Woody Allen'ın her zamanki gibi katılmadığı ödül törenidir. sadece 11 eylül döneminde törene katılmıştı o da yaşanan trajik olay sebebiyledir ve Woody Allen'ın new york'a olan aşkından kaynaklanmıştır.
herkes ilgi manyağı olmuşken, herkes o kırmızı halıda parlamak isterken, herkes o oscar heykelciğini alıp kendini dünyanın en önemli insanı gibi hissetmek isterken; onun bu tür şeyleri bir kenara itmesi, "ödül", "yarışma" anlayışına meydan okuması insana herşeyin geçici olduğunu hatırlatan bir ders niteliğinde.
aday olan filmlerin tamamını izlememiş olmama rağmen, bu sene daha mantıklı tahminler yaparak sonuçlara şaşırmadığım ödül törenidir. ayrıca bir kez daha anladık ki, birleşik krallıktaki bafta = oscar dır.
çok sönük geçen bir ödül töreni oldu. belki insanı canlandıracak bir komedi sunuşu ya da şov olmadığı içindi ya da ödülü kazanacakların bariz olması heyecanı düşürdü ama bir hugh jackman'ın sunduğu ödül töreni vardı ki muhteşemdi.
kısacası uykusuz kalmaya hiç mi hiç değmedi, artık geçmiş ola.
"annem orada olsaydı o halıya ayakkabılarınızla basamazdınız. " naraları attığım ödül törenidir. Ayrıca (bkz: The Artist) filmi, bu yaşıma kadar izlediğim en başarılı hollywood filmi olmak özelliğine sahiptir.
sanki en iyi filmin the artist e verilmesi: sarko sağol kanka libyadaki yardımın için
en iyi yabancı film ödülünün ise the separation a verilmesi: iranlı dostlar bakın bizim farkımız bu işte düşmanımızda olsa ödül veririz demokrasi anlayışımız bu kadar ileri gelin yol yakınken vazgeçelim...