Beş vakit namazın Miraç da farz kılındığı rivayeti, kanıttan yoksundur. Eğer öyle olsaydı, bu tarih Müslümanların hayatında bir dönüm noktası olurdu. Oysa Miracın ne zaman olduğu hususunda bile onlarca farklı rivayet vardır. Yani daha tarihi konusunda bir ittifak yoktur. Miraç gibi büyük bir olayın ne zaman olduğunun bilinememesi olacak şey değildir. Neden sahabeler bu olayı hatırlamazlar? Hatta peygamber bu olayı Miraç dönüşü anlattığında bazı Müslümanlar dinden dönüp, irtidat etmişler. Bu irtidat hikâyesinin aslı astarı yoktur. Zaten Mekkede bir avuç Müslüman vardı ve onlarda Peygambere sımsıkı kenetlenmişlerdi.[[19]] Peygamber bu olaydan sonra bir süre Mekkede, on yıl da Medinede kaldı. Namazla ilgili vahiyler geldi. Bu vahiylerin hiçbirinde namazın beş vakit olduğu belirtilmemiştir. Namazın beş vakit olduğuna dair ne Miraçtan önce, ne de sonra Kuranda bir açıklık yoktur. Namazın beş vakit olma hususu, Peygamberin uygulamasına dayanır, onun fiili sünnetinden, ümmetin icmâsından çıkar. Herhalde bu rivayetler, namazın beş vakit olduğunu sağlama bağlamak için Miraç hadislerinin arasına sokuşturulmuştur. Ama maalesef bunu yapanlar, Miraç olayının, -en sağlam rivayete göre bile- bir rüyadan ibaret olduğunu maalesef hiç düşünememişler.
Miraç; Peygamberin Mescid-i Aksadan, Allaha yükselişi, urûcudur. Miraç olayı hadislere göre özetle şöyle gerçekleşmiştir; (Bir rivayete göre, henüz kendisine vahiy gelmezden önce, yani peygamber bile olmadan) Peygamber, Kâbede yatarken (ya da evinde yatarken evin tavanı yarılmış) ya da; uyurken Zira peygamberlerin gözleri uyusa da kalpleri uyumaz- Cebrail gelip karnını göğsüne kadar yarıp, kalbini çıkarıp, zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup, kapattı. Burak adlı bir bineğe bindirilen Peygamber, Cebrail ile Kudüsteki, Mescid-i Aksaya gitmişler. Cebrail parmağıyla sahreyi (hacer-i muallakı) delip Burakı bağlamış. Burada diğer peygamberler tarafından karşılanan Hz.Muhammed, onlara imamlık yaparak namaz kıldırdı. Daha sonra yanında Cebrail olduğu halde göğe doğru yükselmeye başlıyor. Her bir katta bir peygamber ile görüşür. Mesela; yedinci kat semada Hz. ibrahimi gördü. Hz. ibrahim sırtını Beyt-i Mamura dayamış duruyordu. Her gün buraya 70 bin melek, bir daha dönmeyesiye girip, çıkıyordu. Cebrail ile birlikte süren bu yükseliş Sidretül Müntehaya kadar devam eder. Sidretül Münteha ağacının fil kulağı gibi olan yapraklarını, desti gibi olan meyvelerini görür. Orada dört nehirle karşılaşır. O dört nehirden ikisinin cennet ırmağı, diğer ikisinin Fırat ve Dicle olduğu söylenir. Cebrail; Buradan öteye geçecek olursam yanarım diyerek orada kalır. Peygamber Refref adlı bir binekle yükselişini sürdürür. O kadar yükselir ki, insanların kaderlerini yazan kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar. Bu yükseliş sırasında kendisine cennet ve cehennem gösterilir. Allahın huzuruna varır. Yüce Rabbe o kadar yaklaşır ki, Kab-ı kavseyn kadar, arada bir yayın iki ucu kadar, hatta daha az bir mesafe kaldı. (Hatta bazı rivayetlere göre Allahın didarını/yüzünü gördü) Orada kendisine ümmetinden Allaha şirk koşmayanların cennete gireceği müjdesi verilir. Bakara Suresinin son iki ayeti doğrudan peygambere hediye edilir. Elli vakit namaz farz kılınır. Dönüş yolunda Musa ile karşılaşır. Musa; Ne ile emrolundun? diye sorar. Hz. Muhammed; Elli vakit namaz diye cevap verir. Bunun üzerine Musa; Her gün elli vakit namaz çok fazla, buna ümmetinin gücü yetmez. Rabbine söyle bunu azaltsın der. Hz. Muhammedde yeniden Allaha giderek vakit sayısını azaltmasını ister, Allahta yarım vakit, ya da beş, ya da onar vakit (rivayetler farklıdır) azaltır. Peygamber dönüşte Musaya tekrar uğrar. Musa bu kadarı da çok, git Allahtan biraz daha azaltmasını iste diyor. Hz. Musanın bu uyarıları ile namaz beş vakte inene kadar Hz. Muhammedin Allahla görüşmeye gidip gelişi devam eder. Peygamber, namaz beş vakte indirildikten sonra yeniden Hz. Musaya uğrar. Musa bu beş vaktin de çok olduğunu, ümmetin bunu da yerine getiremeyeceği uyarısında bulunarak yeniden Allaha dön ve biraz daha azaltmasını iste der. Ancak bu kez Hz. Peygamber artık isteyecek yüzünün kalmadığını belirterek beş vakte razı olduğunu söyler. Bu arada Allah şöyle nida eder; Ey Muhammed! Katımda söz değişmez. Ne dedimse odur. O, gündüz ve gecede beş vakit namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır. işte bu, böylece elli vakit namaz yapar. Allah Resulü uyandığında kendini Mescid-i Haramda bulur.
Neymiş Efendim, Allah 50 vakit namazı farz kılmış. Yolda Musa ile karşılaşır, Git, biraz indirt, ümmetinin takati yetmez. Peygamber Allaha geri döner. Rica eder, yalvarır 45 vakte indirir. Peygamber gide-gele, pazarlık yaparak güç bela 5 vakte indirebilmiş. Musa daha da indir demiş. O da gitmiş, lakin Allah Tamam, yeter artık, bundan fazla indiremem demiş işte böylece günde 5 vakit namazı çok bulan beynamazlara, Halinize şükredin, sesinizi çıkartmayın, Ya Musa ile yolda karşılaşmasaydı da 50 vakit olsaydı, haliniz nice olurdu? denir. Çok sevap toplama derdindeki diğer bir zümreye de Beş vakit kılıyorsunuz amma 50 vakit namaz sevabına nail oluyorsunuz denir. Sanki Allah Kitabında yapılan her bir hasenata en az on kat sevap vereceğini vaad etmemiş gibi! Hâşâ Allah o aralar biraz meşgulmüş, 50 vakit namazı düşünmeden emredivermiş, her 20 dakikada bir namaz kılınacağını hiç hesaplayamamış!
Ne dediğini ve ne istediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah düşünülemez! Üstelik bu hadise göre henüz peygamber bile olmayan Hz. Muhammedin ümmeti yoktur ki, onlara namaz farz kılınsın. Elli vakit namaz emrini alan Peygamberin, Musanın önerisini Cebraile danışması ve onun önerisi ile beş kez Allaha dönüp Ya Rabbi! Bunu bizden hafiflet şeklinde itirazda bulunması, akıl ve mantığın alacağı bir şey değildir. Allah değiştireceği bir şeyi neden emretsin? Allah sözünü değiştirir mi? Yine Peygamberin Allahın huzurunda onunla pazarlığa girişmesi olacak şey değildir. Bunu Peygamber değil, sıradan bir kul bile yapmaz.
Neymiş Efendim, Allah 50 vakit namazı farz kılmış. Yolda Musa ile karşılaşır, Git, biraz indirt, ümmetinin takati yetmez. Peygamber Allaha geri döner. Rica eder, yalvarır 45 vakte indirir. Peygamber gide-gele, pazarlık yaparak güç bela 5 vakte indirebilmiş. Musa daha da indir demiş. O da gitmiş, lakin Allah Tamam, yeter artık, bundan fazla indiremem demiş işte böylece günde 5 vakit namazı çok bulan beynamazlara, Halinize şükredin, sesinizi çıkartmayın, Ya Musa ile yolda karşılaşmasaydı da 50 vakit olsaydı, haliniz nice olurdu? denir. Çok sevap toplama derdindeki diğer bir zümreye de Beş vakit kılıyorsunuz amma 50 vakit namaz sevabına nail oluyorsunuz denir. Sanki Allah Kitabında yapılan her bir hasenata en az on kat sevap vereceğini vaad etmemiş gibi! Hâşâ Allah o aralar biraz meşgulmüş, 50 vakit namazı düşünmeden emredivermiş, her 20 dakikada bir namaz kılınacağını hiç hesaplayamamış!
Ne dediğini ve ne istediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah düşünülemez! Üstelik bu hadise göre henüz peygamber bile olmayan Hz. Muhammedin ümmeti yoktur ki, onlara namaz farz kılınsın. Elli vakit namaz emrini alan Peygamberin, Musanın önerisini Cebraile danışması ve onun önerisi ile beş kez Allaha dönüp Ya Rabbi! Bunu bizden hafiflet şeklinde itirazda bulunması, akıl ve mantığın alacağı bir şey değildir. Allah değiştireceği bir şeyi neden emretsin? Allah sözünü değiştirir mi? Yine Peygamberin Allahın huzurunda onunla pazarlığa girişmesi olacak şey değildir. Bunu Peygamber değil, sıradan bir kul bile yapmaz.