bugün senin adına bir şiir yazacaktım
duvarların o dökülen sıvasını anlatacaktım bir bir
camıma çarpan bir kaç yağmur damlasını
hatta ve hatta kar yağmış preveze sokak ve manzarasını...
bugün seni anlatacaktım naci kasım parkında
seni küçük çocuklara emanet edecektim
sessiz,sahipsiz mısralarımla sardığım
rengarenk şekerlerle servis edecektim gözlerini
sesini eski bir kasete kaydedip
tekrar tekrar çalacaktım istiklalde.
her geçişimde onu duyup
eşlik edecektim tüm nefesimle.
bugün seni anlatacaktım martılara
yazıp yazıp onlara atacaktım.
kurumuş simit parçaları misali
susam susam dökülecektik gagalarından denize.
usul usul dokunacaktın tenime
denizden gelen rüzgar gibi temiz
onun gibi içime işleyen nefesinle.
bugün saçlarımı verecektim sana çok seviyorsun diye
ve ellerini alacaktım kendime
bir veda hutbesi yazdıracaktım onlara.
son kez sokacaktım göğsüme
ve öldürecektim bedenimi.
bugün saçlarımı verecektim sana
kırdığın o küçük oyuncağın hatrına.
bugün küçük bir kediyi sevecektim güya.
akşam güneşiyle raksta bir kedi.
kan revan içinde kalmış
ağlamış,ıslanmış...
bugün esmer bir çocuğu sevecektim güya.
gelmiş,geçmiş,sinmiş ve silinmiş.
sonra bir bilet en yakınımdan sana
uzaklara gidecektim güya.
kimsenin bilmediği sokaklarda
kayıp ilanları bakacaktım güya.
ve çizdiğim resimler seni bulacaktı ya hani
sana bakacak seni kovalayacaktı,
verdiğimiz onca söz, bir gün onlar bizim olacaktı.
bugün bir kitap getirecektim sana
içinde umutsuz bir çocuk gizlenmiş
eskimiş mısralar misafir,
tanrı misafiri sararmış sayfalarda.
bugün bordo bir battaniye verecektim sana
sımsıcak bir bakış gibi örtsün üstünü
kokum kalsın diye üstünde, hani seviyorsun diye
sarılıp uyuyacaktım sana.
bordo olacaktı dört bir yanımda
ve sonrasında senin her yanında.
bugün kırmızı bir şiir karalayacaktım güya.
kırmızı şarap içecektim yanında
kırmızı giyinecektim o gece
ve seni seyredecektim
söylemeden tek bir hece.
bugün hiç soru sormayacaktım sana
sıcak olcaktı, üşümeyecektim.
ellerimi cebime sokmayacaktım
cebimden küçük küçük notlar hiç çıkmayacaktı.
bugün hiç soru sormayacaktım sana
küçümen senler dolanırken ayaklarıma.
bugün gelip sana uzaktan
özdemir asaf okuyacaktım.
iki dizesi senden
iki dizesi benden
üst geçiti geçecektik.
sonra susacaktık ve apartmanın merdivenlerini çıkacaktık.
yine susacaktık ve öylece bakacaktık.
camdan dışarı
sokağa
caddeye
geçmişimize...
ve yine susacaktık bir yudum daha kırmızıyla.
bugün sana sessiz bir şiir armağan edecektim.
dudaklarını oynatmadan okuyacaktın onu bir seferde.
iskenderi anlatacaktım sana
nasılda kusarcasına yazdığını,
yazdığımı ve attığımı görecektin defalarca.
bugün bir not bırakacaktım sana
"kırmızı kedi" yazılı bir zarfta
sabah giderken görecektin onu
eğreti bir bantla parmaklıklarda
içinde çok eski bir şiir
üstüne tanıdık bir el yazısıyla...
şiiri okuyup kenara bırakacaktın
ben hep haklı çıkacaktım.
yağmur yağacaktı, sen bakacaktın
yağmur yağacaktı, ben bakacaktım.
sen aynada s i l i k ,
ben aynada s i l i k bir sana bakıyor olacaktım.
ne sen bilecektin nerdeyim
ne ben bilecektim nerdeyim.
bugün sana uzun bir şiir okuyacaktım.
her gece elimde -bilirsin severim- bir fincan çay
uzun bir düşünce mırıltısıyla uykusuz
yoldan geçen adama sormuştum:
-evet mi?
evet demişti.
-peki ya sonra?
ne önemi var demişti.
bugün yoldan geçen adamı dinleyecektim.
hiçin diyetini yaptığım zamanı
bir kez da zorlayacaktım.
saat 00.00
saat 00.10 ve uykum yok.
saat 00.35 ve sen çoktan uyudun.
saat 01.14 kimbilir ne rüya görüyorsun.
saat 02.22 uyusam dilediğim rüyayı görebilir miyim dersin?
saat 04.55 uyumalıyım biliyorum.
saat...
...
..
.
bitiremedim."