birinin beni hatırlaması için "oral seks yaparken ellerini kullanmayan kadın" gibi bir başlık mı açmam gerekiyor. Benden başka kimse hatırlamıyor seni 2 kare 2.
Kimin günahının cezasını çekiyor bu hayat? Uzaktan izliyorum seni, her halinin hüzne bürünüp, yitip gitmesini gördükçe "keşke ölse" diyorum. Öyle büyük çaresizlikler yarattın ki kendine, "keşke bitse" diyorum.
Mimiklerine yansımayan her halini biliyorum senin. "Unutkanlığını" anımsatıp herkese, asla unutmadığını da biliyorum. Biriktirdiğini biliyorum mesela, herkes oturup masana hesabı ödemeden gidiyor, biliyorum. Ve sen tüm bunları düşündükçe inanıyorsun çaresizce bir yaratıcıya.
Küçük kavanozlara zorla sıkıştırılmış, büyük aşklar yaşadığını da biliyorum. "Kimse anlamıyor" diyorsun ve bazen buluyorsun kendini oynamayı bilmediğin oyunların içerisinde. Herkes usta sen çırak.
inanıyorsun her biten aşkta yeniden doğduğuna. bir aynanın karşısında binlerce kez tekrarlayıp duruyorsun bunu. Her biten aşkta ölüyorsun, bunu da biliyorsun inanamasan da.
Keşke diyorum, bitse hepsi. Huzur, bir ruhun bedenden ayrılışında soğusa bedeninde. Herkes gitmeden, sen gitsen,
izin verme nefretin hayatını karıştırmasına. Ve inan, inan ki var bir sonrası her şeyin.
"Keşke ölse" dedim ya, ölme sen, var bir yerde sevenin.
Terk etme, herkes terk etse de seni. "Hayat" de geç, hayat kime ölümden gayrısını getiriyor ki, kandır kendini.
"olur" de geç, iyi şeyler olmasa da.
"Gelir" de geç, gelmese de.
Öyle bir şey kalsın ki senden geriye, adı "hiç" olsun. Kimse bilmese de gel kaybolalım içinde. Ne taşımız olsun, ne toprağımız. hiç olsun kimse bilmese de.
Bu hayat neden böyle, daha önce de dedim. bu can, bu beden kimin günahının cezasını taşıyor bir ömür?
Hani inanmam ya, inandım diyelim. daha önceki hayatımda başka biriydim, kötü biri belki. Öyle kötü ki, insanlara kan kusturdum, acı çektirdim, adımı bile anmak istemedi kendilerine "iyi" diyenler. Sonra son buldu o hayat ve tekrar geri gönderildim, "cezanı çekeceksin!" diye kulağıma fısıldanarak. kendimi bu hikaye ile tatmin ediyorum artık, bu mantıksız hikaye inancımı da kuvvetlendiriyor ayrıca. Her şeyin bu kadar boktan olmasına bir kulp uydurmak gerekiyordu ve bunu uygun gördüm. Yaratıcısız bir sürecin böylesi bir şeyi ortaya koyup kenara çekilmesi "hani adalet?" sorusuna muhatap bulamamam demekti, olmazdı bu. isyanı küfürlerle besleyip attığım boşluğun bir adı olmalıydı. Her sözümü duyup bana cevap vermese de, biliyorum ki orada, beni dinliyor ve benim seviyeme inmiyor.
Duyuyorsun beni kahrolası! Sana "yok" diyenlere inat varsın sen! Seni belki ben yarattım, belki de sen beni yarattın. Yaratıldık işte ne önemi var, senin adın tanrı ben ise kul! Sorgusuz yolladın beni buraya ve bir yol çizdin önüme.
Ve sabah oldu nihayet. Uyku yetmiyormuş gibi devam ediyor uyanınca da kabuslar. Ne kadar karanlığım kendime, na kadar uzak, ne kadar yakın ve kör, sağır, hissiz. Ve sessiz, yutuyorum kelimeleri, birinin bedduasına saygıdan. Sanki hak ettim bunu, sanki çıkıp birinin karşısına "evet, ben yaptım" dedim. öyle miydi, değil miydi, ne önemi var. Uyanınca da devam ediyor kabuslar.
Bir uyansam, ah uyansam! O zaman tekrar başlayacak "bitiş". sonra hatırlayacak birileri, heyelana uğramış kapanan yolları. Öyle dağları delmek kadar dile kolay değil gerçek hayat. Öyle süslü cümlelerle de kurtarılamaz. Ne yapabilirsin o an, seni seviyorum dese dilin, özlüyorum dese, kabarır mı yüreğim, kalkıp gelir miyim bir adım sana, yaşadığın alev olmuş çaresizliğine bir bardak su döker miyim?