bir kaç gündür incelediğim, okudugum bir konu. belirli bir fikir oluştu onu anlatacağım burda.
teşbihte hata olmaz. ben durumu şuna benzetiyorum :
bir orman var. ormanın içinde de gizlenmiş ve çok zararlı canlılar var. ormanın içine girip ayıklamak isteseniz çok vakit alacak, belki kurban vereceksiniz ve hatta en önemlisi geç olacak. canlılar üreyecek, önü alınamaz hale gelecek.
siz de toptan ormanı yakıyorsunuz. zararlı canlılar ölüyor ama güzelim ağaçlar da gidiyor.
ya da;
uzun ve gür saçlarınıza bit dadanmış.
yavşağıydı bitiydi ayıklamaya kalksanız belki günler alacak ve hiç bir zaman emin olamayacaksınız kurtulduğunuza.
siz de toptan kazıtıyorsunuz saçları.
bitler gidiyor.
ama saçlara da yazık oluyor.
**
bahsedilen aşağılık planlar yapılmış elbet. öyle gözüküyor. ve bunları yapanlar ordu komutanı generaller olduğu için verilen cezalar az bile. özellikle adı en önde anılanların bu boku yediklerine kani oldum, zerre acımıyorum, beter olsunlar.
halbuki bizim ordumuz darbe ortamı hazırlamayı ardından darbe yapmayı, demokrasiyi rafa kaldırmayı ve onbinlerce insana işkence yapmayı bi okadarını vatandaşlıktan çıkarmayı öldürmeyi,kaçırmayı,yoketmeyi çok sever.
buna binaen darbeye teşebbüs eden tanrılık iddiasındaki paşaların derdest edilip hakettikleri cezalara çarptırılmaları önemlidir.
yaptıkları ,vesile oldukları faili meçhullerle pkk nın böyle palazlanmasında büyük katkıları vardı işbu kişilerin.
12 eylülde, 28 şubatta neler yaptığınızı çok iyi biliyoruz... hesap döndü
eğer iddia edildiği yargıya talimat verdik diyen başbakan varsa o başbakanın da eli öpülür zira bu talimatla ülkesini silahlı darbeden kurtarmıştır bu konuda keşke diğer başbakanlarda talimat verebilseydi'de ülke on tane darbe beş tane muhtıra görmeseydi.keşke biri şurdaki darbe sevdalısı düşünce çapulcularına da talimat verse bu sakat fikirleri sözlükte savunmasalar.ama nerde...
recep tayyip erdoğan'ın dileği kabul olmuştur (!)
tl'nin simgesini belirleyen, gece 12 de şampiyon takımın kupasının verilmesini emreden, rektöre bi telefon çakıp bira festivalini iptal ettiren başbakan, dünya'yı kendi etrafında döndürmeyi başarmıştır.
ne demişti recep tayyip erdoğan; yargıya talimatı verdik bdp için gerekeni yapıyor.
bunu milgram deneyi ile açıklıyorlar. özetle bir olaya karşı olan tutumunuz, kötü olduğunu bilmenize rağmen otoriteye itaat etmek adına iyiymiş gibi davranmanız.
enron skandalını bilenler vardır. şirketin değerlerini kağıt üstünde yüksek göstererek yatırımcıyı kandırmak. üstelik bunu en üst mertebedeki adamların emrinde olanlar bile durumun kötü olduğunu bilmesine rağmen otoriteye olan bağlılıklarından ötürü (iş kaybetme endişesi) yatırımcıyı bilerek kandırdılar.
şirketin duraklama dönemindei enron un; kaliforniyada elektriklerin bakım nedeniyle kesmesi ayağına elektrik fiyatlarını tavan yaptırması, kaliforniya'nın bütçe açığı vermesi ve akabinde oyuncu arnold schwarzenegger'in, bush un da desteği ile nasıl da oraya rahatlıkla vali olarak atandığını da görmek mümkün.
sorgulama bittikten 2 ay sonra enron ceosu kennet lay 64 yaşında iken, 2006 da kalp krizinden ölüyor.
diğer önemli şahıs jeff skilling ise 24 yıl cezaya mahkum oluyor. 45 milyon dolar tazminata da.
neyse davaya gelecek olursak, zaten hakimlerimiz, başbakanın isteği dışında karar vermeleri namümkün görünüyor. medyaya bile bu denli baskı yapan koltuğun başındaki ismin; (rte: Diyorlar ki Başbakan medyaya çok saldırıyor. Ne yapacaktım, okşayacak mıydım? ) isteği doğrultusunda mahkemelerden karar çıkması hiç de şaşırtmaz.
medyaya baskı yapmasının nedeni de halk görmesin duymasın bilmesin, kısaca yalan dünyamızda yaşayalım olayı. doğuda terör zirve yapsın, batıda eğlencenin dibine vurulsun falan.
(bkz: yalan dünya dizisinin türkiye ile özdeşleşmesi)
zaten adamlar bile diyor:
(bkz: ifade özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönemdeyiz)
(bkz: kürt sorununu çözdük)
yani iyi bir görünüm varmış imajı çiziliyor. neyse biraz soluklanıp hitler dönemindeki nürnberg mahkemelerinde geçen soruşturmalara bakalım:
senaryoda fırıncı yamağı olan petersen 1914'te doğar. anne ve babası komünist partiye üyedir. hitler iktidara gelmeden önce birkaç ss subayı, petersen ın evine baskın yaparlar. petersen ve kardeşi subayları dövüp polise teslim etmesine rağmen polisler hiçbir işlem yapmaz. çünkü genel seçim zamanıdır.
1933'te nasyonal sosyalist parti iktidara geldikten sonra petersen çiftlikte iş bulur ve kamyon sürmesi için ehliyet alması gerekir. görevli memur, petersen'a Adolf Hitler ve Goebbels'in ne zaman doğduğunu sorar. petersen bilmediğini söyler. 10 gün sonra size döneceğiz cevabı alır ve oradan uzaklaşır.
burada ne var diyebilirsiniz burada şu var:
"taraf olmayan bertaraf olur." rte aforizması. 2010 anayasa referandumlarından önce
"tüsiad bu anayasayı beğenmiyorsa çıksın açıkça hayır desin, gerekçelerini de söylesin. Diyemiyorsa da çıksın açıkça ben bu değişikliği destekliyorum desin. Taraf olmayan bertaraf olur çünkü.
ama şimdi ise ölen insanlara ne oldu neden oldu diye tüsiad merak edince, herkes kendi işine baksın diyerek posta konuluyor tüsiad'a.
sanırım müsiad'ı oyuna çağırmak gerek...
bundan yaklaşık 1 sene önce arkadaşımın iş bulmak için devlet kurumuna gittiğinde kendisine sorulan soru şuydu:
"bulunduğunuz ilin akp ilçe başkanı kimdir?"
velhasılkelam, hitlerin ideolojisi ari ırk gereği petersen a kısırlaştırılacağı mektubu ulaşır ve bunun mecbur olduğu da not olarak iliştirilir.
kararı veren, yargıç Hofstetter, belgenin altındaki isim ise adalet bakanı Ernst Janning.
görüldüğü üzere burada hukuktan bahsetmek mümkün değil. otoriteye itaat söz konusu. şunu da belirtmek gerek. 1934'te alman vatandaşlarına şu yemini ettirmek zorunlu kılınıyor:
"Alman yönetimi ve halkının lideri Adolf Hitler'e ve kanunlarına itaat edeceğime, görevlerimi aksatmadan yerine getireceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun."
bırak psikolojik olayı artık itaatin şekli yeminle kuruluyor.
senaryonun kalanında ise yahudilerin katledilmesini haklı olarak değerlendiren almanlar var..
ha bir de; davanın teknik ayrıntılarını-çelişkilerini bilmeden, oh olsun iyi olsun diyenler:
parasız eğitim pankartı açıp, "kalite belgeli ve doğal biber gazı" yedikten sonra, terör örgütüne yataklıktan içeri atılırsanız, adaleti ağlarken aramayın sonra.
meselenin özü hukukun çarpıtılması- işlevliğini yitirmesi.
çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. ama, bu ülkede, hukuk ve hâkimler de varmış.
törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış.
uzun uzun da yankılanırmış.
asillerden birisi ölürse çan iki defa, kral ailesinden biri ölürse üç defa çalınırmış.
ya kral?..
o öldüğünde, çan dört defa çalınırmış.
gel zaman git zaman..
şehirde bir olay olmuş. iş mahkemeye düşmüş..
sanık diye hâkim huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetine herkes inanıyor, davaya formalite diye bakılıyormuş..
halk, beraat beklerken, sanık para cezasına mahkûm olmuş..
mahkeme bitmiş. dinleyiciler dağılmış.
kafalarında bir kaygıyla!..
kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulmuş...
acaba kim öldü?..
çan bir daha çalmış.. acaba hangi kont öldü?..
şehir, çan sesi ile bir daha inlemiş...
hımmmmm... kral ailesinden biri gitti.
acaba kim?..
çan bir defa daha çalmış..
herkeste bir feryat.. "eyvah!.. kralımız öldü!.."
ancak, tarihte görülüp işitilmemiş bir şekilde çan beşinci defa da çalmış, yeri göğü inleterek.. sesler kesilmiş şehirde, nutuklar tutulmuş..
insanlar "beşinci çan sesi"nin ne anlama geldiğini öğrenmek için çana koşmuşlar deliler gibi. bir de bakmışlar ki çanı, haksız yere mahkûm edilen adam çalıyor.
sormuşlar. "-ne demek beş defa çan çalmak?..
kraldan daha büyük, kim öldü?..."
"adalet" demiş adam.. "adalet öldü!."
yargıya talimat verdik diyen bir başbakanın olduğu ülkede; adalet kadın ismi, kanun ise çalgı olarak yaşar sadece.
Sevgili laikçi kardeşim öncelikle baştan söyleyebilirim ki şimdiden eksi verebilirsin. Tek dileğim eksi butonuna gidene kadar biraz göz gezdirmen, vakit geçirirsin...
Evet sevgili dostlar ülkemiz tarihe geçecek bir karara daha imza atmıştır. Her ne kadar yargılamalar adil değil falan dense de ceza alanlardan birinin kızının "dengeler değişince göreceksiniz hepiniz" lafı ülkemizin durumunu ortaya koyar.
Yukarıdakileri okuma fırsatı buldum biraz, neler yazılmış neler. Olayı hemen atatürk ile bağdaştıranlar ise en dikkat çekenleri. Evet dostlar atatürk'e ben de saygı duyarım tarihimizdeki birçok önemli şahıs gibi ama sizin gibi atatürkçüler yüzünden bırak atatürk'ü hayattan soğudum.
Neymiş atatürk intikamcı değilmiş, hepsinin kaçmasına izin vermiş vs. vs. Ulan harbiden inkılap tarihi dersi bizde ölene kadar verilmeli, zira bazı sığırlar hala bu konulardan bi haber. Evet atatürk intikamcı değildi ama bir adalet timsali de değildi. Şartlara göre o da adaleti çiğnedi. Size göre istiklal mahkemeleri zaten tarla sınırlarındaki anlaşmazlıkları çözmek için kuruldu. Arada sırada da şapka kanununa riayet etmeyenleri asıyorlardı. Büyük suç şimdi şapka takmıyorlardı. Harbiden abi bunun yargılamasını nasıl yaptılar ki çok merak ettim. araştırmak lazım.
Neymiş yobazlar intikam alıyormuş. Evet dostlar bunun karşı cümlesi zaten kelimenin içinde saklı. intikam kelimesini biraz yapı söküme uğratalım bakalım ne çıkıyor. intikam neden alınır yiğidolar? Birisi size çok kötü bir şey yapar, siz de bunun karşılığını alırsınız değil mi? Peki ağzınızla söylüyorsunuz bu insanlar sizden neyin intikamını alıyorlar? Bu soruya hakkıyla cevap verin ondan sonra oturup konuşuruz.
Neymiş efendim işte vicdan sızlıyormuş vs. vs. Evet efendim benim de geçenlerde çok vicdanım sızladı. Menderes'in haince öldürülmesinin yıl dönümüydü. Evet koskoca milli iradenin seçtiği bir insan, kameralara da kaydedilen saçma sapan bir yargılama sonucu zalimce öldürüldü. Boru değil efendim başbakan. Ulusalcı dediğimiz ki o ismi onlara kim vermiş bilmiyorum. Zira eskinin birbirini öldüren komünisti ve ırkçısının bir birleşimi olan bu adamların ulusla bir alakası varsa benim yok. Bu adamlar ağzını açsalar bundan övünerek bahsederler, şimdi vicdanları sızlıyormuş. Benim vicdanım da çok uzun süredir sızlıyor siz farkında mısınız?
Neymiş efendim deliller şöyleymiş, yargıya müdahale varmış, ceza çok fazlaymış vs. vs. Evet sevgili kardeşim yargıya müdahale var neden biliyor musun? Şöyle anlatayım. Bu adamlar ne planlıyorlardı? Darbe. Peki darbe olsaydı ne olacaktı. Tayyip istanbul'daki yalısına dönecek, Gül emekliye ayrılacaktı değil mi? Ne kadar toz pembe. Çünkü darbeyi yapan adamlar çok insancıl ve profesyonel. Aldıkları en büyük eğitim siyaset bilimi ve devlet yönetimi. Bu adamlar darbe yapsaydı benim, senin, ..vs oy verdiğimiz insanları, parasını bizim verdiğimiz silahlarla yerlerinden indirip, bundan daha beter koşullarda yargılayacaklardı. Haksızsam elinizi sızlayan vicdanınıza koyup haksızsın deyin. Örneklerini bugüne kadar gördüğümüz üzere bu işler böyle yürüyor. Şimdi gelelim cezaların yüksekliğine. Efendim kusura bakmayın ama benim en önemli hakkım olarak gördüğüm yöneticimi seçme hakkımı ihlal ediyor, sırf senin kafana uymuyor diye benim verdiğim silahla, beni adeta mal yerine koyarak seçtiğim adamı yerinden indirmek istiyorsan beter ol... Bu yüzden bunu aklından bile geçirenlere bu ceza haktır efendim.
Şimdi diyorsunuz ki ama işte eskiden siz zırlıyordunuz şimdi aynısını yapıyorsunuz. Evet dostum aynısını yapıyorlar keşke yapmasalar ama bırak biraz da böyle yaşayalım. Bu ülkeyi zamanında kurtaranlar şimdinin ulusalcıları değildi. anadolu insanı Bu ülkeyi, gerçek iman gücüyle kurtardıktan sonra, imanla milletle hiç alakası olmayan bir elit tabakaya elinde olmayan imkanlar yüzünden yönetimi devretmişti. bu elit tabaka tarafından da seksen yıldır yobaz, cahil, köylü vs. diye aşağılanarak, her an ezilip öldürülerek cezasını tamamlamıştır. Bu süreçte ezilen bu kesim tek bir şey öğrenmiştir o da düşmanını onun silahıyla vuracaksın...
Şimdi dostlar bir ülke düşünün ki müslüman insanlar tarafından kurtarılmış, altı asır islam dininin bayraktarlığını yaptıktan sonra türlü belalara rağmen onu elinden bırakmamaya çalışmıştır. Şimdi geldiğimiz noktaya bakalım. Evet benim kardeşim üniversiteye girerken başını açmak zorunda kalıyordu. Benim teyzem devlette çalışmak için başını açmak zorundaydı. Ben askeri okul sınavına girmedim çünkü annem başı açık fotoğraf çektirmek istemiyordu. Evet dostlar gördünüz mü doksan yılda nereye geldik? Bu ülkede toplumu kendi isteği doğrultusunda zorla şekillendirenler kimlermiş azıcık farkettiniz mi?
Farkettiyseniz işler pek bir değişti. Darbeden falan da umut kalmadı. Şimdi empati zamanı dostlar nasıl oluyormuş bir bakın bakalım. Mutlu değil misiniz? Böyle haksızlığa uğramışsınız ama bir şey yapamıyorsunuz falan ne hikmetse bu duyguları çok iyi biliyorum. Dünyanın ve demokrasinin kaderi dostlar gün gelir hesap döner...
Üstteki birkaç paragraf biraz gereksiz ve konuyla alakasız oldu ama pek dolmuşum dostlar kusura bakmayın. Bu kararlara gelecek olursak benim için sorun yok hakimlerin vicdanı rahatsa, benim hakkımı çiğneyecek adam daha beter olsun...
diğerleri için bilgim yok bir şey diyemem, aileleri için çok üzüldüm, allah sabır versin ama ibrahim fırtına'nın darbe manyağı olduğunu net biliyorum, hatta askeriye içerisinde bile ciddi rahatsız olanlar vardı, bu nedenle ankaradan uzaklaştırdılar son dönemlerinde, bir çok kişinin başını da onun yaktığını düşünüyorum.
daha çok adamın kellesi gidecek çok, bu sadece başlangıç. memleketi karıştırıp, oturduğu yerden bunlar seyretti yıllarca, şimdi seyretme sırası vatandaşta. çok güzel hareketler bunlar...
osmanlı kurulur, iyi de yönetilir cebindeki parayı ve elindeki toprakları beğenmeyen "yobazlar" allah'tan korkmadan allah'ın adını ağızlarına alıp dini öne sürerek, padişahları tahttan indirtir, fermanlar çıkarttırır sonra da keyif çatarlardı.ta ki mustafa kemal çıkıp da hepsine bir bir hesap sorana değin.
türkiye kuruldu, iyi veya kötü yönetildi, cebindeki parayı ve tapularını beğenmeyen "yobazlar" allahtan korkmadan allah'ın adını ağızlarına aldı dini öne sürdü, hükümet değiştirtti, yasalar çıkarttı şimdi de keyif çatıyorlar.
bir mustafa kemal daha gelir mi bilemiyorum, ama gelirse bunca yıl mesleğine emek vermiş, orduları yönetmiş, kimisi "apo piç'ini" almış getirmiş insanları tutuklayan polisinden tut, bu haberleri yayan gazeteciye, çıkarları için bu işe giren milletvekilinden sorgulayan savcısına, kararı veren hakiminden şimdi onlara ağalık taslayacak cezaevi müdüründen gardiyanına hepsi siki tutar.
işin darbecilikle alakası yok, oyunlar oynanıyor stratejik planlar yapılıyor ama hep askerlerin ailesi annesi babası ağlıyor kendileri de hapise giriyor o da şehit olmazlarsa !?
darbecileri sevmezler elbette, çünkü sevemezler. 1960 da adnan menderes baştan indirilmeseydi şimdiye çoktan istedikleri şeriat düzenine geçmiş, padişahlık sistemi gelmişti.
iyi ki de o zamanlar darbe olmuş diyorum, kızsan da sövsen de öyle. en azından ülke 50 sene daha demokrasiyi tattık. fazla ömrü yok çocuğum görür belki de onun çocukları nasıl bir ülkede yaşamak "zorunda" kalacak onu düşünmeden edemiyorum.
ülkemizin kara bahtı.
orta doğuda değil de keşke afrikanın bi köşesinde filan olsaydı memleket bi boğazımız olmazdı 3 tarafımız denizlerle çevrili olmazdı, avrupa ve asyaya bu kadar yakın olmazdık belki imkansızlıktan, açlıktan ölürdük de hiç olmazsa huzurlu uyanırdık amına koyayım.
evet milliyetçiyim ve yine evet vatanını sevmek ve bekasını düşünmek faşistlikse en büyük faşist benim.
haydi durma, bir faşist'i eksileyip egonu tatmin etmeye devam et.
generallerden zerre kadar haz etmem, emekli olunca sermayenin şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olmalarını, ülkede sola, gerçek bağımsızlık yanlılarına bakış açılarını büyük oranda sakat ve haksız bulurum. pek çoğunun geldikleri makamın adamı olmadıklarını, görevlerinin gerektirdiği dirayet, hakimiyet, liderlik vasıflarını taşımadığına kaniyim. yine pek çoğunun, üstlerine vazife olmayan konularla fazla ilgili olduğunu, vazifelerinin gereklerini ise hakkıyla yerine getirmediklerine inanırım. Ancak bu zerre kadar haz etmediğim insanalara dahi yapılan haksız muamele karşısında susamam. dava, tanıkların dinlenmesi, delillerin değerlendirilmesi, savunma hakkının kısıtlanmaması, teknik konularda bilirkişi raporlarının dikkate alınması, adı geçen dönemde görevde olan aytaç yalman, hilmi özkök, yaşar büyükanıt gibi isimlerin de en azından işgal ettikleri makamlar dolayısıyla davaya dahil edilmeleri gibi adil yargılamanın gerektirdiği hususlara riayet edilen bir dava olsaydı ve yine aynı kararı verseydi durum çok farklı olurdu. bugün geldiğimiz noktada balyoz darbe planı davası mahkeme süreciyle ve kararlarıyla benim ve benim gibi pek çok insanın adalet duygusunu da süpürüvermiştir.
işin daha sinir bozucu tarafı, kendisini "liberal, demokrat, entelektüel, aydın" gibi sıfatlarla tanımlayan isimlerin bu sürecin ve bu kararın ardından, ağızları kulaklarında bir halde, "bu askeri vesayet anlayışına indirilmiş bir darbedir, kazanan demokrasi olmuştur" tarzında zırvalarla ortalıkta dolanmalarıdır. ortada vesayet sistemine indirilmiş bir darbe, demokratikleşmenin bir zaferi, sivilleşme gibi durumlar asla yoktur. zira sivilleşme, demokratikleşme gibi unsurlar askeri, güvenlik kadrolarının tasviyesiyle değil, sivil makamlarda bulunan yetkililerin militarist dünya görüşlerinden sıyrılmalarıyla gerçekleşebilir. o nedenle ortada bir sivilleşme durumu falan yoktur.
dava özeline dönersek, unutulmamalıdır ki; vicdanları rahatlatmayan hiçbir karar adaletli olamaz! bu karar bazı çevrelerin vicdanını rahatlattı diyebilirsiniz ancak bu ve benzeri davalar, toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren, taraf olunan davalar olması nedeniyle, bir kesimi rahatlacak kararlar verilerek "adil" olamaz. Tıpkı, bu zevatın çok eleştirdiği 27 Mayıs yargılamaları gibi. ancak bu zevat öylesine sahibinin sesi, öylesine tefekkürden bihaberdir ki; bundan sonra 27 Mayıs yargılamalarını eleştirmek için ağızlarını her açtıklarında birilerinin kendilerine başka davaları hatırlatacağının bile idrakine varamamışlardır. bundan sonra bu kararlara alkış tutan kimse mağdur, mazlum değildir. yıllardır toplumun gözünü boyadıkları bu edebiyatın ellerinden gitmesini, muktedirliğin sonsuz olduğu yanılgısıyla önemsemeyenler, ne kadar yanıldıklarını ilerleyen süreçte göreceklerdir.
Peki bu dava neden vicdanları, adalet duygusunu zedelemiştir? türkiye'nin son döneminde yürütülen pek çok "yüzyılın davası"nda olduğu gibi iddia makamı, "sanıkların" suçunu, vicdanlarda sabit gösterecek deliller ortaya koyamamış, sanıkların faydasına hiçbir delilin toplanmasına gerek görülmemiş, tanıklar dinlenmemiş, deliller değerlendirilmemiştir. toplumsal patlamaların olmaması, insanların suçlulara karşı cezaları kendilerinin vermemesi için icat edilmiş adalet sistemi, kendisine halk tarafından vekaleten verilen "adil" olma vasfına, halel getirmiştir. mahkemenin verdiği kararların toplum vicdanında karşılığı olabilmesi için kimsenin ağzını açamayacağı delillerle, toplumun tüm kesimlerine bu suçluluk ispat edilmesi gerekirken, vekaleten görevde bulunan adli personel, böyle bir gerekliliği yerine getirecek tutum içerisinde olamamışlardır.
bundan sonraki süreçte, nihai kararın yargıtay tarafından verileceği doğrudur ancak benim öngörüm "şike davası"nın da "balyoz davası"nın da, "ergenekon davası"nın da, "oda tv davası"nın da AiHM'e kadar gideceği ve bu sürecin sonunda türk yargı sisteminin çok büyük yara alacağı yönündedir.
"darbecilere iyi oldu" diyen insanlar bu laflarım sizlere. o 255 kişinin arasındaki herkesin seminere katıldığını mı sanıyorsunuz?
yapılan yargılamanın adaletini tartışıyorsanız ben davaları takip ettim hepinizi yerin dibine sokacak kadar şey sayabilirim.
"deliller vardı belgeler vardı" iki tane bilirkişi raporu o da tübitak'tan (ne olduğu bellidir tübitak'ın) başka bilirkişiler incelenmedi. hatta savcılık bilirkişi dinlendikten sonra "mütalaamı değiştirmeyeceğim" diyerek bebekler gibi agubugucucu yaptı. hanginiz vardınız orada da konuşuyorsunuz?
her neyse önemli olan şudur eğer 255 kişi tutuklandıysa ve ceza aldıysa ve aralarında bir kişi bile suçsuzsa bana adaletten bahsedemezsiniz. ben bir değil üç kişinin suçsuz olduğunu biliyorum.
-darbe yaptık darbeci dediler, darbecileri soktuk hukuksuz yargılama dediler- diyorsanız eğer evet. darbecilerin bile sizden daha büyük adalet duygusu vardı. utanın gidin utanın.
onuncu yıl marşını okuyup istiklal marşını okumayanların istiklal marşı okunurken oturanlardan ne farkı vardır?
bugün kü ağlayıp sızlanmalarınızı görünce 12 eylülde babamın, abilerimin üzerinde gezen postallarınızı hatırlıyorum. başı örtülü diye nizamiye dışında bekletilen mehmet'in anasını bacısını hatırlıyorum. üniversite kapısında ağlayan başörtülü bacılarımın gözyaşları engel oluyor merhamet duygularımın size meyl etmesine. annemi askeriyenin servis otobüsünden indiren omuzu kalabalık hiç gitmiyor gözümün önünden.
1980 darbsinden 2002 ye kadarki süreçte anlayış şöyle idi: "SÖZ KONUSU DEVLETSE HAK HUKUK ADALET TEFAURATTIR",
yani devlete laf edemezdin, devletin yöneticileri, askeri komuta kademesi istediğini yapar, istediği kararları uygular, istediği keyfiyette davranır ama vatandaş olarak bizler ağzımızı açamayız, açtığımız zamanda veya onların istediklerinin dışında birşey yaptığımızda başımıza geleceklerden direkt bizler sorumluyduk.
2002 sonrasında ise bu anlayışşöyle değişti: "SÖZ KONUSU BiZiM CEMAAT iSE HAK HUKUK ADALET TEFAURATTIR"
2002 öncesinde mağdur olduklarını iddia eden cemaat ve yandaşları ortamkendi kontrollerine geçince hesap sorar gibi davranmaya başladılar, bu sefer cemaat mensubu olup veya cemaate yakın olup yetki verme konumunda olan kişiler istediği kararları uygulatıyor, istedikleri keyfiyette davranıyor, ama bunlara sesini çıkaranlara da engel oluyor, istediği cezayı veriyor.
ikisi de iyi değil, "iKi UCU .OKLU DEĞNEK" veya "AL BiRiNi VUR ÖTEKiNE"
Yahu insanları rahat bırakacak, Hak, Hukuk ve Güvenlik dışında hiçbirşeye karışmayacak bir yönetim tarzı gelmeyecek mi bu ülkeye?
Bir zihniyet geliyor resmi bayramlarda kız çocuklarına kravat bağlatıp asker gibi yürütmeyi marifet sayıyor, öbür zihniyet geliyor belli yerlerde içki içilmesini yasaklıyor, birisi kurban derisini nereye bağışlayıp nereye bağışlamayacağına karışıyor, öbür zihniyetCuma namazına gidenlerin ve gitmeyenlerin gizlice yoklamasını alıyor.
ARTIK YETER YAHU, RAHAT VE HUZUR VERiN iNSANLARA!!!
yapılmış 3 darbeyi yargılıyamıyanların bu 3 darbe için şimdiki subayları cezalandırması durumudur. götünüz yiyorsa kenan evreni "gerçekten" yargılayın.
balyozun asıl evrensel hukuk kurallarına vurulduğu, sahte deliller ve aylarca süren kara propoganda ile yürütülen komplonun son perdesini oluşturulan kararlardır.
bir başka yanı ise adalete olan inancını yitiren insanlara burada şakirtler ve vahabi aşığı akepelilerce postalcı yakıştırmasının yapılmasıdır.
içinde bulunulan kötü zamanlarda olmasada ileriki tarihlerde bağımlı yargı ve onu elinde bulunduran güçler kendi bacaklarına sıktıklarını anlayacaklardır.