bugün

görsel
Unutmayacağız.
uzmanlar uyardi ve hep uyariyor
“Yeni bir deprem başta istanbul olmak üzere bütün Marmara bölgesini şiddetle vuracak, dikkatli olalım.”
Yine başta istanbul olmak üzere her yerranta kurban edildi.
Toplanma bölgeleri olarak ayrılan yerlere bile gökdelenler, AVM'ler yapıldı. Çarpık yapılaşma zirve yaptı.
Ruhsatsız, kaçak ve çürük bina inşaatlarında rekorlar kırıldı…
Ve üstelik, şimdi bunlardan para tırtıklamak için korkunç bir imar affı getirildi.

imar affı
kentsel dönüşüm adı altında milyarlarca lira para toplandi
amaç yandaş zenginlerin evlerini resmi(!) hale getirtmek..

allah sonumuzu hayır etsin.,
Evin koridorunun boydan boya çatlarken çıkardığı sesi, ömrü yangından insan kurtarmak ve çatıdan çatıya atlamakla geçen babamın o çatlayan koridorun duvarına yaslanıp bembeyaz bir vaziyette anneme "gidiyoruz." deyişini, annemin antrede bayılan ablamın suratına su serpişini, alelacele üzerime geçirdiği kıyafetlerin desenini, akrabalarımızın oturduğu semte doğru giderken arabanın camından burnuma doğru gelen kesif tentürdiyot kokusunu aklıma kazıyan tarih. Babamın korktuğunu ilk kez görmüştüm. Ama altı yaşımdayken bile onu o hale getirenin bizim canımızdan duyduğu endişe olduğunu biliyordum.
Tamam büyük acılar oldu ama Ölenlere uzülmek huyum değildir.

8 yaşındaydım ve hayatımdaki en supersonic tecrube belki de buydu.

istanbulda bunaltıcı hatta bayıltıcı nem ve sıcaklık vardı o gece.

Ev zangir zangır titriyor bir o yana bir bu yana gidiyordu sanki

Cocuk odasında uyumama rağmen tuhaf bir enerjiden kaynaklı olsa getek sanırım salona dogru bir astral seyahate çıkmıstım deprem anında.
salondaki manzarayı annemin babamın deprem karşisındaki tepkilerini ve avizenin bir o yana bir bu yana gidip gelişini bardakların catır çutur kırılışlarını görüyordum. Depremin ortalarına doğru olacak sanırım annem deprem oluyor deyip bizi salona getirdiğinde hala uykuluydum ama vaziyet tam da uykuda gördüğüm gibiydi.

Rüyamda 20 saniyeyi en az 5 dakika kadar hissetmişimdir. Uyandiktan sonra da deprem zaten hemen bitti.

Sonra dısarı çıktık.

Gokyüzüne baktığımda hiç görmediğim bir cisim gördüm sarı, ne ay ne yıldıza benziyordu kalınca dilimlenmiş bir taze kaşara daha çok benzetebileceğim ecis büçüs altın sarısı renginde bir cisim.

Ve her şey inanılmayacak bir yakınlıkta.
16 ağustos 1999/gölcük

askerden geleli 19 gün olmuş.

gölcük sıcak...ama öyle böyle değil, çok sıcak.

sabah saat 10.00 civarı sağlık ocağına gittim ayağımdaki alçıyı aldırdım. nasıl rahatladı ayağım. alçının içinde pişmiş de ben farkında değilmişim.

öğleden sonra dükkandayım, liseden arkadaşlarım geldi. erkan, fahri, ilker, serdar, serkan.

hoşbeş muhabbetten sonra planlar yapıldı, akşam kavaklı sahilindeyiz, takılıcaz..eski günleri yadedicez.

akşam saat sekizbuçuk, altı arkadaş kakara kikiri sahile iniyoruz, ama hala çok sıcak..öyle böyle değil..

serkan'ın evinde almanya'dan misafirleri varmış. "bir kızları var" diyor "yengeniz olur heee şişşşş"..

ilker babasıyla kavga etmiş, ondan yakınıyor. "olmuyor hacı" diyor "olmuyor anasını satayım, aynı işde babayla ol-mu-yor".

serdar gene aynı serdar hiç değişmemiş, zayıflıktan ölecek.

erkan'da benim gibi askerde teskereye tabi ameliyat olmuş yeni gelmiş, iki sakat girmişiz kolkola sağa sola sarkıyoruz, dünya s*kimizde değil.

gece saat oniki buçuk civarı "hadi" diyorum "kalkalım artık , bizde kimse yok. gidelim eve bi çay yapalım sabaha kadar devam muhabbete"

alayı geri vites yapıyor yok efendim geç oldu sabah iş var diyor biri diğeri babamla papazım şimdi dışarda kalmıyım tedirginliğinde serkan efendi misafir kızı görebilmenin telaşında..

bi erkan geliyor beraber gidiyoruz bize..

hatuna tefon açıyorum, o zaman cep telefonu yok bizde.. zaten sayılı adamda var..
pahalı meret.

saat 03.00 civarı telefonu kapatıyorum oturma odaya giriyorum.. erkan sızmış.

-şişş alooo kalk olm çekyatı açalım da rahat yat lan.

+ne yatması olm uyumayamı geldik muhabbet zamanı şimdi eee anlat bakiim naap.......

binanın tüm menteşeleri tüm demirleri yeryüzündeki en korkunç sesi çıkartmaya başlıyor. aman yarabbi hayatımda yaşadığım ve belkide yaşayacağım en büyük korku...

ölmek üzereyiz... her şeyin sonu...

kapının eşiğinin altında sarılıyoruz erkanla birbirimize..

eşhedüenla ilahe illallah....

öyle sıkı tutumuşum ki arkadaşımı ameliyat yeri kanamış, çok sonra farkediyoruz.

ikinci büyük sarsıntının ardından tozdan zindan olmuş sokağa çıplak ayaklarımızla inişimiz. tam önümüzdeki komşu binanın enkazından gelen çocuk ağlaması "anneee annee nerdesiniz?" ömrümünüzün sonuna kadar unutamayacağımız acı tecrübenin ilk detayı olarak hafızamıza yer ediyor. sahi acaba ne oldu o çocuk.

serkan, misafirleri ve ailesinin tamamıyla beraber rahmetli oldu.

bizim dükkanızımız bir daha hiç açılmadı.

ilker'in babası dükkanı ilker'e bıraktı, araları iyi şimdi.

fahri akyazı'ya göçtü, depremden sonra bir daha görüşemedik.

serdar aynı amk. hala zayıf.

aradan yıllar geçti, şimdi kentsel dönüşümle alakalı çalışmalar başladı, hasarlı binalar yıkılacakmış. baktım listeye bizim ev yok. biz mezarımızda oturmaya devam edecez.

artık gölcük'de hava hep soğuk..ısınmıyor.

rabbim ölenlere rahmet etsin, bir daha yaşatmasın.
görsel
cehennem gibi bir geceydi. kıyamet gibi...
20. yılı geride bıraktık. Allah bir daha göstermesin.
Türkiye'nin kara günlerinden biri.
Haala ders almadığımızı düşünüyorum. Marmarada bu şiddette yine bir deprem olsa - ki çok olası - tüm şehir ceset kokar 2 3 hafta enkaz altından leşlerimizi çıkaramazlar.
17 ağustos gibi bir felaketin doğurduğu tarifsiz sonuçlardan ders alınabilseydi istanbul bugün böyle bir talan ve gelişigüzel imar şehri olmazdı zaten.
hic suphe duymadıgım bir gercek var. eger o kara gece yeniden yasansa ve bu kez istanbul'u vursa tas tas ustune kalmaz. bir millet ve bir devlet boylesine korkunc bir felaketten neden ders almaz anlasılır gibi degil.
yaklaşık 18 bin kişinin hayatını kaybettiği deprem.

ölüm bir insan için dahi ne kadar trajik.
18 bin insan.
18 bin farklı hayat, düşünce, karakter, 18 bin can.
yüz bin yarım kalan hikaye.

ve neden?
ondan 3, bundan 5 kuruş kısalım diye.

peki bir hata yaptık, çok ağır bir bedel ödedik.
ama akıllandık.

akıllandık mı gerçekten?
artık ondan 3, bundan 5 kuruş kurtaralım kafasından kurtulduk mu?
can güvenliğini her şeyin önüne aldık mı?

yoksa tarih yeni facialara mı gebe?

hayatını kaybedenlerin yeniden ve yeniden mekanı cennet olsun.
Devletimiz ve medyamız depremi ilk önce Avcılar'da oldu sandı. iki üç gün istanbulun dibindeki yerlere hiç bir yardım gitmedi götürülemedi. Bu olanlar sanılmasın ki yaşanmayacak toplum ve devlet aklı 99 da neredeyse bugün hala daha orada. ..
Bu ülkenin en karanlık, en vahim, ölü ve kayıp sayısının halâ muamma olduğu günüdür.

Bu günü birebir Kocaeli'de yaşayan bir birey olarak, o anı anlatmaya ne gücüm var ne de isteğim.
O andan sonrasını ise anlatacak kelime yok!

Göçük altında kalanların imdat çığlıkları, kalanların ağıtları, şaşkınlığımız, korkumuz, günler sonra şehri saran kesif ceset kokusu...

Anlatılmaz yaşanır bir durum ama hiç birimiz, hiçbir millet, hiçbir ülke yaşamasın.
Lütfen yaşamasın!
Çook amin!
üzerinden 20 yıl geçmiştir.

hala gözümün önünde. koşarak salona gitmiştim. ayakta zor duruyordum. sanki perdeler yere değiyor gibiydi. en sonunda yere düştüm. öleceğimi sanmıştım. sarsıntı bitti sonra.
O gün hiç unutamadığım an deprem sonrası evden dışarı çıktığımızda gökyüzündeki yıldızların sanki elle tutabilecek yakınlığa gelmiş olması ve pes peşe iki tane yıldızın kaymasıydı.
Liseden çok yakın arkadaşımın annesini alan o kara gün.

Bana bile anlat(a)madı düşünün ne kadar acı bir durum.

Umarım bir daha yaşanmaz diyeceğim ama imkansız.
hiç unutmam . babam beni kucağına almış, komşumuzun siyah bmw aracına oturtmuş, hep beraber top sahasına inmiştik. Sabaha kadar oradaydık.
Bazıları sokaklarda
Bazıları çadırlarda
Bazıları barakada
Yaşıyoruz Sakarya’ da

Alayına isyan olsun
Sakarya’ ma yemin olsun
Bu şehirde ölüm olsa
Kaçanlarda kancık olsun.

Çok kara bir geceydi. Allah tekrarını yaşatmasın.
O günleri unutmak mümkün değil.
Akıllara kazınan büyük felaket tarihi.
Insani olduren, deprem degildir. Insani olduren, deniz kumundan ev yapan muteahhit ve turk adalet sistemidir. Zira katil muteahhit veli gocer 2011 yilinda tahliye edilmistir, idam edilmesi gerekirken.
8 yaşında çocuktum o gün. 'Şans eseri' kendi şehrimde değildim ama babam abim ablam yaşadılar o günü. Tam 20 yıl olmuş. Babamın telefondaki dehşetli sesini 3-4 metreden sanki yanımda konuşuyormuşçasına duymuştum. Ne komşum ne ailem ne de arkadaşlarımdan kimseyi kaybetmedim çok şükür ama her yıl bu günü sanki en yakınlarımı kaybetmiş gibi hissederek yaşıyorum. Bu şehrin travması 20 yıldır düzelmedi bundan eminim. Ölenlere rahmet kalanlara sabır diliyorum.
17 agustos'ta ziyarete geldigimiz akrabamizda, istanbuldaydik. o ugultu, tam durdu derken ikinci bir kez yeniden ama bu defa cok daha siddetli baslayan deprem, sanki bir kavanozun icine konulmuşta rastgele savruluyormussunuz gibi saga sola carpip doga karsisinda acizligin dibini tatmaniz, kipkizil gok, elini uzatsan yuzlercesine ayni anda dokunabilecekmissin gibi hissettiren yildizlar, çöken telefon hatlari, durmadan artan sekilde revize edilen ölü sayilari, mecburen sokaklarda gecirilen gunler... v.s.
allah bir daha yasatmasin diyelim ki yasatirsa geri dondurulemez nice aci sonuclari olacak.
tabi birde rahmetle anmak icin; (bkz: ahmet mete ışıkara)
(bkz: deprem dede)
cok sey ogrettin sagolasin, varolasin...
Sesimi duyan var mı ulan!