maç başladı. hani star'ı izleyen, tribünde oturan herkes içinden ve dışından "cim-bom döndü bea" dedi. o ne müthiş ataklardı öyle, nasıl pozisyonlardı öyle! geçen sene şampiyon olup şampiyonlar ligine girmeye hak kazanan türkiye birinci lig'inin şampiyonu! psv miydi bu takım acaba? tek kale oyun...
gol geldi iliç attı 1-0 oldu.
atmaz olaydın lan! niye attın ki bekle tribünlerden gelen taraftarlar gol olarak yağsın bekle bir dakka. yani bu kadar sabırsız olunur mu? neyse golü attık, galatasaray kendi yarısahasına çekildi tarfatar sustu. mal mısınız lan yoksa taklit mi yapıyorsunuz!!! ama yok burası olimpiyat stadı burada oynanacak maç. o da ne bir tane migros poşeti hızla ayhan'ın yanından geçti, bir tane de posta gazetesi song'a şık bir çalım attı. evet hayal gücü geniş bu stadda. özhan canaydın da aynı hayalleri kurdu sanırım.
1-0 gerginlik yarattı. sanki fatih terimnostradamus gibi bilmişti. ama gerets bilemedi tabi. lan gerizekalı maloğlu mal sen ne akla hizmet cihan denen top toplayıcısıyı sahaya sürersin. ümit karan'ı alıp artistlik yaparsın. necati'yi niye yedekte bekletirsin. a aklı noksan herif ayhan denen serserinin hala oyunda işi ne! hakan şükür peygamber mi ki sen oyuna kurtarıcı olarak sokup ben elimden geleni yaptım imajı çizersin. işte galatasaray taraftarı da seni böyle çizer! lan biz takımımızı en farklı skorla yenildiği chelsea maçında bile gönülden destekledik. inadık lan biz! ama yok iliç'i al sen oyundan, bok kafalı cihan'ı sok oyuna. ya inandık biz diyoruz ama gözlerimize inanamıyoruz. hani sözlük şu saatte olimpiyat stadına fırlayıp santranın ortasındaki beyaz noktaya olanca gücümle sıçmak istiyorum. yönetim nerde onlar da mı gitti? adnan polat orda bir tek.
ulan sinirden ağlamak istiyorum! küfür ediyorum belki caps lock açık yazıyorum. ama taraftarı bu kadar sinirlendiren birikim ne. olm artık patladık lannnn!!! bi yeter artık! 2000 senesinde bile daha kötü oynayarak ruhumuzla aldık maçları. değil mi sabri?
evet ilk golü yiyen mondragon'un hakkını yemeyelim! kone'ye attırmak istediği gol mü desem ne desem yarabbi!!! kapattığın köşeden yiyeceksen git diyarbakır'a al bir kamyon karpuz sat oğlum! sen böyle maçlarda hata yaparsan siktir git yedek kulübesine! adam gibi oyna götgen!
galatasaray'ın tek hedefi türk olmayan takımları yenmektir. biz öyle bir milletiz ki gereketiğine fazla değer veririz ama sabrın da bir sınırı var. sorumlu kim lan! onu çağırın bana! devlet dairesine dönmüş bir galatasaray daha nereye kadar temsil edecen bizi. diğer takımlar etsin diyemiyorum inan. yine kötünün iyisisin o yüzden susuyoruz. ne para ile ne de piskopat tarafatar ile maç kazanılır. takım ruhu ile kazanılır. geçmişte bunun ispatını yaptık ruhsuz herifler. 93. dakka da amele gibi ceza sahasında sıçar pozisyonda oturarak olmuyor mondragon efendi bu işler. ayhan, cihan gibi dallamalar oldukça, boş yere yapılan transfer oldukça, galatasaray'ın başında angut bir baykuş* oldukça daha çok sinirleniriz biz cim-bom'um. asıl bizi sinir eden de bu zayıflığa bakıp ellerinde kınayla domalıp egolarını tatmin eden içimizdeki irlandalılar. bu duruma kadar düştük. yok öyle 3-0 'dan maçı 3-2 ye getirip birşeyler beklemek. olmuyor lan! uefa kupasını maç kazanarak aldık, kaybetsek türk tarihinde uefa diye birşey olmazdı. içimden ettiğim haklı küfürler kulak zarınızın bakireliğin bozuyor değil mi! evet! görmeyin bundan sonra taraftarın koşup rakip takıma gol olmasını. 3 maymun gibi görmedim duymadım bilmiyorum yapın. bir paket sigara bitti benim ateşim sönmedi lan dürrük herifler. beni sinir ettiniz ya opera dinleyin bundan sonra. daha bişey demiyorum demeye dilim varmıyor. sülalenizle haşır neşir olmak küfürde kalmamalı artık. 1-0 önde olduğun maçı kendi sahanda kaybedersen suratına tükürürler! hatta ağzının ortasına bile sıçarlar adamın gol olup psv kalesine yağarlar! son onbeş dakika yapılan protesto için erkenmiş. bunu diyen spiker sözüm sana: aha bu maçı sunacaksan objektif bak. de ki: "taraftar'ın haklı protesto'su bu!" bırak lan anlatmayı da al fatih hocayı da içmeye git. değmez lan inan! rahat bırakın artık galtasaray'ı!
son birkaç senede lig maçlarını izlemiyorum, gereksiz yere tartışmıyorum, sinir olmamak için, hasta olmamak canımı sıkmamak için. neden destekleyelim ki? neden! 2000 yılında coşan galatasaray aşkı neden sönüyor gün geçtikçe. neden güzel giden şeyler bok oluyor! spor yorumu yazıyorsam aptal muhabbeti yaptığımdan değil, artık patladığımızdan, içinizde patladığından.
yazarı ilgilendiren subjektif entry olarak algılansa da ben tribünün sesiyim desem, galatasaray posterleriyle süslü odamdan her geçen yıl bir kaç posteri daha söktüğümü söylesem sence ben takımıma ihanet mi ediyorum acaba. ya da tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış mı! lan o dağ biziz tavşan kadar aklı olmayanlar ortada. yönetim istifa etse en aşağı 3-0 almamız gereken bu psv maçını neden kaybettik! neden lan neden!?!
hani öyle bir maç ki bu tarihinde unutulmayacak, artık şansa beleşe maç alınmayacağının ispatı bir maç bu. sadece arda, aydın, ümit karan ile olmayacak, sahada 11 kişinin olması gereken maç. uefa kupasını kaldıran hagi, hakan, emre ile avunan aklı evvel kişilerin, taraftar tarafından rakip filelerle buluştuğu, sizi hiçe sayan taşak geçilen maç. komedi sona erdi uyanın artık!
ramazan ayı malum biz de oruç tutuyoruz. maç günü hava fena değil, içimizde bir kazak, üstünde galatasaray forması bakırköy meydanından kalkacak otobüsü bekliyoruz. kuyruk uzuyor da uzuyor, otobüs de gelmiyor. elimizde gazete kuyruğa girmeden alınmış, kuyrukta zaman geçirmek için fakat gazete bitiyor, kuyruk bitmiyor. akabinde vazgeçiyoruz otobüsü beklemekten. trenle gitmeye karar veriyoruz. istasyonda beklerken ezan okunuyor birden. daha tren gelmemiş, elimizde kuyruğa girmeden aldığımız yarım ekmek tavuk döner. hemen bitiriyoruz elimizdekileri, tren de geliyor ardından. halkalı' da iniyor, bizi stada götürecek taksi arıyoruz. biraz uğraştıktan sonra taksi bulunuyor ama taksi bizi ancak stada yarım saat mesafeye kadar götürebiliyor. bizi bekleyen engebeli bir yolculuk. dağ taş tırmanmaya başlıyoruz. bazen stad görünmüyor, etrafa yaymış olduğu ışıktan takip ediliyor. artık stad görünmeye başlıyor, içeriden gelen seslerle biz de heyecanlanma başlıyoruz. normal yoldan gitmediğimiz için yola tekrardan inmemiz gerekiyor, inerken de ellerimiz yara oluyor, kanamaya başlıyor.
stad dışarıdan harika gözüküyor, o manzara karşısında dışarıdaki kuyruk insanın umudunu kesmeye yetmiyor. kuyruk bitiyor, içeride yer bulma endişesi başlıyor. 3 maçlık kombinemiz üst trübüne ait. kimse kendisine ait koltukta oturmuyor, biz de alt tribünde oturmaya karar veriyoruz. merdivenlerin altında kendimize yer buluyor, arkamızdaki koltuklara kimse oturmadığından rüzgar direk bize vuruyor. açlık ağır bastırıyor ve tren geldiğinden yiyemediğimiz ikinci yarımlarımızı da içeri sokarken zorlandığımız kolalarımızla yiyor ve arkadan esen rüzgarı aldırmamaya başlıyoruz. arkamızdaki koltuklar da dolmaya, rüzgar da bundan dolayı kesilmeye başlıyor. artık tek eksiğimiz denizin buzlu sularıdan gelen ... pardon onun şimdi sırası değil... heyecanımızı ekranda beliren liverpool' la deplasmanda oynadığımız maçın golleri daha da arttırıyor. ikinci yarı oynamış olduğumuz futbol bizi heyecanlandırıyor.
derken maç başlıyor, fena da oynamıyoruz hani. rüzgara karşı oynuyoruz, o rüzgar ki sahayı maçtan önce sulamak için fıskıyelerin püskürttüğü suları direk skorbordun olduğu kale arkası tribününe yolluyor. rüzgar galatasaray' ımızın hızını kesemiyor, sasa iliç atıyor golünü. bağarıyoruz sasa iliç oley, sasa iliç oley diye. galibiyetten emin bir şekilde takımımızı destekliyor, devre arası muhabbetlerde bunu birbirimize de onaylıyoruz.
ikinci yarının başlamasıyla birlikte olimpiyat stadı kabusu geri dönüyor. rüzgarda bizim oynadığımız kaleye esiyor ama bir gariplik var, psv daha iyi oynuyor. golü de buluyor. biraz toparlanır gibi oluyoruz. ardından korner kullanırken yediğimiz bir gol, şimdi sırası geliyor denizin buz gibi sularından gelenin... bu kadar iyi oynarken nasıl da bu hale geldiğimizi anlamıyoruz. hakan şükür giriyor oyuna. top ayağına geliyor, birileri küfür savurmaya başlıyor. takım mağlup taraftar suçlayacak birilerini arıyor. hakan' a daha fazla küfür edilmeye başlanıyor ve birileri artık buna dayanamıyor. alt tribünün bizim olduğumuz tarafında kavga çıkıyor, biz uzaklaşıyoruz.
maç bitmiş, kaybedilmiş. boynumuz bükük, cenabetliği birbirimizin üzerine atıyoruz. dönüş otobüsü tıklım tıklım, neyse eve varıyoruz. üzülüyoruz, uyumakta zorluk çekiyoruz. ama pişman da olmuyoruz maça gittiğimizden ötürü...