--spoiler--
sonunda helikopterin içini gösterip daha sonra da paris'teki zombileri gösterip ucunun açık bırakılması devamı olacak anlamına geliyor. bir de sanırım andy helikopterdekileri yedi. kardeşler arasında ne olursa olsun ayrılmayacağız mantığı iyiydi bence. zaten insan kardeşini hiç bırkabilir mi? kız iyi ki babasına çekmemiş. filmden ne anlaşılıyor peki? kadınlar yapılanları asla unutmazlar ve her ne şartta olursa olsun intikamlarını alırlar, hem de sonunu düşünmeden. ama yine de o sarışın sniper abi ölmeyecekti ya...
--spoiler--
bide 2002 de cıkan 28 days later var.bu film onun devamı niteliğindedir. sonu yeni başlangıclara acıktır. yani yapımcılarından yakın bir zaman da yeni bir film gelebilir.
Gıda zehirlenmesi geçirdiğim gün evde yatarken "lan bari şu filmin devamını izleyim diye hayatımın hatasını yaptğım film. Zaten günde 28 olan kusma sayımı saatte 28,dakikada 28 ardından saniyede 28 e çıkarmıştır. Paso gore,paso şiddet paso vahşet soluğu tekrardan acilde almama sebep olmuştur.
sanırım fazla tuttuğundan, sevildiğinden olacak ki in the house in a heartbeat in film boyunca 3 kez çaldığı duyulabilir. hoş şarkı umutsuz aksiyonun baş temsilcilerinden. adamın birini salmışlar boş londra sokaklarına, vermişler arkasına 4 tane infected, "koş lan" demişler. camekandan izleyen birine de "dostum hadi bi şarkı oluştur şunun için" demişler.
infected demişken, film zombi filmi değil. infected filmi. yani enfeksiyonluların oluşturduğu bir film. zombiler ölülerin dirilmesinden oluşuyor, enfeksiyonlu tiplerse birbirleri arasında 10-15 saniye gibi bir sürede hastalığı yayabiliyor. çok dafa öfkeliler.(zaten rage* virüsü) çok daha hızlılar. çok daha acımasızlar. bu da ilk filmde olduğu gibi bu filme de ayrı hava katıyor. bacak yiyen zombilerden, sallana sallana gelip de kafasına mermi bekleyenlerden daha çok etkiliyor bu enfeksiyonu tipler.
ilk filmin kendine has bir havası vardı. bir kez alanında tekti. diğer zombi filmleri ile çok karşılaştırıldı ama karşılaştırılma yapılacaksa 28 gün sonra kesinlikle 1 numaraydı. çaresizlik (yalnız kalmışlık) duygusunu damarlarınızdan veriyordu. ancak o filmin hatası da ikinci yarısında boka sarması. olay birdenbire çiftleşme içgüdüsü ile libidolarını kontrol edemeyen erkeklerin yalnız kalmış dünyada kadına olan açlığına dönüştü.
28 weeks later başlangıç olarak 28 days laterdan daha fazlasını vermiyor. ama umutsuzluk açısından çok farklı bir durum var. 28 gün sorna da iç acıtan şey insanların yalnız olmasıydı. bu filmde ise sevdiklerinizin gözlerinizin önünde yitip gitmesi, çaresiz kalmanız, kaçmak için 15 saniyenizin oluşu, öldürmekte tereddüt etmeniz vs. iki yaklaşım da başarılı.
izleme anında sizi koltuğa çakan, her saniyesinde bir tahtanın veya kapının kırılıp da içeriyo enfeksiyonlu bir tip geleceğini hissettiren, yüksek bir gerilim vaad eden, sinemadan çıktığınızda verdiğiniz paranın hakkını veren ve sonra sizi sorgulamaya iten bir film.
konsept aynı. final de aynı sayılır. çözüm yok! yönetmen farkı işte bu yüzden hissediliyor.*
1 - Hayatımda izlediğim en iyi başlangıç jeneriğine sahip;
2 - Sinemada veya iyi bir sinema sisteminde izlerseniz mükemmel bir zıplatmaya (5.dk idi sanırım)
3 - Türün artık cılkı çıkmışken ** oldukça yaratıcı sahnelerine ve konu işleyişine
sahip olan, dvd'sine verilecek parayı köküne kadar hak eden film. Kesinlikle 28 days later ile birlikte double-dose alınmalı.
ilk filmden daha yeterli ve güzeldi anlatımı bence, bir tek keşke çekimler daha az profesyonel olsaydı dedim. onun dışında ikinci film çok daha etkileyiciydi. birinci film sanki sosyal bir deney gibi işlenmişti, ve belgesel izler gibi izliyorduk; ikincisi ise kendini bir anda içinde bulabileceğin gerçek bir film olmuş. hollywood etkisi tabi ki rahatsız edici ama filmde de zaten amerikalıların britanya'yı kontrol altına aldığını düşünürsek manidar olmuş sanki.
filmin başlangıç sahneleri bence mükemmeldi, adamın karısını bırakıp kaçmak zorunda kalışı ve o sahnede kullanılan müzik bütünlük içindeydi. filmin geri kalanında da mantıklı bir şekilde virüsün geri yayılması işlenmişti. çoğu insanın mantıksız bulduğu yerlere ise fazla katılmıyorum. mesela, iki çocuğun askeri bölgeden çıkabilmesini komik bulmuş bazı insanlar, ama ben size şunu soruyorum; güvenlik ne zaman tam olarak sağlanabilir ki? örneğin eminim çernobil yaşanmadan önce bir film yapılsaydı ve filmde nükleer santral güvenlik denemesi yaparken patlatılsaydı hepimiz derdik ki "böyle bişey olamaz orda güvenlik olması gerek". ama işte hayat pek öyle değil.
ayrıca iki çocuğun sırf annelerinin resmi için kamptan çıkmayı göze alması ya da adamın karısını öpmesi de bana pek anormal gelmedi; siz bunu yapmayacak olabilirsiniz ama elbette bunu yapacak birileri vardır ve filmler de genel doğrularla değil özel istisnalarla uğraşır genelde.
bunun dışında amerikan askerleri ve masumların da öldüğü 'code red' sahneleri baya gerçekçiydi. yapılan savaş vurguları güzeldi, bütün amerikalıları suça dahil etmemek adına askerleri bireysel olarak 'iyi' yapmaları da dengeyi sağlamıştı.
ayrıca sonu herhangi bir ani saldırı sahnesinden ya da ani bir çığlıktan çok daha ürkütücüydü. film bittiğinde kanımın donduğunu çok iyi hatırlıyorum.
kısacası eğer filmin havası biraz daha 'ingiliz' kalabilseydi bence türünün mükemmel bir örneği olmuş olurdu.
filmin görüntü yönetmeni olan Anthony Dod Mantle'yi taktir ettiğim film. çok başarılı bir iş çıkarmış, ayrıca filmin sesleri ve müzikleri de çok etkileyici.
bir filmin ilkinin içine ancak bu kadar sıçılır, felsefesi olan bir filmin devam filminde ancak bu kadar klişe kullanılarak ne felsefe ne bişi bırakılır konulu, devam filmi...
--spoiler--
don karakterini rahmetli erol taş oynamalıydı. her zaman kuytuda köşede klasik kötü adam gibi bir anda karşımıza çıkıyor...
ha bir de bi nokta var ki beni benden aldı, askerler sivilleri karantina bölgesi diye bir bölgeye alıyorlar ve kapıyı korumaya başlıyorlar ki oranın dışarı ile doğrudan bağlantısı olan başka bir nokta daha var orası korunmuyor, üstlelik o kapı kilitli değil, ve ana karakter oradan çıkıp geliyor... afferim valla iyi düşünmüşsünüz...
ispanyol olan şair* bize amerikan ordusu salak mı diyor ne diyor anlamadık ki?
ayıptır söylemesi, 720p'luk sürümü ctrlhd adlı p2p grubu tarafından bir şekilde çıkartılmıştır. demem o ki, bu sürüm sadece 720p olması ile ünlü değildir; avc1 kodlaması ile, 1280*688 çözünürlüğü ile gelen ve "standart" gibi görünen bu 720p rip, tamı tamı 10mb/s bitrate muhafaza edilerek encode edilmiştir boyutu da 7.8 gb'dır.
demem o ki, yüksek çözünürlük, karanlık ve ses izolasyonu sağlanmış bir oda, cips, kola, sigara ve sımsıcak battaniye...
allah belasını versin dediğim vcd ye sahip filmdir.3 ayrı yerden kiraladığım vcd sini bilgisayarımın hiçbir şekilde hiç bir programla açmadığı için seyredemediğim filmdir.hayır bildiğin vcd diğer filmleri takır takır açan bilgisayara ne oluyor hiç anlamadım.vcd nin niteliğimi farklı cdsini mi başka maddeden yapmışlar bunu da anlamadım.neden benim bilgisayarımda açmıyor oldukça merak ediyorum.*
sonunda bir şekilde il yarısını izlediğim ve ilk yarısında kahrolduğum filmdir.çok etkileyici sahneleri barından hele herkezi vurma emri geldikten sonra arka fondaki müzikle hem gerilerek hem de boğazımda bi yumru oturarak** izledğim bir filmdir.ikinci bölümü izlemeye elim varmıyor o kadar.
şimdiye kadar zombiler üzerine yapılmış en iyi filmdir. gayet ciddi bir korku filmidir. sadece korku öğelerini barındırmakla kalınmamış, dram da eklenerek cok saglam bir konu elde edilmiş.
28 days laterdeki atmosferi yaşatamamıştır fakat giriş sekansının hatrına izlenmelidir. zombiler neden hep ayyaş ayyaş yürürler sorusuna yanıt bulamayan ekip filmi çeker*.deli gibi koşan, atlayan, zıplayan süper mario kılıklı zombiler...hmmm güzel.
--spoiler--
yalnız karantinaya alınmış şehir olayı çok klişeydi bir de o sıpaların rahat rahat şehirde dolaşabilmeleri falan son derece mantıksız ama görmezden geliyoruz sırf 28 days later'a olan saygımdan.
--spoiler--
saçma sapan filmler serisi yapılsa bilmem kaç gün sonra, bilmem kaç saat sonra, bilmem kaç saniyeninin öncesinde, isimli bu birbirpeşi çıkmış zırva filmler seriyi tek elle götürür. saçma sapan, izlenmesi vakit kaybından başka hiçbir eylem teşkil etmeyecek bir film. illet ötesi.
senaryoda biraz düzeltmeler olsaydı; belkide ben efsaneyim adlı film kadar etkileyici olabilirdi. fakat filmin efektleri ve akıcılığı güzel işlenmiştir.