* Galatasaray 4-3-1-2 sistemiyle rakibi karşısında etkisiz kaldı.
** Borussia Dortmund kompakt olarak defans ve orta sahasını sürekli hareketli tuttu, pozisyon vermedi.
*** Galatasaray'da Bruma ve Olcan gibi kanat oyuncularından yoksun mücadele etti.
**** Burak Yılmaz - Pandev uyumsuzluğu göze çarptı.
***** Borussia Dortmund'un ileri uç oyuncuları sürekli kanatlardan delmeye çalıştı.
****** Cesare Prandelli'nin takımı motive edemediği, takım kimyasını uyumlu hale getiremediği görüldü.
Galatasaray Şampiyonlar Liginde, D grubundaki 3. maç olan Borussia Dortmund maçına 3 gün önce Fenerbahçeyle oynadığı derbi maçını kazanmanın moraliyle sahaya çıkıyordu. Galatasarayda Cesare Prandelli 4-3-1-2 sistemiyle takımını sahaya sürdü fakat maç öncesi eleştirilerin yönü kadroya almadığı Bruma ve Olcan Adın üzerinde şekillenmişti ve olası mağlubiyette hiçbir mazeret kabul edilmeyeceği riskinin altına girmiş oldu. 52.650 kişinin izlediği maç için anlaşılan oydu ki her şey güllük gülistanlık değildi. Ali Sami Yen, Galatasarayı kurduğunda Amacımız, Türk olmayan takımları yenmek derken, Başkan Ünal Aysal ise pasta kalıbına soktuğu oyuncularına 4. Yıldız daha önemli mesajları, Prandelliye avrupada genişlik tanıyordu. Bu anlamda maçtaki sorumluluk duygusunun futbolcularca benimsenmemiş olması yönetimsel anlamda çok ciddi hataların olduğunu ortaya koyuyordu. Diğer yandan ligde kötü sonuçlar almasına rağmen Şampiyonlar Liginde tam gaz ilerleyen Dortmundda da deplasmanda oynamanın baskısı üzerlerinde yoktu. Kendilerine güvenen ve topu her aldıklarında dikine gitmeyi kafasına koymuş bir takım görüntüleri hakimdi. Maç öncesinde grupta Galatasaray ikinci maçlar sonunda 1 puanda iken, Dortmund deplasmana 6 puanlı lider olarak çıkıyordu.
Cesare Prandelli elindeki kadroya göre Bruma ve Olcanın da olmadığını düşünürsek en iyi takımı saha sürdüğü aşikar fakat sağ ve sol beklerin bu kadar pasif kalacağını tahmin etmemiştir. 4-3-1-2 sistemini inceleyecek olursak, bu sistem daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere kanatları pasif bırakan bir sistemdir. Sneijder maç içinde sık sık kalabalığın ortasındayken, Selçuk sürekli top peşindeydi. Hamit Altıntop ise sağ açıktan içe kaydığında Pandevin de sağ kanata yardıma gitmemesi sebebiyle her iki kanat da tamamen pasifize oldu. Galatasarayda Bruma, takımdan gönderilen Amrabat gibi ayağında topla dribbling yapabilen ve gerideki oyuncuları rahatlatabilen oyuncuların olmaması topu ileriye taşıma anlamında bir diğer negatif noktadır. Rakip Borussia Dortmund ise çok koşan, kanatlardan seri bindiren bir takımken, hücumda kanatlar pasif ve beklerden kanatlara hücumda katkı yapmasını beklemek rakip takıma bulduğunu at demekten başka bir şey değildir.
Borussia Dortmund ise sahaya 4-2-3-1 görünümlü klasik, 4-4-1-1 kompakt sistemiyle çıkmıştı. Aslında bu klasik bir sistemi kullanırken ekstra bir şey yapmalarına gerek yoktu çünkü karşılarında basit gol yemeye yatkın, bu seviyede takım savunması anlamında kalite noksanlığı çok açık bir takım vardı. Bundesligada silik olmalarının nedeni, çok açık bir şekilde 7 numaralı Kagawa adındaki oyuncularının rakipçe kitlenmesi ve kanatta oynamalarına izin verilerek ve en önemlisi kanatlardaki bindirmelerine karşın takım savunmasında taşın altına el sokularak yenilebilecek bir takım olduğunu düşünüyorum. O anlamda Kagawa transferlerinin kendilerini geriye götüreceğini, forvet hattındaki problemleri aslında kanat orjinli Aubameyang ile çözmeye çalışmaları bir diğer altı çizilmesi gereken noktadır. Bir diğer dip not, kendi liglerinde 15. Sıradalar ve son 6 maçlarında sadece 1 beraberlik alabildiler. Bu maç perspektifinden değerlendirecek olursak, Dortmundun hiçbir ekstra çaba harcamadan bile yenilmeye meyilli bir takım bulmuşlardı karşılarında.
Müsabakada gol erken geldi. Aslında Galatasaray gayet sakin maça başlamıştı; fakat rakip patlama(ani depara kalkma) özellikli sağ ayaklı 4 ileri hücumcudan oluşuyordu, oyunu olduğunca yavaşlatmak mantıklıydı. Dakikalar 6yı gösterirken Mkhitaryan sol kanada açtığı topta Reus topu önüne aldığı gibi depara kalkıyordu. Burada ciddi bir pozisyon alma eksikliği, maçın sorumluluğunu taşıyamama belirtisi mevcuttur. Maç yeni başlamış, rakip çok top yapmaktan ziyade hızlı pas, hızlı oyun mantelitesine sahipken daha fazla odaklanma gerektiren bu maçta, dikkat edilirse topu ayağında tutan Mkhitaryan topu sol kanatta oynayan Reusa yollarken Tarık Çamdalın adamını kaçırması; adamının peşinden gitmesi gerekirken topu izlemesidir. Hatalar zinciri bununla da kalmıyor, devam ediyor:
Galatasarayın sol beki Telles, sprinter özelliği olan Aubameyang kontra atakta aktif ve Reusun oyununa odaklanmış gol bölgesine doğru son sürat ilerlerken sorumluluk duygusu olmadan yanından geçişini izlemesi ve bir anda takımın demoralize olmasına neden olan golün yenmesine neden olan bir diğer futbolcu olmuştu. Maçın ilk 15 dakikası geride kalırken gol dışında iki takımın da birbirlerini tartarak geçtiğini söyleyebiliriz. Zaten Galatasarayın oynadığı 4-2-3-1 sistemi kanatları pasif bırakıp, beklerden de destek gelmeyince eli kolu bağlı olası rakip hatasını kovalamaktan başka çare bırakmadığını ayrıca belirtelim. Dakikalar 18i gösterdiğinde yine adam paylaşımı ve takım arkadaşıyla sorumluluk paylaşma hatasıyla doğan bir gol daha geldi Dortmunddan. Burada da Selçuk inan sağ bekleri Piszcek bindirme yaptığı sırada takip etmeyi bırakması ve Tellesin de yine adamını takip etmesi gerekirken ayakta karşılamasıyla bir kademe hatasıyla daha gol yapılan ortayı takip eden Aubameyangın ayağından geliyordu: 0-2.
Galatasaray maçın üçte birlik dilimi geride kalırken yüklenmeye çalışıyordu. Taktiksel olarak rakibi ortadan delmeye yönelik bir sistemle sahadaydı. Pandevin dribbling anlamında devamlılığı olmaması, Burak Yılmazın çok yanına sokulup defans oyuncuyu beraberinde getirmesi, rakip arkasına adam kaçırmada da sıkıntı yaratıyordu. Bu anlamda Pandevin ikincil bir forvet olarak oynaması kötü bir tercihtir. En azından kanattan içeriye katetme anlamında yararlanılabilir fakat Umut gibi mücadeleyi seven bir oyuncunun tercih edilmesi her anlamda takım üzerinde yedek kulübeye bakıldığında olumlu etkisi olacağı ortadadır. Bu sistem Fatih Terimin zamanında oynatılan sistemdir fakat o oynatılan sistemde bile Umut sağ veya sol forvete kendisini atıyordu ve kanatlara defansif anlamda destek sağlarken gücünden, devamlılığından yararlanıyordu. Aynı şekilde hem Hamiti rahatlatıyodu hem de Ebouenin bindirmelere olanak tanıyordu. Pandevin bu düzen içinde nasıl ilermesi gerektiğini maç maç öğrenecek zamanı olmadığı için yakın bir zamanda yedekte sık sık görebiliriz. Dk. 31in ilk saniyelerinde sol bekleri Sokratisin ceza sahasına aşırtma pasıyla Musleranın sağ çaprazına doğru içeriye sokulan Mkhitaryanın sağa kestiği ortaya Aubameyangın vuruşu direkten döndü. Burada da belirtmemiz gereken konu yine Tarık ile defans arasındaki uyumsuzluğuyla adamını kaçırmasıdır.
Tabi Tarıkın sağ beke yeni yeni monte edildiğini düşünürsek bu tür kimya uyumsuzlukları normal. Veysal Sarı, Telles, Tarıkın sık sık yer değiştirmeleri, ligdeki yabancı kısıtlamaları derken sık sık takım 11inde oynamalar, takımın birbirini tamamlayacak zamanı kısaltıyor. Rakip takımda Reus bazen forvet arkasına geçerken, Mkhitaryan kendisini sol kanata atıyor, bazen Aubameyang kanatlara açılarak top alıyor. Dikkatimi çeken husus Borussia Dortmund oyuncularının hemen hemen hepsinin sağ ayaklı olmasıdır ve kondisyon anlamında kompakt halde kapanıyorlar. Ayağa pasları çok seri. Gol bulma anlamında sabırlı oynanması gereken bir takım izlenimi vermektedir. Maça dönecek olursak ilk yarının sonlarına doğru konta atağa çıkamadığını görülen Galatasarayda, Pandevin sürekli Burak Yılmazın etrafında dolanması bir diğer garip durum. Kanattan top alıp içe katetmek yerine sürekli forvet hattında gezinmek, Burak Yılmazın koşularına da engel teşkil ediyordu. Dk. 41 olduğunda da Reusın uzaktan golü geldi ki bu Musleranın yemeyeceği gollerden biridir, mental olarak takımın da olumsuz halinden nasibini aldığını bu golde söyleyebiliriz. Böylece ilk yarı Dortmundun 0-3 gibi net bir skorla tamamlandığını söyleyebiliriz.
ikinci yarı başladığında Galatasaray rakip sahaya yerleşmeye çalışıyordu fakat defans anlamında o kadar kompakt bir takım ki Dortmund özellikle kanattan hızlı ve seri oyuncusu olmayan Galatasarayı ip gibi 4lü defansı ve 4lü orta sahasıyla sindirmeyi başarmıştı. Çizgi halinde hareket ediyorlar ve skor üstünlüklerini ilk dakikalarda buldukları için bunu nasıl oynamaları gerektiğini de iyi biliyorlar. 60. Dakikaya doğru orta saha mücadelesi şeklinde geçen maçta birkaç pozisyon daha buldu Dortmund. Bu dakikada Prandelli 2 oyuncu değişikliğiyle oyuna müdaha etmek istedi. Hamit yerine Dzamaili girerken, Alex Telles yerine Yasin Öztekin girdi. 3-5-2 sistemine dönen Prandelli, Yasin Öztekini sağ açığa, Tarık Çamdalı ise sol açığa almıştı. Felipe Meloyu ise defansif orta sahadan 2 stoperin ortasına çekerek oyuna hamle hamle yapıyordu. Maç iki takımın orta saha mücadelesiyle geçerken Galatasaray adına üreticilik hemen hemen hiç yoktu. Maç bu şekilde devam ederken Dk. 82de göbekten ilkayın kişisel mücadelesiyle savunma arasına yaptığı asistle topla buluşan ve yine ilkay gibi oyuna sonradan giren Adrian Ramosun sağ iç vuruşuyla maça son noktayı koydu: 0-4
Bu maçta üstünde durduğumuz noktalar Galatasarayın 4-3-1-2 sistemini benimseyerek oynayamaması, göbekten varyasyonlarla rakibini tehdit edememesi, beklerden istenen verimi alamaması, bek stoper uyumsuzluklarının maçın kaderini etkilemesiydi. Aslında tüm bu bahsettiğim konular Dortmunda karşı sorumluluk bilinciyle hareket edememenin verdiği neticeler. Takım olamamazlık da eklenince takım kimyasındaki uyumsuzluk ortaya çıkıyordu. Kondisyon olarak zaten rakibe maçın ilk dakikalarından itibaren boyun eğmişken gerçekten kazanma arzusuyla sahaya çıkılmadığı başta belirtilen yönetimsel hataların da bunu tetiklediğini söyleyebilirim.
Klopp bir basın mensubunun, "Dortmund'u sıfırdan aldınız ve buralara kadar getirdiniz. Bizim ne yapmamız gerekir?" sorusuna, "Benim, başkanım ve yöneticilerim Türk mantalitesinde olsa buraya kadar gelemezdim" şeklinde cevapladı. sadece türk futbolunu yerlere serdi takım ayırt etmeksizin.
hem galatasaraylı hem de diğre takım taraftarı ergenler kusuyorlar resmen...
fact:
almanya dünyanın en ciddi futbol ekolüdür. alman takımları ingiliz, fransız, italyan, arjantinli, brezilyalı, ispanyol farketmeksizin her takımın ciddiye alıp, çekindiği takımlardır.
fact:
alman kulüp ve milli takımlarının aldığı kupaları topluca sergilemeye kalksalar büyük olasılıkla dünyanın en büyük açık hava sergisi olurdu. bizim takımlarımızın 10 - 15 senede bir galibiyet alabildikleri ingiliz, ispanyol takımlarına karşı galibiyetlerin listesini yapsalar ansiklopedi gibi ciltler dolusu kitaplar basmaları gerekirdi
fact:
dünyanın en sağlam futbol ekolünün içindeki en özgün ekol ise borussia dortmund'ur. 2 şampiyon kulüpler kupası finali oynayıp,bi tanesini kazanmışlardır.ayrıca ilk kupa galiplerikupasını alarak avrupada kupa kazanan ilk takım oldular.
fact:
dortmund sadece geçmiş başarılarıyla yaşamıyor. son 5 yıldır avrupanın en önemli 3-4 kulübünden biri durumundalar. en önemli kozları da jürgen klopp... önemli oyuncular gitse bile takımını ayakta tutabiliyor.
fact:
Futbol Para Ligi gelir yıllığına göre Dortmund, Almanya'nın en büyük 2., dünyanın en büyük 11. kulübü. Saçma sapan transferlerle har vurup harman savurmadıkları için ekonomileri çok güçlü. parasal açıdan bale yada ronaldo transferleri gibi transferler yapabilirler ama yapmıyorlar.
sonuç:
türk futbolu son 20 senedir her şeyi olumlu yapmış olsaydı bile galatasaray yada bir başka takımımız gelip, dortmund'dan 5-6 gol yiyebilirdi ve kimse de şaşırmazdı. nitekim adamlar aynı şeyi madrid yada barça gibi takımlara da yapabiliyorlar.
son 20 yıldır kulüplerin çıkar çetelerine teslim edilip, altyapıların öldüğü birilerini zengin etme amaçlı transferlerle kulüplerin mali yapılarının çöktüğü şu ortamda ne galatasarayla dalga geçmeye kalkan ergenlerde ne de takımın mağlubiyeti için prandelli başta kelle isteyen dangalaklarda sike sürülecek akıl yoktur...
ey fenerli beşiktaşlı senin takımın dortmund'un karşısına çıksa ne bok yiyecek bir hayal et bakalım...
ey galatasaraylı; sahada perişanları oynayan galatasaray takımının tek suçlusu prandelli mi?
memet cansunların, ünal aysalların, bülen tulunların,yiğit şardanların, ali dürüstlerin hiç kabahati yok mu...
takımın 2016 - 17 sezonunda aynen beşiktaş gibi mali sebeplerden avrupa'ya gidemeyecek. adnan polat kongreyi kaybettiikten sonraki 5 yıllık süreçiçin yaratılan 1 milyar dolarlık kaynağa rağmen galatasaray'ın borcu azalacağı yerde nasıl 2 katına çıktı bunlara kafa yor...
yönetime verdiği 12 alternatif isimden en sonuncuları, transferin son günü güç bela transfer edilen teknik direktörden önce hesap sorulması gereken çok adam var okulüpte... bazı mallar prandelli'nin kağıda sadece pandev ve djemali yazıp verdiğini sanıyorlar...
Galatasarayın ne halde olduğunu göstermiş olan maçtır. Adamlar yürüye yürüye gol attı. iki adam dışında sahada galatasaraylı görmedim ben ne olmuş bu takıma. Prandelliye dzemailiyi pandeve suç atmak gereksiz asıl ünal aysal denen futboldan anlamayan şahsiyetsiz bitirmiştir bu takımı kanaatimce. Ulan Realden altı yerken daha iyi oynuyordunuz yaa.
Stada gidiş,maç ve çıkış hepsi ayrı bir eziyetten oluşan karşılaşma.
Stada gitmek için tek toplu taşım aracının metro olduğunu herkes biliyordur. Metrodan sanayi durağından indikten sonra stada yürürken birden stadın oradaki üst geçite geldiğimizde bir insan trafiği başladı. 300 metrelik yolu 50dk'da yürüdük.
Stada bi şekilde girdik ve ne görelim Galatasaray ruhundan haberleri olmayan 11futbolcu.
O kadar harika bir koreografi o kadar harika destek ama sonu 4-0.
Çıkışta ki eziyette binince MAça giden Galatasaray taraftarları için berbat bir geceydi.
Saat 2de evime girdim. Ve sabah 7 de iş başı yaptım.
Sonuç olarak ' Ulan Gasssaaarayy sana söyleyecek o kadar sözüm var ki aslındaç '
her fenerbahçe galibiyetinde olduğu gibi, cumartesi günkü fenerbahçe galibiyetinden sonra yine pembe hayallere dalan ve takımlarını dünyanın en iyi takımı, yenilmez armada sanan galatasaray taraftarına dünyanın kaç bucak olduğunu göstermiştir. hani dortmund çok kötü durumdaydı, hani moralliydiniz siz. *
tabi türk futbolunun nerelerde olduğunu da gördük ama cumartesi gününden beri sneijder aşağı sneıjder yukarı konuşanların da kek kalıbına girmiş futbolcu gibi şaşkın şaşkın bakmaları da ayrı bir komediydi.
bunu bile fenerbahçeye bağlayan şerefsiz fenerlileri göstermiş maçtır.
ulan sanki fener avrupa'da bir halt yaptı. en büyük başarısı uefa yarı finali bir de 6-7 sezon önce şl çeyrek finali. aykut'la kaç kez gruplara kalamadan elendin. paok'a uefa play off'unda elendin hala çıkıp konuşuyorsunuz lan. şike için ekim dikim yapmasaydınız.
ülke futbolunun durumunu tekrar görmemize neden olmuş maçtır.. milli takım önüne gelene puan verir, avrupa kupalarında "destan!!!" yazan gassaray tel tel dökülür, şike şike diye fenerbahçenin canına okurlar, beşiktaşı taraftarı dışında sahiplenen olmaz, tff nin başı desen, tüpçünün teki, allah lık.. allah sonumuzu hayretsin..
Beykent siyasal mezunu bir fenerbahceli olarak ilkel futbol oynayan gs ye hakettigi ilgiyi dortmund gostermistir. Fenerbahceyi kirmizi karta ragmen asiri sansli bicimde yenen gs nin kendi evinde fark yedigi mac.Cok sanslisiniz, 8 - 0 olabilirdi mac. Neyse ki seneye fenerbahce kupalara katilarak prestijimizi kuvvetlendirecek.
eskiden desteklerdim gs'yi avrupa kupalarında, hatta maçlarına gitmişliğim bile vardır ama şu son arsenal-bjk maçından sonra söylediklerinden sonra, olcan'ın çıkıp 'iyi kura çektik, bjk neredeyse eliyordu arsenal'i' tarzı açıklamalarından sonra, her 4 yediklerinde seviniyorum. son 4 senenin en kötü gs'si var sahada adamlar çıkmış bizim iyi performansımızı eleştirmek için 'biz olsak demek ki 5 atardık' falan diyorlar. arsenal'de, dortmund'da farkı yakaladıktan sonra çok kasmadı, daha da atarlardı kassalar. umarım dünyaya inmişsinizdir artık.