metallica nın performansı, sahne şovları, şarkılar, şu, bu hepsi mükemmeldi. herkes bunu anlatmış zaten. yeter. ben de biraz ortamdan, tezahüratlardan, gelen tiplerden, diğer gruplardan falan bahsedeyim. asiyiz, farklıyız ya(!). tövvbeee. neyse efendim.
öncelikle belirteyim para verip girenlerin hakkını yedik. evet. beleş girdim. ehe ehe. çok pis zevk aldım.eehöömmmmm... şey. anlatmaya çalışalım;
50000 kişiden 35000 i abazaydı bunu garanti edebilirim.
gotik, emo, kro, tiki ne ararsan ordaydı.
allahsız, insafsız seyyar satıcılar afedersiniz çüküm kadar suyu 2 ytl den sattılar. bira, kola falan onlara bakamadım bile. öğrenciyim lan ben.
sahneye cıkan alt grupların hepsi terbiyesiz bir de yahu. adam tükürüyor millete, su şisesi atıyor millet hala çığlıklar atıyor, möğürüyor deyim yerindeyse.
en çok dikkatimi çeken de ayılanın, bayılanın, sakatlananın alayı sahne önündendi. o kadar parayı versem gerçi ben de bayılırdım ama...
gruplara tekrar değinmeliyim. pentagram dahil hepsi fiyaskoydu bence. ses düzenleri, şarkıları beter yahu.
ama metallica ya laf yok! hepsi terbiyeli, efendi çocuklar. koynuna al, yat
misali. oh mis.
düdüt: tezahuratları unutmusum yahu. adamlar metallica oleeyyyy diye bağırdılar. inanamadım sözlük! meksika dalgası falan... tam holigan gibiydik. çakmak yakıp, sağa sola sallanıp nothing else matters söyleyenlerden bahsetmiş miydim? ooo şit!
çok gerekli edit; eksi verene selam göndermek için yaptım bu editi. kıskanç köpek!
hayatımın konseri, hayatımın günüdür. sabahın 10'unda stadın girişinde dikilene kadar inanamadığım olaydır. olaydan habersiz olan halkın mecidiyeköy'e yaklaştıkça duraklarda bekleyen grup tişörtlü insanlara, kafeleri işgal etmiş metalcilere, daha o saatten demlenmeye başlamış coşkun kalabalığa attığı şaşkın bakışlar sayesinde güne mükemmel başlanmıştır. kapılar konusunda büyük karışıklık yaşanmıştır zira çoğunluk kendi kapısı yerine başka kapıların önündeydi. bir adamın alkolün etkisiyle "çıplağım abi beeen" diye çığırması herkesi kopardı. 4 saatlik bekleyişten, dallama güvenlik görevlilerine edilen küfürden, başımızın üzerinden uçan sidik dolu şişeden, su ve bira satan adamlardan ve bolca kahkahadan sonra kendimizi içeri attığımızda, saha içinde manyak gibi koşmaya başladığımızı hatırlıyorum.. yemeklerin anında tükenmesiyle, henüz tek bir lokma dahi görmemiş midemi birayla doldurmaya başladım, zira sahada yankılanan "hir ay eeem rak yu layk e hörikeeyn" sesleri açlığımı alıp götürmüştü.
sword çıktığında sinsice önlere ilerleme çabasına girişilir. ufak tefek, ezilen kız rolünü üstlenerek yardımcı olduğumu söyleyebilirim.* Sword'da hala Metallica konserinde olduğunu idrak edememiş bünyem, pentagram'da biraz daha coşmaya başlamıştır. (lan geldiler, cidden buradayız, oha oha oha) "lions, lions in the cage!" çığlıklarımızla birlikte daha da önlere ilerlenir, ancak su ihtiyacı baş göstermiştir. bu sırada pentagram gitmiş, yerini down almıştır. işler iyice kızıştı, bir kaç coşkulu insan pogoya başlar. iki kurban su almaya gönderilir,* ve elbette ki suları aldıktan sonra geri giremezler. 4 bardak suya 10 milyon vermenin ağırlığıyla, sular son damlasına kadar tüketilir, bardaklar yalanır, ancak yine de helal olsundur be!
down gitmek bilmez, sarhoş bir adam küfrederek hareket çekmeye başlar. phil'se bir kaç güzel söz eder ve hala kulaklarımda çınlayan o sesiyle bağırır.. "and she's buuuuuuyiiiiing.. a staaairwaay.. to heaven.." nedendir bilinmez ancak mükemmeldir. sahada deli gibi çığlık atarak eşlik eden ben, o kalabalıkta çok yüksek desibelde çıkan kendi sesimi şaşkınlıkla dinlediğimi hatırlıyorum..*
Down gider, sessizlik başlar.. metallica'nın çıkacağı an, insanlar inanamazlık havasına bürünür, o kalabalıkta güç bela oturulur, taa ki tribünlerin başlattığı o çılgın meksika dalgasına kadar.
"saha içiiii, çööööök!" sesi eşliğinde sırtıma batan ve ağzıma giren dizlere aldırmadan çökerim, üstelik bir kaç kere, ve tribünlerle meksika yarışına başlanır..
derken sahneye çıkan soundcheck elemanlarını metallica sanan kalabalık kısa süreli coşar, sonuç anlaşılır ve derin sessizlik..
birden ışıklar kapanır.. tek bir kişi bile nefes almaz. işte, bir metallica hayranının, özellikle önceki iki konsere gitmemiş genç bir metallica hayranının adeta deli gibi istediği an gelmiştir.
ve o büyülü notalar duyulur.. konser boyunca bu an sıklıkla yaşanacaktır, coşup taşmak yerine durup inanmaya, algılamaya çalışan ebleh kalabalık, dışarıdan bakıldığında komik, aralarına karışıldığındaysa muhteşem görünmektedir..
son hızla geçen ve grubun 18 yaşındaymışçasına 2 saatin üstünde bir süre boyunca ara bile vermeden sergiledikleri performans sona erer..
veda vaktidir..
"istamboool.."
"şoool"*
atılan penalar, havlular.. derken alınan tatsız bir haber, statta yaşanan telefon trafiği, konserin gerçeküstülüğünden çıkıp bir anda sert zemine çakılan insanlar, bir patlama.
herşeye rağmen, yatağa girildiğinde boyunda bir ağrı, yüzde salak bir gülümseme, kendiliğinden kapanan gözler ve bir anda akla geliveren bir düşünce..
"aha, ben sabahtan beri tek lokma bir şey yemedim.."
derken delice gülmek, ve huzurla gözleri kapatmak..
"tonight, we're speaking the metallica language.."
kale direği üzeri: 10 ytl
stadyum tuvaleti penceresinden: 20 ytl
santra yuvarlağı içerisi: 1000 ytl
hetfield ın götünü gören cephe: 300 ytl
hetfield in balgam attığı yer *: 5.000 YTL (*):sadece metclub üyeleri faydalanabilir)
lars ın zıçtığı tuvalete cepheli platform: 1.500 ytl
rob veya hayvanat bahçesi manzaralı bölüm: 1 ytl
köşe gönderi üstü: bedava
...şeklinde fiyatlarla satışa çıkacağı duyumunu aldığım konserdir. *
metallica'nın neden dünyanın en iyi metal grubu olarak lanse edildiğinin göstergesi
olmuş gösteridir. "kendisi iyiydi ama organizasyonu kötüydü" diyesim var. bu organizasyonu düzenleyenlerde hiç insaf olmadığı kanaatindeyim.
içeri yiyecek içecek kesinlikle giremez deniyor, buna rağmen içeride şu şehirler arası
otobüslerde verilen küçük kaptaki suların aynısının 2 ytl ye satıldığını
görüyorsunuz. saat 3'ten 12'ye kadar o tepişmede bir insan susuz nasıl yapar? ilerleyen saatlerde içecek namına sadece biranın kaldığını ve onun da 5 ytl ye satıldığını görüyorsunuz. bir pet bardak. çeyreği de köpük onun. kazıklanmanın da ötesi bir şey. lanet olsun gençliği sağılacak inek olarak gören patron takımına!
iyi dileklerimizi belirttikten sonra sözkonusu grup metallica olunca evrensel boyutta insan türünün bir araya geldiğinin görüldüğüne değinelim. kimler yoktu ki; gotiği vardı, şu yeni nesil (bildiğin ibne, metalci ibne) emo denen tipler vardı, üstü çıplak kolyeli (bunlara da kıro diyorlar) alnında metallica bandı taşıyan tipler vardı falan filan. nasıl da ter kokuyorduk tarifi mümkün değil.
sahaya giriş olayında tüm kapıların yeterli güvenlik elemanı olmadığı için açılmaması nedeniyle sinirler daha gündüz saatlerinde gerilmişti. koruma dediğimiz tiplerin de terminatör gibi duygusuz yaratıklar olması can sıkıcı. gerçi düzenli aralıklarla "hepiniz orospu çocuğunuz" şeklinde kendilerine sevgi gösterisi yapılınca hissedilecek tek duygu nefret olacaktır konserci tayfasına. eheh...
yalnız güvenlikçilerden birinin şişeyi atanı tespit edip onca insanı yararak yerinden çıkması, kulaç atar gibi davranıp bebeyi çekmesi ve kapı girişine götürmesi, birkaç korumayla birlikte dalması. hakkaten ne oldu o çocuğa merak ediyorum.
organizasyona dönersek the sword, pentagram (yurtdışında mezarkabul) ve down (philip anselmo'nun grubu) adlı gruplar öncü birlikler olarak sırayla sahneye çıktı. down, programlarının sonunda da birkaç saniye am i evil'ı çalıp (kaçmadı benden) metallica anonsu yapıp sahneyi bıraktılar.
dakikalar ilerliyordu ama sanki savaş baltaları yerinden çıkacaktı. ey insanlık! metallica gibi bir grup geliyor ve sen saha içi bilet alıyorsun. hatta ve hatta saatlerce önlerde bekleyerek kendine bir yer mesken ediyorsun ama önden "ya itmeyin"cilerle arkadan seri itici tipler arasında kalıp tost oluyorsun. bilmezsin ki dışarısı insan görünümlü hayvanlarla dolu. onlarca insanla akraba oldum, kâh ben girdim, kâh bana girdiler. korunmuyorduk da üstelik. ama bu kadarı da fazlaydı. zaman oldu kollarınızı bile koyacak yer bulamayacak bir sıkışıklık yaşandı. ara sıra dönüp tribünlere bakıldığında elin oğlunun oturduğu yerde resmen esnediğini göbeğini kaşıdığını falan görünce kıskançlık krizlerine girmemek zor oldu, her ne kadar "bakın nasıl eğleniyoruz" diye bağırışlar olsa da o bağırışlar daha çok basılan ayağın verdiği acıdan kaynaklı idi, fuck.
derken bir eleman çıktı sahneye ve hangi ülkede yaşadığımızı hatırlattı bize. evet misafirlerimiz hihihi...az sonra metalika çıkacak...hihihi...ayrıca bize bu güzel gecede desteğini esirgemeyen sayın belediye başkanımız mustafa sarıgül'e...
amacını anlar anlamaz herifi bir yuhalamaya başladık ki herifin sahneden kaçışı görülmeye değerdi. konsere gelmişim aklımda fade to black'in tabları var sen bana belediye başkanı diyorsun a.ç.
kötü şeylerin de bir sonu var. insanı azdıran bir renk oyunu eşliğinde the ecstasy of gold çalmaya başladı. anlamı, geliyorlardı! almanya'dan getirilen teknik altyapı olanca ihtişamı ile metallica'yı apayrı bir tatla izleyicilere sundu. creeping death, bir konsere başlamak için olabilecek en güzel şarkı. neden büyüksün? işte bu yüzden.
ride the lightning, and justice for all, master of puppets,...ilk 5 albümdendi şarkılar. 17 yıldır üzerine koymadı mı bu grup diye düşünüyor insan. o gece, gaza gelip sağımdaki elemana yanlışlıkla dirseğimi geçirmeme neden olan şarkının aslında 25 senelik bir şarkı olduğunu (no remorse) farketmek? valla büyümüşüm lan diye düşünmek yerine başka şeyler düşündüm he.
fade to black, konsere gitme nedenimin en büyüğü idi ama asıl bomba one'da yaşandı. o an yaşanmalı idi gerçekten. bilenler bilir, parça eski bir filmin senaryosu ile ilgili. çatışma sesleri ile başlayan bir eser. işte o sesler sırasında patlayıcılar, efektler ile gaza getirildi millet. fişekler atıldı gökyüzüne. sahnenin stand by ışığı gözalıcı bir mor tonu, ne kadar güzel gitti o sahneye. yanlarda iki kocaman ekranla birlikte, işte teknoloji işte müzik dedim resmen. sonra da james'in girişi. auuuuuuu diye bağırışlar.
o an tekrar yaşansa keşkem.
akıllarda kalan diğer bir şov. enter sandman'e girecek james. kamera sağ el parmaklarına zoom yapmış. tüm stad izliyoruz. adam şeytan boynuzları yapıyor uuuuuuuu diyoruz. gene yapıyor, gene uuuuuuuuuu. sonra orta parmak yapıyor biz gülüyoruz (ben yapsam dalarsınız) sonra gene yapıyor diğer eliyle sansürlüyor, elini dövüyor falan ve giriyor parçaya. ahahha...çok hoştu be.
çok memnun kaldıklarını ifade etti james. daha önce konserlerine gelenleri sordu. 1 kere gelenler kaldırsın, 2, 3, daha fazla falan. sonra ortak dilimiz metallica vs bir şeyler diyerek sosyal mesajlar yaydırdı. kendine özgü yeahh'ları ile ortalığı inletti. eşlik ettik falan. unutmadan burada bir şeye değineceğim;
metalika oley, metalika oley, metalika oleeey, oooooooooooo....şeklinde tezahüratı dünyanın başka bir yerinde duymaları imkansızdır herhalde kendilerinin. meksika dalgası da eksik olmadı. valla bir de james'e 3'lü çektirir bunlar diye düşündüm.
ben kurallara uyan saf bir vatandaş olduğum için kamera neyin getirmemiştim çekemedim ama maşallah millet 5634263x zoomlu 30 milyon pikselli kameraları ile oradaydı. burası türkiye idi doğru ya. ösym sınavlarında binaya telefonlarıyla giren insanların ülkesi. kurallara uyanın saf olduğu. peh...
bir kez de bis oldu. whiplash'e gittik. seek and destroy'la da cilası atıldı. buna "she can destroy" diyenler de çıkıyormuş. gecenin sonunda (21:40 da başladılar) teşekkür etti bol bol james. sahnenin her yerinde mikrofon vardı. bir bakıyoruz lars'ın yanında şarkı çalıyor bir bakıyoruz olması gerektiği yerde falan. sonra diğer elemanlar geldi ama bass'cı robert ne demek istedi anlamadım. bir de yüzündeki ifadeye hayranım. her bakışımda "sıçtı robert bez getir" deme gereği duydum. herif bildiğin sıçar gibi yüzünü geriyor yahu!
son saniyelerde bir demet tiyatrodaki gibi toplanıp seyircileri selamladılar. çok yakında gene geleceğiz dediler ama aynı şeyi aaron stainthorpe'un da dediğini hatırlıyorum. bekliyoruz 2 yıldır.
ankara'da sıcak, ya dayak yememiş ya sayı saymayı bilmiyor dedirtecek kadar çıldırdı. duvarlar ateş üflüyor sanki. kalkıyorum, iş için günübirlik kırıkkale'ye gidip geleceğim. Sabah haberlerine bakayım bir, bir de sigara. Metallica geliyormuş konser için. Çıldırır şimdi bunlar...
bir söğüt gölgesi olsa diyorum, kızılırmak kenarında bir söğüt gölgesi. olacak gibi değil, akşam oldu, sıcaklar geçmiyor. metallica gelmiş, ali sami yen'in önü ana baba günü...
taze demlenmiş bir çay olsa diyorum, kokusu aklımı başımdan alsa, yarısına kadar başımı döndürse, son yudumda bayıltsa beni. hani bir de sigara yanında... giriş kapısının önünde kavga etmiş gençler, haberler dönüp dolanıp gösteriyor. elli bin kişide üç kişi bulmuşlar ya...
Parantez aç: Sevgili türk medyası, 30 yaşındayım ama o grubu hiç dinlemedim. evet sokakta fanatiklerini görüyorum ara sıra, adını da sıkça duydum. 9 yıldan sonra türkiye'ye geliyormuş. 9 yıl önceki konserden hiç görüntü yok mu elinizde? beş para etmez şu yaptığınız haber. :parantez kapa
hava bir nebze olsun serinledi. 1973 yapımı teker kasetli sony teybime bir tanburi cemil bey takıyorum. rüzgar hafiften perdeyi sallıyor. Çay da güzel olmuş hani... Bir sigara, çay tazelendi. Şimdi tam sırası dedenin, yine bir gül nihal...
seviyorum metalcileri, hiç dinlemedim ama metallica'yı da. benim dede'den aldığım hazzın bir benzerini o gençlerin ruhuna aksettirdikleri için. Hayat böyle anlamlı, böyle güzel oluyor işte.
Metallica için binbir zorluğa katlananları gördüm haberlerde, kıskandım... Benim öyle bir şansım yok malesef...
konserde aklımda kalan önemli şeylerden birisi robert trujillo adlı arkadaşın her yakın çekimde gördüğümüz yüz ifadesi idi. ne var bunda neden aklında kaldı diyebilirsiniz. adama ne zaman yakın çekim yapsalar yüz ifadesi tuvalete s.çmaya oturmuş gibiydi. bulunduğumuz bölüme gelip solo atarken aynı ifadeyi göremedik fakat kamera ne zaman çekse dev ekranda bir sıçan adam ambiyansı oluşturdu.
ayrıca 8 lira verip sosisli alan ve kendine metalci diyen gerzek arkadaşlarda burdan selam ederim. su farklı standalarda farklı fiyatlara satıldı. kimi bardağını 2 liraya satarken kimsi 4 liradan okuttu. tebrik ediyorum bu ticari dehayı. metallica konserine gelirken seyyar satıcılardan metallica tişörtleri alanlar gerçekten komikti. pogo yapanlara dalma arzusu ile dolu idim ama yanımdaki arkadaşlar konserin keyfini çıkar salla onları dediler bende öyle yaptım. yoksa pogonun kralını yaptıracatım o arkadaşlara.
playliste de hayvani demem için memory remains çalmaları gerekiyordu, çalmadılar. oysa ben gün boyu ıslıkla çalmıştım. tam konserlik şarkıydı aslında. ayrıca diğer ülkelerde yaptıkları konser şovlarını sadece one'da yaptılar. ama o da şahane idi. ulan o alev ilk patladığında hepimiz kızarmış tavuğa dönecektik. tam dibinde olanlar ne haldeydiler merak etmeden de duramıyorum.
ordaki güvenlik görevlisi arkadaşın sahne önüne 300 ytl bayılanlar için: hacı bak bunlar gerizekalı siz 70 verip izliyorsunuz onlar 300 bayılıyor aranızdaki tek fark bu demir set demesi beni benden almıştır.
saha içi biletlerinin bittiğini açıkladıktan sonra tekrar satışa sunan, sonrasında tükendiğini açıklayıp tekrar satışa koyan bir organizasyonun yaptığı/yapmaya çalıştığı konserdir. kapı açılışı 15:00'de olacakmış. ulan o saatte içeri girersek akşama kadar ne hal kalır ne de headbang yapabilecek enerji. en iyisi stada geç giriş yapmak. özellikle erkekler için verilebilecek tavsiye ise, yanlarında şişe götürmeleri, zira tuvalet ihtiyacı için tuvalete gidemeyeceksiniz, pet şişeye yapın. o kalabalıkta kimse fark etmez zaten. bu arada şimdiden belirtmekte fayda var...tavsiyeler,
1.öncelikle metallicayı eski günlerindeki gibi hayal etmeyin. hayal kırıklığına uğrarsınız.
konsere gitmeden önce video paylaşım sitelerinden 2007 ve 2008 konserlerinin sahne performanslarını izleyin. beklentileriniz düşecektir.
2.konser alanına geç gidin. erkenden önden yer kapmak uğruna ilerlerseniz, metallica sahneye çıktığında ihtiyaçlarınızı karşılayamaz, bi bok anlamazsınız konserden.
3.karnınızı çok iyi doyurun, orada temin edemeyebilirsiniz. kesinlikle alkol almayın. bu fırsat bir daha gelmeyecek büyük ihtimalle, alkollüyken çok şey kaçırabilirsiniz.
5.kesinlikle izdiham olacak. ezilenler, yaralananlar olacak. arkadaşınızı kaybedip, bulamayacaksınız falan.. bunun için yapabileceğiniz pek birşey yok. saha içine yığınla insan alan organizasyon utansın. siz en azından bunun farkında olarak gidin ki, kendinizi rahatlatırsınız ertesi gün yatakta hasta-yaralı yatarken.
6.rahat şeyler giyinin. kızlar da nasıl denir bilmiyorum işte açık-seçik giyinmesinler.(bilet fiyatlarının çok pahalı olması sizde daha elit bir ortam/konser izdenimi yaratmasın)
6.konser sonrası göreceksiniz ki, fiziken bitmiş durumdasınız. piliniz bitmiş yani. format lazım size. birkaç hafta metallica dinlemeyeceksiniz. organizasyona sürekli küfür edeceksiniz. hatta doğru dürüst performas gösteremeyen metallica'ya bile... olaylar olacak, anılarınız olacak yıllarca arkadaş sohbetlerinde anlatılmak üzere. zevk almayacaksınız ama gidemeyen arkadaşlarınıza zevk almış gibi davranacaksınız. ama yine de dünyanın en büyük grubunu (ölü olsa bile) sahnede görmenin vermiş olduğu huzurla uyuyacaksınız yıllarca.
7.kız arkadaşınızla gidiyorsanız, onda da çok dikkat edin.
edit: bunu söylemekten nefret ediyorum ama, devilscry demişti dersiniz.
yılın olayıdır. benim için ise hayatımın olayıdır.
şu an konsere gidenlerin hepsi pestil durumdadır, o yüzden kendine en çabuk gelenlerden olan ben, size gördüklerimi mümkün olduğunca anlatmaya, aktarmaya çalışacağım. konumum saha içinde tam ortalardır. kulelerin ötesinde, ortalarda.
6.30'da evden çıktım, 7de sami yen'in önündeydim. sabahlamış insanlar vardı. tellere, duvarlara kapılara dayanmış uyuklayan insanlar. sanırım bu yeni bir görüntü değildir. benim ilk metallica konserimdi ama birçok insanın ilk değildi. kapı gs store'ın oradaymış. bunu ben bilmediğim ve dikkat etmediğim için vahşi yanımı serbest bıraktım ve kapıları kapatılmış olan otoparka tellerden tırmanarak girdim. 9 numaralı kapının tarafına. benim bilet 9-10... gidiyordu. ben direk 9a sarmaya karar verdim. bir sarhoş vardı. yer değiştiren birkaç kıza bıçak çekti hayvan ve "buradaki insanlar sabahıyor, 6dan beri burada olanlar var! sıraya geç!" diye bağırdı. kalabalık kendilerini eğlendiren bu adama tezahürat yaptı. daha sonra zaten bu sarhoş herif yeterince itildi ve kakıldı. bıçağını da heralde elinden almıştır biri yoksa kimse dokunamazdı.
kendi başıma gitmiştim o yüzden ilk başlarda biraz sıkıldım. geleceğim diyen godoşların* hiç birine rastlamadım. saat 9-10 gibi kapı önlerini falan boşalttılar. dersaneden tanıdığım arkadaşa denk geldim, ona takıldım. tellerin önüne aldılar bizi. tüm bekleyenler yola dökülmüştü, yolu kapatıyorduk. polis geldi, sirenlerini düdüklerini öttürdü, arabadan indi bağırdı çağırdı. bir havaya sıkmadığı kaldı. bundan kelli, hem bu araba, hem bundan sonra geçecek olan bütün polis arabaları yuhalandı. onun dışında kalabalık kendini eğlendirmesini biliyor. billboardlara çılgın gençler tırmandı, amigoluğumuzu üstlendi. ama hiç biri üstümüze atlamadı. geçen bütün otobüslelere tezahüratlar yapıldı, alkışlandı, eller meşhur işareti yaptı. evet şu metalcilerin yaptığı, adı varsa bilmiyorum, vurmayın. böyle bir saat kadar geçti ve bizi tekrar kapı önüne aldılar. kalabalık git gide artıyordu. millet kapı önündeki demirlere tırmanmaya başladı. daha sonra bu tırmananlar biz içeri girene kadar bize amigoluk yaptı. 7 numaralı kapının demirlerine bizim sarhoş çıktı. o taraftakiler onunla bir güzel eğlendi. biz 9daydık. 3te açılacak kapılar için 2ye çekilmiş dendi. biz de yedik. ben zamanında açılmayacağını biliyordum. ama bekleyişin hayatımın en kötü işkencesine dönüşeceğinden haberim yoktu. saat 1 gibi kalabalık yine kendini eğlendirmeye başladı. millet prezervatiflerden balonlar yaptı ve havaya atmaya başladı. balon kalabalığın üstüne geliyor, millet vurup tekrar havalandırıyor. meretler de iyi uçuyor. böyle geçti bir süre. sonra kalabalık birden savaşa başladı. herkes birbirine boş veya dolu pet şişeleri atıyordu. dışarda geçirdiğim en hareketli an budur. ben biraz arkadaşlardan ayrılmıştım ve önlere doğru gitmiştim. ne yalan söyleyeyim kız için gitmiştim, muhabbet kurmuştum. baktım pet şişeler havada uçuşuyor. ben de yakalayabildiklerimi attım sağa sola. etrafımdaki birkaç insan headshot yedi. çok gülmüştüm. sonra bu savaş duruldu ama tek bildiğim son bomba olarak bizimkilerden biri içine işediği bir pet şişeyi yolladı...
saat 2yi gösterdi ama kapılarda bir açılma belirtisi yoktu. kapı önlerinde allah bilir kaç insan vardı. ve bütün gün bulutlar ardında saklanmış olan güneş, o saatten batana kadar tek bir bulutun ardına gizlenmedi. bizi pişirmeye başladı. insanlar da yığıldı. nefes alacak yer kalmadı. balık istifi moduna girmiştik. vakit ilerledi ve hiç bir değişiklik oldu. ben kapıların açılmayacağını anlamıştım. saati beklemeye karar verdım. nadiren esen rüzgarla ayakta kalmaya çalıştım. deli gibi terlemeye başlamıştım. kalabalık isyan belirtileri gösteriyordu. saat 3 olunca sıcağın üzerimizdeki etkisi ve kalabalığın öfkesi doruğa çıkmıştı. ben o kadar terlemiştim ki, parmaklarım büzüşmüştü. su zaten kazıktı ve zırt pırt geçen su-biracılar kayboldu. dışarda pet şişe 1 liraydı. içeride daha pahalı dediler. inanmadık. inanmalıydık. o kadar su kaybetmiştim ki kendimi de kaybetmeye yaklaşmıştım. insanlar artık iyice yükleniyordu. bir kasımı dahi oynatmakta güçlük çekiyordum. önümde sıkışan bir kız neredeyse kendinden geçecekti. gücümü o ölmesin diye harcadım. tabi o ve arkadaşı bağırdı çağırdı, çok sinir stres oldular ama bellerini incitmelerinden iyiydi. kapı açılış saatini hayli hayli geçmişti ve kalabalık artık isyan halindeydi. kapı tarafına pet şişeler uçmaya başladı. ".bne güvenlik!" "hepiniz o..pu çocuğusunuz!" lar söylendi uzun süre. dayanma sınırımın sonuna geldim. artık ölüyorum dedim. üç buçukta kapılar açıldı ve insanlar üçer beşer içeriye alınmaya başlandı. artık sabrımız kalmamıştı. o işkence benim için on dakika daha sürdü. kapı önüne vardığımda güvenliğe bir şeyler uçmaya devam ediyordu. güvenlik sonunda ".rospu çocuğu!" diye haykırdı ve geri attı. saat 4ü 10 geçe sahaya adım atmıştım. adam haklıymış. hatta eksik bile söylemiş. su içeride hem daha pahalı hem daha küçüktü. .bneler! saatler geçti ve the sword sahneye çıktı. seyirciyi ateşlediler, havaya girmemize yardımcı oldular. sonra onlar gitti ve pentagram geldi. onlarla iyice koptuk zaten. şarkılarını çok iyi bilmedğim için detay veremeyeceğim. ama en son "uzun ince bir yoldayım"ı söyledik. onlar gitti, down geldi. phil anselmo geldi.phil bizi koparmayı iyi bildi ama seyirci yeteri kadar ilgilenmedi. ilk şarkıdan sonra bir iki kişiyi sahneye aldı. adam herkesle kucaklaştı. sonra duydum ki sevincinden oturup ağlamış. biz orta grup olarak çok güzel koptuğumuz için phil bize bir şarkı yolladı. sonra bir tane de dimebag için yolladı. daha sonra gittiler. biz sıkıntıdan biraz kalabalıkla oynamaya karar verdik. tribünlere öyle bir gaz verdik ki baştan sona 7-8 tur meksika dalgası döndüler. sonra metallica'ya tezahüratlar yağdırdık. ateşledik birbirimizi. tribünler bizi, biz tribünleri. sonra birden tüm ışıklar söndü. bütün seyirciler o an çıldırdı. kulakları sağır eden çığlıklar ve ışık gösterisiyle birlikte metallica sahneye çıktı. seyirci delirmişken metallica "istanbul!" diye bağırdı ve creeping death ile konseri açtı. setlist hemen hemen aynıydı, sadece fuel ve battery yoktu. sanırım bir iki parça daha eksikti. master of puppets'da maximum kopuşumu yaşadım. boğazlarım susuzluktan parçalanıyordu ama ben bağıra çağıra eşlik ediyordum. sanitarum da bir ara soloyu şaşırdı kirk. ama her şarkının sonuna artis bir solo eklemeden bitirmedi. orada yaşadığım dakikalar ve duyguları kelimelerle anlatmam mümkün değil. inanın yapabilsem yapardım. james bizimle taşağını geçmeyi de ihmal etmedi. tabi onlar ingilizce söylüyor ben direk aktarıyorum. bazı yerleri orj. bırakacağım.
"hala orada mısınız?"
"yeeaaah!"
"neden?".
seyirci bağırıyor ama genel olarak dumur.
"neden buradayız biliyor musunuz?"
"yeaah!"
"neden?"
yine biz bağırıyor, yine dumur.
"because we fucking love this!"
sonra direk giriyor zaten. one'da öyle bir gösteri yapıldı ki anlatamam. şarkı başındaki savaş sahnesini bizi yaşattılar. patlamalar, alevler... sonunda fişekler fırlatıldı ve şarkı başladı. biz bitmiştik. sonra "landmine!" kısmında da bir patlama oldu. enter sandman'de de fişekler atıldı.
bir ara james yine bizimle diyaloğa girdi.
"bu ilk metallica konseri olanlar el kaldırsın."
ben de dahil binlerce kişi el kaldırdı.
"ikinci olanlar el kaldırsın."
bir sürü el kalktı.
"üçüncü?"
bağırtılarla birkaç yüz el kalktı.
"beş ya da daha fazla?"
bağırtılar oldu ve eller kalktı.
"bullshit! really? sanırım dediklerimi anlamıyorsunuz."
konser 23.45'te seek and destroy'la bitti. otobüsler gittiği için herkes kendi başının çaresine baktı. hayatımın deneyimi oldu. bir daha olsa bir daha giderim. ama saha içinde almam. swh
numaralı üst tribünden almış olduğum biletimin kıymetini bilemeyerek saat 11.30'da yollara koyuldum. gittiğimde saat 1 civarıydı ve saha içine giriş kapısında mahşeri bir kalabalık vardı. numaralı tribün kapısı ise aksine bomboştu. girişte yapılacak * detaylı arama ve alkol kontrolüne inat olarak insanlar dışarıda binboa - vişne karışımlarını içiyor ve zula yapıyorlardı. derken saat 3.30 gibi kapılar açıldı, koyun sürüleri gibi içeri alındık. ne üst-baş araması doğru dürüst yapıldı ne de bilet kontrolü. öyle ki, kale arkası biletlerle sahaiçine girebilmiş insanlar tanımaktayım. zaman geçmek bilmiyordu, önce sword çıktı. 25 dakikalık bir performans sergileyerek seyircileri sıkmadan bizlere elveda dedi ve gitti. ardından 45 dakikalık performansıyla bizlere pentagram bye bye dedi. gerçekten dolu dolu bir konser yaşatmıştı. sıra down'daydı, seyircileri her ne kadar coşturmaya çalıştıysa da, bir grubun şarkılarının kitlelerce bilinmesi gerektiğini bu konserde daha iyi anladık, zira çabaları boşa çıkmıştı. down 45 dakikanın ardından sahneden indikten sonra sahneye bir yığın insan çıkıp düzenlemeye başladı. bir türk vatandaşı * eline mikrofonu alıp içimizde bulunan 2000 yabancı uyruklu seyirciden bahsetti, ve metallica'nın çıkmasına çok az bir süre kaldığını belirtti. saat 9 olmuştu fakat metallica ortada yoktu. seyirci yılmadı, bıkmadı kendini eğlendirmenin yollarını buldu. gerek tezahüratlarla, gerek meksika dalgasıyla metallica'yı bekledi, beklerken eğlendi. birden ışıklar söndü herkes az sonra yaşanacakları biliyordu ve hep birden bağırmaya başladı 'oooo ooo oooo ooo' diye. metallica kanıyla canıyla karşımızda creeping death söylüyordu. ali sami yen'de bulunan yaklaşık 40.000 * artık hacı sayılırdı. master of puppets çalındığında ise ne insanların kalbinin ne de sami yen'in duvarlarının buna dayanamayacağını sansak da çok şükür birşeycikler olmadı. one ve seek and destroy'daki muhteşem showlar, james'in parmak hareketleriyle gaza getirmesi ve bir çok güzel şey seyirciyi coşturdukça coşturmuştu ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu muhteşem * konserin de sonu gelmişti. rahatça stad terkedildi, ulaşım zorluğu çekmeden evlere ulaşıldı. rahat yataklara yatıldı, sabah bel, boyun ağrıları eşliğiyle kalkıldı ve entryler girildi.