1935 in fırınları

    2.
  1. ekmek değil de yahudi pişirirlerdi.

    sonra pişen yahudiler bakkala dağılırdı. ramazanda insanlar sıcak yahudi almak için sıraya girerdi.
    2 ...
  2. 1.
  3. bir charles bukowski şiiridir.

    1935'in fırıncıları

    annem, babam ve ben
    haftada bir gün
    devletin yiyecek yardımını
    almak için markete giderdik:
    konserve fasulye, konserve sosis,
    konserve et, biraz patates,
    birkaç yumurta.
    erzağı büyük torbalara
    koyup eve
    taşırdı.

    merketten çıkarken
    dışardaki büyük pencerenin
    önünde durup içerde
    hamur yoğuran fırıncıları
    seyrederdik mutlaka.
    beş ki,şiydiler,
    genç ve yapılı adamalar,
    beş tahta masanın başında
    kafalarını kaldırmadan
    aralıksız çalışırlardı.
    zaman zaman
    havaya fırlatırlardı hamuru,
    farkılı büyüklük
    ve biçimdeydi hepsi.

    biz sürekli açtık,
    hamuru yoğuran,
    havaya fırlatıp çeviren
    adamların görüntüsü
    mucizeviydi,
    gerçekten,
    ama sonra gitme zamanı
    gelir,
    ağır torbaları yüklenip
    evin yolunu tutardık.

    ''o adamların bir işi var,''
    derdi babam.
    her seferinde söylerdi bunu.
    ne zaman fırıncıları seyretsek
    söylerdi mutlaka.

    ''konserve eti pişirmenin yeni
    bir yolunu buldum galiba.''
    derdi annem de
    her seferinde.
    bazen
    sosisleri.
    yumurtaları her türlü
    yemiştik zaten:
    sahanda, rafadan, katı, omlet.
    en çok konserve etin
    üzerine rafadan yumurta yemeyi
    seviyorduk.
    ama bir süre sonra
    o da çekilmez
    oldu.
    ve patatesler; kızarttık,
    fırına verdik,
    haşladık.
    ama patates,
    konserve et, yumurta
    ve fasulye gibi bıktırmıyordu
    insanı.

    bir gün eve geldik,
    erzağı mutfak masasının
    üstüne boşalttık ve
    seyrettik.
    sonra dönüp
    mutfaktan çıktık.

    ''banka soyacağım!!! dedi babam
    birden.

    ''oo, hayır, henry, lütfen!''
    dedi annem,
    ''lütfen yapma!''

    ''biftek yiyeceğiz, kusuncaya
    kadar biftek yiyeceğiz!''

    ''ama henry, seni
    silahın yok ki''

    ''paltomun içinde silah
    varmış gibi yaparım!'

    ''benim bir su tabancam var,''
    dedim, ''onu kullanabilirsin.''
    babam bana baktı.
    ''sen,'' dedi, ''çeneni kapa!''

    dışarı çıktım,
    arka balkonun basamaklarına oturdum.
    içerde konuştuklarını duyuyordum,
    ama anlayacak kadar değil.

    sonra seslerini
    yükselttiler.

    ''her şeyi pişirmenin
    yeni yollarını bulacağım!'' dedi annem.

    ''gidip lanet bir banka
    soyacağın!'' dedi babam.

    ''henry, lütfen, lütfen yapma!''
    dedi annem.

    basamaklardan kalkıp
    geceye doğru
    yürüdüm.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük