Türk tarihine altın harflerle yazılan Çanakkale Zaferi'nin 94'üncü yıl dönümünü kutlamamızı sağlayan zafer mimarlarınının önünde saygıyla eğildiğimiz gün.
Çanakkale'den bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, içlerinde hiç sönmeyen vatan aşkı sebebiyle evlerine dönemeyen kahraman mehmetçiklerimizi saygı, sevgi, minnetle anıyoruz...
topraklarımızın parça parça satıldığı, üzerinde yaşayanların vatan ve millet dışında bir çok derdin peşine düştüğü şu vakitte biraz utanç, biraz mahçubiyetle; bu vatan için kanlarını dökmüş, kendilerini feda etmiş yüce şehitlerimizi saygıyla, minnetle ve rahmetle andığımız gündür.
Çanakkale'de, şehitlerin neden stadyum'da anıldığını anlayamadığım anma günü. Ayrıca televizyonlarda anma gününü, kutlama günü olarak lanse etmeleri de garibime gitmektedir.
ivrindi nin Mallıca köyünden 104 yaşında vefat eden Azman Dede, Çanakkale savaşına katılmış gazilerimizdendi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu, dev görünümüyle insan azmanı sayılmış, herkes ona azman demeye başlamış, soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. Esas ismi adeta unutulmuştu. Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu.
Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarımı cevapladı . Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı :
-"Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular. Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?",iç lerinden biri; "Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.." diye cevap verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı . Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.." diye.
Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık.Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar.
Yer gök top sesleriyle inliyordu.Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor birgün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tirtir titriyorlardı.
Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!..
-baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha... Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar.Avaz avaz!.. Gözleri çakmak çakmak... Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı .
O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum!.." diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. işte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler.işte o an. Tam o an bir makineli yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler. Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!..
işte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.. "Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi; "Azman dede hep ağlar. Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı ." dedi.
Ülkemizi ele gecirmek isteyen egemen güclere karsi, irk, etnik ayrimi yapmadan insanlarimizin beraber savastigi, vatan ugruna sehit olduklari ve bunun sonunda zafere ulastigimiz bir direnistir bu. Bütün sehitlerimizi saygiyla aniyorum.
osmanlı ordusunun makus talihini değiştirdiği ve kazandığı savaşın, vatanı için canından daha fazlasını verebileceklerin meydana çıktığı gündür..bir imparatorluğun boğulmadan önceki son çırpınışlarıyla biraz daha uzun yaşamasını sağladı şehitlerimiz.
o zamanın istanbulunda entellektüel, aydın gençler arasında -vatanımızın başkenti düşman eline geçmesin diye- orduya akın akın katılanlar oldu.yükümlülüğü olmamasına rağmen birçok genç bu savaşta yer almak istedi.ve geri dönmemecesine gittiler.bir ülkenin sadece kas gücü değil beyin güce de bir nefer olarak zafer uğruna yürüdü.
savaşın kazanılmasıyla ileride yapılacak kurtuluş mücadelesi için heyecan yarattı.o zamanki genç nesillere vatan millet aşkının rasyonel bir şekilde nasıl olması gerektiği hakkında yön gösterdi.kurtuluş mücadelesinin başlamasıyla çoğu genç kukla imparator yerine meclisin var olduğu tam bağımsız bir türkiye için istanbuldan anadoluya geçti.çanakkale savaşı kurtuluş mücadelesinin sağlam temellerle ilerlemesini sağladı.