lig tv'nin boş beleş spikerlerinin üstünden kaç gün geçtiğini hesaplaması gereken karşılaşma. keza 2010'da ve 2011'de fenerbahçe kadıköy'de galatasaray maçı kazanamadı.
dayı oğlunun kayın biraderinin babasının iş ortağının da bir sözü vardı; ne zaman bunları terbiye etsen sezon sonuydu mayıstı diye şarkılar söylerler; lakin şampiyonluklara bakılınca bir üstünlük sağlayamadıkları gibi 2007-2008de durumu eşitlemişlerdi. hatta haluk ulusoy'dan evvel söylenen bu mayıs şarkıları bestelenmemişti bile; şimdilerde mayıslı sezon sonu bestelerini icra ediyorlar.
aslanın terbiye edilmiş hali de pek sinirli pek agresif; biri iki kırbaç daha atsın şu ultrakedilere. *
edit: bazı entryleri pistlerde yeniden görmek isteriz, duyuyor musun zagor? *
* keita'ya doğru gelen su şişesinin keita'ya gelmediğinin videolarla kanıtlandığı maç.(baroni'ye yalancı diyenlere)
*leo franco'ya penaltıdan sonra bariz kırmızı kartın verilmediği maç.(fener'in ilk golü ofsayt diyenlere)
*kazım'a çalınan faullerin en az yarısının yanlış olması ve bunların önemli pozsiyonlar içinde olması.(olsun hakem yine fener'i tuttu diyenlere)
*elano'nun gökhan gönüle yaptığı hareketler.lig tv sadece gökhan'ın elano'ya yaptıklarını göstermiş televizyonda.öncesinde elano'nun yaptıklarının kırmızı kartı hakediyor.olay hemen klübenin yanında olmuştur.kameralar olmasına rağmen lig tv görüntüleri yayınlamamıştır.
*hakan balta'nın golden sonra yaptığı el hareketi.yine ne ilginçtir hakan balta hareketi yapar yapmaz kamera hakan balta'yı çekerken kamera başka şeyleri çekmeye başlıyor.
*dikkatle incelenirse keita'ya doğru gelen su şişesi keitaya gelmiyor.yine kale arkası kamerası olmasına bu görüntünün açık bir şekilde belli olmasına rağmen lig tv bu görüntüyüde sadece çok uzak bir görüntüyle veriyor.
herkese sormak lazım galatasaraylılar 2007 yılında stadı yaktı su şişeleri havada uçuştu maliye bile galatasataray'ı denetledi bu kadar su stadda nasıl bulunuyor diye.o suların hepsi sahaya atıldı koltuklar fırlatıldı.5 maç ceza verildi.fener'e bu maçtan dolayı 2 maç ceza veriliyor.ali sami yen'de çıkan olaylar bu olayların sadece 2.5 kat fazlası mıydı?yazıklar olsun.
ayrıca alex'in penaltı pozisyonunda kendini attığı linklerle gösteriliyor.alex'in kendini attığını söyleyenler futboldan anladığını söylemesin.kaleciyi geçmiş boş kaleye vuracakken adam kendini niye yere atsın?birde bu oyuncu alex.penaltının kaçma ihtimali var ama kaleciyi çalımladıktan sonra boş kaleye vurunca kaçma ihtimali yok.
http://www.ligtv.com.tr/V...oHaber/?r=1&hid=63076 videoda 5 açıdan gösteriyor. pozisyon da özellikle son gösterdiğinde çok amaçok net temas olmadığı belli. hatta iki gösterdiği açıda değmediği belli, bana aha değdi diyor musunuz şimdi? ben valla görmüyorum aga valla, gören varsa söylesin tamam diyecem kör mü oldum perde mi indi bana ben görmüyosam tamam haklısınız penaltı dibine kadar.
http://www.ligtv.com.tr/V...oHaber/?r=1&hid=63075 net kırmızı itirazım yok. ancak burada carlos\'un yaptığınıda içinize sindiriyorsanız oh ne güzel çirkef arkadan dayamış adama diyorsanız ben de bir şey demiyorum. pozisyona itiraz etmek için koymadım yani bunu.
http://www.ligtv.com.tr/V...oHaber/?r=1&hid=63064 sevgili baroni arkadaşımız diyorki arda ayağıma bastı. bir de millete salakmışız gibi yalan söylüyor. ayağa basma falan yok bildiğin kendi yapmış. hakemin kafasını yarmakta cabası. bunlar da normal mi şimdi?
sonra hakeme 8.2 puan veriyorlar. vay anasını sayın seyirciler. zaten cezaları yedi fener klübü. e hala haketmedik diyorlar ya ona da pes.
eğik atış hareketini bilmeyenlerin hala şişenin gs tribününden atıldığını iddia ettikleri maç.* sulu maçı hatırlatanlara inat; gerets'in kaşının yarıldığı, mondragon'a ses bombası(!) atıldığı maçımsı oyunu hatırlatmadan geçemem.
sonu klasikleşse de, sonrası garipleşen maç. bilica'nın neden 3 maç ceza aldığını anlayan varsa beri gelsin. hadi christian baroni alsa arda turan alsa anlarım da iki itip kaktı diye bilica'ya bu kadar ceza vermek neyin nesi?
o zaman kâzım'ın da 1 maç alması gerekiyor, aydın'ın da...
stad kapatmaya gelince tahmin ediyorum tahkimde 1 maça iner. doğrusu da budur.
bu maçta hakemin net görüşü içindeki oyuncuya * kart göstermediği halde federasyon tv görüntülerine dayanarak 3 maç(yazıyla üç) ceza vermiştir.talimatlarda açıkça yazan hakemin görüşü içindeki olaylara hakem karar verir maddesi tamamen devre dışı bırakılmıştır.bu ne demektir?bundan sonra hakem maç içinde ya da öncesinde yanlış yorumladığı görüşü içindeki her kararı tv ile ispat edilirse iptal edilip ceza i müeyyide uygulanacak veya uygulanmayacaktır.emin olun bu karar büyük bir infial yaratacaktır türk futbolunda.
fenerbahçe'nin 2 maç seyircisiz ve keita ile bilica'nın 3 maç ceza almasına sebep olan maç.
2 maç çok olmuş ya, fenerbahçe'ye yapılır mı bu? bari 1.5 maç ceza verselermiş. en azından fenerbahçe 1 maçının devre arasında stada seyirci alırlardı. maçın ikinci yarısı seyircili olurdu.
Artık her büyük maça 'derbi' deniyor. Sorun değil. Ancak has anlamıyla derbi, bütün bir şehrin meşgul olduğu maçlar için kullanılan bir terim. Örneğin geçen haftaki Boca-River maçı... Örneğin bu cumartesi oynanacak Arsenal-Tottenham maçı... Kuzey Londra'da futbolla ilgilenen ilgilenmeyen herkes şimdiden tarihiyle, anılarıyla, güncel hikâyeleriyle bu maçı iliklerinde yaşamaya başladı. Maçtan sonra da en az bir hafta onunla yatıp kalkacak.
Bir arada yaşama ve birbirine tahammül etme sınavı derbiler. Bir şehrin toplu sınavı. Fenerbahçe-Galatasaray derbileri de istanbul için, hattâ ülke için öyle. Çok özgün biçimde üçlü bir rekabet çıkarmış olan bu yaşlı kentte 3. taraf da bu maçların içinde hissediyor kendini.
Tek taraflı derbiler
Yani 'derbi maç sadece maç değil.' Boca-River derbilerini maç öncesi gösteriler tribünler için izliyorum ben daha çok. Çünkü bir arada yaşama, yarışma, tartışma, çekişme ve birbirini iğneleme kültürünün cisim bulduğu yerler tribünler...
Bizde ise bir avuç konuk seyirci tribünlere alındığından beri derbiler karşılıklı olmaktan çıktı. iki maça bölündü. Maç kimin sahasında oynanıyorsa derbiyi o taraf yaşıyor, karşı taraf kurbanlık oyuncular gibi sahaya çıkıyor. Bir avuç konuk takım taraftarının maça alınması bu gerçeği değiştirmiyor, tersine güçlendiriyor. Bu taraftarlar kamçılar, pardon polis copları içinde sokuluyor, tribüne değil kafese konuyor. Aşağılık köleler gibi. Bu düpedüz bir Linç ortamı.
işte bu ortam yüzünden maçlar bir anda pet şişeyle adam vurma eğlencesine dönüşebiliyor. Dışarıda can ciğer arkadaş olan futbolcular birbirine giriyor. Koridorlarda futbolculara saldırılıyor. Konuk taraftara her türlü taciz yapılıyor.
Pazar günü sıra Fenerbahçe'nindi. içinde bazen küfür sosu olsa da, rakibi iğneleyen pankartlar, sloganlar zekâ ürünüydü, hoştu... Ama tek taraflı olduğu için benim gibi tarafsızlara tad vermedi. Belli ki Fenerliler son dokuz maçı kazanmanın özgüveni içindeydi.
Ne var ki bu özgüven ortamında bile şiddet kendini gösterebildi. Futbolcular birbirine girdi, yardımcı hakemin kafası yarıldı. Sadece işini yapan Lig TV kameramanı da yaralandı. Konuk kaleciye lazerler tutuldu... Sanıyor musunuz ki, dünya basını bu bizim derbilerle futbol açısından ilgileniyor. Hayır, pet şişe debisinden beri bu maçların şiddet yanıyla ilgileniyor. Pazar günü de aradıklarını buldular...
Başka yerde olsa hakemin yaralanması maçın oynanmaması için yeterli neden olurdu. Medya mensubunun yaralanması, medyanın maçı boykot etmesine yol açabilirdi.
Sakın 'birkaç kendini bilmez' lafını gevelemesin kimse. Meşum isviçre maçından bu yana şiddet organize bir şey futbolda. Asıl bu terörizm işte. Meşum pet şişe derbisi, talimatla tamamlattırıldığından bu yana muktedirler buna göz yumuyor. Her milli maçta bu ortam muktedirler eliyle örgütleniyor. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki örgütlü linç ortamı, 'iki taraf arasındaki çatışma'ya indirgenerek geçiştiriliyor, üstelik bir de Ermenistan milli maçıyla ödüllendiriliyor.
Derbilerin futbol maçı değil de, her an şiddetin boy atacağı birer güvenlik konusu olarak görüldüğü hakem atamalarından belli. Bu maçlara verilecek hakemlerde aranan tek özellik gerilimle baş etmeleri... Bu yüzden, sürekli maçı durduran, yeniden başlatma konusunda hiç acele etmeyen, devre sonlarına laf olsun diye birkaç dakika ekleyen, enti püften şeylere kart gösterip de, ev sahibi futbolcuların şiddet hareketlerini görmemezlikten gelen Bünyamin Gezer derbinin 'ideal' polisi, pardon hakemi oluyor... Maç asayişle ilgili bir adli olaya dönüşünce zavallı Keita, Tanıl Bora'nın çok hoş deyişiyle, 'Deliller kararmasın diye, koşup sahaya atılan bardağı zapta geçirtiyor.'
Korkudan kahramanlar
Şiddetin kökünde yenilme korkusu, 'yenilirsen mahvolursun' korkusu var. Rakibin yenilgisine kendi yenginizden fazla sevinebilirsiniz. Her durumda rakibinizin oynadığı takımı tutabilirsiniz. Bunlar bence olağan. Bir yere kadar rekabetin şanından. Ama bu sevinç için bile güçlü ve dişli bir rakibe ihtiyacınız var. Sıkıştığında şiddete yönelmek, her yola başvurup rakibi yıldırmaya, ezmeye çalışmak bizatihi rekabetin düşmanı...
'Yenilme korkusu', bir arada hakça yarışma ve çekişmeyi göze alamayan muktedirlerin yukarıdan aşağıya yaydıkları bir korku...
Bu korku sahaya doğru indikçe kabadayılık biçiminde gösteriyor kendini.
Sadece Bilica ve Arda'ya değineyim. Şimdiye kadar sıradan takımlarda oynayıp da bir anda Fenerbahçe formasına nail olan Bilica, Sarı-Lacivertli topluluğa futboluyla kendini kabul ettireceğine kolay yolu seçiyor... Her fırsatta rakip futbolcularla horozlanıyor.
Galatasaray kaptanlığına kadar yükselen Arda, başarı ve iktidar kazandıkça kendisini sınırlayıp benliğini geri atacağına, her şeyi yapabilecek, herkese laf yetiştirecek ama hiçbir eleştiriye tahammül etmeyecek bir yerde görüyor kendini. Banu Yelkovan'ın dün bu sayfalarda çözümlediği gibi takım arkadaşlarını ve oyun disiplinini unutup tek başına kahramanlığa, 'Tarkanlığa' soyunuyor. Arkadaşlarının ve taraftarının sakin bir lidere ihtiyaç duyduğu bir maçın öncesinde durduk yerde rakibe dayılanarak işi tek kişilik bir davaya dönüştürüyor. Kendi takımını pasifize ediyor.
Boyun eğmeyenin...
Derbideki futbol mu? Fazla söze gerek yok. Rasyonalizm bir kez daha pragmatizme yenildi...
Daum, kazanmaya yetecek futbolu oynatan bir hoca. Bu yüzden adı hiçbir zaman uluslararası hedefleri olan büyük takımlarla anılmıyor. Türkiye sınırları içinde başarılı olmanın sırrını almış. Başkanı öveceksin, her fırsatta milli ezikliğimiz gıdıklayacaksın, ne olursa olsun, özellikle de Saracoğlu'ndaki Galatasaray maçlarını kazanacaksın.
Daum futbol çıtasını realist seviyede tutuyor. Fenerbahçe'ye garanti oynayacağı futbolu oynatıyor. Rakibe basıp oyunu temposunu düşürüyor, uzun toplarla ve Alex'le sonuca gidiyor, öne geçince maçı uyutuyor. Antep'teki gibi son dakikada maçı, birkaç yıl önce Denizli'de olduğu gibi şampiyonluğu vermek var ama olsun, bu kadarı bile onu Türkiye'de 'dahi' yapmaya yetiyor. Türkiyer Ligi'nde geçerliliği olan bu futbol Twente gibi çağdaş futbol oynamaya çalışan bir takıma sökmese de Avrupa'nın ikinci lig play-offları olan Avrupa Ligi gruplarında şimdilik yetiyor... Pazar gecesi de maçın baskısı altında pasifize olmuş Galatasaray'ı sert baskıyla durdurdu Daum. Kanatları tıkadı. Orta alanda bastı. ilk onbeş dakika hızlı çıkıp golü buldu. Sonra maçı yavaşlattı, aralarda vurdu.
Michels-Sacchi geleneğinden gelen Rijkaard'ın kafasında tek bir futbol var. Dünyada oynanan günün en ileri futbolu bu. Onun çıtası en yukarıda duruyor, maça ve duruma göre inmiyor. Aldığı takımı bu düzeye çıkarmaya çalışıyor sadece. Futbolun en rasyonelinin peşinde. Bu yüzden Rijkaard başarılı olur, ya da kovulur ama adı hep dünya futbolunun en ileri takımlarıyla anılır... Galatasaray'da da bunu deniyor. Bu kadroyla işi zor; zamana ve yenilemelere ihtiyacı var. Yenilgileri kolay sindiremeyen yöneticilere ne kadar dayanacak belli değil . Ufkunu genişleteceğine her şeyi kendi dar ve köhne ufkunun içine sıkıştırmaya alışmış ulemaya da. Ancak şu kısacık sürede bizim sahalara dünya futbolunun problematiklerini getirdiği kesin. Pazar gecesi de bunu denedi, ama rekabetin şiddetine ve oyuncularının yenilme korkusuna yenildi. Pragmatik olsa belki puan alırdı ama buna tenezzül etmedi. Böyle oynatmayı bilmiyordur zaten.
Boyun eğmediği için boynu vuruluyor şimdi. Neden mi? Bu yazıyı baştan okuyabilirsiniz.
eğer bir mucize olsaydı da galatasaray kazansaydı, bize şu an "sevinçlerini görünce bir kez daha anladım ki; fenerbahçe ile galatasaray arasında irice bir vizyon farkı var" diyen adamlar üç gün üç gece uyumadan eğlenirler, hatta be hatta yürüyüş falan gerçekleştirirlerdi. adım gibi eminim olm, hatta siz de biliyorsunuz bizden daha çok sevineceğizi de maksat bok atmak olsun işte.
fenerbahçe taraftarının yine coştuğu, yerlere göklere sığdıramadığı ve dünyayı kurtarmışcasına mutlu olduğu bir karşılaşmadır. olay nedir galatasaray 3-1 yenildi.bu kadar. bunlar gösteriyorki fenerbahçeliler galatasaray'ın büyüklüğünü kavramış ve böyle her sene gösteri yapıyor. bunlara gerek yoktu kardeşlerim , galatasaray korkusunu bu kadar göstermenize gerek yoktu. ama sağolun yinede. galatasaray'ın ne büyük bir kulüp fenerbahçe'nin ise küçük bir takım olduğunu bir kere daha hatırlattığınız için..
edit: 1 dakika içinde 4 eksi almam bile beni bir kere daha sevindirdi. demek ki galatasaray gerçekten büyük bir takımmış. adamlardaki komplekse bak.