özlemişiz...
sevdalıya 2 hafta çoook.
yine sevda peşinde inönüdeydik nitekim.
söyleyeceklerimizin bir kısmını 2 hafta önce söylemiş, başkanın paralı adamları tarafından linç edilmeye çalışmıştık.
ama söyleyeceklerimiz bitmemişti.
sadece bizim mi?
nihat'ın da söyleyecekleri vardı.
en güzel şekilde söyledi.
inönü semalarında 'onsuz geçen' 8 yılın ardından tekrar kahveeeeci sesleri yankılanırken, bize düşen nostalji yapmaktı gözleri yumaraktan.
sonra da dalyacının golüyle coştuk çok baba olan bobo, en sonunda hatırlamıştı baba olduğunu gol vuruşuyla.
maçın geneline bakarsak ortada bir mücadeleydi. pek de birşey oynamadık zaten. ama önemli olan kazanmaktı benim için, iyi futbol elbet gelir. rakipler döküle döküle puanları aldılar sıra biraz da bize gelsin bal kaymaktan biraz da biz tüketelim.
4-0 olurdu, hemde rahat olurdu. 2 gol vardı ki kaçan oraya nartallo'yu koysan bile atardı belki. ama serdar ve uğur zor olanda ısrarcı oldular.
ha birde gecenin 'kahramanı' vardı. cenk işler nasıl arif erdem jenerasyonundan olduğunu bize ceza sahasında sergilediyse, hüseyin göçek'te cem papila'yla gönül bağı kurmaya kararlıydı.
federasyona inat, hakemlere inat öyleyse.
taraftarın kalbindeki çoktan çizikleri atıp, iyice yerleşen fabian ernst ve matteo ferrari kırmızıyı gördü ama çok da kızmadık onlara. 9 haftadır sahaya yüreklerini koydular, bu kadar da olsun.
nitekim ihtiyacımız olan bir gol, üst üste birkaç galibiyet diyorduk.
herşey sırayla gelecek.
los galacticoslar döküm döküm dökülecek,
brezilyalıların takımı tökezleyecek.
başından beri dedik lig 10 hafta değil.
34 hafta dedik.
güneş doğmadan sabah olmaz dedik.
ve 'şampiyonluk hasretiyle çok çile çekmeden' de gelen şampiyonluktan pek de hazetmedik.
çileleri çektik.
şimdi sıra bayramda.
aç kollarını kartalım süzül,
yakışır sana.
güzel bir hikayenin sonunu görelim bu da başlangıcı olsun.
startı verdik.
saat 20:00'de başlayacak maça gitmek için molekuler biyolog ile 14:47 sularında karar verip, bilet aldığımız maçtır. maçtan önce havamızı bulur gibiydik. saat 6 buçuğa doğru üsküdar motor iskelesinden hareket eden motorla kabataşa geçtik. klasik olarak çakmaklar ayakkabıların içine koyuldu. bozuk paralar çekirdek vs. gibi şeylere harcandı. ve mabedimize*** gelmiştik. dünya üzerinde molekuler biyolog ile birlikteyken bu kadar heyecan ve mutlulk içerisinde olduğumuz başka bi şey yok. derken üst aramalrı da tamamlanarak kapalı kutudaki yerimizi almıştık. herşey çok güzel başladı fotoğraf çekmeler ufak ufak içimizden besteler söylemeler. kapalı alttan üst tarafa doğru insanları çekmek değişik bi duygu. bu sırada tribün dolmaya başlamıştı. kasımpaşa taraftarlarının "yeter yıldırım demirören yeter" adlı tezahüratının üzerine hiç işimiz olmadığı halde 10.000 kişi kadar bir koroyla kasımpaşalılara bestemizi söyledik. mabed iyiden iyiye dolmuştu. yeni ve eski açıkta belirli oranda boşluklar olsa da doldu diyebiliriz..
takım sahaya ısınmaya çıkmış tek tek futbolcuları çağırdığımız sırada kimi çağırırsak bütün takım geliyorlardı. bu da arkadaşlığın üst düzeyde olduğunu gösteriyordu. bir tek rüştü gelmedi. hakan'ı çağırdık rüştü'yle gelmek istedi rüştü kabul etmedi ikisini birden çağırdık yine rüştü istemedi. o hareketten sonra rüştüye ıslıklar küfürler yükselmeye başladı..
neyse maça gelelim. Beşiktaş, denizlispor maçına olduğu gibi bu maça da hızlı başlamıştı. üst üste ataklar sonuç getirmese de bu sezon 8. maçını oynayan 8 numaralı formasıyla nihat 8. dakikada kendisinden aylardır beklediğimiz golü atıyordu. sıra tribünlerde yani bizdeydi. önce klasik olarak "yeter yıldırım demirören yeter", "demirören yeteeeer" tezahüratlarını hep bir ağızdan söylüyorduk. tribünler denizli maçındaki olumsuz havayı üzerinden atmış gibiydi tabi ufak tefek atışmalar itiş-kakışlar oldu. yine dengeli bir oyun vardı sahada kasımpaşa yüklenmeye çalışıyor fakat becerisi olan ancak heyecandan ne yapacağını bilemeyen bir halde atak yapıyordu; derken murat erdoğanın şutu rüştü'nün bakışları arasında direkten dönüyordu. herkes birbirine ne olucak lan bu takımın hali diye sorarken yine 8 milyon euroluk tabata harika bir topuk pasıyla bobo'yu gol pozisyonuna sokuyor, bobo da 100.* maçında kendine yakışan şekilde golü atıyor ve tribüleri rahatlatıyordu..
herşey iyi gidiyordu. taa ki mustafa hoca yusuf-tabata ikilisinin yerine uğur-serdar özkan ikilisini oyuna sürene kadar. bu ikili öyle iki gol kaçırdılar ki akla mantığa uymaz. serdar nihat'ın pasıyla kaçırdığı pozisyonun ardından uğur'dan fırça yerken biz tribünde kahroluyorduk. biraz önce sanki serdar'ı fırçalamamış olan uğur aynı pozisyonda bu sefer serdar'ın pasını dışarı bırakıyordu. ve bu sırada nihat yerini ibrahim üzülmeze bırakmıştı. nihatı çılgıncasına alkışlayan taraftar evladını bağrına basıyor ve gönlünü alıyordu..
takım galibiyeti hemen hemen garantilemişken fabien ernst* çift sarı karttan atılmıştı.. yine anadolu takımı gibi oynamaya başlamıştık. top çevirmemiz gerekirken ve böyle oyunculara sahipken geleni gökhan zan stili ileri vuruyorduk. ve sonunda savunmanın arkasına atılan topta artık g.tündeki kıllar kadayıf olmuş arkadaşımız cenk işler savunmanın arkasına sızıyor bunu farkeden matteo ferrari nizami şarjla -bana göre hemen vurmayın- topa cenkten önce dokunup kornere atıyordu. biz de tehlike bitti derken penaltı+kırmızı kartla sarsıldık. penaltı golüyle fark bire inmişti.. ve 4.hakem 5 dakikalık uzatmayı gösterince herkeste bir korku oluştu. ama bu kazadan sağ salim çıktık.
gelelim ekstralara:
1)rüştü'yü tebrik ediyorum. çünkü bütün takım arkadaşları teknik direktörünün yanındayken santraya kadar gelip rakibin başlamasını engelledi (bkz: futbol oyun kuralları).
2)ibrahim toraman'ı özlemişiz. ön libero da oynasan bitanesin. hoşgeldin kaptan.
3)tabata az kaldı olucak bu iş.
4)fabien ernst oley oley oley
saldır Beşiktaş
sensin şampiyon
ne fener ne cimbombom
ne de trabzon
her zaman her yerde
şampiyonlar ligi'nde
kral sensin bu alemde bella ciao melodisiyle..
beşiktaş'ın gelecek hafta çok zorlanacağını bugünden belli eden maç. wolfsburg deplasmanından yorgun bir şekilde eskişehir'e geçecek olan beşiktaş'ta ernst, sivok ve ferrari olmayacak. Bakalım eskişehir forvetleri bu fırsatı tepecekler mi ?
bir japon bir de fransız arkadaşımla izlediğim maç. fransız olan "red, taraftarlar ne diyo hacı?" sorusuna "bizim başkanın adı 'yeter yıldırım demirören' de tezahürat yapıyorlar eheh" diyebildim. gel de anlat diatta'yı, 8-0'ı, 4-1'i, baki'yi falan...
haftaya eskişehirspor karşısında, defans hattında forma bulmama imkan sağlayan maçtır. tüm beşiktaş seyircisinin son dakikalarda aklına cem papila'yı ve hüseyin göçek'in ailesini getirmiştir.
beşiktaş ne zaman yükselişe geçecek olsa hakemler tarafından engellenmeye çalıştığının kanıtıdır bu maç. Sen beşiktaşın en iyi adamı Ernst'i at ardından bi penaltı ve defansın bel kemiği olan Ferrari'yi at 5 dakika uzatma ver. Bu hafta hakeme rağmen kazandık da haftaya eskişehir gibi bi takıma karşı elinde Sivok Ferrari Ernst yokken nasıl bir defansla çıkacağımızı merak ediyorum? Beşiktaşın başına önce beşiktaşın hakkını yedirmeyecek beşiktaşı ezdirmeyecek bir başkan lazım.