müstakbel 28 serisidir. insanların çaresizliğini kullanarak ego tatmini sağlayan bir komutanın öyküsü çıkar karşımıza, ikinci film olan 28 hafta sonra da ise kadın sözü dinlemeyen ordu komutanına rastlanabilen, yüksek adrenalinli, yer yer bir babanın öfkeye dönüşen vicdan azabının konu edildiği filmdir.
korkuttuğu ve tırstırdığı için yapılan yorumlar değildir bunlar. * *
paris' e geldi adamlar, hızlı da koşuyorlar. "kıhh"" sesi duyduğu yerde kaçmalı insan.
öfke ve tahammülsüzlük karikatürize edilerek bir virüs haline getirilmiş, şiddet üstüne bir şaheser ortaya konmuştur. üstelik filmin başarısı fikrimce bu temayı dar bir çevrede, bir kaç insanın arasında yaşanan bir sürece 'muhteşem insani' indirgemesidir. muhteşem insani-den kasıt her duygunun çok etkili biçimde verilebilmesidir, nihayetinde tüm duygular insanidir. öfke dahil. kıskançlık dahil. falan.
yillar sonra godspeed you black emperor u tanidigimda onlarin muziklerinin bu filmin basinda kullanildigini ogrenmistim.kullanilan muzik hafizamdan tamamen silinmesine ragmen bunu ogrendigimde filmin sahneleri gozumun onune gelmisti ve ne kadar yerinde bir secim oldugunu dusunmustum.sunu fark ettim ki filmi izlemeseydim bile o sarki bana yine felaket sonrasi bosalmis sehir sokaklarini animsatirdi.
an itibariyle gerçekleştiğini düşündüğüm filmdir. sözlükte kimse yok lan ?! herkes zombi olmuş, ben niye zombi olmadım lan ? gerçi olmama gerek yok 15 saat pc başında durunca otomatik bi zombileşme oluyo insanda.
kameralardan, sinemadan pek anlamam. ama bu filmin blu-ray versiyonunu bile izlerken, görüntü beni rahatsız ediyor. sanki hasar görmüş bir video izlenimi veriyor göze. bilemedim. tabii bilerek yapılan birşeydir, ama beni rahatsız etti.
zombi-virüs temalı filmlerin içinde özel bir yerde durur.
gerek militarizm eleştirisi, gerekse toplumun kadına bakışına dair sunduğu tespitler dikkate değer.
bir virüs ingiltere'yi yok olmanın eşiğine getirir.
o sırada asker ne yapar sizce?
darbe yaptığında ne yapıyorsa onu.
28 days later o'dur, bu'dur, şu'dur.
beğenilir beğenilmez.
ama üniformaya etkisi 28 balyoz gücündedir.
güzel yaratıcı bir filmdir. *
yalnız, o görüntü yönetmenini yakalarsam çok feci şeyler yapıcam ona o kamerayla bu film çekilir mi lan? hatta o kameralarla film çekilir mi dingil.
Yalnızca korku filmi demek yanlış olur. Çaresizliğe ve her şeye rağmen umuda dair yapılmış en iyi filmlerden biri. Sadece final sahnesi ve akabinde Blue States'ten Season Song'u dinlemek için bile defalarca seyredebileceğim hayatımın filmlerinden biri. Çok mu abarttım ne? işte bu da bahsettiğim malum şarkı ya da ötesi, iyi seyirler... http://www.facebook.com/video/video.php?v=471481249395
Çok iyi başlayıp ilk bölümünde yardıran, fakat kahramanlarımızın özellikle ordu elemanlarını bulduktan sonra momentumunu kaybeden etkileyici film. Dikkat, aşağısı spoilers dolu. izlemediyseniz burda durun.
Bir kere zombie filmi olarak nitelendirmek çok yanlış. Korku edebiyatı-sinemasının başlı başına alt-türü olan Zombiler yok bu filmde. insanlar öldükten sonra tekrar dirilmiyorlar. Canlıyken sinir sistemleri etkileniyor ve zombivari insan avcısı hiddet küplerine dönüyorlar. Çılgınlar (Crazies) demek daha doğru olabilir fakat zombie filmi değil. Zombie türünden beslenen bir yapıt diyebiliriz.
Film çok güzel başlıyor; fakat kimi mantıksal hatalar var. Asıl kahramanımızın "Evacuation" manşetli gazeteyi şöyle bir bakıp bir kenara atması en önemli hata. Ne olup bittiğini anlamak isteyen biri satır satır okurdu o gazeteyi. ikincisi, olay örgüsünü ilerletebilmek adına yapılan mantıksızlıklar. Tüm uyarılara rağmen ana kahraman evin içinde mumlarla geziyor, anne babasının filmlerini ev videolarını izliyor (elektrik??). Ve tabi "rage" insanları armut gibi saldırıyor. Aynı durumda olan birinin, gördükleri karşısında ve kendisinden tecrübeli iki kişi varken, onların sözüne birebir uyması, hatta bi yerlerde ağlaması veya şok geçirmesi gerekirdi. Aynı şekilde bir benzin istasyonunda hiç işi yokken içeri giriyor ve yine salakça "HULLO" diye yırtınıyor. Tabi virüslü bir çocuk sıçrıyor vs vs. Bu sahneler, yalnızca filme şiddet öğesi sokabilmek için yapılan manüpilasyonlar.
Fakat esas mantık hatası, sürekli inleyen, kabuslar gören, pek de becerikli olmayan baş kahramanımızın, ormanda kendisini öldürecek askerlerden kaçtıktan sonra bildiğiniz Rambo'ya dönüşmesi. Kelepçelerden nasıl kurtulduğu muammasının yanı sıra, 10 kişilik ordunun hakkından geliyor, bubi tuzaklarına yakalanmadan konağa giriyor, virüslü insanlardan kaçıyor, elemanları toparlıyor (bu arada elleriyle birilerini öldürüyor), arabaya taşıyor vs vs.
Salgın öncesi bisikletli kurye olan, o ana kadar da cesaret adına pek bi şey ortaya koyamayan birinden pek de beklenmeyecek davranışlar. Aklıma Zaman gazetesini dağıtan motosikletli çocuklar geldi, ürktüm walla. Bi daha yan gözle bakmam onlara artık.
ikinci yarıdaki bu büyük çuvallamaya karşın yine de iyi bir film. Yönetmen zaten slumdog millionaire'le Oscar kazanmış...Trainspotting hepimizin hala aklında. Yine de ikinci bölümde sosyal yorum yapacağım diye çok kasmasa ve asker/ kadın olayına çok eğilmeyip enfekte insanlara daha çok yer ayırsa iyi olurdu gibi geliyor. Mesela enfekte insanlar niye yalnızca gece saldırıyor? Bunlar insan eti peşinde olan zombieler değil, o zaman niye atlar matlar ortalıkta salına salına koşuyor? Bu yönleri, sosyal yorum kasması adına sığ geçilmiş noktalar.
virüsün bulaşma şekli ve infekte olanların sadece gündüzleri insanlara saldırması senaryonun aksayan tarafları idi. bunun dışında fimi çok beğendim. sade bir dille güzel bir anlatım olmuş.
başından sonuna harika bir atmosferi olan film. etkileyici hikaye, etkileyici müzikler ve kareler. e trainspotting gibi bi harikayı yaratan danny boyle var işin içinde. o değil de o zombimsi(zira tam olarak zombi değiller bence) şeyler nasıl tazı gibi koşuyordu şok oldum, ben olsam donar kalırdım herhalde öyle koşarak geldiklerini görünce.
tabiri caizse "bok gibi film", daha doğrusu bok gibi iki filmdir. diğeri: (bkz: 28 weeks later)
resident evil'i hiç mi seyretmediniz amına koduklarım?
adam iki saniyede zombileşiyor. hasiktirin ya. tamam olay zombi olayı değil, infection olayı ama olsun, bu kadar çabuk olmaz ki?
her iki filmi de seyrettim sıkılcı geldi. bol vaktiniz varsa fazla bir şey beklemeden seyredin. yüksek beklentileriniz varsa benim gibi söversiniz...
Normalin çok ötesinde bir film olduğunu düşünüyorum. Ambians ve atmosfer olarak aşmış bir film. Bu başarısının önemini vurgulamak gerekir. Ayrıca diğer zombi filmlerinden de çok farklı. Zaten o yüzden ilgi çekiyor. Zombiler genelde yavaştır. Virüs bulaştıktan sonra da tesiri uzun sürer. Bu filmde 20 saniye içerisinde virüs tüm vücudu sarıyor. Filmde ki mikroplular birer aylak değiller. Akıllılar ve son derece hızlılar. Gelecek filmlerden World War Z'de bu derece farklı olduğu için ilgi görecek. Bunlar bir bakıma mutant. Zombiden çok farklılar.
Filmde ki yalnızlık havası insanı derinden etkiliyor. Lâkin Londra caddeleri 4 saat boyunca trafiğe kapatılmış bu film için. Büyük emek var ortada ancak değmiş. Senaryo olarak hiçbir abartının olmaması ve gerçekçiliğe yakın olması kendisini daha da sevdiriyor. Olayların hepsi basit bir insanın yaşabileceği şekilde anlatılıyor. Yani insanlar yakınlarını duygusallık yapıp öldürememe moduna girmiyorlar. Parçala Behçet kesilmişler. Eleştireceğim yanı ise kurgusu olur. Bir o yana, bir bu yana..
Gerilim dolu film arıyorsanız kesinlikle biçilmiş kaftan. Atmosferini saymıyorum bile, filmde en beğendiğim unsur buydu nitekim. Farklı bir film olduğunu göreceksiniz. ilginç bir yapım..
içine abaza koyularak içine sıçılmış film. ayrıca 20 saniyede nasıl bir virüski bu hemen etki gösteriyor. lan hadi onu da geçtim bu amına kodumun üniversitesinde hiç mi koruma yok da 3 tane hippi dünyayı sikiyor.