17 ağustos 1999 gölcük depreminde yazarların o an yaptıkları şeylerdir. Valla ben uyuyordum. Evimiz istanbul da. Deprem bitince annem telaşla uyandırmıştı. Allah a şükür o dehşetli saniyeleri uykuda geçirmiştim. Gerçi daha sonra 12 kasım düzce depremini canlı yaşadık. Gölcük kadar değildi belki ama düzce depremi de istanbul u fena sallamıştı.
valla rusya'da olduğumu hatırlıyorum ama ne yaptigimi tam olarak hatirlamiyorum. öğrenir öğrenmez türkiye' ye telefon yağmuru başlamıştı ama ulasamiyorduk sanki.
Maalesef Kuşadası'nda yazlıkta kıçımızı devire devire uyuyorduk. öğlen uyandığım için anca o zaman öğrenebildim, ama haberler tam olarak alınamadığından bu kadar büyük boyutlu olduğunu algılayamadık bile. Ta ki ertesi güne kadar.
Galiba o gün değil de ertesi gün denize falan gitmedik televizyonda haberleri dehşetle izledikçe üzüntüyle oturduk kaldık, hafiften de ilkel bir korku sardı tüm bünyemizi tabi.
düğün misafirleri gelmiş herkes hazırlığa yardım ediyordu. 12 den sonra erkekler uyudu kadınlar ise nevresim katlama, ütü yapma gibi ceyiz hazırlığı içinde geceyi 3 yaptı. o zamanlar küçük bir çocuk olan ben; babamın çığlıklarına, devrilen vitrinin sesine, dışarıdan gelen uğultulara uyandım... gerisi bilindik hikaye.
küçüktüm o zaman tabi, yataktaydım bi uyanmışım karşımda annem duruyo. kadını atakan sandım bi an. neyse konumuz bu değil, "anne noluyo yaa" falan dedim uyku sersemliğiyle, bana "rüzgar evi sallıyo" dedi. çok ciddiyim. şimdi soruyorum anne kafan mı güzeldi neden öyle bişey dedin diyorum. küçük olduğumu ve korkmamam için öyle söylediğini söylüyor.
gece depremin yerle bir ettiği sırada yapılanlardır. Ben izmitteydim. uyuyordum. gece yer altından bir gümbürtü geldi önce, sonra da deli gibi sallanmaya başladı her yer. elektrikler gitti, gökyüzü kızıl renge büründü. anneme seslendim. yatak odalarının kapısının arkasında bir halı vardı, o düşmüş kapıyı açamamışlar paniklemiş annem. sonra nasıl aşağı indik bilmiyorum hatırlamıyorum ama herkes çığlık çığlığa bağırıyordu. karşıdaki apartman yıkılmış, göçük altındakilerin sesleri geliyordu. herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu. Allah bir daha hiç kimseye göstermesin.
ben 6 7 yaslarindaydim o zaman. zaten 99 ve 2001 arasi hep depremler oldu. kac kez cogu insan gibi evden asagi arsalara indigimizi sabahladigimizi hatirlarim. 17 agustos depreminde annemlerle baska sehirdeydik.
askerden yeni gelmiştim. uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımla gece birbuçuk-iki'ye kadar hasret giderdik, takıldık. sonra ayrıldık ikisi benimle geldi bizim eve gittik çay içmeye. diğerlerini bir daha hiç göremedik.
şişli fulya, akşamdan arkadaşlarla köpek gibi içmişiz. gece saat 03:05 sanırım. birden irkildim uykudan. ole bi sağa sola baktım. sallanıyoz arkadaş. heralde dedım sarhoşuğun verdiği etki bana öyle geliyor sandım. balkona çıktım. herşey gayet alalade. panik bağrış çağrış yok. bi cigara yaktım. sonrada yattım uyudum.sabah bi baktım herkes battaniyeler elinde dışarıda. ozaman anladım deprem olduğunu. allahım korumuş yüce allahım. eğer o akşam içmemiş olsaydım. belki balkondan atlayıp ölür veya biyerimi sakatlardım.
sabah kalktığımızda bitişik oturduğumuz rahmetli dedemin sesi sonuna kadar açılmış eski radyosundan öğrendik.
askerden geleli tam 3 ay olmuştu ve (bkz: tam güneş tutulması) gerçekleşeli 6 gün geçmişti.
uyuyorduk. annemin zelzele oluyo kalkın zelzele dediğini hatırlıyorum. o sırada abimle biz cok küçüktük ilk kez depremi yaşıyorduk. gece gece abimin çoraplarını giymeye çalıştığını hatırlıyorum. korkmuştuk baya. çok şükür bi hasar yoktu. *
Şanlıurfa'da askerdim. depremi sabah uyanınca öğrenmiştim. o zamanlar cep telefonları şimdiki gibi yaygın olmadığı için, ankesörlü telefonların önü emekli kuyruğu gibiydi.sıkıntılı bir gündü.
ranzanın beşik gibi duvara çarpması ile uyandım. kardeşimle birbirimize sarılıp kapının eşiğinde bekledik. o bekleyiş sanki bir ömürdü. tüm yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Anam oda kapısında deli gibi haykırarak beni uyandırmaya çalışıyordu. Babam da elinde silahı onu ezip odaya daldı, hırsız sanmış. Kapıya koştuk, arabamın üstüne çakmakla çalışan boktan televizyonu kurmaya çalışıyordum. Kalabalığın içinde artistlik olsun diye eve tekrar çıkarım dedim, montları ben alırım hesabına. Lakin artçı sarsıntılar beni evde yakaladı, ödüm bokuma karıştı, bana ölüm günüm bugünmüş dedirtti. Allah bir daha göstermesin.
yataktaydım. evimiz küçük olduğu için kız kardeşim abim ve ben aynı odada her zamanki gibi mışıl mışıl uyuyorduk.
büyük bir gürültüyle uyandık. kimse buna anlam verememişti. abim erken fark etti durumu ve bizi uyandırmaya geldi.
ben uyandım ve yatakta bağdaş kurmuş şekilde olanları izlemeye başladım. olanlar şuydu: abim odanın içinde ne yapacağını
bilemez bir şekilde ağlayan kardeşimi susturmaya çalışıyordu ve üzerine bir şey düşmesin diye başını eliyle koruyordu.
bir yandan da bana sesleniyordu kendime gelebilmem için ama ben hiç bir şey duymuyordum. olayın şiddetinden ötürü şok
geçiriyordum. odanın kapısının yanında yüksek bir dolap vardı, bu dolabın üzerinde bir kaç tane halı kışın kullanılmak
için sarılmış bir şekilde dolabın üzerine kaldırılmıştı. sarsıntıdan ötürü bu halılar kapının önüne yığıldılar.
annem ve babamın bizim odaya ulaşamamalarının sebebi bu halılardı. bana öyle geliyor ki saatler sürdü o kapıdan içeri
girip bizi dışarı çıkarmaları ama sonra gerçeği öğrendim ki her şey bir kaç dakika içinde olup bitmiş.
deprem deyince aklıma hep anneme sorduğum bir soru gelir:"anne biz yarın da hayatta olacak mıyız?"
dua etmek. öncesi uyumak bir az öncesi tuvalete gitmek için kalkmak. sonrası dışarı çıkmak. ve istanbul'un gökyüzünü o güne kadar ilk defa yıldızlarla dolu görmek.