ne güzelsin sen 28 şubat
rüzgarın aşkı, sevginin dik alasısın
bizi, yokluktan kurtaransın aslında...
sana birçok yazı yazmak lazım sözdeleri atmak için...
her gün sen yaşa 28 şubat
bugün 28 şubat mutlu olduğumuz gündür
....
bu kıyım döneminin mağdurlarından Em. Kd. Yzb. ekrem ata'dan gelsin:
Bendeniz 1984 yılında Kara Harp Okulu'ndan Topçu Teğmen Rütbesi ile mezun olmuş bir subayım. 1999 yılında da Kd. Yzb. Rütbesinde de emekli olmak durumunda kaldım. Yani şu anda kağıt üzerinde emekli olmuş görünüyorum. Ama böyle mi, asla değil.
Bildiğiniz gibi 6191 sayılı kanun YAŞ kararları ile Silahlı Kuvvetler'den ilişiği kesilen Sb. Astb. kardeşlerimizin mağduriyetlerini önemli ölçüde giderdi. Bunda emeği geçen başta hükümetimiz olmak üzere sizin gibi duyarlı yazarlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Bu hususta medyanın bir bölümü çok etkin görev yaptı. Allah razı olsun.
Ama benim gibi kağıt üzerinde emekli olmuş görünen bir çok mağdur Sb. Astb. halen bu mağduriyeti çekiyor. Mesleğimizin en zorlu dönemlerini erken rütbelerde çektik. ama artık gerek makam ve gerekse tecrübelerimizi aktarabilecek rütbelere gelemeden ordudan ayrılmak durumunda kaldık. Çünkü bizlere güncel tabiri ile MOBBING uygulandı. Bu arkadaşlarımıza neler yapıldı derseniz kısaca şunları söyleyebilirim:
- Şüpheli ve sakıncalı personel statüsüne alındılar.
- Rütbeleriyle bağdaşmayan makam ve görevlere sürgün edildiler.
- Hak etmedikleri çok düşük siciller verildi.
- Sicil dosyalarına "dini görüşleri benimsediği için takibi gerekir" şeklinde sübjektif kanaatler yazıldı.
- Takibe alınmaları ve belli aralıklarla haklarında sakıncalı raporu gönderilmesi istendi.
- Sürgün edildikleri yerlerde sakıncalı oldukları için toplantılara alınmadılar
- Sakıncalı oldukları için mesai arkadaşları bile bu personelle görülmek istemedi, köşe bucak bunlardan kaçtılar, yalnız bırakıldılar.
- Kendisi ayrılsın gitsin diye amirlerince sürekli psikolojik olarak taciz edildiler.
- Aileleri huzursuz edildi.
- Bazı birliklerde, komutanın hanımının oluşturduğu bir grup subay hanımından oluşan ikna ekipleri, bu durumdaki personelin evine gelerek hanımının başını açması yönünde baskı yaptılar. "Bir hafta sonra tekrar geleceğiz. Seni başını açmış olarak göreceğiz. Kararını çabuk ver" şeklinde baskılar yapıldı. Bu yüzden psikolojik bunalıma giren personel hanımları oldu.
- Zaman zaman komutan tarafından, makama çağırılarak: "Hanımının başını açtır. Sözün geçmiyor mu? Nasıl erkeksin? Hanımının başını açamıyorsan dosyanı Şura'ya göndereceğim" şeklinde tehdit edildiler.
- Çocukları dışlandı.
- Lojman hakkı olduğu halde lojman verilmeyenler oldu.
- Lojmana girenlerin eşleri ve anneleri nizamiyeden giriş-çıkışlarda: "Başörtündeki iğneni çıkar, tavşankulağı bağla" şeklinde, erler tarafından huzursuz edildi.
- Bu personelin sakallı hacı babaları, başörtülü hacı anneleri evlatlarının evlerine gelip gidemediler.
- Babası sakallı olduğu için lojmandaki oğlunun evine gelemeyen, dışarıda otelde kalarak evladıyla ve torunlarıyla görüşenler oldu.
Şüpheli-sakıncalı Kategorisine alınmış ve emekli olmak durumunda bırakılmış bir Öğretmen Bnb.'nın bazı hatıraları:
- 1. Video kaset:
Kuleli Askeri Lisesine yapılan denetlemenin peşinden akşam verilen kokteyl kaseti. Okullar Daire Başkanı Erdal Ceylanoğlu başkanlığında Kuleli Askeri Lisesi 1994-95 eğitim yılında denetlendi. Denetleme öncesinde okul komutanı Kurmay Albay bana ve Yzb. Ahmet Tetike akşam kokteyl yapılacak, bu kokteylin video çekimleri yapılacak, sizler bardaklarınıza peçete sarın ve bardağın kenarına limon parçası koyun, arkadaşlarınıza haber verin dedi. Bizler akşam kokteyle katıldık ve kola içtik, kamera bol bol çekim yaptı, biz kameraya kola bardaklarını gösterdik ve komutanın tavsiyelerine uymadık, kokteyl bitiminde Erdal Ceylanoğlu videoyu seyretti ve rakı içmeyenlerin okullardan uzaklaştırılmasına karar verdi, tayin mevsiminde rakı içmeyenler okullardan uzaklaştırılarak sürgüne gönderildi. Ben Uzunköprü Hudut Taburuna, Ahmet Tetik Tekirdağda Tugaya sürgün edildik. Bu kaset Kuleli arşivinde bulunabilir.
- 2. Video kaset:
1994 yılı son ayları, yer Harp Akademileri. Yabancı menşeili subayların mezuniyet töreni. Törende kimler var? Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Erdal inönü, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Demirel, Çiller, inönü ve Cindoruk beyin etrafında general ve kurmay subaylar var, misafirleriyle ilgileniyorlar, kokteyl olarak bir şeyler yiyip içiyorlar. Bir tanıdığım yanıma geldi ve Büyükşehir Belediye Başkanının dışlandığını, kimsenin ilgilenmediğini, kokteyl alanının dışında şoför gibi beklediğini, bu durumun kanına dokunduğunu söyledi. Bende duruma üzüldüm ve bir plan yaptım. Özbekistan, Türkmenistan kökenli, yabancı subaylardan 5 kişiyi yanıma aldım ve Recep Tayyip Erdoğan beyin yanına gittik, etrafını sardık. kendisiyle ilgilendik, sohbet ettik. Bu ilgi ve sohbet video çekimle kaydedildi. sonra izlendi. Tayyip beyin etrafında olan şahıslar deşifre edildi. Tayin döneminde Kuleli Askeri Lisesinden uzaklaştırılarak 11. Hudut Taburuna sürgün edildik. Bu kaset Harp Akademileri arşivinde mevcuttur. Sayın Başbakanın bu olayı hatırlayacağını düşünüyorum.
- Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Muratlı:
1995 yılı Eylül ya da Ekim ayında Hudut Taburunu denetlemeye geldi. Aslında beni görmeye ve ezmeye geldi. Hasan paşayı karşıladık ve beni gördü bu adam burada ne arıyor, derhal odama getirin dedi ve beni apar topar odasına çıkarttılar. Kendimi takdim ettim. Bana hitaben burada ne arıyorsun dedi. ben de yüksek sesle kapıda Türk Bayrağı dalgalanıyor, burası Türk Toprağı. devlet emretti bende geldim dedim. Paşa direk olarak sen oruç tutar mısın dedi, bende evet, her Türk Subayı gibi bende oruç tutarım dedim. Paşa oldukça sinirlendi bana bakarak oruç tutan subayları ben de severim dedi ve peşinden sen o zaman namaz da kılar ve Cumaya gidersin dedi ben de Namaz kılarım Mesaiye denk gelmiyorsa Cuma namazına giderim dedim. Tabi bu şekildeki konuşmalar askeri esaslara göre yapılıyor, paşa sesini gittikçe yükseltiyor ve öfkeyle bağırmaya başlıyor bu adam moralimi bozuyor, atın bu adamı odamdan diye emir veriyor ve ben odayı terk ediyorum. Hasan Paşa 2 ayda bir Hudut Taburuna gelirdi ve her gelişinde benimle problem yaşardı.
- Keşan 4. Mknz. Tugay Komutanı Yavuz Paşa:
Hasan Paşadan aldığı cesaretle üzerimize çok geldi. Uzunköprü Garnizonundaki sakıncalı subay ve astsubayları toplar ve laiklik dersi verirdi. Tabi ders bizlere hakaretle geçerdi. Paşa laiklik derslerinden birinde bizlere hakaret ediyordu. salonda 45 civarında sakıncalı subay ve ast subay vardı. içlerinde en kıdemlisi bendim. Paşa hakaret ettikçe salondaki gözler bana çevriliyor, benden cevap bekliyorlardı. Yavuz paşa eğer vatanseverseniz, eğer Atatürkçüyseniz, diye başlayan bir hakaret cümlesi kullandı, paşanın hakaretinden çok etkilendim, içimden inceldiği yerden kopsun diyerek, parmak kaldırarak söz istedim ve Yavuz paşa bana söz verdi. Sinirliydim ve çok gergindim. Ses tonumu yükselterek Komutanım bir Türk Subayına eğer vatanseverseniz şeklinde şartlı bir cümle kullanamazsınız. ben Türkoğlu Türküm! atalarım Sultan Alparslan ile birlikte bu topraklara geldi. tabi ki ben doğal olarak vatanseverim. burası benim vatanım. ben Moskovayı mı seveceğim? siz bizi vatansever olmamakla itham ediyorsunuz ama Selanik yanı başımızda ve işgal altında. bu ne biçim vatanseverlik ve ne biçim Atatürkçülük?" diye konuşurken paşa tamam tamam anladım, sesini kes ve yerine otur dedi. Ben yerime oturdum, paşa salonda 10 dakika bir sağa bir sola yürüdü. eli çenesindeydi. bir daha konuşamadı ve 10 dakika sonra ders bitmiştir diyerek salonu terk etti. Bir gün sonra Garnizon Komutanı Tabura geldi. beni ziyaret etti, tebrik etti. alnımdan öptü ve dün tam bir Türk Subayı gibi cevap verdin, biz korkuyoruz ve böyle cevaplar veremiyoruz dedi. Yavuz paşa beni her gördüğünde topluluğa hitaben bu adamı gördüğümde moralim bozuluyor ve bu adamı görmek istemiyorum derdi.
- Hasan Muratlı Paşanın Ramazan Ayında Ailelere verdiği Laiklik Dersi:
Bir ramazan ayında paşa sakıncalı subay astsubay ile eşlerini Uzunköprü Orduevinde saat 15.00 civarında topladı. Başladı atıp tutmaya, din alimi gibi konuşmaya. iftara 5 dakika var. Paşa Tanrının yarattığı inekler 3-5 litre süt verir, insanın yarattığı inekler 40-50 litre süt verir. Tanrının yarattığı armut ve elmalar küçük ve yamuktur, eğri büğrüdür. insanın yarattığı armutlar ve elmalar çok güzeldir, kocamandır. kırmızı kırmızıdır diyerek konuştu, konuştu. Eşlerimiz yanımızda olduğu için paşanın konuşmalarına cevap vermedim. Bizler Orduyu Peygamber Ocağı olarak gören idealist subaylarız. bu halimizi eşlerimiz biliyo., paşanın konuşmalarına cevap veremediğimiz için eşlerin nezdinde pısırık, korkak kişiler olarak algılandık. en azından ben böyle düşündüm. Hasan Muratlı paşanın bu konuşmasına cevap vermediğim için çok üzgünüm.
Hasan Muratlı paşa Hudut Taburunu haberli olarak denetleyecek. Tabur olarak hazırlık yapıyoruz. Taburun her tarafını inceliyor ve kendimize göre tedbir alıyoruz. Tabur Komutanı (Bnb. Necmi), Karargâh Subayları olarak (S-1(ben), S-2 (Bnb. Ümit), S-4 ( Yzb. Osman) ve Karargâh Destek Bölük Komutanı (Yzb. Abdullah)) paşanın kızabileceği alanlara yönelik tedbirler alıyoruz. Karakolları inceledik, yemekhaneleri, koğuşları düzelttik ve Tabur Mescidine gittik. Mescitte bir Kuran-ı Kerim bulduk. Bir subay ya da Tabur komutanı Paşa bu Kuran-ı görünce çıldırır ve bizi perişan eder dedi. Kendi aramızda istişare ettik ve Kuran-ı Kerimin mescitten çıkartılmasına ve saklanmasına karar verildi. Kuran-ı Kerimi saklama görevi bana verildi. Ben Tabur Mescidinin yıpranmış Kuran-ı Kerimini aldım ve evime götürdüm. Denetlemeden sonra tekrar yerine koyacaktık. Fakat unutmuşum. Yıllar sonra kütüphaneme çeki düzen verirken Kuran-ı Kerimi buldum. üzerinde Hudut Taburu yazıyordu. hafızamı zorladım ve olayı hatırladım. Tabur Mescidi Kuran-ı Kerimi hala bendedir. Yerine yani 11. Hudut Taburuna iadesi gerekir. Bu iade törenle yapılmalıdır ve iadeyi Başbakan yapmalıdır. Kuran-ı Kerimin taburdan uzaklaştırılması Paşalar tarafından oluşturulan korkunun, yapılan baskının bir sonucudur. Bu eylem 11. Hudut Taburuna, Mescide ve Yüce kitaba yönelik hakarettir. Tabura, Mescide ve Kuran-ı Kerime iadeyi itibar yapılmalıdır. Bu iadeyi itibar işi Başbakan ya da Cumhurbaşkanı tarafından törenle yapılmalıdır. Ben burada korkaklık gösterdim. çok üzgünüm. aslanlar gibi Yüce Kitabı savunmak varken çareyi Kuran-ı Kerimi uzaklaştırmada bulduk. Bana göre bu olay bir inanç zafiyetidir. Bu olay dönemin psikolojisinin yansımasıdır.
türkiyenin soyulması, krizden krize sürüklenmesi, azınlık hükümetlerinin kurulması, atanmışların seçilmişleri ezmesinin meşru görülmesinin başlangıcıdır. askerin kışlaya, yani olması gerektiği yere tam anlamıyla dönmesi 15 yıl almıştır. ordunun asli görevine dönmesi, "ordu göreve" diye pankart açan kendilerini aydın zanneden üç beş fosili üzmüştür o ayrı.
Bu sabah,Asker olan kardeşimi görmek için gittiğim Kocaeli'den Bursa'ya dönerken; 2-3 saatlik yol çekeceğim ,fazladan gazete alayım dedim.Zaman yeter nasılsa diyerekten. Herzaman ki Aydınlık ve Cumhuriyeti gazetelerini alırken,dedim bir de Zaman gazetesiyle Yeni akit gazetesini de alayım.Bu ikisini internetten okurum kıyaslama yapmak için ama şakirtlere para kazandırmak istemediğimden bu gazetelere para verip almazdım.Herneyse Başladık Aydınlık'dan, e sıra geldi Yeni akit gazetesine.. A.Dilipak,A.ihsan Karahasanoğlu,Faruk Köse gibi bağnaz ötesi yazarların ne yazacağı zaten bellidir.Yani hele ki bu mevcut ileri demokrasi(!) sürecine paralel olarak,28 Şubat yargılamaları gündem de ise,gör sen gazeteki renkli(!) yazıları!.. Hepsi birer 28 Şubat Mağduru,28 Şubat'ın intikamcıları.. iyi güzel.ideolojin hangi noktada ise zaten onun savunuculuğunu yapar ve o konuda yazar çizer eleştirilerde bulunursun.Lakin; 12 Eylül'ler de 12 Mart'lar da -madem darbeye karşı ve anti-militarist- geçiniyorsun, o zaman neden sokaklara çıkmadın bu tarihlerde de ? Neden yazıp çizmedin,lanetlemedin,kınamadın Bu darbeleri? Cevabı açık olsa da insan bir durup düşünüyor.. Kıyaslama yapmak etik değil darbelerarası. Çünkü,darbenin her türlüsü kötü,demokrasiye sürülen kara leke,evrensel değerlerle bağdaşmayan insan haklarına ve ifade özgürlüğüne aykırı,zul getiren bir hadisedir.Devlete askeri müdahale her zaman o ülkeyi felce uğratır ve istisnası yoktur,denilebilecek kadar da müspet bir gerçektir..Buraya kadar bir sorun yok..-olmamalı-
Lakin,Kıyaslamadan ziyade apaçık ortada duran ve herzaman kelimelere dökülemeyen şöyle bir gerçek var ortada; Şakirtlerin dilinden düşürmediği ''Ötekileştirme'' hadisesi.. Bu ülke de çıkan isyanlarda,protestolarda,darbeler de hiçbir zaman -evet hiçbir zaman - dinciler (dindar demiyorum dikkat ediniz) Öteki! olmadı.. Olmasın da zaten. Lakin, işte bunu gelip 28 Şubat için madur kivesine büründürüyorsan o zaman şahsi fikirlerime istinaren ilk başta ben başlarım örekelerine.. 28 Şubat'ta bir dincinin tabiri caiz ise burnu kanamamıştır, öldürülmemiştir,linç edilmemiştir.. Türkiye'nin özellikle yakın tarihinde,başta darbeler olmak üzere her daim sol ve kominist kesim zul görüp,öldürülüp,ÖTEKiLEŞTiRiLiRKEN, Sağ kesim hiçbir zaman yıpratılmamış ve eşit muamele görmemiştir.Pozitif ayrımcılık desek çokmu yumuşatmış olurum bilemedim..
12 Mart, 12 Eylül darbesini yaşamamış görmemiş olanlar olsa,diyeceğim ki bu ülke de 28 Şubat gibi yıkıcı bir darbe gerçekleşti. Ama durum ne yazıkki böyle değil. Tekrar yineliyorum; Darbenin her türlüsüne karşıyım sonuna kadar da kınarım. Ama durum yancı medyanın,belli başlı siyasilerin ve gerisi ideolojilerin yorumları,adaletsizlikleri ve Sol'a vurulmuş darbeleri görmemezlikten gelip; 28 Şubat'ı tek geçmekse işte burda bir çarpıklık,gözle görünen bir çirkinlik ve kasıtlı ''ötekileştirme'' vakası var demektir.
Ben hiçbir zaman,sağcılara sırf ideolojilerinden dolayı zulm edildiğini,hakaretvari ve aksi pankartlar açılıp protesto ediliğini yada linç gösterileri yapıldığını görmedim göremem de,görmeyelim de.. Lakin, Malum Dinciler her şekilde din gibi kutsalı kullanarak dokunulmazlıklarını ilan etmişlerdir. Ancak,bu süreçte Sol'un kökü kazınmıştır.Kominizmi zaten geçiyorum ütopik bir ideoloji idi öyle de kaldı,Lakin sol denilen bir ülkü vardı ise bu ülke de bunun da son kalıntıları 12 Eylül darbesi ile son bulmuştur,tükenmiştir.
Şimdi bu neyin tantanası?.. Ben hiç Laikliğe,kemalizme lanet yağdıran kişilerin zul çektiğini görmediysem de, Ateist olduğu aşikar olup Salman Rüşdi adlı -ateist-yazarın kitabını türkçeye çeviren Aziz Nesin'e linç girişimi olduğunu çok çok iyi biliyorum.Hatta O kitap yüzünden -güya şakirt kesimin anlık galeyana gelmesiyle - Madımak denilen son derece trajedik ve iç yakan bir olayın yaşandığını biliyorum.biliyoruz.. Hiç ayrıntıya girmiyorum daha fazla o dönemki hüklümetin ve yargının tepkileri hakkında. Az okumak yeterlidir.. Neymiş efendim? Sol görüşlüler,Alevi olanlar dı onlar değil mi?.. Bu ne perhis bu ne lahana turşusu!
28 şubat, dincilerin siyasal geçmişlerini kendi ideolojileri adına aklamak amacıyla kullandıkları bir araç haline gelmiştir artık iyice. Zulme,darbeye,demokratiksizleşmeye karşı isen; Bunu her platform da , her koşulda, her darbede yapmak zorundasın. Sadece için de ''din''unsuru ; var diye hiçkimseyi,hiçbir ideoloji ve inancı ötekileştiremessin.Darbenin iyisi, yarar getireni yoktur,olmamıştır olmayacaktır.. Ama Şu bağlam da bunu kullanıpta tek taraflı gözle Hükümetin de kışkırtması ile öteki darbeleri sol da sıfır bırakıp durup durup 28 Şubat'ı lanetliyorsan bu ülke zaten artık bir çıkmaza girmiştir,geçmişler olsundur..
12 Eylül darbesi için iyi bir adım gibi gözükse de Evren'in yargılama süreci; Biz görmüyormuyuz bunun bir tezgah olduğunu 28 Şubat süreci için? Buna ölümü gösterip sıtmaya razı etmek denir. Sen başta ucundan demokrasimsi ataklarını koklat, sonra hoop ''nasılsa bunu gösterdik bu arada kaynayacaktır; biz asıl amacımıza koyulup devamını getirelim 28 şubattan''de. Olay budur. Zaten içi boşaltılmayan,lime lime edilmeyen bir mecra kalmadı ülke de.. Sağlıktan,yargıya,eğitimden ekomomiye kadar; üstüne insanların manevi duygularını kullan ve saf kesimi kandır.. Bu da son noktadır zaten.Altın vuruş diyorum ben buna.
Umutsuz bir tablo çizmek ve bunları düşünmek istemeyip banane artık ya desem de; Düşünen beyin durmuyor,bişeyler söylemek yazmak çizmek istiyor ki artık tek yapabildiğimiz bu zaten.Sonu nereye varır dahe neler görürüz demeden hoop yeni bir icraat ile daha karşılaşıyoruz,diğeri unutuluyor.. Bu kısır döngü gibi sürüp gidiyor.. işin hazin tarafı ise, Atatürk'ün,laikliğin,Ülkemde'ki mozaiğin, demokrasi umutlarının gün geçtikçe unutturulmaya çalışıldığı bir ülke'de yaşıyor olduğum gerçeği.(Atatürk-Kemalizm ve solculuğu aynı platformda ele almıyorum,orada bir karışıklık olmasın).Daha acı tarafı; Gelecek nesil,çocuklarımız ve torunlarımız, Bu ülke'nin geçmiş ruhunu, Kurtuluş savaşımızı,Cumhuriyetimizi Ve büyük kurucusu Atatürk'ümüzü nasıl anıp hatırlayacak bunun belirsizliği..Tek bildikleri 'Sol'' savaşın kötü, doğru yolun sağda olduğu; 28 şubat ülkenin tek ve en yıkıcı darbesi olduğu olacaktır bu bağlamda..
Çok derine inmemeye çalışarak paylaşmak istedim gündem konumuz olduğundan mütevellit.Ne mgk toplantısı,ne Erbakan'ı ayrıntıya girmek istemedim.Tamamen geniş bir bakış açısıyla paylaşmak istedim yine.28 Şubat'tan girip, Ülke'nin umutsuz tablosuna alakasız bir geçiş yapmış olsam da; nedeni, hepsinin buraya bağlanmasıdır.Hani derler ya diziler de;''tamamen hayal ürünüdür,kişiler ve olaylar gerçek değildir'' diye. işte bu da benim söylemimle , ''Kişiler ve olaylar tamamen gerçektir, gerisi tamamen benim Yorumumdur'' . Sürç i lisanım olduysa affola.Saygılar..
''türk toplumunun türk siyasetçisinin yüz karasıdır 28 şubat. ben askerin bu kadar dangalak olabileceğine inanamazdım.''
-mehmet ali birand.
--spoiler--
Milli Güvenlik Kurulu'nun o gün yaptığı toplantı ve aldığı kararlar tarihe damga vurdu. işbaşındaki Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyon hükümeti iktidardan uzaklaştırıldı. Arkası da geldi. Refah Partisi kapatıldı, lideri Necmettin Erbakan'a siyasi yasaklar getirildi. istanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, makamından indirilerek Pınarhisar Cezaevine konuldu.
Dönemin yıldızı Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir, yürütülen operasyonu açıklarken ''demokrasiye balans ayarı yaptık''dedi.
Askerler 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'den yıllar sonra yeniden siyaset sahnesinde fiziki biçimde yer aldılar. Operasyon siyasi islam hareketine karşı yapılmıştı. Ama etkileri daha geniş bir alana yayıldı. Köşe yazarlarının gazetelerinden atılmaları için listeler hazırlandı. Bazıları uygulandı, bazıları yarım kaldı. insan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal bu dönemde suikasta uğradı.
28 Şubat'ın destekçileri siyasetten tasfiye olurlarken, mağdurları 28 Şubat sayesinde siyasete muhteşem bir dönüş yaptılar.
--spoiler--
dönemin beceriksiz ama üçkağıtçı siyasilerinin bugün tam gaz aklanmaya çalışıldığı, millet egemenliğini tehdit eden siyasilerin demokrasi havarisi gibi gösterildiği, tüm faturanın askere kesildiği halen devam eden yargılama ve karalama kampanyası.
sabahında 550.000 kişinin göz altına alındığı, 1,5 milyondan fazla kişinin fişlendiği sadece türkiye için değil tüm dünya insanlığı için utanç günüdür.
bunu yapan kenan evren 3 sene önce abbas güçlünün programında bir üniversite "bu gün elimde olsa gene darbe yaparım" dediğinde alkışlayan gerizekalıların 28 şubat günü o gün neler olduğundan haberleri bile yok.
28 şubat zihniyetine sahip kişiler denince nedense aklıma hep anap ve dyp kırıkları geliyor. yeri geldiğinde dinimiz müslümanız, yeri geldiğinde milliyetçiyiz diyen tipler bunlar. işte bu zihniyet türkiye'yi uzun süre yönetti ve hala akp içinde bu tipler var. hiçbir parti de bu açıdan masum değil bana kalırsa.
yarın şov meydanına dönecek olan gündür, darbelerden beslenerek ortaya çıkan bir kitle mağduruz darbelere hayır ama sadece 28 şubat'a hayır diğer darbeleri seviyoruz diye ortalıkta dolaşacaktır.
camilerin cemaatler tarafından bölüşüldüğü, tabelaları ve vitrinlerinde kalaşnikof şeklinde stilize edilmiş ayetler olan dükkanların çoğaldığı, acayip görünümlü mollaların polisle çatışıp laik cumhuriyete söz ve hareketleriyle kafa tuttuğu, yakın geçmişte atatürkçü aydınların suikastlere kurban gittiği, sivas olaylarını yaşamış ülkede yaşanan,
iktidarda trilyonları buhar edenlerin, deniz fenercilerin, örtülü ödenekçilerin, siyaset ve mafya bağlantılarının üst seviyede olduğu, kanlı mı olacak kansız mı? diye tehtidler savuranların iktidarda olduğu pis bir süreci tanımlar.
dönemin yolsuzluklarının üzerini maharetle örten siyasileri, kilolarca altınları, örtülü ödenek paralarının ne yapıldığı ne zaman soruşturulmaya başlanacak merak edilen kurdukları koalisyonlarda bile birbirine kazık atıp halkı aptal yerine koyan siyasilerin türkiye'ye yaşattıkları süreç.
ülkemizde bu rezilleği halen daha meşru göstermeye çalışanların var olduğu, türkiye tarihinin rezaletlerinden biridir.
sizi tarih ve gelecek nesiller yargılayacak, mahkemeler değil.
postal yalayıcı ulusalcılarda çöreklenmiş hemen, nasılda avukatlığını yaparım derdine düşmüşsünüz.
tabi o dönemin siyasilerinde de iş yok. bugün ise dik durabilenlerin, millet iradesini ezdirmeyenlere yapılan muamelede aynı.
solcuların iki yüzlülüğü işte. bu kafa devam ettikçe ancak muhalafet olurlar, tabi bir zaman sonra o muhalafeti dahi bulamayacaklar. halk bunların kirli yüzünü biliyor, onlar bilmek istemese de.
edit: o zihniyetin çocukları eksilemiş, zorunuza değil borunuza gitsin, o yoz beyniniz, o habis mantığınız yıkıldı, derdiniz bu!
postalı yalayacağım diye topyekün inançlı kesimi ''dinci'' gibi ithamlara maruz bırakan aptalların, insanlara o dönemde uygulanan çifte standardı ve haksızlıkları görmemek için kendilerini yırttıkları demokrasi tarihinin kara günlerinden biridir.
siyasisiyle bürokratıyla askeriyle el ele verip milletin ağzına eden bu zihniyette sürekli olarak askeri masum, günahsız gösterme çabasında olanların anlamak istemediği ya da kafalarının almadığı nokta, o dönemde halkın hem madden hem de maniveyeten sömürüldüğüdür.
28 şubata tapınan bu fosil beyinlerin anlamadığı nokta ortada bir savaş varsa mağdur olan sadece halkın olduğu gerçeğidir.
böyle gerizekalıca mütedeyyin kesime dinci yakıştırması yapmanın alemi yok, ne kadar ilkesiz ve iki yüzlü olduğunuzu zaten biliyoruz.
zor dönemdi. baştan belirteyim emekli bir askerin çocuğuyum. 14 yaşında askeri lisede olduğum bir yıldı. siyasetten de erbakan'dan da ecevit'ten de bihaberdim. neyin ne olduğunu bilmeden, gözümü açtığımda kendimi askeriyede buldum ve çocuktum. yaşıtlarım dışarıda oyun oynarken ben askercilik oynamaya başlamıştım. birden bir süreç başladı. söylemler neydi, yapılanlar neydi bilgimiz yoktu. askeri lisede komutanlarımızın bize söylediği ''erbakan taraftarları size saldırabilirler. görürseniz onları uzaklaşın'' telkinleriydi. korkmuştuk gerçekten ve kötü gözle bakmaya başlamıştık. tatil için ailemin yanına geldiğim zaman ise evin içinde bayrakların, gençliğe hitabelerin asıldığını gördüm. sorduğumda ise durumun kötü olduğu ve mecburen astıklarını söyledi ailem. annemin başı kapalıydı, size göre türban bana göre başörtüsü. kimin ne dediği de pek pipimde de değil. evleri tek tek aramaya başlamışlar asker mensubu olduğumuz için. düpedüz fişlenmişiz. kendi mensubu olduğu çalışanları fişleyen ve ötekileştiren bir kurum. ben de sonrasında askeri liseden atıldım. üzüldüm, ağladım. neden olduğunu anlayamadım çünkü 14 yaşındaydım. babam atılacağını öğrendiği için son anda emeklilik başvurusu yaptı ve yırttı. yoksa o da o yaşta işsiz kalacaktı. yavaş yavaş antipati beslemeye başladım türban diyen kişilere. yıllarca bizi ötekileştiren, fişleyenlere karşı kızdım, söylendim. ama hiçbir zaman aklıma kalkıp bir polise, askere taş atmak geçmedi. en fazla biz zarar gördük bu ülkeden. milliyetçilik damarım diye bir şeyim kalmadı. türkmüş, kürtmüş hiç umursamamaya, insanın insan olduğundan dolayı saygı duyması gerektiğini hissettim. ama şu son direniş denen rezilliği görünce sinirlerim bir kez daha yıpranmaya başladı. benim bu ülkeyi sevmemem gayet doğal.
sizlerin alkol yasağı da sigara yasağı da ağaç yasağı da sikimde değil. benim çevremdeki yüzlerce insanın ekmeğiyle oynandı. hanginiz çıkıp eleştirdiniz birini? pardon eleştirmek? düpedüz çanak tuttunuz, alkışladınız. işte bunun için samimiyetsizsiniz, işte bunun için at gözlüklüsünüz.
velhasılkelam hayatı boyunca hiç oy vermemiş bir birey olarak bu sefer gidip en demokratik olan hakkımı kullanacağım. siz ve sizin gibi yüzsüzler için.