2019 genel seçimleri

entry27 galeri2 video1
    26.
  1. Ne biliyim amk müneccimmiyim ben.
    0 ...
  2. 27.
  3. başlık 2015 yılında açılmış dikkatinizi çekerim referandumdan önce. yani cumhurbaşkanlığı seçimi olacağını kim bilebilirdi ki? bir an da oldu bittiye getirilen bir anayasa(ve elbette sıkıntılı yanları değil, işine gelen kısımları değiştirilmiş), bir yanda devletin içine nasıl sızmayı başardıkları muamma(!) olan bir örgüt... "muamma" dediğime bakmayın nasıl olduğu belli göz göre göre gelip görmüyorsanız körsünüz demektir orası başka bir başlığın konusu.

    1.5 yıl kalmış seçimlere neredeyse hem biraz heyecan olsun hem de aslında yarım asırdır süren bu çatışmanın derinlerine inip bir kaç değerlendirme yazmak elbette vatandaşlık görevimiz olup, en doğal hakkımızdır da. tabi biraz heyecanınızın içine turp suyu sıkar gibi olacak ama turp suyuna limon katınca gideri de yok değildir...

    kimseyi eleştirmiyorum, kimseye de gönderme yapmıyorum. hani siz şu tarih derslerinde hep uyudunuz ya, zaten doğru olanı da yaptınız. hiç bir tarih kitabı gerçekleri yazmaz. ama ben küçük bir farkındalık yaratayım istiyorum özellikle yakın tarihimizle alakalı.

    Eskiden Osmanlı toplumunda dört sınıf vardı bilirsiniz: Kapıkulu, ulema, köylü ve reaya.(umarım ilk defa duymuyorsunuzdur bunları) Bu yapının Batı ülkeleriyle hiçbir ortak ya da benzer yanı yoktu.

    Bazı aptal Türk komünistleri bunu reddettiler, hala da reddederler, kutsal kitaplarında yazmıyormuş... Oysa buna ilk dikkat çeken gene Marx olmuştu! Daha ağababalarının ne dediğinden haberleri yoktu zavallıların.

    Bu sınıflardan kapıkulu bürokrasiye dönüştü, ulema da ona eklemlendi, köylü öylece kaldı, çok azı işçiliğe geçebildi, gayrımüslim reayanın da büyük kısmı imparatorluktan kopan devletlerle birlikte ayrıldı, kalan çok küçük azınlık ticaretle uğraştı. Başka hiçbir yol bırakılmamıştı ona.

    Sonra, uzunca bir süre, Türkiye'de sınıflar olduğunu bile söylemenin yasaklandığı boktan bir baskı dönemi yaşandı. Sosyoloji bilimine hakaret edildiği bir dönem.

    Şimdi artık serbest. cumhurbaşkanı hariç istediğini itin götüne sokabilirsin. Komünizm ortadan kalktığı için serbest bıraktılar. Onu babam da yapar...

    Türkiye, çok uzun süre, bürokrasi diktası altında, gücü olmayan bir burjuva sınıfıyla hakkı olmayan bir işçi sınıfı yaratmaya çalıştı. Kör topal başardılar bunu.

    Bugün, iki yüz yıldır süren bir çatışmanın, bürokrasi ve halk arasında sinsi sinsi sürmüş bir kavganın son aşamasına geldik. Duyduğunuz çatırtı ve patırtı, bu çekişmenin gürültüsüdür.

    Bürokrasi, ayrıcalığını, dokunulmazlığını bırakmamak için direniyor. Dönem dönem bu amaçla kan dökmekten kaçınmamıştır.

    Halk, her zaman olduğu gibi gene el yordamıyla ve aklına değil sezgilerine yaslanarak, iktidara gelmeye, en azından iktidarı bir ölçüde paylaşmaya çalışıyor.

    1930, 1950, 1965 ve 1983'te bunu başarır gibi oldu, tırpanladılar. 2002'de ılımlı islam kisvesi altında yeniden denedi (belki de en kötüsü buydu), bakalım nereye kadar?

    Çünkü memur zihniyetinin ürünü olan 'yoksulluğa güzelleme' felsefesi halkı iyice bezdirdi. Memurlar bu tüketim açlığını anlayamıyorlar ve kızıyorlardı. Memur da aç ama açlığı 'içselleştirmiş', bundan hoşlanır olmuştu. 'Daha iyi yaşamayı' öneren Özal'a bunun için nefret kustu.

    Fakat halkın bu çabası, Batı ülkelerinde olduğu gibi 'sol' kimliğiyle değil, 'dincilik' kimliğiyle şekilleniyor artık. Halk, tutunacak başka dal bulamadığı için dine sarılıyor. mitinglerde elde kuran sallayan siyasetçiler görmenizin sebebi bu.

    Bugün Türkiye'de Batı anlamında bir burjuvazi yok, görgüsüz, banka hesaplarında paraları olan "zenginler" sadece. yani sözde burjuva. gerçek burjuvalara örnek "Fransız ihtilalini yöneten zenginler" olabilir. şimdi bizim gibi paranın kölesi olmuş tüsiadçı, iktidar şakşakçısı tiplerden bahsetmiyoruz.

    Batı anlamında bir işçi sınıfı da yok, köylülükten kopamamış, şehirli de olamamış kara bir 'lumpen' kalabalığı var.

    Türkiye, ne yazık ki, paralı ayılar ve parasız ayılar arasında paylaşılamıyor bir türlü...

    Arada elbette tek tük parlak ve ışıltılı bireyler, ağzı burnu düzgün işadamları, dürüst ve mert emekçiler, bilgili ve kafalı aydınlar var ama, siyasal ya da toplumsal bir etkinlikleri olamayacak kadar azınlıktalar. Belirleyici değiller.

    Avrupa Birliği'ne girmeye heveslenen Türkiye'nin, birçok 'kriterin' yanısıra, Avrupa'yla bu açıdan da ilgisi ve benzerliği yok yani!...

    Fransa böyle değildir. ingiltere böyle değildir. Almanya böyle değildir. italya böyle değildir. ispanya böyle değildir.

    Sınıflar köklü ve sağlam olur, çatışmalar kan dökmeden uzlaşma yoluyla çözülürse, ülke ilerler. Bizde öyle olmuyor.

    Türkiye çok kendine özgü olduğu için de (boşuna mı 'biz bize benzeriz' denilmiştir), Türkiye'de iki siyasi iktidar adayı (iktidar ve muhalefet), yani toplum düzenini kuracak ve yürütecek iki odak oluşmuştur:

    Faşist bürokratlar ve köylü dinciler.

    'Medya' da bunlardan birine ya da ötekine yanaşmaya ve yaranmaya çalışıyor.

    Maç ortadadır, kimin kazanacağını ben de çok merak ediyorum.

    Fakat her iki sonuçta da, bizim gibi insanlara, gol yemiş Fenerbahçe taraftarı gibi, tribünün tellerine yaslanıp ağlamak kalacak...
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük