ülkenin yarınından çok şeyin eksildiği bir gün. Güneşin bir parçasını bizden alıp kopardıkları gün. Uğurlar olsun diyerek mütakiben yüzbinleri sokaklara döken gün.
bir pazar sabahıydı
ankara kar altında
zemheri ayazıydı
yaz güneşi koynunda
ucuz can pazarıydı
kalemim düştü kana
zalımlar pusudaydı
bedenim paramparça
ucuz can pazarıydı
kalemim düştü kana
uğurlar olsun, uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem, bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun
çevirdim anahtarı
apansız bir ölüme
şarapnel parçaları
saplandı ciğerime
ucuz can pazarıydı
kan doldu gözlerime
isimsiz korkuları katmadım yüreğime
bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne
uğurlar olsun, uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem, bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun
yarın, 16 yılı tamamlayacak olduğumuz, bir parçasından binlercesi doğacak olan büyük insanın, kalleşce bir suikastle hayata gözlerini yummasının, hayatın da buna göz yummasının ağıtıdır...
tıpkı bu insanlar için birşeylerini feda etmiş diğerleri gibi pisi pisine ve boşu boşuna gitmiştir uğur mumcu. ben buna hükmettim, çünkü böylesi değerli bir insanın böyle bir toplum için tırnağı kırılmasın isterken adam canından edildi; çirkef, gizli, kalleş, cani ve karanlık bir mekanizma tarafından. bunlara ilaveten, ortaya çıkıp "biz yaptık" diyemeyecek kadar da korkak bir mekanizma. yani hayatını bitirdikleri insanın tam tersi bir evrene aitler, belli. hani biliyoruz ki yaşasa büyük ihtimal hala inandığı dava uğruna savaşırdı mumcu; ilkeli ve erdemli bir adamdı. ancak madem gitti ve biz burada durmuş hiç olmayacak ihtimallerden bahsediyoruz, şunu da hayal edelim:
Mumcu bir şekilde aracına binmeden gözünün önünde arabanın infilak ettiğine şahit olsaydı ve üstüne bir de o tarihten günümüze kadar geçen süreci hızlı bir biçimde seyretseydi ne düşünürdü? şöyle ki, öldürüldüğü güne kadar ne tahminde bulundu ise hepsi tahminlerinden çok daha beter bir biçimde gerçekleşmiş oluyor, yani adeta kimse uyarılarını dinlememiş, hatta aynı yolu yürüdüğünü düşündüğü insanlar bile. kalbi mi kırılırdı, yoksa başka yitip gidenlere, başka fedakarlıklara dikkat çeker ve "biz mücadele edelim bu ateşi canlı tutalım yeter" mi derdi? yoksa o ateşlerin kendilerine bile bir faydaları olmadığı hükmünü verir ve kendi ateşinin de altını kısar mıydı? "uğruna ne yaşamaya ne de ölmeye değmeyen bir güruhmuş bunlar" demez miydi? demezdi elbette. biz diyoruz, ama uğur ağabey bizden farklıydı.