içinde bulunduğumuz ( 21. yüzyıl ) zaman diliminin, yani günümüz dünyasının, özellikle kadın erkek ilişkileri bakımından, buram buram sahtelik koktuğunu iddia eden bir önermedir.
içi boşaltılmış kavramlar dediğimiz; aşk, sevgi vs.. gibi değerler, ele, ayağa düşmüş ve gerçekliğini yitirmiştir, günümüzde insanların birçoğu, sadece cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için bir ilişki yaşıyor, daha doğrusu, yaşıyor'muş gibi' yapıyor.
msn de başlayıp msn de biten aşklar, cep telefonundan atılan mesajlarla ayrılanlar, birleşenler...
velhasıl, eskidenmiş çıldırasıya sevmek, eskidenmiş sevdiceğe deli dolu dizeler yazıp, ucu yakılan mektuplar, eskidenmiş içmeden sarhoş olup, sevgilinin sokağında atılan naralar...
biraz da yaşanılan yüzyılla ilgili bir sorundur. yaşadığımız çağ hız çağı, yaşadığımız çağ hep bir yerlere yetişmenin telaşı ile geçirdiğimiz çağ. artık hiç kimsenin uzun cümleler kuracak vakti, bir başkası için yakacağı egosu yok. bu yüzden iki günde tanışıyor, üç günde aşık oluyor, beş günde ayrılıyor, bir hafta nefret edip, on günde unutuyoruz.
oysa ki hayatı biraz kenardan izleyebilsek, kaçınılmaz kariyer savaşlarından, ego çarpışmalarından uzak durabilsek, beyaz cam ve monitör yerine sevdiğimiz insanın gözlerinin içine bakabilsek, her şey çok daha farklı olabilir.
ama kimsenin kimseye verecek bir ömrü kalmamış ki artık.
çok yazıktır ama doğru bir tespit. herkesin yüzünde bir maske var. insanı en çok üzen de bunun farkında olmayanlar. insanlar her şeye ne kadar kolay inanır olmuşlar. hem de bir ay, iki ay değil, yıllarca inanır olmuşlar.
kaptırıyorlar paçayı ve o insanın bir pislik olduğuna inanmıyorlar. insan, gerçeklere bu kadar mı gözünü kapatır? karşındaki kurnaz, senin önünde, sana belli ede ede yapacak değil yapacağını. ufak ipuçlarını değerlendireceksin. deşin biraz. biraz uyanık olsun insanlar. yok güvenmekmiş, yok efendim güvenmeyen insan, insan değilmiş, paranoyakmış, geçin bunları.
geçmiyorsanız, sonra da "hayatımın darbesini yedim" diye ağlaşmayın. fark edin bir şeyleri. farkında olanlara ne mutlu.
turnike hayatlar, turnike ilişkiler yaşanıyor. o olmazsa diğeri, diğeri olmazsa öteki, dene dur. ne ara sevip aşık oluyorsun da ne ara bitirip diğerine geçiyorsun? amacın fotonları kıskandırmak mı? kıskanıyorlar, emin olabilirsin. sürekli karşındaki üzerinde duygu deneyleri yapmakla geçiyor mücadeleler. dene, kullan, at bir kadavra gibi kenara, sıradaki gelsin(!). ne kadar kolay değil mi tek kalemde silmek? oysa hiç yazılmıyor ki silinsin... bencillik, ego doldurulsun yeter, karşındakine ne olursa olsun. bir anneden ve bir babadan doğan bir tek sensin çünkü, değil mi? fabrikasyon duygular, kozmetik kelimeler, günübirlik sarılmalar üzerine kuruluyor her şey.
hadi her şeyi bir kenara kaldırıp atalım. peki, "biz" kelimesini en son ne zaman söyledin, hatırlayabiliyor musun?
sosyolojik bir araştırma sonucunda doğruluğu kanıtlanabilecek olan önermedir. bütün bunları bir kenara bırakalım, ilişkinin sahtesi veya gerçeği olmaz, ilişki ya vardır ya yoktur; öyle ya da böyle.
ayrıcaa;
(bkz: kusuratli sayi verince inandirici olmak)
yüzdeyi belirtirken bu denenseydi, bir nebze olsun inanırdık.*
nazım hikmet'in de zamanında çok güzel bir şekilde, inceden ifade ettiği bir gerçek.
--spoiler--
...yaşarsın karıcığım yaşarsın
yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı...
--spoiler--
şimdi bir yıl bile sürmüyor bir ölüm acısı, kaldı ki biz iki günde kara sevda olduğu iddia edilen aşkların, bir cep telefonu mesajıyla bitirebildiği bir zaman dilimindeyiz...