başkan Salvador Allende'nin devrilip General Pinochet'in iktidara geldiği askeri darbedir.Washington'daki Amerikan yönetimi, Salvador Allende yönetiminin iktidara gelmesinden hiçbir zaman memnun olmamıştı. Allende'nin Amerikan şirketlerinin elinde olan bakır endüstrisini devletleştirmesi bu memnunsuzluğu daha da arttırdı. ABD başkanı Nixon'un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger'in 5 Kasım 1970 tarihinde raporunda Allende'nin iktidara gelmesi "bu yarımkürede karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri" olarak tanımlanıyordu.[1] Bu sebeple Amerika, Allende'yi devirmek için çalışmalar yapmıştır.
1970ler boyunca CIA, Allende'nin rakiplerini mali yardım yapmak suretiyle desteklemiş ve Allende'nin seçilmesini engellemek istemiştir. Bunu başaramayınca da askeri darbe ile Allende'nin yönetiminden kurtulmaya çalışmıştır. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda[2] Şili'de darbe yapılması için çalışmalara başlanması emrediliyordu.
Amerika Birleşik Devletleri, 1964-1970 yılları arasında Şili'ye yaklaşık 1 milyar $'lık ekonomik yardım yapmıştı. 1970'de Allende'nin başa gelmesiyle bu yardımlar kesilmiştir. 72-73 yıllarında bakır fiyatlarının düşmesiyle bu yardımların kesilmesi birleşince Şili ekonomisinde büyük sorunlar başgöstermişti.
9 Ekim 1973'de Nixon ile danışmanı Kissinger arasında telefon görüşmesinde Nixon, darbenin başarıya ulaşmış olmasındaki mutluluğu dile getiriyor ve "darbenin başarılı olması için gerekli koşulları yarattıklarını" söylüyordu.*
Günümüzde bitmek bilmez öğrenci protestoları ve Hollywood yıldızlarının sahillerine yaptıkları kaçamaklar dışında pek bilinmeyen küçük bir Latin Amerika ülkesi olan Şili, en stratejik madenlerinden biri olan bakır rezervlerinde dünya birincisi konumundadır. Ünlü şair Pablo Nerudayı da dünyaya kazandıran ve uzun yıllar her hafta bir 'devrim'in yaşandığı Latin Amerika standartlarına göre sağlıklı sayılabilecek bir demokrasiye sahip, okyanus kıyısındaki bu ince uzun ülke, 1970'lerden itibaren bölgenin gördüğü en ağır insanlık dramlarından birini yaşamaya başlayacaktı.
Salvador Allende Gossens, 4 Eylül 1970 tarihinde ülkesi Şili'deki seçimleri kazandı. Kendini emperyalizm karşıtı olarak tanımlayan ve Fidel Castro hayranı olduğunu söyleyen Allende, ülkede ekonomik faaliyetlerin ciddi bir kısmını kontrol eden Amerikan şirketlerini millileştireceğini, ülkenin ekonomik bağımsızlığını kazanacağını ilan ediyordu. Gazeteci Stephen Kinzer'in verdiği rakamlara göre o tarihlerde Şili'nin ihracatının yarısından fazlasını iki Amerikan bakır şirketi yapıyor, tüm vergilerin üçte birini bunlar ödüyordu. Kennecott ve Anaconda şirketleri Şili sayesinde dünyanın en büyük iki bakır devi haline gelmişti. Bunun yanında başta Şili'nin haberleşme ağını işleten International Telephone and Telegraph (ITT) olmak üzere birçok Amerikalı şirket buradaki operasyonlarından büyük paralar kazanıyorlardı.
Devletleştirmeden bahseden bir sosyalist, ABD için bu kadar önemli bir ülkede kabul edilebilir bir lider değildi. ABD'de Allende kazanırsa Şili'nin ikinci bir Küba olabileceği, bir Sovyet uydusuna dönüşebileceği endişesi vardı. 1970 seçimleri yaklaşırken Allende sol partilerin ortak adaylığıyla ciddi bir iktidar alternatifi haline gelince, ABD'deki cumhuriyetçi başkan Richard Nixon'ın yönetimi harekete geçti. Oyun planı alışılmışın dışında sayılmazdı; kontrol edilebilen medya grupları yoluyla dezenformasyon, anti komünist sokak grupları, Allende karşıtı propaganda... Bunun yanında ülkedeki ABD'li şirketler, Allende'nin sağcı rakibi Jorge Alessandri'nin kampanyasına yüklü miktarda bağışlarda bulundular. Ancak sonuç değişmedi. 4 Eylül 1970 tarihine gelindiğinde, Allende açık ara farkla seçilmişti. Şili kongresi seçimlerde birinci gelen adayı başkan seçme yetkisine sahipti. Nixon, CIA'ye bunun engellenmesi için emir verdi.
ilk plan, Şili medyasında Allende'nin cumhurbaşkanı olmasını "felaket" olarak nitelendirecek başlıklar attırmak ve görev süresi sona ermek üzere olan Başkan Frei'bin kongreye yıllardır uygulanan geleneğin dışına çıkararak birinci gelen adayı başkan seçmemeleri konusunda baskı yapnmasını sağlamaktı. Ancak Frei kabul etmedi. Bu da geriye tek bir seçenek bırakıyordu, askeri darbe. ABD ordusu Şilili meslektaşlarıyla yakın ilişki kurmuş, 1950 ile 1969 yılları arasında 4 bin subay ABD'nin Panama'daki kamplarında komünist tehditlere karşı mücadele eğitimi görmüştü. Kinzer, Langley'deki CIA'deki komuta merkezinden Şili'nin başkenti Santiago'daki ajanlara giden telgrafların içeriğini açıklıyor: " Orduyla irtibata geçin ve ABD devletinin askeri bir çözüm istediğini söyleyin.Politik ve ekonomik belirsizlik ortamı yaratarak bir darbeye sponsor olmanızı istiyoruz." Telgraflarda açıkça bir eylem planı sunuluyordu: "Ekonomik savaş, politik savaş ve psikolojik savaş tekniklerini kullanarak bir darbe zemini hazırlamaya çalışın."
CIA ve Savunma Bakanlığı'ndaki birçok yetkili böyle bir operasyona karşı çıkıyor, Allende'nin ABD'ye bir tehdit oluşturmadığını, Rusya'dan emir almasının olası görünmediğini anayasal sürece böyle müdehale edilmesinin yanlış ve ahlak dışı olacağını savunuyorlardı. Ancak ABD tarihinde çokça olduğu gibi, makul sesler hesaba alınmadı.
Darbe yapma ihtimali uzak görünüyordu. Şili ordusunun başkomutanı General Schneider, ordunun siyasete karışmasına kesinlikle karşıydı. 22 Ekim 1970 günü sabah trafiğinde ofisine gitmekte olan General Schneider, aracının etrafını saran 5 kişi tarafından kaçırılmak istenirken direnince vurularak öldürülür. Suikast sonrası Langley'deki CIA ajanlarına "tebrik" telgrafı geldiğini belirtiyor Kinzer: "Askeri 'çözüm'ü olası hale getirdiniz. Bu görevi olağanüstü zor şartlarda gerçekleştiren istasyon şefi ve çalışanlarını tebrik ederiz." Ancak plan ters tepti. Suikaste büyük tepki gösteren Şili halkı, Allende'ye daha da çok sarıldı. Şili Kongresi 3 gün sonra toplanarak Allende'yi ezici çoğunlukla ülkenin yeni cumhurbaşkanı olarak seçti. 1 yıldan kısa bir süre içerisinde kongrede ülkedeki 3 büyük Amerikan maden şirketini devletleştirme kararı alındı. Ardından ITT'nin sahibi olduğu Şili telefon şirketinin yönetimi de Şili devletine geçti. Ancak devletleştirilen varlıklar ABD'lilerinkilerle sınırlı kalmadı. Şilili işadamlarına ait şirketleri, çiftlik sahiplerinin arazileri de devletleştirilmeye başlanmıştı. Bankaların da devletleştirileceği ve hesaplara el konulacağı korkusuyla insanlar para çekmek için büyük kuyruklar oluşturmaya başladılar.
Allende, Fidel Kastro'nun komünist Küba'sına özeniyor, bunu da saklamıyordu. Kastro'ya akıl hocası gözüyle bakıyordu. Bu yakınlık ve uyguladığı politikalar, ülkenin komünizme sürüklendiği görüntüsünü veriyordu. Başkan Nixon, Allende'yi devirmeye kararlıydı. Kinzer'a göre, bu sefer yeni bir silahı denemeye karar verdi: Ekonomi... Bu sefer planı daha uzun solukluydu. Dünya Bankası da dahil olmak üzere ABD'nin elinin güçlü olduğu uluslararası kuruluşların Şili'ye yardımlarının ve kredilerinin önü tamamen kesildi. Şili'deki en büyük ABD şirketleri devreye girdi. Ofis kapatmadan maaş geciktirmeye, siparişlerin gecikmesinden kredi reddine her türlü enstrümanı kullandılar. Aşırı solcu gençlik gruplarının sokağa çıkmaya, polisle çatışmaya, çiftlik ve işyerlerini işgale başlamalarıyla ülkedeki yangının üzerine benzin döküldü. Allende sokağa çıkanların "köhnemiş devrim anlayışları"nı açıkça kınamak ve onları sakin olmaya davet etmekle birlikte, oy tabanını oluşturdukları için üzerlerine sertlikle gidemiyordu. Bu sebeple de aşırı solu yüreklendirmekle suçlanmaya başladı. Sokak çatışmaları, protestolar, bozulan ekonomik durum Şili'yi kaosa sürüklemişti.
29 Haziran 1973 günü az sayıda subay tanklarla darbe girişiminde bulundu. Allende, halka demokrasiyi desteklemeleri çağrısında bulundu. Komuta kademesince desteklenmeyen girişim, yeni başkomutan General Prats tarafından kolaylıkla bastırıldı. General Prats'in de siyasete karışmak istemediğini gören CIA'nin "kaçırılmasının veya suikaste uğramasının ondan kurtulmak için tek yol olduğunu" Santiago'dan Langley'e giden telgraflarda yazdığını belirtiyor Kinzer. Ancak buna gerek kalmadı. CIA'nin düzenli para gönderdiği, ülkenin en etkili gazetesi El Mercurio, General Prats'i hedef tahtasına koyarak "komünist dostu hain" olarak göstermeye başladı. istifa etmek zorunda kalan Prats, Allende'den yerine yardımcısını getirmesini istedi. Allende atamayı hemen yaptı. Yeni başkomutanın adı Augusto Pinochet idi. Şili halkı bu ismi gelecek 17 yıl boyunca telaffuz ederken bile gözaltındayken kaybolmayı, işkenceden geçmeyi ve komünist suçlamasıyla hapse atılmayı zihinlerinden geçirerek titreyecekti.
Ağır bir ekonomik buhranın altındaki Şili'de temel besin öğeleri karneye bağlanmış, elektrik kesintileri yaygınlaşmış, protestolar ve çatışmalar tüm ülkeye yayılmıştı. Ordunun yönetime el koymasını isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. 9 Eylül günü Santiago'daki bir CIA ajanı müjdeli haberi telgrafla verecekti: "2 gün sonra ordunun tüm birimlerinin katılımıyla Allende yönetimi devrilecek"
10 Eylül gecesi, Pinochet'in de doğup büyüdüğü sahil kenti Valparaiso sakinleri, donanmada bir hareketlilik sezdiler. Allende'ye aynı hareketliliğin Santiago'nun kuzeyindeki birliklerde de görüldüğü haberi gelmeye başladı. Ülke genelindeki tüm askerler sabaha karşı 4'te göreve çağrılmışlar ve radyo istasyonları, belediye meclisleri, polis karakolları gibi stratejik öneme sahip yerlerin kontrollerini almaya başlamışlardı. Ülkenin ikinci büyük kenti Valparaiso ve üçüncüsü Concepcion, sabahın erken saatlerinde askerlerin kontrolüne geçti . Tek bir kurşun bile atılmamıştı.
Gelişmeleri konutunda takip etmekte olan Allende, başkanlık sarayına geçmek istedi, son direnişi burada olacaktı. 11 Eylül 1973 sabahı saat 07:30'da makineli tüfek ve bazuka taşıyan 23 korumasıyla birlikte saraya giriş yaptı. Radyolardan darbe bildirisi okunuyordu: "Ekonomik, sosyal ve ahlaki çöküntünün yanında paramiliter grupların saldırılarıyla karşı karşıya olan ülkemizdeki kaos hükümet tarafından durdurulamamaktadır.Anavatanı komünizm boyunduruğundan kurtarmayı tarihi bir görev olarak biliyoruz..." Şili halkına "ne olursa olsun görevini bırakmayacağını, hayatını feda etse bile bunun boşuna olmayacağını" açıklayan Allende'nin sarayı, 2 savaş uçağı tarafından 18 defa vuruldu. Saat 13:30'da saraya giren askerlerin komutanı, saat 14:45'te üst rütbelilere 'müjdeli' haberi geçiyordu. "Görev tamamlandı. Saray indi. Başkan öldü."
Augusto Pinochet devletin başına geçtikten ve meclisi, siyasi partileri, sendikaları lağvettikten sonra "komünizm'e karşı amansız bir mücadele başlattı. Tabi kendisini eleştiren herkes "komünistti ve onlardan kurtulunmalıydı.
Keyfi tutuklamala, işkenceler, yağmalamalar ülkede kol gezmeye başladı. Rejim yargısız insanlarla Ülkede 15 yıl boyunca seçim yapılamadı. 16 yıllık yönetimi boyunca Şili cehennemi yaşadı. En az 3 bin kişi öldürüldü veya gözaltında "kayboldu". 30 bin kişi hapse atıldı ve büyük çoğunluğu ağır işkencelere maruz kaldı. 200 bin kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Sadece yurtiçinde değil, yurtdışındaki muhaliflerine de suikastler düzenletti. 1988 yılında uluslararası kamuoyunun baskısıyla referanduma giden Şili'de Pinochet'nin başkanlıkta kalıp kalmaması oylandı ve "hayır" oyu çıktı. 1990 yılına kadar diktatörlükle yönetilen ülke, seçimlerden sonra da demokrasiye anında kavuşamadı. 1998 yılına kadar ordunun başkomutanı sıfatını taşıyan Pinochet, ancak 2000 yılında Ricardo Lagos'un iktidara gelmesiyle yaptıklarından sorumlu tutulmaya başladı.
Ancak davalar uzun sürdü. "Ömür Boyu senator unvanına" sahip Pinochet, 1 gün bile hapis yatmadan, 10 Aralık 2006 günü 91 yaşında öldü. Oldukça uzun sürmüş olsa da Şili şu anda demokrasiye kavuşmuş durumda.
(Anıl Emre, ABD'nin darbeler tarihi 03 Eylül 2016, cumartesi, Habertürk)
11 Eylül 1973 tarihinde sosyalist başkan Salvador Allende'nin devrilip General Pinochet'in iktidara geldiği askeri darbedir. ABD'nin onayı ve desteği ile yapılan bu darbeyle dünyanın seçimle başa gelmiş ilk sosyalist hükümeti devrilmiş ve yerine 17 yıl sürecek bir diktatörlük kurulmuştur.