--spoiler--
ultraslan izmir çok çalışmış ama olmamış. ilk maçlarıdır yıllar sonra olur böyle şeyler.
--spoiler--
Koreografi konusunda ufak bi açıklama yapmak gerekirse;
Sanıyorum uzun zamandır deplasmanda yapılan en buyuk organizasyondu.
Olmamış demeyelim de, izmir seyircisine pek anlatılamamış diyelim. Yinede tasarlananın %75'i gerçekleşti-ki,
bu izmir için iyi bir rakam. Tek tek insanlara kartonları ne zamnane şekilde kaldıracakları anlatılsa da,
arkayı dönüp gidildiğinde o kartonlara "çiğdem" kabuğu atanlara ya şapkaa-gemi-uçak yapanlara da rastlandı.
Sonuç itibariyle, zamanla bu tür showlara da alışırlar.
izmir deplasman olmadı, olmaz...Galatasaray'ın Kalesi yıkılmaz...
seneler sonra izmir'De ilk kez çıplak gözle izlediğim bir maç oldu. öncelikle şunu söylemeliyim ki bu 3 puan galatasaray için çok önemliydi. özllikle beşiktaş, fenerbahçe, kayserispor ve trabzonsporun kaybettiği bir hafta'da, misimovicin "hayatımda gördüğüm en rezalet zemin" diye tanımladığı bir zeminde, ardasız ve sabrisiz bir şekilde, buca gibi hep savunma ve sertlik düşünen bir takıma karşı alınmış bir galibyet çok güzel oldu. bu takımın t.d.'si de bülentovic olduğundan galibiyet daha da manalı oldu.
bazıları diyor ki galatasaray kötü oynadı. böyle bir saha'da teknik bir takımın iyi oynaması mümkün değil. bu bir. bazı yeni ve önemli oyuncuların uyum sağlamadan çok iyi oynaması mümkün değil. buda iki. muhakkak ki misimovic, arda, elano, kewell, baros uyumu sağlanacak ve galatasaray en azında hücum'da izlemesi zevkli bir takım olacak. ben buna inanıyorum. ama defansif olarak çok kalas olduğundan ne olacağı belli değil. ama sol bek ve kaleci problemini halletmiş gib gzüküyoruz sanki. ufuk ve insua başarılıydı bence. ama daha da çok oynayıp takımla kaynaşmaları gerek. özellikle insua'nın.
ayhansa maçın en ilginç adamıydı. bence kötü oynadığı bir maçta böyle güzel bir gol atması ve böyle kötü şartlarda 3 puanı bize getirmesi çok ironikti ama güzeldi.
taraftar konusunda da şunları söyleyebilirim. galatasaray taraftarı çok büyük bir çoğunluğa sahipti . kendilerine ayrılan açık ve kale arkasının tümünü eksiksiz doldurdu(k). söylenenlere göre 40 bin kişi civarında galatasaraylı vardı. bizim oturduğumuz taraf (kale arkasının en solu) bize rağmen çok gürültülü değildi ama kale arkasının en sağındaki ve açığın altındaki galatasaray gurupları maç boyunca susmadı desek yeridir. buca tarafı da pek etkili olamadı azınlıklarından dolayı. ama kapalı tarafı ses çıkarma kosunda çok iyiydi. çünkü malum kapalı tribünden çıkan ses dağılmıyor.
maç sonunda stad çıkışındaki izdiham ve oyalanma gibi kendimizi (galatasaray taraftarını) uganda'da hissettiren herkese allahlarından bulsunlar diyorum. binlerce taraftar itiş kakış, göt kadar yerden anca çıkabildik. biz neyse de arada bayanlar da vardı.
galatasarayın da en az zemin kadar kötü olduğu bir maçtı. gerçekten yılın en kötü, en sıkıcı maçı diyebiliriz. ayhan tam topu kaptırmıştı ve eminim ki tüm galatasaraylılar en ağır küfürlerini hazırlamıştı kendisine ki o anda bir hışımla çekti topu önüne ve vurdu, gol oldu. hadi yine iyisin ayhan. uzun lafın kısası; kötü oynadığımız bir maçta 3 puan aldık üstelik trabzon'un puan kaybettiği, beşiktaş ile de fenerbahçe'nin karşılaştığı haftada. umarım toparlanırız.
galatasaray gibi bir takım lige yeni çıkmış bucaspor karşısında zar galip geliyor ve bu skora seviniyorsa durum hayli berbat demektir.
uefa'dan elendiği günden beri hiçbir maçını seyretmiyorum cimbomun; çünkü gerçekten kötü futbol sergiliyor. bu hallere düştüğünü görüp üzülmek istemiyorum. nerde futbolun güzelliği, nerde o ihtişamlı zamanlar..
yazık ettiler takıma, çok sıkı galatasaraylı olsam da bunu görmezden gelemem. futbol emektir.
berbat futbol ve berbat zeminin olduğu maç. galatasaray eğer buca yerine ibb ile karşılaşsayd o zaman hezimet olabilirdi. galatasaray ın defansı yerine oturmuş şeklinde yorum yapanlar iyi iki forvet ile neler yapacaüını ileri ki maçlarda göreceklerdir. bu takımdan eğer rijkaard giderse o zaman galatasaray ın gerçek performansı görülecektik. takım 4-3-3 oynayamıyor ve futbolda oynayamıyor. galatasaray geçen sene ki bülent korkmaz taktiği ile oynuyor. artık rijkaard dan umudu kesip yatalım takılıyorlar. dos santos ve jo takımlarında coşuyor. fakat bizim rijkaard oynatamıyor. arda milli takımda coşuyor ama bizim rijkaard oynatamıyor. yazık emeklere yazık. bank asya takımı bile bizden daha iyi ama bunun görülmesi için illa ki 6 veya 7 tane yememiz bekleniyor.
maçla ilgili değil de, maç öncesi, ulaşım, taraftar ve sahanın çimleri ilgili konuşmak, konuşup rahatlamak istediğim maç.
bornovadan stada gitmek istediğimizde, her modern şehirde olduğu gibi -varsa- metro ağını tercih ettik. metronun gerek duraklarının saçma sapan yerlerde oluşu, gerekte spor kompleksine olan uzaklığı can sıkıcı, insanı bezdiriyor. spor kompleksi diyorum zira dünya basketbol şampiyonası müsabakalarının yapıldığı halkapınar arena da orada-ki oraya metroyla gitmeyi düşünemiyorum. bi parantez izmir metrosu gerçekten konumlandırılma olarak tam bir fecaat. mesela adliyenin 5 km yakınında, alsancağa 5 km, stada nerden baksan 2 3 km. duraklar mühim yerlere yakın sayılamayacak yürüyüş mesafelerinde. bu da ne yapıyor dolmuşları şahlandırıyor.
izmirde, istanbul yahut ankara gibi üst düzey spor organizasyonları veya konserler düzenlenmemekte, bu yüzden de görevliler yeterli kıvraklık ve pratikliği kazanamamış durumda. stada giriş her zamanki gibi fecaatti. 10 dakika kala yine kapıları açmak zorunda kaldılar. bunun nedenin stadın yeterli girişi olmaması ve bir kart okumada 1 dakika harcıyan kapı görevlilerinin payı büyük. stad girişindeki işportacılar, stad girişi dediğim bildiğin turnikelerin yanı, yine bu silkinememenin çıkardığı bir sorun. yerlere atılmış pet şişeler ve stadlara herhangi bakım yapılmamış olması da olsa olsa gençlik spor il müdürünün ayıbıdır. güzelim stadın girişinin bu kadar kendi haline bırakılmış atıl hali beni üzdü, gelen norveç kafilesine karşı kendimi mahçup hissettim.
stada girdik hadi. stad da ne mi var? mesela çim yoktu. kimse o sahanın çim olduğuna inandıramaz beni. gerçekten iddia ediyorum patates tarlasında ya da ne biliyim küçükken maç yaptığımız zeminler daha elverişlidir top oynamaya. inönü stadının çimlerine binlerce kişi ayak basmış anlarım da burada ne yapılmış, otlamaya mı çıkılmış, seçim mitingi mi yapılmış, ne yapıldıysa sahanın anası ağlamış. bu kadar kötü bir zeminde maç izlemek hem görsel olarak keyifsiz, hem de nispeten teknik oyuncularla kurulu deplasman takımı için çok zorlayıcıydı.
maratonda oturuyorduk. kapalı denen tribünün 10 da birinin göstermelik ve komik bir biçimde kapalı olması da tüm protokole gelsin.
buca tribünleri gerçekten renkli ve keyifliydi. izmiri temsil görevini bucanın gerçekleştirmeyeceği aşikar. hem bir ilçe takımı, hem de demografik olarak izmirden farklı bir profili temsil ediyorlar.
ultraslan izmir çok çalışmış ama olmamış. ilk maçlarıdır yıllar sonra olur böyle şeyler.
her neyse, izmirin, zihinsel ve fiziksel olarak 1990ların istanbulunu temsil ettiğini ve izmirlinin de buna bir itirazı olmadığı kanısını güçlendirirek döndüm küçük parka.
takımlarında oynattığı savunma anlayışı tekme-tokat-yugoslav faulünden ibaret olan türbülent'in bir kez daha göt olduğu karşılaşmadır. bu maçtan sonra ne epikler yaptı merak ediyorum.
garanti bankasının sanal ortamda türkiye-yunanistan dostluğunu konu ettiği salakça reklamla başlayan gecede merak ettiklerim vardı.
mesela, federasyonun herkes kazansın mottolu, bol artılı yabancı kontenjanından nasibini kimler almıştı?
mesela, kendi söylemiyle- i̇stanbulda laila, sivasta la ilahe illallah motivayonlarının yaratıcısı bülent uygun, i̇zmirde nasıl bir motivasyonu uygun görmüştü?
ya da mesela, koskoca i̇zmirin atatürk stadının zemini ne haldeydi?
maç başladığında gördük ki, ecnebi kontenjanından nasibini alanlar elano ve lorik cana olmuştu. atatürk stadının zemini kabus gibiydi, fakat bülent beyin uygun gördüğü motivasyon muaamaydı.
galatasaray maça sakin ve bilinçli paslarla başlayarak oyunu rakip sahada oynamak istiyor, bucaspor ise kendi sahasında kalarak, özellikle- mendynin taşıdığı toplarla etkili olmaya çalışıyordu.
sakin galatasaray, yoğunlulukla serkan- pino ikilisiyle sağ kanadı aktif kullanıp, baros ve ona yaklaşan kewella gönderilecek ortalarla etkili olmak, dönen topları da mustafa ve ayhan ikilisiyle toplamak niyetindeydi.
burada notumuzu düşmek gerek. pinonun takıma henüz alışacak kadar oynamaması, sağ bek mevkisinin sarı kırmızı renkte lanetli olması gibi sebepler, bu planı aslında suya düşürdü. henüz çizgiye inemeden kaybedilen toplar da galatasaray orta sahasına sıkıntı yarattı.
bucaspor ise rakibi durdurmanın dışında bir plan yapmayınca, alın işte size kısır bir kırkbeş dakika.
devre arasında, spikerlerimiz, misimovicin ne kadar da az koştuğundan dert yanarken, gelen istatisliklerde en çok koşan dördüncü futbolcu bizim misimovic olmasın mı?
rüzgar hemen yön değiştirdi tabii; topla sadece üçyüzkırk metre koşmuş ama, etkili koşmadı ama.
evet, zaten bir orta saha oyuncusu, sürekli topla dripling yapmalı, hele hele boş koşular yaparak tek pas hiç oynamamalı.
biz de yedik tabii, tabii yedik.
canımı sıkan ne, biliyor musunuz?
aynı diyalog, eğer fenerbahçeli bir futbolcu için gerçekleştirilseydi, onun adına methiyeler düzülür, henüz hazır olmadığından, takıma alışmadığından dem vurulurdu.
bir başka konu da, tüm medyanın yabancıları kötüleme, yerlileri övme eğiliminde olması. biz, yabancılar hakkında olumlu söylemlerde bulununca da, yabancı meraklısı oluyoruz.
sonra da, bu ülkede ırkçılık yok diyorlar...
neyse işte. neyse. neyse neyse neyse. ben salağım, herkes akıllı. böyle deyip geçelim en iyisi.
i̇kinci yarı da ilk yarı kadar sıkıcıydı açıkçası ama bir gol vardı.
ayhan, sağ kanatta boşluğa hareketlenen arkadaşına pas vermeyerek aslında hata yapsa da, inadıyla golü buldu.
bundan sonra, hiçbir derin düşünceye dayandırılamayacak biçimde tüm hücumcularını oyuna alan bülent uygunun takımını durdurmaya misimovic-lorik cana değişikliği ve oluşan boş alanları uzun uzadıya kullanmak yetti de arttı bile.
galatasaray, belli ki sakatları dönene kadar (dönerler mi, dönmezler mi bilinmez), fizik mücadeleyle galibiyet alıyor.
rijkaardı hiçbir temele dayandırmadan popülist yaklaşımlarla eleştirenler, size sesleniyorum; demek ki kaygı duymadan, birşey öğretmeden, sadece koşarak da galibiyet alınıyormuş. ama mühim olan üstüne koymakmış.
şimdilik, üst üste üç maç kazandı galatasaray. kazanma alışkanlığının tekrar kazanılması güzel ama, oynama alışkanlığı ve isteğini de kaybetmemek gerekli, bunu en iyi bilen de rijkaard ve neeskens ikilisi.
geniş özeti dahi en kısa süren, bu alanda rekor kırabilecek mücadele. tiksindim yemin ediyorum galatasaraydan. bir fenerbahçeli olarak iddiada galatasaraya oynamış, hata etmiş birisi olarak galatasarayın bu halini gördükçe içim parçalandı. iki top yapamaz mı bir takım arkadaş ? yazık lan! hele baroş'un 85ten itibaren zaman geçirmeye çalışması. rezillik !
formamı heba ettiğim maç.. saçım falanda yandı.. sağlık olsun ama izmirin deplasman olmadığını göstermiş olduk..
o değilde buca taraftarı bizim 4 te 1 imiz falandı, ki bize ayrılan bölüm %90 dolmuştu..
yazık vallahi..
maçtan sonra kısa süreliğine gözaltı yaşasaykta, yıllar sonra galatasarayı izmir de görmek paha biçilmezdi..
hakkında uzun uzadıya yorum yazmak istediğim, ama bu yorumun iki sezondur haklarında yazdığım ve yazmaktan da yavaş yavaş bıktığım mustafa sarp ve reykart'la ilgili olacağını bildiğimden bir yandan da yazmak istemediğim maçtır.
kısaca anlatmak gerekirse:
1. patates tarlasında oynandı. ama biliyoruz ki ay yüzeyinde bile oynansa galatasaray yine kötü oynayacaktı. o yüzden zemin bahane edilemez. geçen hafta düzgün zemindeydik yine aynı berbat futbol vardı. o yüzden bi geçelim zemin laflarını.
2. sahada forvete destek veren(!) bir adet mustafa sarp ve onun arkasında orta sahaya destek veren(!) bir adet misimovic vardı. netekim misimovic bir şey yapamayınca oyundan alındı, ama iki sezondur bir şey yapamayan mustafa sarp oyunda kaldı. reykart evet.
3. lorik cana son 10 dakika mustafa sarp'tan daha çok top çalıp ileriye etkili paslar attı. ama yedekti çünkü sahada reykartın prensi vardı. evet bildiniz mustafa sarp. lanet olsun bütün yollar sana çıkıyor dostum.
4. pinoserdar özkan'ın kolombiyalı versiyonu gibiydi. kendi gölgesine bile çalım atmaya kalktı. evet hızlı bir futbolcu, evet koşu yoluna atılan bütün toplara koştu ama aldığı bütün topları da kaybetti. böyle oynayacaksa aydın yılmaz'ın yedeği olur. aydın da onun kadar hızlı, hiç olmazsa yabancı kontenjanını doldurmuyor. gerçi son dakikada içerdeki mustafa sarp'a gol pasını vermediği için gözüme girmedi değil. yine de otur sıfır.
5. kewell hiçbir şey yapmadığı gibi insua'yı da çok yalnız bıraktı. tamam daddy cool ama böyle oynayacaksa kulübede otursun.
tamam lan tamam özet geçiyorum:
galatasaray kazandı, reykart'ın yedek kulübesindeki ömrü uzadı. bu yüzden tam sevinemedik gelen 3 puana. sezon bitmeden reykart gönderilirse ilk üç için bir şansımız olabilir, ama reykart bu seoznu da takımın başında bitirirse altıncı olmak bile başarıdır.
unutmadan: ayhan akman'ın gol olan şutu 70. dakikada geldi ve bu şut galatasaray'ın o dakikaya kadar çektiği kaleyi bulan toplamda ikinci şutuydu. 4-3-3 çok güzel sistem allama.
cana iyi iş yaptı. aydın biraz koştu. stoperler iyiydi. gerisini at çöpe dedirten maç.
ayrıca, zemin önemli aga zemin düzgün olacak. patates tarlası gibi zemin. böyle zeminlerde teknik kapasitesi yüksek olan takımlar dezavantajlı olur. buca bundan dolayı yenilmiş olabilir.*
berbat bir zeminde oynanan kötü ve sıkıcı maç. yarın oynanacak derbi öncesinde bu üç puan iyi oldu ama oyun kalitemizi daha üst seviyelere çıkarmamız lazım. özellikle arda turan'ın bir an önce takıma katılması şart.