bir galatasaraylı olarak net bir şekilde söyleyebilirimki; penaltı kesinlikle yanlış karardı. penaltı pozisyonuna kadar gayet iyi maç yöneten bülent yıldırım, yardımcısının gazına gelerek penaltıyı verdi. burak yılmaz'a hakemi aldatmaya yönelik hareketten sarı kart göstermesi gerekirdi.
bir galatasaraylı olarak keşke yenilseydik dediğim maç. burak yılmaz seni hiç sevmedim asla da sevmiyeceğim. kişiliğin yok hiçte olmadı. sevindirmediniz keşke yenilseydiniz de sevinseydim. takımım hakkıyla yenildi diye.
burak yılmaz'ın ve penaltı vermeyi bilmeyen hakemin içine ettiği bir mücadeleydi, galatasaray taraftarı olarak kaybetsek umrumda olmazdı beşiktaş maçı haketmişti yazık oldu.
çakı gibi bir beşiktaş a ve hiç beklenilmeyen bir skora rağmen beşiktaşlıları üzen maçtır.yıllardır beşiktaş tarftarı ile dalga geçiliyor haklarını istiyorlar diye ama hakkımızı istemeyelim de ne yapalım. mahalle maçlarında bile hak hukuk kavramı çok önemliyken böylesine bir derbide yine beşiktaş ın puanları gasp edilebiliyor. bu türk hakemlerden çektiğimiz kadar hiç bir yabancı hakemden çekmedik anasını satayım .hadi her şeyi geçtim holosko nun süper deparında fernandes golü atsa ne kıyamet kopardı değil mi , ama olmadı canın sağ olsun beşiktaşım ...
bir fenerbahçeli olarak cidden umrumda değil, ancak burak yılmaz şerefsizdir, net!
daha dün mehmet topala küfür eden sen değilmişsin gibi el ile gol at, olmayan penaltıyı sindir, midesizsiniz diyince bas eksiyi. eziksiniz...
beşiktaşın genç oyuncularını can-ı gönülden tebrik ederim, siz böyle oynamaya devam ettiğiniz sürece gerek kendi taraftarınızdan, gerek rakip taraftarlardan destek göreceksiniz.
geçici durumdan ötürü hor görenlere kapak yapacağımız maçtır. o kadar seviniyorum ki diğer takımların bu sene bizden iş çıkmaz düşüncelerine. daha ne olduğunu anlamadan ilk 4-5 haftayı güzel geçireceğiz gibi geliyor. hatta ilk maç ibb ikinci gs ile olması daha bir güzel. yıllardır bizden senede minimum 4 puan çalan ibb'ye koyarsak peşine transfer sarhoşu gs'yi de yeneceğiz inanıyorum. başarıya giden yolu engelleyen en büyük şey küçümseme, başarıya en çok destek olan şeyse zorluğu yenme hırsıdır. 2-1 alırız.
maksadı bağcının ağzını burnunu kırdıktan sonra, bağı talan etmek olan herkese gelsin; ben tek siz hepiniz..
oldum olası yenilmeyi sevmedim. bilhassa kısa donla mahallede terör estirdiğimiz zamanlarda...
o zamanlar semtimizde, tüm mahallelere korku salan bir aşağı mahalle vardı. ne yalan söyleyeyim fena bi takımları vardı. alayı zengindi hergelelerin. onların renkli filan futbol topları vardı, bizimse en fazla bilmem kaç katlı mikasa topumuz vardı. alayının sırtındaki yepyeni tanju formasına karşın, bizim fanilalarımız vardı ve siyah şortlarımız. akran olmamıza karşın onlar baya baya kaslı filan adama benzerken, bizim mahallenin en yapılı ve yakışıklısı bendim (varın siz düşünün durumun vahametini). götler maça öyle çıkıyorlardı ki; kramponlar, tozluklar, tekmelikler, gıcır formalar...
iyide top oynuyorlardı hani. paradan nefretimin ilk temelini o zamanlar atmıştım. onların bu gıcır hallerini görünce, kendimizi teknolojik rus panzerine karşın, dağ bayır, çayır çimen dinlemeyen rocky gibi hissediyorduk.. her maçtan önce kendi aramızda; olum bu sefer en az 5 fark atacağız ve maç sonunda hep bir ağızdan adriaaaannnn! diye höyküreceğiz diyorduk.
sponsorumuz bakkal mustafa, aynı zamanda fanatik bir taraftarımızdı. (hatta tek taraftarımızdı. bizim mahalledeki ibnelerin bile çoğu, aşağı mahalleyi tutardı.) adam bıkmayıp usanmayıp, her maçtan önce takıma çikolatalı gofret getirirdi. ve genel olarak, maç formayla kazanılmaz! önemli olan o formanın içinde ne kadar büyük bir yüreğinin olduğudur! dan hallice şeyler söyleyerek verirdi bize gazı. bu gazı alıp bir top oynardık ki sormayın gitsin!! aslında bizim tek problemimiz iyi bir kalecimizin olmayışıydı. kova cevat yüzünden her maçta yenilirdik. ama asla cevatı kapı dışarı edip, yabancı transfer yapmayı düşünmedik. çünkü cevat her şeyden çok, futboldan çok öte bizim çocuğumuzdu...
neyse efendim yine bir mağlubiyet sonrası mustafa bakkalda maç primi olan soğuk gazozlarımızı yudumlarken, bakkal mustafa abiye hitaben dayanamayıp şu soruyu sordum; yahu mustafa abi, neden her maçta yenildiğimiz halde sen hala bizi tutuyorsun? mustafa abinin cevabı netti. olum ben sizi iyi futbol oynadığınız ve galibiyet almanız için tutmuyorum ki. sizi seviyorum olum ben. insanlar her halükarda sevdiklerinin yanında olmalıdırlar..
bu cevap bana çok dokunmuş olacak ki, cevat'a rağmen bir sonraki efsane maçta bir çuval gol atıp aşağı mahalleyi yenmiştik...
e bundan banane ben amk! diyenlere gelsin...
bizim şu kadar kupamız var, şöyle stadımız var, böyle forvetimiz var, diye övünenleri ve bu nasıl takım, çoluk çocukla maç mı kazanılır, böyle teknik direktör mü olur, en az beş yeriz diyenleri görünce ana bacı sövesim geliyor! takım tutmak, reel verilere göre dizayn edilebilecek bir edim değildir. daha çok imanidir. sadece inanır ve kabul edersin. ve her halükarda tuttuğun takımın kazanmasını istersin, hatta kazanacağına inanırsın. gönülden bağlandığın baba yadigarı takım hakkında objektif yorum yapamazsın. bir şeyin tarafıyken, o şeye objektif baktığını iddia etmek sadece yavşaklıktır!
evet yarın kesinlikle galatasarayı yeneceğiz. hemde fena yeneceğiz, en az beş atarak yeneceğiz...
tekrar belirtmek gerekirse, takım tutmak; gerektiğinde ben tek siz hepiniz ulen! diyebilmektir.