24 ekim 2008 tarihli umit zileli yazisi

entry1 galeri0
    ?.
  1. ""inanın güldüm geçtim...

    O karmaşaya, o kargaşaya, o kepazeliğe zerre kadar şaşırmadım. Bir hapishanenin içine tam 2 ay 25 günlük "çok ciddi" bir çalışma sonucu kurulan mahkeme salonunda; yalnızca ana davada 86 sanık olduğu bilinirken, üstüne üstlük iki ek iddianameyle daha birçok sanığın bu sayıya ekleneceği gün gibi ortadayken, avukatlara yalnızca 50 sandalye ayrıldığını öğrendiğimde bile yalnızca gülmekle yetindim!..

    Ergenekon örgütünün üst düzey yöneticisi suçlamasıyla hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası istenen eski istanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun, duruşma salonuna giremeyişi karşısında, "örgütün lideri diyorlar ama ben içeri giremiyorum" yakınmasını ise bir acı gülümseyişle izledim.

    Mahkeme başkanının, 130 metrekarelik salonda yaşanan izdihamı çözmek için "tutuklu sanıklarla, tutuksuz sanıkları ayrı yargılama" kararı vermesine de şaşırmadım ama, "bu karar adil yargılanma hakkını daha başlamadan bitirdi. Bunun sonu Avrupa insan Hakları Mahkemesi'dir" diye düşündüğümü anımsıyorum!..

    - Ehh, böyle iddianameye böyle dava!..

    ***

    Ertesi gün de çok güldüm...

    Örneğin, Hürriyet gazetesinin gerçekten ince bir mizah anlayışıyla, konuyu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan şu manşetine bayıldım:

    - Ergenekondu!..

    ingiliz The Independent gazetesinin Ergenekon iddianamesini anlatırken kullandığı şu benzetmeye ise kahkahalarla güldüm:

    - Dan Brown'un, "Da Vinci Şifresi" gibi!..

    Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in, yaşanan kepazeliğin ardından, önce topu davanın hâkimlerinin üzerine atmasına, ardından ise Ergenekon davasının, "Türkiye'de görülmekte olan davalardan herhangi biri olduğu" yolundaki savunmasına da çok güldüm.. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Başbakanı bu davanın savcısı olduğunu söylemiş, zatıâlileri de davanın ne denli önemli olduğu yolunda sayısız açıklamalar yapmıştı!..

    Yanaşma gazetelerin, "Ergenekon davası salona sığmadı", "küçük geldi", "büyük davaya salon dar geldi" yollu, zekâ fakiri manşetlerine de bir tebessümü çok görmedim tabii!..

    ***

    Gülmediğim, dehşet içinde kaldığım, gazetecilik mesleği adına utanç duyduğum haber ve yorumlar da oldu doğal olarak.

    Tümünü anlatmaya bu köşe yetmez. Bir tanesine, Zaman gazetesinde kalem oynatan, bir zamanların hem ülkücü, hem Tansu Çiller danışmanı, bu dönemin iktidar yandaşı (eşi AKP milletvekilidir) Mümtazer Türköne'nin, "Ergenekonculuk" başlıklı yazısına bakalım:

    Türköne, çeşitli ülkelerde NATO kapsamında kontrgerilla örgütlerinin kurulmasıyla başlayan süreci anlatıp, sözü "yozlaşmış bir müsvedde" olarak nitelediği Ergenekon'a getirdikten sonra bakın ne diyor:

    - Bu örgütün içinde, marjinal fikirlerine demokratik toplumda karşılık bulamayan, bu yüzden darbe peşinde koşan parti liderleri, kalem sahipleri; çıkar peşinde koşan mafya bozuntuları, yetersiz ilmiyle yeterli şöhret peşinde koşan akademisyenler; güce, dolayısıyla şöhrete yakın olmaya çalışan gazeteciler ve hakkında çok az şey bildikleri ülkelerinin tehlike içinde olduğuna kendilerini inandırmış ve bu tehlikeyi savuşturmak için kahraman rolüne soyunmuş emekli askerler var.

    Türköne, davada yargılanan tüm sanıkları aynı torbanın içine atıp bir güzel karıştırdıktan sonra, hükmünü de esirgemiyor:

    - Bunların tamamı suça bulaşmış olanlar. Bu yüzden yargı önüne çıkıyorlar!..

    Daha başlayamamış bir davada yer alan sanıklar için yargıç edasıyla ve de hiç utanıp sıkılmadan böylesine haysiyet dışı yargılarda bulunmak, bir köşe yazarı tavrı değildir. Geçmişte de çok gördüğümüz üzere, bağlandığı kapının düdüğünü öttürenlere yalnızca bir tek sıfat yakışır:

    - Tetikçi!..

    Tetikçilerin akıbeti ise bellidir:

    - Dönem sona erdiğinde tarihin çöp sepetine atılmak!..""

    http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=12872
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük