cari açığın 41 milyar dolar olmasından öte o açığın ekonomide nasıl bir büyüklüğe denk geldiğine bakmak gerekir. sonuça 14 trilyonluk amerikan ekonomisi 41 milyar dolar açık verse muhteşem bir başarı olur eminim. cari açık milli gelirin %5 inden fazlasına denk geliyorsa o ekonomi sağlıklı bir ekonomi değildir. sağlıklı olmadığı gibi kriz riski olan bir ekonomidir. bizim ekonomimizde bu oran son zamanlarda ki döviz kuru artışına rağmen yanılmıyorsam %7 nin de üzerindedir. akp bu zamana kadar bu cariği açığı sıcak para ve özelleştirme geliriyle finanse etti. bu politikayla da enflasyon ve büyüme olumluymuş gibi gösterildi. yüksek reel faziler sıcak parayı çekti, o para kuru baskıladı ve neticesinde türk lirası suni olarak değer kazandı.
şimdi ise dünyada bir kriz hakim. artan döviz kuru ve nakit sıkışıklı dolayısıyla eskisi kadar sıcak para girmesi mümkün değil. yani uzun bir süre döviz kuru eskisi gibi düşük seviyelerde seyredemez( tabii arap sermayesi veya yeşil sermaye girişi işleri değiştirebilir). özelleştirmeden elde edilebilecek gelir de eskisi gibi olamaz. çünkü satılacak pek bir şey kalmadı. eh tüm dünya da işçi çıkarırken, üretimi durdururken zaten düşük bir miktarda yapılan dolaylı yatırımlarında artmasını beklemek pek mümkün görünmüyor. bu nedenle ekonominin rayına oturması normal şartlarda ihtimal dışı. zaten o yüzden akp de imf nin kıçının dibinden ayrılamıyor. rte nin dediği gibi öyle 8 milyar dolar öder yola devam ederiz şeklinde bir politika göz boyamaktan öteye gitmez. zaten aklı selim olan herkes madem ödeyebiliyosun neden imf ile anlaşmak için çırpınıyosun diye sorar. mevcut durumun tek olumlu tarafı döviz kurundaki artış nedeniyle cari açığın eskisi gibi devasa bir yükseliş hızında olmayacağı. ama ekonomide de büyümenin yavaşlamasının hatta küçülmenin konuşulduğu bir ortamda bu ne kadar avantaj sayılır bilemem.
özetleyebilirsek bizi bombok günlerin beklediğini söylemek maalesef yanlış olmaz.
öncelikle, cari açığın gsmh içerisindeki oranına bakılarak bir yargıya varılması gerekir,
2002 yılında 1 milyar dolar civarında cari açık varken gsmh 220 milyar dolar civarında idi,
2007 yılında ise 38 milyar dolarlık cari açıkla türkiye, 650 milyar dolarlık bir gsmh'ye sahipti,
ekonomi büyüyecektir, cari açık oluşabilir, ancak önemli olan ekonomiyi krize sürmeden, açığın sürdürülebilirliğidir.
içinde bulunulan ekonomik konjonktürün yorumlanmasında sanıldığı kadar güvenilir bir parametre olmayan beklentidir.
şöyle ki, cari açık kabaca, cari yıl içinde dış aleme yapılan satışlar ile dış alemden yapılan ithalat arasındaki olumsuz farktır va yıl içindeki dış alemle girilen maddi iktisadi ilişkilerin kümülatif sonucunu verir. oysa ki, içinde bulunduğumuz sürecin temel belirleyeni likidite daralmasıdır, yani asıl konuşmamız gereken 365 gün boyunca ne yaptığımızdan çok kısa vadede yabancı borç verenlere ne ödemek zorunda olduğumuzdur.
reel sektörün borç miktarı ve vade dağılımı hakında net bilgiye ulaşmak zor ancak, bankalarımızın sendikasyon geri ödeme takvimleri, bu kredilerin önemli bir kısmının temdit edilemeyeceği göz önünde bulundurularak incelendiğinde, 40 milyar dolarlık cari açıktan daha önemli dertlerimizin olduğu kannatine varılacaktır:
sırasıyla, Banka/vade/milyon dolar
Akbank
Aralık 2008
550
Vakıflar Bankası
Aralık 2008
500
Yapı Kredi
Aralık 2008
700
TSKB
ocak 2009
40
Alternatifbank
Ocak 2009
135
Bank Pozitif
Şubat 2009
66
Akbank
Şubat 2009
500
Türk Exim
Mart 2009
250
Bank Asya
Nisan 2009
86
işbank
Nisan 2009
900
TSKB
Nisan 2009
105
Garanti Bankası
Mayıs 2009
600
Akbank
Haziran 2009
500
Vakıflar Bankası
Temmuz 2009
750
Şekerbank
Temmuz 2009
80,5
Tekstilbankası
Ağustos 2009
266
Şekerbank
Ağustos 2009
170
MNG Bank/Turkland Bank A.Ş.
Ağustos 2009
75
Türk Exim
Ağustos 2009
175
Akbank
Ağustos 2009
1.000
işbank
Eylül 2009
800
YKB
Eylül 2009
1000
ha, bu arada o likdite sıkıntısı da cari açığın sonucudur diyenler çıkacaktır.
evet, haklısınız!..