onbir yaşındaydım ve ilk kez ölümün ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. kadınlar ağıt yakıyordu bir evin içinde. 20 yaşındaki bir çocuk şehit olmuştu ve ben istemsizce onunla geçirdiğim günleri düşünerek ağlıyordum. ölümü çözmeye çalışıyordum.
afedersiniz mustafa diye yavşak bi çocuk vardı benden bi kaç yaş büyük. tek eğlencesi bisikleti üstüme sürmekti ibnenin, nasıl içerlediysem hala hatırlıyorum. bende kendimi garantiye aldığımda uzaktan şu tekerlemeyi söylerdim.
'mustafa mısır kafa niye sıçtın bizim dama dam senin malın mı eşek senin karın mı'
annemin gece gelen sancısının telaş sesleriyle uyanmam, bekleyiş anında pederin gerginliği, olan biteni yarı idrak düzeyinde takip etmem, 2 saat sonrasında gelen bebek ağlaması, aynı zamanda aile dostumuz olan hemşirenin yanıma gelip kardeşin geldi demesi.
günler geçmek bilmese de seneler çabuk ilerliyor.