--spoiler--
"ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir."
tam 100 yıl olmuş. koskoca 100 yıl. dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir özgürlük mücadelesi.
100 yıl önce bizler için hiç düşünmeden kanlarının son damlasına kadar savaşan aziz şehitlerimiz... sizlerin torunu olduğumuz için gurur duyuyoruz. hepinizin ruhu şad olsun.
Büyük hikayelerin büyük başlangıçları olur. 18mart 1915de işte devamında Mustafa kemal gibi bir lideri ortaya çıkarmıştır. Daha sonra kurtuluş savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti nin temelleri o gün atılmıştır.
17 mart 1915 günü Türk ordusunda parlak bir subay olan Mustafa kemal 30 ağustos 1922 gunu başkomutan Mustafa Kemal Paşa olmuştur. Daha sonrası ise şimdi bile hayatımızı şekillendiren büyük devrimleri gerçekleştiren gerçek bir devrimci.
müslüman halkların etle tırnak olduğunda neler yapabildiğini tüm dünyaya göstermiş tarihi gün.
ne yazıkki cumhuriyeti kuranlar, allahı peygamberi kuranı kerimi ellerinin tersiyle itip çanakkalede şehit düşenlerin,cepheye erzak ve mühimmat taşıyanların emanetlerine ihanet etmişlerdir.
o günden beri çanakkalede rüzgar estiğinde kan kokusu duyulur derler.. doğrudur efendim. üstünüze siner her eve dönüşünüzde bir kere daha dua edersiniz o gün orada bugünler için canını veren türk evlatlarına. minnet duyarsınız.. borçlu hissedersiniz. yeter ki bir kere çanakkale havasını alın. o maneviyatı tadın.. size belki bir ömür yetecektir..
çanakkale deniz savaşı'nın zafer tarihidir. pek bilinmez, bu nedenle yazayım; çanakkale savaşları deniz ve kara savaşları olarak ikiye ayrılır. benim ikinci memleketim sayılır, yıllarımı orada geçirdim. bu sebeple şehitlikleri avucumun içi gibi bilirim ve 18 martta orada olmayı çok isterdim. nisan ayında gideceğim ve biliyorumki oraya gidişim önceki gidişlerim gibi olmayacak. bilmiyorum sadece ben mi bu şekilde düşünüyorum ancak utanç içindeyim. oraya gittiğimde bu utanç kat be kat artacak. memleket göz göre göre peşkeş çekiliyor en ufak bir direniş gösterilmeden. çakallar kurtluğa soyundu, kurtlar uyuyor. emin olun o çakalların hesabı kesilecek. çoğunluk tarafta olmadığımı biliyorum ancak aklıbaşında olan tarafta olduğumdan adım gibi eminim. şimdi bu yazıyı eksileyecek sakat ruhlu insanlar; bir zamanlar bu ülkede, işgal dönemi işbirlikçilerinin yaşadıklarını sizde yaşayacaksınız zamanı geldiğinde. bundan emin olabilirsiniz.
allah tüm şehitlerimizden ve gazilerimizden razı olsun. bu topraklar üzerinde hala nefes alan vatanseverler var. bu biline!
hasta adam olarak nitelendirilen bir ulusun dünyaları dize getirdiği gündür.
Hepsi bir gün geçecek. Terör son bulacak, adalet yine mülkün temeli olacak, ayşeler, fatmalar küçük yaşta okuldan alınıp evlendirilmeyecek, okuyacak. Mehmetler ölmeyecek, töre cinayetleri işlenmeyecek. Fenerbahçe ve Galatasaraylılar kardeşçe tezahürat yapacak. Namus bacak arasında değil, beyinlerde aranacak. Tüm kötülükler bitmeyecek belki ama geldikleri gibi gidecek. Her santimetrekaresi ''Çanakkale'' olan bu vatan hiçbir zaman geçilmeyecek.
söylenebilecek çok şey var ama, asıl söylenmesi gerekeni mehmet akif söylemiş sadece bizlere düşen birazcık düşünüp anlamak. *
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.