- sakarya da yıkılan elmas otel in enkazında bir erkek ve 4 kadının aynı odadan cesetlerinin çırılçıplak çıkarılması...
- sakarya adliye binasının temeli ile havaya kalkıp yere çakılması, (ki nöbetçi erler dilini yutmuştur bu olayda)
- depremde enkazdan çıkan bir aileye arabanın çarpıp öldürmesi,
- enkazda teyzenin altınlarını çalmak için kolunu kesen bir hırsızın öldürülüp, cesedinin sanki enkazdan çıkmış gibi gösterilmesi,
- düzce de düğünden bir gece önce damadın arkadaşının evinin enkazından çıkan gelin,
- sakarya daki erenler mezarlığı nda dervişlerin dua etmesi(bu mezarlık bana yakındı ve birçok kişi bunu söyledi),
- depremde ortaya çıkan ışıktır ki bunu ben de görmüşümdür... (bkz: agharta)
- enkazda kalanlara çıkışı gösteren melekler veya erenler... (birçok kişiden duydum bunu)
- deprem gecesi gökyüzünün yıldızlarla örtülü olması (ben bu kadar yıldızlı bir gece daha görmedim),
- güneş tutulmasının depremi tetiklediği iddiası,
- depremden kurtulanların artçılardan sonra pencerelerden atlaması ve birçok kişinin hayatını yitirmesi..
- enkazdan çıkan çocukların organ mafyası tarafından kaçırılması,
- bir ay sonra enkazdan çıkan teyzenin "her gece biri bana su getiriyordu" demesi ...
.........
belki bu iddialar yalan ama şunlar gerçektir;
- halkın yardım olarak gönderdiği giysi ve kıyafetlerin depolarda çürütülmesi,
- halkın yaptığı bağışlarla memurların maaşlarının ödenmesi,
- askerin kombassan ve bazı şirketlerin yardım getirmesine izin vermemesi...(istersen eksile ama gerçek.. ordaydım ve gördüm)
- namaz kılmasını bilmeyenlerin bile abdest alıp donla atletle sabah namazını kılmaları. ( ben böyle bir şey hayatımda görmedim daha.. düşünsenize tüm mahalle yanyana çimenlikte namaz kılıyorsunuz.. dualar edip, ağlıyorsunuz.)
- 7.4 ten kat ve kat büyük olmasına rağmen sırf bu şehirlerin ohal yüzünden 5 yıl vergiden muaf tutulmasını engellemek için rihter ölçeğini düşürmek. (gerçektir)
siz unutabilirsiniz ama o anı yaşayanlar bunları unutmayacak, unutturmamaya çalışak. allah düşmanımın başına böyle birşey vermesin.*
sonuna kadar okuyun lütfen çok önemli detaylar var!!!
Marmara Depremi
17 Ağustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarıya atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ali Kırca' nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda enkazdan kurtarılan bir bayan şunları söylüyordu;
"O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu,depremden farklı bir şeydi. Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük'ten Avcılar'a kadar geniş bir alanda görülen "ateş topu" ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı. Kimine göre de Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre işi PKK bile yapmış olabilirdi.
Nitekim CNN televiyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında depremin arkasında PKK mı var?" sorusuna "Sanmıyorum" cevabını vermişti. Oysa bu sorunun doğal yanıtı "siz ne saçmalıyorsunuz, depremle PKK'nın ne alakası var." olmalıydı. Bu soruya verilen cevap, akıllara, PKK'nın deprem oluşturabilme ihtimalinin olduğunu düşündürdüğü gibi, yapay depremlerin olabileceği sonucuna da götürmektedir.
Bu teoriler arasında akla en yatkın olanı, Future Times da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattı'nda meydana gelebilecek büyük bir depremin, Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola Tesla tarafından geliştirilen bu düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli tekniğini, hem Ruslar, hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle, tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar'da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'daki Ant dağlarında tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı.
Bu araştırmalar Amerika'da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezlerinde yürütülüyordu. Bu arada, Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde de sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi.
Bölge zaten yılardır bu amaçla sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler, depremden hemen sonra, Türk Telekom'un; Türkiye'nin sismik bilgilerini Pentagon'a ileten NATO Üssü'nün iletişimini nasıl kestiğini ufak puntalarla gazetelere düşen haberlerden hatırlayacaklardır. ABD'nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları, San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi israilli 2 uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük üssüne getirilerek oradaki, yeraltı, denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değildi. Deney başarılı olacağından sonunde kimse normal dışı bir şeyin olduğunu fark etmeyecekti.
Bu amaçla Gece Şahini tatbikatı" nın Gece 03:00 da başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00 da düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye alınacaktı. 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece bir şeyler yanliş gitti Doga kendini yönetmek isteyenlerden bir kez daha intikam almişti. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Zayiflayan ve titreyen elektrikler geri geldiginde, gece saat 03:05'i gösteriyordu.
Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk cocuk, o enkazın altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratılan...
işte o andan sonra çantalardan çıkan "Q planı" çalışmaya başladı. ilk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin "benim de telefonum kesikti" şeklinde garip bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı ve başbakan şaşkındı. Saatlerce "üzgünüz" bile diyemediler.
4 dakika içinde israil Başbakanı Barak ve birleşik Devletler Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda israil'de, Ben Gurion'un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da israil Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanlığı'na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6'ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını istanbul'a çevirmek için Pentagon'dan emir aldılar. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye'ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. israilli askerler ve üst düzey subaylar o gece gölcük'te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu...
Bunun nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hiç kimse bu güne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan, ya da telaştan, enkaz altında kaç israil askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç israil askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı, ne de israil böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize "yardım" için geldikleriydi.
Hemen bir hastane kurdular. Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkartarak götürmekti. Biz de "Bak şu israil'e helal olsun, hemen yardımımıza koştu" diyerek sevindik. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı'da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran Tesla makinesinin kalıntılarını toplayıp, yeraltı ve yerüstündeki tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bölgeye gitmesine izin veriliyordu.
Amerika tüm imkanlarını seferber etti. Clinton Amerikan halkından Türkiye'ye yardım etmesini istedi. Kasım'da Türkiye'ye geleceğini ilan edip; Ecevit'in de bu arada Amerika'ya (belki de binlerce şehidin diyetini konuşmaya) kendisini ziyarete geleceğini haber verdi.
ilk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un; "yabancılara tek bir hasta bile vermem" demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer hastanede tek bir hastanın bile tedavi edilmediğini, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir israil gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulmasını, şimdi yadırgayabiliyor musunuz? Enkaz altında binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuz var. Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya'da Johnnyler, Susanlar ve Aliceler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilsin.
-bir hafta kadar bir sure, 17 agustos gecesine kadar her gece saat 3 te uyanmam -ki butun kutsal degerelr uzerine yemin ederim- annemin yanina gidip uyuyamadigimi soylemem. (sicaktan belki)
-deprem gecesi annemin evdeki tepsilerden birininin devrildigini duymasi ve ben zannedip beni dovmek uzere kalkmasi. o esnada depremin olmasi.
-mutfak camindan balkona cikmak istedigimiz sirada mutfaktak camlardan birinin babamin elini kesmesi babamin 35-40 saniyede 3 defa bayilmasi ve ancak deprem bitince evden cikabilmemiz.
-sabah oldugunda eve girildiginde (beni gondermemislerdi) mutfagin her yaninin cam kiriklariyla dolu olmasi hatta bulasik makinasinin icindekilerin disari firlamis olmasi. buna ragmen hic birimizin ayaginin kesilmemesi. ( evden cikarken)
- kuzenimin olmeden once mahallede bulununan (kendisinin calistigi) fabrikanin salterlerini indirmesi ve buyuk bir yangini onlemesi. ve o fabriknin enkazinda kalmasi.
- kuzenimin enkazin hangi bolgesinde kaldiginin bulunamamasi ve dayisinin ruyasina " ben duradayim dayi gelin beni alin" demesi ve cenazenin ordan cikmasi.
- ve kuzenimin universiteyi kazandigi sene vefat etmesi.
- kocasini kaybeden bir kadinin gozlerindeki morlugun buyuklugu.
- 2 kisilik cadirda alti kisi kalmamiz ve depremden sonra gelen yagmurlarda sirilsiklam olmamiz.
daha aci gercekler:
- depremden bir hafta sonra memleketimden sakarya'dan ayrilmamiz. bambaska bir kultur oln aydin'a tasinmamiz.
- muhafazakar bir sehirden bambaska bir yerde kendimi kaybetmem.
- her iki tarafa da ait olamamam.
- arada kalmis bir birey olarak 3 senedir gitmedigim memleketimi hic ozlemiyor olmam.
hiç unutmam, 5 gün sonra fenerbahçe - trabzonspor maçı vardı. normalde ayın 20sinde yanıma gelecek olan, izmit'te ikamet eden bir arkadaşım ısrarlarım sonucu 16 ağustos'ta yanıma gelmişti. o gece saat 2 gibi yanıma geldi. aramızda aynen şu diyalog geçti;
- ya uyuyamıyorum, içimde çok kötü bir his var.
+ sıcaktandır.
- rüyama dedem girdi, eve çağırdı beni.
+ ...
- ben bi annemi ariyim abi, yoksa içim rahat etmicek.
annesini aradı ama ulaşamadı. uzatmıyayım, arkadaşım o depremde bütün ailesini kaybetti. bir şekilde o kurtulmuştu ama olanlardan hep kendini sorumlu tuttu, orada olsaydı ya da o an yola çıksaydı ailesini kurtarabileceğini düşündüğü için kendini suçladı. geçen seneye kadar psikolojik tedavi gördü ve o günden beri maç izleyemiyor.
depremin merkez üssüne 100 m uzaklıkta olan apartmanımızın, bir fayın sağdan diğerinin solan çarpmasıyla dengede kalması ve ailemin canlı kurtulması. sağımızdaki ve solumuzda koca koca apartmanların yerle bir olması ve bir gün önce vakit geçirdiğim arkadaşlarımı bir gün sonra kaybetmem...
depremin oluşunun askeri bir operasyona bağlanması fena bir efsanedir.
bu çok büyük bir efsane olmakla beraber, doğa olaylarının birbirinin işaretçisi olduğu marmara bölgesindeki-o dönemde marmara bölgesinde bulunmuş olan- herkes tarafından gözlenmiştir.
insan işi doğa olayı fikri yıldızların yeryüzüne yakınlaşmasını sağlayamaz.
ayrıca bir fay hattı deneyi hayvanların bu dönemde verdikleri tepkilerin farklı olmasını da sağlayamaz. 1999 yazında en dikkatsiz insanın bile muhtemelen hatırlayacağı işaretler vardır. karıncaların toprak dışında yuvalanması, akreplerin gündüz dahi etrafta dolanmaları, hayvanların huzursuz tavırları vs. bizlerin, görebildiği ve farkedebildiği hayvanların hareketleri bunlarken, denizdeki hareketlilik de bazı kuruluşlar tarafından tespit edilmiştir.
bunu bir deney yapamaz efendim. insan işi deney doğanın bir yanıyla oynarken diğer yanında koordinasyon sağlayamadığı için dengeyi bozmaktadır, dünyanın dengesi bu nedenle bozulmaktadır zaten.
büyük bir fay kırığında ortaya çıkan enerji zaten denizde patlama benzeri ışığın ne olduğunu açıklayabiliyor.
yıllardır marmarada bir deprem beklenmekteydi zaten, türkiye coğrafi yapısı nedeniyle genç dağlar ve dolayısıyla pekçok fay hattına sahip bir ülkedir. bu da birkaç yüzyılda bir bölgenin yapısını değiştirecek biçimde depremlerin oluşmasına sebebiyet verir. götünden teori üretip bunu yazanlara inanmak mantıklı gelebilir ama "özünde" mantıklı da değildir. bilimsel açıklaması ve bu depremlerin tarihi bir geçmişi ve tarihi olacak bir geleceği var. istanbul' u yerle yeksan edecek, (umarım gerçekleşmez) hesaplamalara göre istanbulun iki yakasının da denize yakın ve doldurma bölgelerini denize geri götürecek bir deprem beklenmekteyken amerika filan demeyi bırakın, herşeyi insandan bilmeyin de önleminizi alın. zira hükümet, "güncelliğini yitirdiği için" deprem araştırmalarını durdurmuş durumdaydı en son(2008 mayıs ayında açıklandı).
bir de beni derinden etkileyen başka efsane var. 3-5 teyze bir araya gelmiş deprem hakkında konuşuyorlardı;
-evliya geldi, uyandırdı. sonra bana dedi ki; kızım korkma şimdi evler sallanacak ama size bir şey olmayacak
-sonra gitti.
-camdan baktım herkesin evi sallanıyor bizimkisi sallanmıyor
-karşıya baktım ne göreyim!!! her evin tepesinde dev cinler var kara kara, evleri sallıyorlar.
(bu arada diğer kadınlar onaylıyor)
-bir de beyaz melekler var onlar da bazı evleri tutuyorlar.
burdan anladık ki, deprem halkın büyük kısmının içindeki dede korkutu ortaya çıkarabiliyor, sallantı sonucu beyin sulanması denilebilir.
valla 17 ağustosta cin görmedim, melek görmedim. basiretim mi bağlandı, gönül gözüm mü kapalı bilemiyorum ya da cidden 7 nokta 4 bize bir uyarıdır, "bak şimdi sallıyoruz istanbul depreminde yıkarız bu evi" gibisinden. bunu da söylediler çünkü.
-akut'un askeriyenin yaptığı enkaz çalışmalarına kızarak büyük bir bölgeyi terk etmesi ve askerlerin can havliyle "hadi aslanlarım, hadi canlarım" nidalarıyla en az yüzer(100er) kiloluk kolonları, tekbaşlarına tutup fırlatmaları.
-akut'un orada göz yaşları içinde, kendi aileleri için ağlayıp sızlayan insanlara, akut t-shirtü dağıtarak kameralara çekmesi. bunun sebebi de, ne kadar fazla çalışanla gelindiği gösterilmeye çalışmasıdır. *
yıllardır uyarılan bir depremin, askeri bir operasyona mal edilmesi çok garip. türk uzmanlar 1994'ten beri bağırıyorlardı; "büyük bir deprem olacak lütfen, önlem alınız!" diye, fakat dinleyen yoktu. 94'ten beri bilim ve teknik'te neredeyse her hafta başka bir deprem yazısı yazılıyordu ama kimsenin bundan haberi yoktu ve ne ilginçtir ki büyük bir istanbul depremi yaşarsak gene bu askeri operasyonlara atılacaktır. üstelik haarp teknolojisi henüz ispat edilememiş bir araştırmanın ürünüdür, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
deprem başladığı esnada teknesiyle balıkta olan bir balıkçının, deprem başladı anda denize düşmesi akabinde denizde sıkışan basınç sonucu metrelerde yukarı fırlaması ve tüm gölcüğü kuşbakışı seyretmesi.
deprem anında uyanıktım ve marmara denizine yakındım her yer sallanırken yerde bembeyaz flaş gibi ışık saçan dev bir ışık patlaması (ses yoktu) ve bu ışık patlamasıyla yıldırım gibi bir ışık seli gökyüzüne doğru aktığını gördüm...