1990 yılından itibaren birçok üyesi cezaevine girmiş olan ve cezaevlerinde yüksek bir örgütlenme düzeyine ulaşmış olan dhkp-c , mlkp , tkp-ml militanlarını yok etmek amacıyla gerçekleştirilen devlet terörizminin operasyonlarından sadece bir tanesidir. F tiplerinin temel amacı cezaevi örgütlülüğünü ve militanların devrimci dayanışmasını baltalamaktır. Ve bu işi dışarda adam arayarak yapmak yerine , içerde kontrol altında imha etmek hem devlet terörünü haklı göstermek hem de işi daha risksiz halletmenin devletçe benimsenen yegane yöntemidir. Gerçekleri kabul etmek gerekir. Dışarıda bir örgüte dahi mensup olmayan sayısız emekçi ve işçinin canını okuyan bir devletin içeri tıktığı devrimci militanlara insan onuruna ve haklarına yakışır derecede davranması olasılığı daha en başında mantıksal olarak imkansızdır. Emperyalist dünya tekellerinin hizmetindeki kapitalist bir devletin insanlara adalet dağıtacağını düşünmek ise gerçekten saçmalığın daniskasıdır. Esir alınan devrimci militan gruplarından ölüm oruçlarıyla davasını sürdürmeye çalışan dhkp-c militanlarının cezaevi içinde ulaştığı direniş başarısı ise ortadadır. Cezaevlerinde 12 Eylül darbesinin işkence yöntemlerinin halen uygulanmakta oluşu ise konuya el uzatmak istemeyen tatlı su solcularının hatırlaması gereken bir insanlık ayıbıdır.
hep mektuplarımızın sonuna yazdık hoşça kalınlarımızı. başa aldık bu kez. çünkü bu mektubumuzu elveda ile noktalayacağız. evet, biz gidiyoruz, siz hoşçakalın. hoşça kal anam, yarim, hoşça kal kardeşim, arkadaşım, hoşça kalın dostlarımız, hoşça kalın geride bıraktıklarımız. hoşça kalın dağlar, ovalar, sokaklar, hoşça kalın deniz, gökyüzü, sen de hoşça kal kağıt kalem. yaşam yolunun yeni ufuklarına yelken açıyoruz. devrim yolumuzun yeni bir engebesini aşıyoruz. gidiyoruz, belki bir daha hiç dönmeyeceğiz. her kilometre taşında birimiz düşecek. nihai zafere daha yakın mesafeleri göstereceğiz. sizleri hep sevdik, terk etmek istemedik. bizi bu yola koyan size olan sevdamızdır...
hoşça kalın, ölümü bekletmeyeceğiz. hoşça kalın işçiler, köylüler, memurlar. hoşça kalın öğrenciler, esnaflar, hoşça kalın tüm halkımız. vatanımızı satanlara bir ders daha vereceğiz. sizler için öleceğiz. ölümü bekletmeyeceğiz. isterseniz yumun gözlerinizi, tıkayın kulaklarınızı... isterseniz duyun, izleyin bizi. seyredin hücre hücre eriyişimizi...
anlatın çocuklara masallarda, yıldızlar arasında, yıldızlar gibi kayışımızı... ama önce hoşça kalın. belki son vedaya vakit kalmaz. belki vedalaşmak dar vakitlere sığmaz. biz gidioruz. bu bizden size son veda.
elveda.." *
son vedaya vakit bırakmayan ölüme gönderiş operasyonudur.
tarihin çarkını çevirmek için ileri
yaşama sevdalı
bir grup çocuktuk
kendimi bildim bileli
düşler ülkesinde
çelik çomak oynanmaz
demişti
hücrede
gençten birileri
dinlemedik
uyduk şeytanın sözüne
ve tükürünce zulmün yüzüne
kırdılar çemberimizi
topaçlarımız özgürce
dönmedi bir daha
ve kurşunladılar
düşler ülkesinin semalarında
mavi gözlü
uçurtmalarımızı
zulmün çemberinden
geçerken bedenlerimiz
kan kesti tarih
utandı
doğan günü karşılayan
dalda ki kuşlar
ve sırrı henüz çözülemeyen
kesif bir duman
kuşattı bizi
dağladı ciğerlerimizi
tam otuz üç yerden
kırıldı karanfiller
ve güneşe yolculuk
başladı
ilk bombanın
düştüğü hücreden
ve sen ey tarih
çevir yapraklarını
bir 19 Aralık sabahına
şafakla gelen
bir halkın zaferi değil
utancıydı
yetmiş milyonun
gökyüzü kızarırken
bir nokta kadar bile
kızarmadı yüzleriniz
işte bir ders daha
acı bize kaldı
utanç sizlere
ve öldüysek
alev kanatlı
şahinler gibi,
karanlığın yüzünü
çevirmek için güneşe
ateş dansları
çoğaltsın diyedir bizi
daha gün
o gün değil
bekle ey tarih
tüm suskunluğun
ve susamışlığınla bekle
kanla yazılan sayfalar
diriltecek
yerde sürünenlerimizi
ve unutmayacak
altın çağın
kızıl yürekli çocukları
toprakta tohum olan
isimlerimizi..
32 kişinin öldüğü bu operasyonun sonunda F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan ve Operasyon sırasında Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun'a 2004 yılında hükümet kararıyla "Devlet Üstün Hizmet Madalyası" verilmiştir.
(bkz: burada öldürülecek biri vardı onuda ben öldürdüm)
hikmet sami türk'ün inatla hükümlülerle görüşmeyerek ya da kimseyi görüştürmeyerek devletin her zamanki yüzünü göstermesi ile vuku bulmuş katliamdır.
açlık grevi yapan hükümlüleri yakarak ya da wernicke-korsakoff sendromu hastalığına mahkûm edip bütün hayatlarını bomboş bir hafıza ile geçirmelerine neden olarak "hayata döndürmüştür" devletin ilgili kişi ve kurumları.
sözde sosyalist, esasta sempatizan ve miltan olan kimi sitelerin haberleriyle asla anlatılamayacak olan olayların yaşandığı tarihtir.
en başta herkesin hem fikir olması gereken konu f tipi cezaevlerine geçişin haklılığıdır. buna karşı çıkmak, cezaevlerindeki koğuş sistemini destelemektir. yani aynı örgüt elemanlarının bir koğuşta toplanmasını, eylemlerin plan aşamasının buralarda gerçekleşmesini, terör örgütü suçlularının iştima, eğitim dahil çeşitli eylemlerini gerçekleştirebilmesini, içeride yasak olan, telefon, silah, sakıncalı yayın matbuat gibi metaların bulundurulmasını hoş görmek demektir. bu insanlar adı üstünde cezaevindedir. yani cezalıdır. normal olarak kişisel hak ve hürriyetlerinin bir bölümü yasalar gereğince işledikleri suçun bedeli olarak engellenmiştir. koğuş sisteminin bir diğer saakıncalı tarafı ise ki bu en önemli noktadır f tipine geçişte, mahkumlara diledikleri gibi aramaya karşı koyma, isyan başlatabilme gibi fırsatlar sunmasıdır. burada yazan çoğu yazar cezaevi aramalarında nelerin ele geçtiğini bilmediği için bu konu onlara tuhaf gelebilir. aramalarda ele geçen el yapımı ateşli silahların ne amaçla orada tutulduğunu ise cevaplamak istemez çoğu.
2000 yılı yazında ulucanlar'da meydana gelen olaylarda 26 suçlu ölü ele geçirilmiştir. ele geçirilmiştir diyorum çünkü çıkan çatışmada yakalanan suçlular için bu tabir kullanılır. demek ki mahkumların cezaevlerinde bile asker/polisle çatışmaya girebilecek yeterli silah gücü var. zaten çıkan olayların sebebi de mahkumların aramaya karşı çıkmasıdır. aralık ayındaki operasyona gelirsek, bahsettiğim ulucanlar ve bu gibi olayların önlenebilmesi amaçlı alınan f tipi cezaevlerine geçiş kararı devlet tarafından uygulanmaya konulmuştur. mahkumlar buna da karşı çıkıp isyan başlatmışlardır. çıkan olayların sonucunda her iki taraftan da kayıp verilmiştir. askerin mahkumları yaktığı iddiası ise oldukça komiktir keza tv de bile kadın mahkumun kendi kendini yakması görüntüleri yayınlanmıştır. kendilerini canlı bomba yapabilen, amaçları uğrunda diğer insanlarla beraber kendi canlarını da hiçe sayan, açlık grevlernde kendilerini öldüren bu gözü dönmüş mahkumlar elbette ki koğuş avantajı ellerinden alınmak istendiğinde çeşitli yollarla karşı koymuşlardır.
olayların garip olan tarafı herkes sonucuna bakarken kimsenin sebebini irdelemiyor olmasıdır. neden f tipine geçiş kararı alındı? neden mahkumlar buna karşı çıktı? dünyanın hemen hemen her ülkesinde bizim f tipi tarzı cezaevleri bulunmaktadır. suçu işleyen verilen cezayı çekmektedir. oysa ki bizde durm biraz değişikti. yakalanmadan evvel hücre evlerinde yaşayan teröristler yakalandıktan sonra da yine hücre evlerine benzettikleri koğuşlarda ikamet etmekteydi. yani suçları bir yerde cezasız kalmaktaydı. yukarıda da belirrtiiğim gibi, mahkumiyet bir takım hak ve özgürlüklerin yasalar gereğince insanın elinden alınmasıdır. eğer ki insan yakalanıp cezaya çarptırıldıktan sonra da dışardaki hayatına benzer bir şekilde yaşayabiliyorsa cezaevinde, verilen cezanın bir anlamı kalmaz. bu yüzden f tipine geçilmiştir. aramalar sırasında çıkan isyanları bastırırken ortaya çıkan kayıpları önlemek için f tipine geçiş yapılması gerkliydi. aramaya karşı çıkan mahkumların koğuşları yakması sonucu kaybedilen hayatlar olmasın diye bu sistem zorunluydu. gardiyanların bile içine giremediği koğuşlarda saklanan silahlarla masum insanlar zarar görmesin diye f tipi zorunluluktu.
19 aralık 2000 de mahkumların devletin aldığı bir karara isyanı vardı ve çatışmalar yaşandı. asker-polis gerekeni yapmıştır. isyanı bastırmıştır. f tipine geçişle beraber, cezaevleri teröristlerin kampı olmaktan çıkmış, ceza çekilebilecek mekanlar haline gelmiştir.
olaya hümanist yaklaşanlar için not: olaylar sırasında kendini ateşe veren kadın eğer hiç yakalanmamış olsaydı, annenizin alışveriş yaptığı bir markette kendini ve oradaki herkesi havaya uçursaydı *, yine aynı şekil insancıl yakalaşabilen olur muydu olaylara? acaba burada mahkumları insanlık adına savunanlar, güngören'de hayatını kaybeden o küçücük çocuğun yakınlarıyla da bu şekil konuşur mu?
Devletin "hayata dönüş operasyonu" adı altında 29 insanı katlettiği, onlarcasını yaralı ve sakat bıraktığı "anarşistlerin" değil insan olan herkes için acı gündür. Silahı olmayan tutukluların üzerine bomba yağdırıp, ağır makinalılar ile ateş açmak.. evet gerçekten insan olan için üzücü..
hayata dönüş operasyonun tarihidir. bu tarihi özetleyen tek söz vardır. "diri diri yaktılar" bayram paşa da yaralanan bir kadının sarf ettiği bu söz özetlemiştir.
Altı kadındılar ÖZLEM le baktılar NiLÜFERçiçekleriydiler yandı kavruldular SEYHANırmağında yunup arındılar YAZGÜLlerinde yaşayacaklar...
toprağın ve şafağın,
o şafakların ışığı bize kimden armağan
gülümseyen gözlerle,
o gözlerle yüreğimizi harmanlayan
kahraman yüz yirmi iki can yürüyor en önde
telaşsız, kaygısız, yar elinden tutar gibi
sevdanıza and olsun, sizlere sunacağız
tertemiz sabahları, özgür bir vatanı
hani suskun geceleri,
o geceleri, karanlıkları dağıtan var ya
o en güzel türküleri,
o türküleri and içer gibi haykıran var ya
pkk militanları değil de devlet faşist adlediliyormuş. bak hele. diri diri yakılanlar mı suçlu. tıpkı madımak'ta olduğu gibi değil mi? yakanların hiç suçu yok.
operasyon pkk değil; türk solu örgütlerine yapıldı. pkk ile konunun alakası yoktur. bilgi sahibi değilsen sus bir şey bildiğini sansınlar.
sözde sosyalist ve sempatizanlarmış yakılarak öldürülenler. bu vicdanları rahatlatmaya yönelik söylenmiş bir söz müdür? yani adam sempatizan ise diri diri yakılmayı hakediyor demek mi? vicdanını rahatlatmak istiyorsan git osbir çek; burası kendini rahatlatacağın alan değil.
hikmet sami türk'ün ellerindeki kanın kokusu hala duruyor.
uyuşturucuyla kafaları bir milyon olmuş kadınları, içeriden çıkan silahları görmemiş, arama sırasında neden koğuşların mahkumlar tarafından yakıldığına aklı ermeyen bir sürü çocuğun hakkında yalan yanlış yorum yaptığı cezaevi olayıdır.
olay anında orda olan varsa altta mesaj butonunu tıklasın, konu hakkındaki herşeyi anlatayım.
oligarşinin açlığını insan etiyle doyurduğu gündür.memlekette bugün at izi, it izine karışmışsa ve buna neden aranıyorsa zihinlere kazınmış belgedir.orada burada suçlu aramaya luzum yok, bu devlet kendi ışığını, kendi aydınlığını kendisi söndürmüştür.
iğrenç geçen 2000 senesinin kötü günlerinden biri. asıl amacının ne olduğunu hala kestiremediğim operasyonun tarihi. görünüşte iyi niyetli ama altta yatan neden başka olabilir. bu ülkede hiçbir şey göründüğü gibi değil.
---bu bölüm tamamiyle başlığın sözlük içindeki durumuyla ilgilidir---
ayrıca 54 entryden 25'ini lock'un girdiği başlıktır.
hayatları çalan operasyondur. her bir tutsağın hayatı ve yanında ailelerin hayatları çalmıştır.
ele avuca sığdırılamayan ecevit hükümeti zamanı sol görüş suçlusu olarak tutsak edilmiş insanların katledilmesi ne gariptir. 30 can verdik... çanakkale, ümraniye, bayrampaşa en çok nasibi alanlardı arasında hapishanelerin...
tam 3 gün 3 gece sürdü çanakkale operasyonu...hepiniz candınız, canımdınız... birinizin bile nefesinin kesildiğini duymak yıkıp götürecekti 17 yasında gencin yüreğini.ben ekrana kitlendim ve bekledim, analarımız babalarımız cezaevi kapısı önüne... bombalar yağıyordu tepenize ve ben hiç bir şey yapamadan sadece izliyordum belki de ilk kez dua ederek...
koru onları ne olur diye belki de ilk kez yalvardım.
''bu kadar can acısı olur mu? oldu işte... 3 gün 3 gece gözümü kırpmadım ben evde; analar babalar kapıda... ve sonra ; 3. günde; birer birer çıktınız bir delikten sürüne sürüne tarumar olmuşsunuz. üzeriniz yırtık, is, duman... izledim baktım sen çıkabildin mi diye.. evet sensin çıkan, 13. sırada sen çıktın. sen yaşıyordun... gözyaşım sana aktı, nefes aldığını gördüğüme ablam... ama küçücüktü bedenin, çok da olmadı ki sen açlığa yatalı, diğerleri neden senin kadar küçük değildi, bitap değildi... üzerinde ıslak, hayır sadece senin değil , evet herkesin ıslak. köpük mü, hayır o kadar da değil, onlarında yok mu çocuğu. analar dışardayken köpük mü sıktılar içeri ... sen korkarsın ama sudan köpükten de korktun o halde... boğarlar mıydı dersin çıkmasaydınız ,tavana kadar doldururlar mıydı? onların yokmuydu acaba çocuğu, dışardaki gözü yaşlı anaları hiç görmediler mi ki? görseler değişir miydi? üzülüp öldürmezler miydi?
bilmem...17 yasındaydım o zaman , düşünmedim hiç... sadece acım çöreklenmişti, sen çöreklenmiştin... onlara vakit ayıramadım.
ama senin kafan ? kanıyor? kıpkırmızı? bu nasıl oldu? taş mı attılar? nasıl olur , nasıl yaparlar? peki ya diğerleri , iyi mi acaba onlar? sen nefes alıyordun gördüm ya, ben de nefes aldım tekrar...
meğer her aile alamamış nefes; meğer ilker abinin,fidan ablanın,fahri abinin aileleri nefessiz kalmış... benimde 4 soluğum kesildi, sonra devam ettim nefes almaya o halde...etmeliydim, sen hala nefes alabildiğin için ''