yapıldığı maçtır aynı zamanda. ve nouma ya yapılan tezahüratlar esnasında hem taraftarın nouma yı nasıl özlediği, hem de nouma nın taraftarı nasıl özlediği açık bir biçimde görülmüştür.
beşiktaş'ın bu sezonki 12. hazırlık maçı. evet... beşiktaş hala lige hazırlanıyor. varyasyon ustası kamil insan mustafa denizli yönetiminde kendi sahasında yine tek forvet ile başlayan beşiktaş, asıl görevi oyun kuruculuk olan yusuf şimşek'in sol kanatta 'açık' görevinde oynamasıyla oyuna başladı. sağ kanatta ise bir maç iyi oynadıktan sonra havaya girip sonraki 3 maçta para versen topa dokunmaktan aciz duruma düşen serdar özkan vardı. ortada ernst-fink, onların önünde tabata gözüküyordu. işin ilginç tarafı oyun kurucu görevi tabata adlı arkadaşımızda olması gerekirken defans mevkiinden topu ersnt alıyor ve daha 10 metra gitmeden ortasahanın rakip yarısahasının ilk bölümünde sözde forvet olan ama ortasaha mevkiinde oynar gibi görünen nobre ile karşılaşıyordu. hatta bir ara nobre olayı abartarak kendi defansına kadar geldi ve rakibine arkadan dalarak sarı kartı gördü. bütün bu olanları tabata adlı 10.7 numara kardeşimiz hangi duygular ile izliyordu anlayamadım. tek forvet olan nobre'ye her topta ortasahaya gelip top almasını hangi kamil tembihlediyse pek iyi etmemiş.
30. saniyede nobre'nin ceza sahası içinde yakalandığı bir pozisyonda topu boş kaleye atamaması yerini yadırgadığının işaretiydi. 7 ya da 8. dakikalar civarında ise serdar özkan kişisinin karşı karşıya kaçırdığı bir gol var ki onu anlatmayacağım.
beşiktaş'ımızın rakibi ligde galibiyeti olmayan ve 3 beraberliği olan bir takım olan denizlispor'du. denizlispor'un bir galibiyeti beşiktaş ile puanları eşitlemesine neden olacaktı. belki de bu ihtimal 20 senelik mükemmel kariyerli hoca mustafa denizli üstünde bir baskı yaratmış olabilir. spikerin sesinden duyduğuma göre denizlispor da beşiktaş'ımız gibi ligin az gol atan takımlarındanmış. bu paragrafta anlatmak istediğim kadarıyla beşiktaş'ın avantajlı olduğu gözlenmekte. ama bu avantaj sadece kağıt üstündeydi. maç kafa kafaya oynandı ve beşiktaş hiçbir zaman baskı kuramadı.
bitmiş yusuf,yeni tabata,bilinçsiz serdar ve tek nobre ile beşiktaş hücum etmeye çalıştı ve tabii ki başarılı olamadı. neden sonra futboldaki hedef olan gole ulaşabilmek adına kurt hoca mustafa denizli bitmiş ile bilinçsizi oyundan alıp beşiktaş'ın evladı ve brezilyalısını oyuna soktu. gol 49. dakikada geldi ama bu sizi yanıltmasın. gol bir krambol sonrası oldu. meydaaaaana geldi diyelim de eğlenceli olsun. klasik anadolu takımı hüviyetindeki beşiktaş golden sonra durakladı ve vites yükseltemedi. tam bu sıralarda tribünlerden 'demirören yeteeeeeeer' sözleri yankılanıyordu. sözler amaçsızca sırıtan hedefine yönlenip geri tepiyordu.
ikinci yarının başında yapılan taktik dehası çift oyuncu değişikliğinden sonra başka değişiklik göremedik. duayen hocamız 11 maçta 5 gol atabilmiş olan takıma 1 golü yeterli gördü demek ki.
daha ne yazabilirim ki!! kaçıncı haftayı bekelememiz gerekiyor akıcı bir oyun oynayan, rakibi bunaltan beşiktaş'ı görebilmek için? beşiktaş kendi sahasında 1 golü zorlukla atar hale geldi. hala 'inanmayan gölge etmesin' diyen ve mustafa denizli'ye destek olan polyannalar olacaktır tabii ki. onlara 'toz pembe hayaller vardı, pembesi gitti tozu kaldı' adlı sözleri içeren şarkıyı söyleyen kadın şarkıcının enfes sesini armağan ediyorum.
stephen king'in miserysi kadar bunaltıcı ve yoğurtlu makarna kadar cıvık olan bu yazıda belirtmek istediğim güzel birşey de var:
*ibrahim kaş'ın sağ bek fantezisinden vazgeçilmiş.
kahroluyorum! sesimi duyan var mı! duysa bile umrunda olmayacak olan mustafa denizli hariç!
bunca başarısızlığa rağmen koyun pozisyonundan bir türlü kendini sıyıramamış bjk taraftarının nihayet silkinmeye başladığını gösteren formalite maçı. çarşı denen oluşumun içindeki bir takım çıkarcı grupların da artık kendilerine başka bir başkan adayı bulmaları an meselesidir. çünkü;
maçı, pardon! tribün olaylarını kapalı üst tribünden izlemiş bir beşiktaş'lı olarak çok net bir şekilde söyleyebilirim ki, bu maç beşiktaş-denizlispor maçı değil, bu maç karagümrük-çarşı, kapalı alt-kapalı üst, numaralı sağ loca-yeni açık sol taraf, rüştü-tüm inönü, yıldırım demirören-muhalif taraftar maçıydı...
son yıllarda tribünün bu kadar karışmasına hatta alen'in bile dinlenmemesine hiç şahit olmamıştım... neredeyse kimse maç seyretmedi. zaten maçın skoru inanın kimseyi ilgilendirmiyordu bugün. herkes tedirgin ve gergindi. bu gergin hava tüm inönü'yü etkiledi ve sonunda da beş dakika arayla büyük kavgaların yaşandığı bir ortama dönüştü...
maçtan önceki yazdığım entry'de #6179521haydi kalk ayağa demiştim ama bu sefer çok fena yere çakıldık. nasıl kalkacağız bilmiyorum.
yıldırım demirören'in köpeklerinin, maç öncesi karagümrüklülere, çarşıyla mücadele etmesi, yönetime karşı edilen tezahüratları susturması için yüzlerce bilet ve milyarlarca paranın verildiği maç olmuştur.
kapalı üstle kapalı altın kapıları bu maçta neden açıktı çok merak ediyorum.
kim ne derse desin bu yıldırım demirören denen adam zeki adam. takımın içine sıçmayı başardı, şimdi de taraftarın amına koymaya çalışıyor.
umarım tribünün ileri geleleri bu oyunun farkına varırlar. bir çok takım tarafından kıskanılan bir taraftar grubuyken, kendi yönetimi tarafından nefret edildiklerinin ve yönetiminde bunlar için oyun oynadığının farkına varır ve öyle hareket ederler.
satılmış çarşı'nın yıldırım demirören'in götünü yalamak için "2 kupayı bu takım aldı. vefasızlık yapma" gibi bir pankart açtığı, maç boyunca tek bir ıslık sesi çıkarmadığı maç oldu. hala çarşı'ya büyük taraftar diyen ezikler var mı bilmiyorum, belki de vardır ama beşiktaş'ın önündeki en büyük engel bu satılmışlardır.
bu satılmışların başı olan alen, yıldırım demirören sayesinde zengin olmuştur. sadece aldıkları bedava biletleri satarak çoğu milyarder olmuştur ve hala savunuluyor bu satılmışlar.
çarşı'yı savunan da, çarşı'nın içinde bulunan herkes de beşiktaş'ın en büyük düşmanıdır bu böyle biline. açık tribün "yeter yıldırım demirören" diye bağırırken onları ıslıklayan herkes kulübün düşmanıdır.
tamam herkesin demirören'i eleştirmeye hakkı vardır. gerekirse kaptırıp küfretmeye hakkı vardır. çünkü takımı bu hale getiren 1 numaralı isim o'dur.
ancak beşiktaş'a bunu yapmaya hakkınız yoktur. taraftar demek iyi günde, kötü günde takımının yanında taraf olmak demektir. demirören'e istediğinizi yapabilirsiniz ama beşiktaş'a bunu yapmaya hakkınız yok.
futbol, hayatımda çok da önemli bir yer tutmaz, en son ne zaman maça gittim hatırlamıyorum. olaylara dışardan, kuş bakışı bakan biri olarak, amatör bir yorum yapma ihtiyacı duydum. bu maç, beşiktaş tarihinde kötü yer etmiş, unutulmaması gereken bir karşılaşmadır.
beşiktaş dendi mi akla önce taraftarı gelir, inönü stadı'nın her maçta tezarühattan yıkılması gelir. avrupa'nın devleri bu sahaya geldiklerinde tribünlere bakakalırlar, neye uğradıklarını şaşırırlar.
aylar önce iki tane büyük kupayı müzesine götürmüş bir takımın, kaybedilen maçların, atılamayan gollerin ardından böylesine yerin dibine sokulması o taraftara yakışmadı.
inişleri, çıkışları olabilir. ancak karakteriyle milyonların gönlünü fethetmiş bir kalecinin, top eline her değdiğinde yuhalanması hiç yakışmadı. o kalecinin 90 dakika boyunca nasıl bir stresle oynadığını siz düşünün, düşünmeye çalışın.
transferler yanlış olabilir, yanlış kişilere yanlış paralar harcanmış olabilir. teknik direktör hala doğru kadroyu elde edememiş olabilir. ancak ülkenin en iyi kadrolarından birine, en iyi hocalarından birine sahip takımın böylesine madara edilmesi o taraftara yakışmadı.
tabata'nın attığı golden sonra, sanki şampiyonlar ligi finalinde takımın galibiyet golünü atmışçasına sevinişi, mustafa denizli'nin taşa dönmüş hali, kendisine koşan futbolculara rağmen tek bir sevinme, gülümseme belirtisi gösterememesi düşündürücüdür.
beşiktaş dün gayet güzel oynadı. şanssızlık olmasa, ilk 10 dakikada 3-0'a gelecek maç, bu berbat ortamda ancak 1-0 bitebildi. beşiktaş dün gayet güzel oynadı. ancak en yakın dostları tarafından arkadan vuruldu.
şampiyonluklarında güldünüz, eğlendiniz, egolarınızı tatmin ettiniz. ama takımınızı bu zor günlerde yalnız bırakabiliyorsanız, zaten siz beşiktaşlı falan değilmişsiniz. kim olduğunuzun farkına varın...
bi boktan anlamayan , medyadan duyduğu lafları gerçekmiş gibi satıp burdan ölü sikicilik yapmaya çalışan bir grup öküzü aramızda barındırdığımızı bize belli etmiştir . şimdi kapalı trübünün çatısı altında bulunan tüm insanları çarşı değildir efendim .
kapalı bünyesinde birçok taraftar grubu vardır ; a takımı gibi karagümrüklüler gibi çarşı gibi çoluğu ile çocuğu ile maça gelenler gibi ...
bununla birlikte maçta açılan " 2 kupayı bu takım aldı. vefasızlık yapma " pankartını açanlar çarşı grubu değil adı lazım değil eski bir menejerin adamlardır ve trübün içinde bu adamların grubu da bellidir .
dünkü maçta yaşananlar taraftarların bölünmesi hadisesi değil parayla tutulmuş bir grup adamın istifa diye bağıranlara dalması hadisesidir. açık tribünde taraftarların gümbür gümbür bağırmasının sebebi de satılmış şerefsizlerin kapalıda bağıran herkese çoluk çocuk demeden dalmasıdır . açık trbüne de 500 tane parayla tutulmuş adam sokulsaydı eminim onlar da korkarlardı .
kendi içinde bölünmüş olarak nitelendirilen taraftarın; bazıları futbolculara, kimileri mustafa denizli'ye ve büyük bir çoğunluğu da yönetime sırt dönmüştür.
bölünmeyi bu şekilde tanımlayabiliriz. gerçek taraftar ile sürtüşen kesim maaşlı bodyguardlardır. beşiktaş taraftarı değil. bu nedenle bölünme diye bir şey söz konusu değildir.
beşiktaş'a sırt dönülmez. dün görülen sırt dönme mevzusu yukarıda saydığım isimleredir, beşiktaş'a değil. o gün beşiktaş'a sırt dönülmüş olsaydı, o kargaşa dolu ortama kimse adımını atmaz, tenezzül etmez ve haklı isyanını o tribünlere taşımazdı. cebindeki son parayı bilet parası yapmazdı.
beşiktaşlı değilsiniz ve bu tabloyu kafanıza göre yorumluyorsunuz. beşiktaş taraftarı ile farkınız yine bu noktada ortaya çıkıyor.