bağımsız yargıya yapılan bu saldırı,tüm haklarımızı bir şekilde ufak ufak gaspetmeye çalışan bir takım mütecavizlerin ortamı hazırlamasından dolayı,kendini,soyunu,sopunu,eğer türkiye cumhuriyeti varolmasaydı şimdi nerelerde olacaklarını analarını kimlerin koynunda uyurken bulacaklarını ve babalarının kimler olacaklarını bilmeyen şahsi menfaatleri uğruna dini ve milliyetçilik düşüncesini siyasi sembol haline getiren kendini bilmez,eyyamcı müptezeller tarafından gerçekleştirilmiş ve sadece o insanlara değil,bir millete bir milletin özgürlüğüne,hürriyetine yapılmıştır.
ve uludag sözlükün sözlükten soğuma nedenleri,mini mini faşolarımız,teşkilattan küçük berkaylarımız,bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan madımak katliamıuğur mumcu gibi başlıklar altına yazılanlara seri ekşi oy veren kendini bilmez,ileriyi görmez,ufku küçük fikri küçük sığ suların beyni güneşten ambale olmuş kaya balıkları,düşünceme göre kınalar yakmışlar keyfe gelerek izlemişlerdir tv başından olayları.oysa bilmemektedirler ki,hilafet gelse,laik devlet yıkılıp binbeşyüz yıl öncenin cahiliye devri araplarına uygulanan kanunlarla yaşamaya kalksak,aramızdan kimseye pastadan bir pay düşmez,mukaddes vatanımızı,her toprağında bizlerin hürriyeti için can vermiş şehitlerin kanıyla sulanmış mukaddes toprakların her bir parçasını parça parça parselleyip paylaşacaklar medeni(!) avrupa, özgürlüklerin koruyucusu(!) ulu amerika,örümcek kafalılara astıkları astık kestikleri kestik yaşamaları için bir avuç toprak verecekler,hepimiz manda altında yaşayacağız,500 yıldır ezan sesleriyle güzelleşen akşamları istanbul'un bitecek,yerine sadece çan sesleri gelecek..oysa en güzeli iki sesin birbirine karışması değil midir?oysa n güzeli bağımsız yaşamak değil midir?bırakırlar mı bizans imparatorluğunun başkentini siz gerikafalılara,bırakırlar mı megali ideanın hayal şehrini ezanlara.1500 yıl öncenin cahil arapları gibi yaşamak istemeyen bizler,sizin gibilerden daha iyi biliriz,ezan sesinin kıymetini de sakalı-ı şerif'in haysiyetini de,bayrağımızın renginin nerden geldiğini,ay yıldızın göklerde dalgalanmasının mecburiyetini de.bizler sizlerden daha iyi biliriz,ve heryerdeyiz.
17 mayis 2006 tarihinde alparslan arslan isimli hizbullahci ya da ulkucu oldugu soylenen avukat tarafindan gerceklestirilen hain ve arkasinda derin guclerin oldugunu dusundugum saldiridir.
arkasinda kimin oldugu konusunda binlerce teori ortaya konacaktir ve yuksek ihtimalle sanigin akli dengesinden dolayi birkac aydin insani daha oldurmek adina sokaga salinmasiyla sonuclanacaktir.
her sey nasil basladi? diye sordu televizyonda izledigim butun ceketli adamlar ve ciddi gorunmeye calisan kadinlar. danistay'in laikligi delmeye calisan bir bayanla ilgili karari sonucu baslamis olaylar. tabii ki halkimiz icin bu iyi bir yemdir. bu bey mutlaka bu olaydan iclenmis ve ulkenin egitimli,aydin beyinlerinin kafalarina sikmak istemistir degil mi? uyanalim beyler bayanlar! unutmayalim ki danistay'in her kararindan sonra basbakan ve meclis baskani basta olmak uzere hukumet adamlari (her ne kadar hukum edemeseler de) cikip bu insanlari dolayli yoldan hedef gostermisler ismi lazim olmayan tutucu gazetelerde bu insanlarin fotograflari yayinlanarak utanc verici sekilde hedef gosterilmislerdir. bu organize suc degildir de nedir? kim yaparsa yapsin,ne amacla olursa olsun,demokrasinin en buyuk koruyucu olan adalet sistemine hancer saplanmak istenmistir ve bugun bir sehit verilmistir. demokrasi adina carpisan bir adalet gorevlisi hayata veda etmesine firsat verilmeden temel haklarindan olan yasam hakki elinden alinmistir. islam'la alakasi olmayan biri bunu allah adina yapmistir ve birileri laik duzeni savunan bu entry'mi yine savunduklari serri hukumler tasiyan duzen adina kotuleyeceklerdir.
basbakan henuz bu konuda aciklama yapmamistir. nedense agzini acmamistir.
cumhurbaskanimiz <bkz: ahmet necdet sezer> ise hemen danistayi ziyaret ederek gercekten bu ulkede yoneticiligin nasil bir sey oldugunu gostermistir.
ayrica danistay 2. baskani merhum mustafa birden saldirida hayatini yitirmeden 2 hafta once koruma talebinde bulunmus ve bu istek reddedilmistir. daha kac sehit verecek turkiye cumhuriyeti? biz boyle susacak miyiz?
birileri bunda dis guclerin parmagi oldugunu iddia edebilir. bunu ben de dusundum tabii ki;ancak bu ulkeler islerini daha farkli sekillerde halletmekteler artik
ayrica birakin bu turk'un turkten baska dostu yoktur ayaklarini. oncelikle icimizdeki dusmanlari temizlemeliyiz. ataturk'un kurdugu bariscil duzeni zedelemek isteyenleri silmeliyiz aramizdan,beyinlerdeki orumcekleri temizlemeliyiz. biliyoruz ki isin basinda abd bile olsa kullandigi orgutun amaci bellidir. amac farkli olsa da dis guclere hizmet edilse de icerdeki curuk elmalar toparlanmali ve gerekirse bazi baslar yerlerinden sokulmelidir. bu sert zihniyete sahip degildim ama 5 tane 40 yil adalete emek vermis insanin hayatina dokunan bu saldiri beni cileden cikardi.
ben basbakan ve yamaklari gibi lanetle kinamakla kalmiyorum. sorumlular bulunana dek butun emniyet teskilatina ve bu isi siradan bir olay olarak goren,metal firtinada duydugu dis guc falan filan olaylariyla kendini kandiran insanlara uykusuz geceler diliyorum,cunku o insanlarin aileleri sizin gibi her olayda boku dis guclere atanlar yuzunden bu gece uyuyamayacaklar,gozleri kipkirmizi olacak ve daha iyi bir hukukcu olup daha buyuk isler yapmak uzere bir kismi yemin edecekler. iste o zaman bu saldiriyi gerceklestirenler ve curumus fikirlerini paylasanlar yeryuzunde cehennemi yasayacaklar.
Saldırıdan sonra medyada çıkan birçok yalan iddia gün itibarıyla yavaş yavaş çürümeye başladı.
Özellikle medyanın çirkin saldırıdan sonra henüz hiçbir şey ortaya çıkmadan yayınladığı haberlere hayret etmemek elde değil.
Şimdi bu "yalan" ve "maksatlı" haberleri ortaya çıkaralım;
Saldırganın olayı gerçekleştirme amacının türban olduğu söylenmişti. Ancak bugün ortaya çıktı ki sorgulamada böyle bir şey söylememiş. Peki kasıtlı yapılan bu türban iddiaları neden?
Saldırganın "dindar" ve "milliyetçi" olduğu basınca üstüne basa basa dile getirildi. Ancak bugünle birlikte bu iddia da yalancı medyanın elinde patladı.
Saldırganın ne söylendiği gibi namaz kıldığı ne de inançlarına bağlı biri olduğu anlaşıldı. Alkolik ve dine çok da önem vermeyen bir kişi olduğu ortaya çıktı.
Evinde yapılan aramada içkiler ve porno cd'ler bulundu.
Ayrıca saldırganın saldırıyı "tekbirlerle" gerçekleştirdiği söylenmişti sahtekar basınca. Bu iddia saldırıdan yaralı kurtulan danıştay üyelerinince yalanlandı.
Saldırgan Alparslan Aslan'ın üzerinden, Doğu Perinçek'in işçi Partisi'ne yakınlığıyla bilinen Ulusal Kanal'a ait kimlik ve "Vatansever Kuvvetler Güç Birliği"ne ait bir yöneticinin kartının da çıktığı açıklandı. Kartlar ilk kez polisce basına gösterildi. Yüzbaşı Tekin'in evinde de devletin en gizli belgesi bulundu.
Öte yandan,Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi;ne yönelik saldırıların kilit ismi ordudan atılma Muzaffer Tekin;(Atatürkçü olarak tanınan sol görüşten biri)in evinde 'çok gizli' olarak sınıflandırılmış devletin en gizli belgesi olan ve "Kırmızı Kitap" olarak da anılan "Milli Güvenlik Siyaset Belgesi" çıktı.
Anımsanacağı üzere, "Kırmızı Kitap" olarak da bilinen ;çok gizli; belge, daha önce Sauna Çetesi liderinin kasasında bulunmuştu.*
Tüm söylenenlerin aksi çıkması saldırgan ve Türksolu(Ki bu gazete hep böyle olayları körüleyen yazılar yazmış hatta hedef gösteren gerçek yayın organıdır.) adlı dergiyle bağlantısı bize her şeyi açıklıyor.
Bu çirkin saldırılarda amaçlananlar:
1-Hükümeti yıpratmak. Saldırı mevcut hükümeti yıpratmak adına başarısız bir komploydu. Amaç hükümeti zor duruma düşürmek.
2-Türkiye'deki islamcı-Laik çatışmasını körüklemek. Bizleri bölmek.
van 100. yıl üniversitesi rektörünü kelle paça hapise attıklarında gösterilen tepkileri 'hukukun üstünlüğüne inanmıyor musunuz' şeklinde bertaraf etmeye çalışan zihniyetin, 'hukukun üstünlüğüne' karşı nasıl bir tavır içinde olduklarını gösteren olaydır. bir bez parçasını, insan hayatından üstün tuttuklarını göstermektedir. nerde bunların müslümanlığı? allahın verdiği canı alma hakkını nereden buluyorlar, bu mudur müslümanlık? olayı gerçekleştiren şerefsizi ve olayların bu hale gelmesine çanak tutan basın organlarını şiddetle kınıyorum.
Abdullah Güldanıştayın aldığı türban kararı hakkında şunları söyledi..
Bu anlayış diktatör rejimlerin felsefesidir. Kaygıyla karşılıyorum. Hayretler içinde kaldık. Bunlar (bu mahkeme kararı) çok yanlış ve tehlikeli şeylerdir. Beyefendinin hangi sıfatıyla, hangi hukuk bilgisiyle konuştuğunu anlamak elbette mümkün olmadı!
Çırakları konuşur da Recep Tayyip Erdoğandurur mu! O da -bilinen üslubuyla- açtı ağzını, yumdu gözünü:
Bu kararı kınıyorum. Bu hiçbir hukuk anlayışı içinde tanımlanamaz. (Kendisi herhalde .hukukçu. (!) olduğu için bu konuları iyi biliyor. Hukukçuluğu, tahmin ediyorum ki bildiği ingilizce kadardır. Meclis albümüne kendisinin .ingilizce bildiğini. yazdırmış da!..)
Recep Tayyip Erdoğandaha sonra Danıştay.a hitaben sözlerini şöyle sürdürdü: .Efendi, bu (türban) senin işin değil, Diyanetin işi. `Birileri bunun üzerine kendisine şöyle seslenmeliydi: Efendi, hele sen bu konulardan hiç anlamazsın. Bunlar senin değil, yargının işidir
Bir başbakan düşünün, yargıya, hem de ülkenin idari yargıdaki en üst düzey mahkemesine efendi diye hitap ediyor. Aklınca Danıştayı aşağılamaya kalkışıyor.
Başbakan ve bakanları tek tek konuştu, bunlara destek veren şeriatçı medyada -gazete ve televizyonlarda- Danıştaya en ağır hakaretler yağdırıldı ve son olarak dünkü (13 Şubat 2006 tarihli) Vakit Gazetesinde Danıştay 2. Dairesinin Başkan ve üyelerinin fotoğrafları tek tek, birinci sayfadan, manşetten yayınlandı.
Onlar açıkça hedef gösterildi.
Türkiyenin ne durumlara geldiğinin, ne durumlara düşürüldüğünün somut örneklerine bir kez daha tanık olduk."
AKP iktidarı Türkiyenin gündemini sürekli olarak sıkmabaşla gerdi... Çünkü elindeki tek seçim malzemesi o kaldı. Önceki gün TBMMde AKP Grup toplantısına bile 150den fazla üniformalı sıkmabaş getirtip şarkı söylettiler. Böyle bir sahneye Meclisi alet etmekten utanmadılar.
Danıştay bunların hedefi olmuştu. En başta Tayyip Erdoğan, hemen hepsi -her karardan sonra- Danıştayı eleştiriyordu. Abdullah Gül en sevdiği gazeteninVakit` olduğunu birkaç gün önce ilan etti.
Danıştayın o kararı neydi? Başbakan, hükümet üyeleri ve şeriatçı basın o kararı diline niçin dolamıştı?
Ankarada devletin bir anaokulu müdürü okula sıkmabaşla gidip geliyor. Ankara Valiliği bu öğretmene uyarıda bulunuyor. iki kez disiplin cezası veriliyor. Sonunda Valilik, bu kişiyi görevden alıyor. Gerekçe: Anaokulu öğrencileri her türde yönlendirmeye açıktır, bu öğretmen kötü örnektir ve görevde kalamaz. Öğretmeni görevden alıp başka bir yere atayan idare, yani Ankara Valiliği idi. Öğretmen Danıştayda dava açtı, davası reddedildi. Gerekçe: "Okulun niteliği nedeniyle Valilik işlemi doğrudur." Çığırtkanlık yapıp saptırdıkları karar işte bu.
Bu karar bugüne kadar Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa insan Hakları Mahkemesi tarafından verilen tüm sıkmabaş kararlarıyla örtüşüyordu.
En başta Başbakan ve bazı hükümet üyeleri ve onları izleyen şeriatçı basın, kararı çarpıttı. Topluma "Danıştay sokakta bile türbanı yasakladı" biçiminde sundu... Ve Danıştay üç aydan beri sürekli hedef gösterildi.
Başbakan 5 Nisan günü "Açık konuşuyorum, Danıştayda birçok engelle karşı karşıyayız"dedi.
Dün Danıştay basıldı. Cumhuriyet tarihinde böylesine yüz kızartıcı bir olay ilk kez yaşandı. Peki bundan sonra ne olacak?
Hiçbir şey! Dün saldırıyı hep birlikte kınadılar, lanetlediler!
Bizi yönetenler istifa etmeyip yerlerinde kalacak, yine pişkince demeçler verilecek, Vakit gazetesi ve benzerleri yayınlarını aynen sürdürecek. Bakalım bundan sonra sıra kime, kimlere gelecek.
Gözleri aydın! Ektiklerini biçiyorlar. Şimdi kına yaksınlar.
düğmeye kimlerin bastığı açık değilmi..
filler tepemizde tepişirken biz zavallı çimenlerin oturup uzun uzun yorum yapmasının, fikir yürütmesinin ne faydası olacak bilemiyorum aslında ama öncelikle hepimizin, aklı başında herkesin ortak fikri, olmaması gereken, üzücü bir olay olduğu. fakat faillerin bir önce yakalanması ve cezalarının verilmesini dilemek bile komik geliyor bana şuan. çünkü objektif her insanın görebileceği gibi yine -daha öncede yaşamıştık sanki aynı şeyleri- birileri tarafından yine düşmanlıklar körüklenmek, kutuplar belirginleşirmek isteniyor. lütfen yanlış biliyorsam düzeltin benim bu ülkede yaşananlardan haberim mi yok bu ülkede başörtüsü yıllardan beri yasak değil mi zaten? yeni mi başladı bu yasak yoksa bu saldırıyı yapan kendini bilmezlerin yeni mi aklı başına geldi. yasak savunucusu insanlar ve gazeteler yeni mi başladılar yasaklardan taraf olmaya? bu konu artık bu yasağı bizzat yaşayanların bile gündeminde değilken, asıl haksızlığa uğrayanlar mevcut durumu kanıksamışken, şimdiye kadar şu ülkeye yapmadığı kalmayan, siyasilerimizin pardon hepimizin babası, tutup ta gayet de provakatif bir söylemle gündemin ortasına oturtmuşken bu konuyu, ülkenin onca sorunu varken sırf genel seçimlerin ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklamış olması sebebiyle biryerleri tutuştuğu için ortaya bir sorun yaratılıp, sonrada bu sorun üzerinden birilerinin suçlanmaya çalışılmasından başka eğer bu saldırıyı yapan kendini bilmezler saldırı anında gerçekten allahuekber demişlerse, bunu inandıkları din uğruna yaptıklarını düşünüyorlarsa burda direk bir tarafı suçlamak, karşı saldırıya geçmek yerine yapılması gereken bu korkunç derecedeki cehalete dikkat çekmek, kendiyle aynı fikirde olmayanla savaşmak değilde cehaletle savaşmak olmalı. yoksa fikirlerimizi ancak ve ancak takım muhabbeti yapıyormuşçasına savumaktan başka bişey yapmak gelmez elimizden. bu da sorunun çözümüne ne kadar katkı sağlar bunun cevabını size bırakıyorum. tabi sorunlara çözüm odaklı yaklaşanlara bu söylediklerim.