3 yıl önceydi.
bir sokaktan geçerken yuvarlanan bir topun önüme geldiğinde "amca topu atar mısın?" diyen çocuk sesleri ile anladım yaşlandığımı.
sırtımda emektar gitarım. deri çeket, kirli sakallarım, kot pantolonum ve o hep sevdiğim ayakkabılarım...
salaş ve keştim.
alkole bulanmış vücudum yeni uyanmaya çalışıyordu. Gözlerim çoktan açılmıştı oysa ki. bir gecenin ardından kalan kirli bir yatakta bırakmıştım yine yüzünü hatırlamayacağım bir kadını.
kirliydim. kirlenmişliğin o haz veren tadını doyasıya yaşıyordum. gözlerimde gecenin kirli hatıraları canlanıyordu. karşımdan geliyordu işte ilk kez o zaman. ilk kez o zaman gördüm onu. istemsizce darmadağın olan saçlarımı toplamak gibi bir telaş içine büründüm. yavaşça yanımdan geçerken; gözlerine baktım. buğulu ve ıslaktı. içimden "benim gibi karaktersizin biri üzmüştür kesin" dedim. daha fazla bakamadım gözlerine, daha fazla...
3 yıl oldu onu göreli, o ekim gününe kadar da görüyordum. bir kez söyledim içimden geçen her şeyi. onca zaman sonra oturup bir kaç sohbetin ardından samimiyete dayanarak. hislerimizin aslında karşılıklı olduğunu son bir yıl içinde anlamıştım. ancak cesaretim yoktu ilk kez. tüm bunlara rağmen bir kez söyledim içimden geçenleri... bir cumartesi akşamıydı. yine şarkılarımı söylediğim bara gelmişti. ona baka baka söylediğim aşk şarkıları hala derinden yaralar beni duydukça. şarkılar bitti. tam kalkmaya hazırlanıyordu. seslendim ona. durdu. bir şeyler anlatmak istediğimi varsa biraz zaman verebilir misin diye sordum ona.
güldü. güller açıldı penceremde diyor ya nazım tıpkı öyle oldu. gözlerinin o kahvesine uzun uzun bakarken;
"sen şimdi yorgun gecelerden geliyorsun biliyorum. biliyorum bende çok beklediğin biri değilim. hatta onca kirli gecelerden çıktım ki hala biraz kirli gözlerim, biraz kirli dudaklarım... ama... ama sözcüklerim hala temiz ve saf... nasıl söylenir unuttum bile bunları ama anlatacağım sana. ilk kez seni gördüğüm sokak başından beri onca zaman geçti, onca acı geçti. ölenler oldu. doğanlar oldu. ayrılıklar oldu. barışmalar, yeni aşklar, yeni sevgiler... ama içimden bir sen geçip gitmedin. bir sende kalakaldım. bir senin içinde yandı dudaklarımdan dökülen sözcüklerim. hep söylemek istediğim sözdü bu. ikimize ait o evde. seninle yine saçmalarken, sohbet ederken, gülerken, film izlerken... hadi bir kahve koy gel ikimize gözlerinin rengi kadar kahve'rengi olsun ama..."
sustu. gözlerini bile alıp gitti benden. bir daha göremedim. neydi onca sözden sonra onu çekip alan benden bilemedim. öyle yarımyamalak kalan bir hikayenin son noktası hiç konmadı.
27 yaşındaydım o gün.
tam 27. ekimdi. hava serindi. dünden yağan yağmur biraz ıslatmıştı sokakları...
söylediğimde de ekimdi. 30 olmuştum. saçlarımda bir kaç beyaz. yüzümde kırışıklıklar. yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. tanrı bile her şeyi biliyordu ki; ağlıyordu gökyüzü...
gelmedi. bende beklemedim. kirli gecelerime döndüm. sözcüklerimi dahi kirlettim. o yüzden kusura bakmayın. hem sözcüklerim hemde gözlerim biraz kirli bu sabah. çünkü yine içimdeki ona ihanettim dün gece. yine adını bile hatırlamadığım bir kadının yanından kalktım geldim. biraz yorgun bedenim. ama çoktan soğuk taş bir kalbim.
acınası hallerimi yazdım bugün size.
27 yaşındaydım.
ben o gün doğdum.
o ekim gecesi, tam 3 yıl sonra çekip alınca gözlerini; öldüm...
Geçen yıl başıma gelen olaydır. Öyle abartılacak bir yanı yok. Sadece daha fazla para kazanmaya başlıyorsunuz. Maaş konusunda bir kırılım dışında pek de önemsenecek bir durum değil. Ama yine de yaşayın görün derim.
27 yaşında olmak, minibüs veya otobüste şimdi okullu olduk çocuklarının sana yer vermesiyle kendini hissettirmeye başlar.
Seni anlayabilen hatunların zamanında yitirdiğin için yalnızsındır. Bir de benim gibi anneyi babayı kaybetmişsen, hayatta iki katı yükleniyor insana. Kabusların da işte o zaman anlam kazanıyor. 27 yaşında ki insan ağlamaz kuralını ağlayarak ve haykırarak uyandığın kabuslarında çürütüyorsun. Tabi yaşananları zamanla unutuyorsun ve işte o zaman alkolü unutmak için değil de hatırlamak için içtiginin farkına 27 yaşında varıyorsun.
Kim açıyor lan bu başlıkları sabah sabah?
Birşey diyeceğim editi: yakın arkadaşlarınız siz yalnızken bir bir evlenmeye başlamışsa psikolojik bir zorunluluk hissediyor 27 yaşında olan bir insan
erkek olarak sikinin daşşana denk olduğu zamanlara gelmektir de kadın için bekarlığın gittikçe zorlaşmaya başladığı yaştır. herkes patır kütür evlenir etrafında triplere girmeye başlayabilirsin.
daha otuzlar var, çok daha güzel.
uzun lafın kısası hatunların yavaş yavaş evde kaldım triplerine girmeye başladıkları, erkeklerin de her manada gücünün doruklarda olduğu otuzlarına biraz daha yaklaştığı yaştır. yavaş yavaş hayatı daha iyi anlamaya başlamaktır.
27 yaşında ölen/intihar eden ünlü simalar aklına geldikçe daha da bir düşünmeye sevk edebilir.
oldu işte 27 yaşındayım artık. televizyonda rıdvan dilmen konuşuyor, dışarıda kar yağıyor, babam diğer odada çay içiyor... çok alelade bir gün yaşıyoruz malatyada. çocukken hayallerin sınırı olmuyor hani, mutlaka çok güzel bir kitap yazacağımı, çok sevdiğim bir işim olacağını, çok güzel bir aşk yaşayacağımı falan sanıyordum. haha çocukluk işte. dün bir dize paylaşmışlardı sözlükte: "ah gençliğim senle ben zamansız karşılaştık." diyordu. gerçekten öyleymiş. yeniden 17 yaşıma dönsem farklı bir yol çizerdim galiba kendime. keşke demenin manası yok tabi ama insan bazen üzülüyor. neyse işte hasılıkelam bu sene bazı güzel şeyler olmasını allahtan niyaz ediyorum. umudu azalan adamdan umudu tükenen adama geçmek istemiyorum. bu arada doğumgünümü avea ve miles and smiles kutladı sadece.
kişinin kendisine genç diyememesi demektir. bu yaştaki futbolcuya tecrübeli diyorlar lan! 27 yaşında intihar eden rockstar abileri ablaları anlıyorum sanki artık.
26'dan sonra 28'den önce gelir ve psikolojik etkisi ikisinden de fazladır.
yirmi yedi yaşını doldurmuş olmayı gerektirir ayrıca daha küçük yaşlardan gelen yaş sahiplerini biraz kıllandırır; yaşlanıldığı, evlenmek gerektiği sanılır falan.