17 ağustos 1999

entry900 galeri38 video5
    41.
  1. birileri çok sevindi bu gün yaşanan felakete. ne de olsa dinden uzaklaşan, allah'sız lar ölmüştü. bebekler mi, onlar da allah'sız anne babaların çocukları olarak, günahkar biri olacaklardı ne de olsa. o yüzden onlara da iyi oldu.

    7 nokta 4 yetmedi mi diye pankart açan o "hakaret, küfür, ağır derece argo içeren" hatunun gülümsediğini görüyor gibiyim deprem sonrası.

    dit : (bkz: bazen küfür edip bazen edememek tuhaf be sözlük)
    8 ...
  2. 42.
  3. unutulmaması, unutturulmaması gereken tarih.
    2 ...
  4. 43.
  5. bir daha allah böyle bir felaketi göstermesin dediğim; hala üzüldüğüm olay.
    6 ...
  6. 44.
  7. asla hatırlamak istenmeyen bir gün çoğu insan için ve bana acı günleri hatırlatmakta. bu büyük afette hayatına kaybedenlerin rabbim günahlarını affetsin mekanları cennet olsun ve geride kalanların başı sağolsun!.. rabbim bir daha böylesi büyük acılar yaşatmasın. rabbim felaketlerle bizleri imtihan etmesin duası ile...
    2 ...
  8. 45.
  9. amerika için 11 eylül neyse, türkiye için de 17 ağustos odur dediğim tarih.
    3 ...
  10. 46.
  11. bu gün yedinci yıl dönümü olan marmara depremin tarihi.

    doğum gününüz bu güne denk geliyorsa bir daha kutlayamazsınız.
    4 ...
  12. 47.
  13. annem ve kardeşimin doğduğu, sayısız dostumun ve tanıdığımın yitirildiği gün.
    insanlar dışarıda hiç birşey olmamışcasına dolaşıyor gölcük'te. biraz önce izmit'te bir düğünden havai fişek attılar.
    evet unutmamışız.
    4 ...
  14. 48.
  15. türk insanının hafızasının ne kadar zayıf olduğunu gösterir tarih...
    3 ...
  16. 49.
  17. her ne kadar ilk iki yılda herkesin diline sakız olarak "unutmayacağız" lafını dolasa da bugüne baktığımızda herkesin sakızdan nasıl sıkıldığını anlamamıza yardımcı olacak, evlerin yıkılmasına sebep olan mimarlara lanet okumamızı gerektiren tarih.

    o mimarlar türkiye'nin gelecekteki siyasetçilerini, iş adamlarını, mühendislerini, doktorlarını çaldı.

    o mimarlar bize idamın yerine göre ne kadar yerli olduğunu gösterdi.

    o mimarlar cehenneme nasıl gidilmesi gerektiğini öğretti bizlere..

    son olarak o mimarlar "aa o rus bunun çocuğu!" dememize sebep olarak dilimizi kirletti.
    3 ...
  18. 50.
  19. Hayatın ikinci yüzünü gördüğümüz tarihtir. insan ölümle burun buruna olunca ne düşünür? O gün öğrendim ki hiçbir şey düşünemiyor. Kitlenmiş gibi kalıyor, konuşamıyor, yaşamadıklarını film şeridi gibi geçiriyor aklından. Garip varlık insan hep yaşamak istediği günler var. Bitmek bilmiyor. insan yüz yaşına gelse yüz yıl daha yaşamak ister derler. Doğrudur. Hayat hiç bitmek istemez ki!
    5 ...
  20. 51.
  21. teröre verdiğimiz canlar yetmiyormuş gibi, sorumsuzluğa ve duyarsızlığa verdiğimiz 10 binlerce can içimizi yakıyor. 17 Ağustos 1999 okulun ilk senesi bitmiştir. Bursa'daki fabrikaların götü dibine girmiştir ya izmitte kalır seka kağıt ta staj yaparsın. Bok var. Saat 03:02 dir. Körfezde içersin, sıçarsın. 1 hafta önce kullar beldesinden yahya kaptan kokoşlar semtine taşınmışsındır. deprem ...

    *. *
    5 ...
  22. 52.
  23. günün tek karelik özeti;

    http://img501.imageshack....img501/4422/depremng1.jpg

    bir fotoğraf ancak bu kadar güzel anlatabilirdi olayı. anlatmaz olasıca.
    11 ...
  24. 53.
  25. sadece 45 saniye de 20 bin ölü ve ardlarında, yakınlarını sevdiklerini yitirmiş onca insan bırakan doğa olayı deprem. 8 yıl ne çabuk geçmiş dedirtir insana bu tarih. bu tarih bize göstermiştir ki müteahhitlik kavramının içi boştur, oysa ki inşaat mühendisleri niye vardır. türkiye de bir deprem gerçeği var, ve onunla yaşamayı öğrenmeliyiz evet ama, tüm bunların özünde plansız, programsız ve denetimden yoksun bir devletin varlığı yatmakta. peki o nolucak? hiroşima'yı unutan dünya bunu da unutacak.

    teyzemin en çok korktuğu ölüm şeklinin başına gelmesine, ve giderken yanında 17 yaşında yiğenimide götürmesine sebebiyet veren bu deprem, bize öyle acılar bıraktıki ardından istesekte unutamayız artık. *
    3 ...
  26. 54.
  27. ortaokulda iken çok uzağında olduğum, fakat pek sevdiğim bir hocamın kaybı ve izmit'te yaşayan teyzemin ve ailesinin hayatta kalması ile bana çok farklı duyguları bir arada yaşatan talihsiz gün.
    4 ...
  28. 55.
  29. unutmadığımız, unutmayacağımız, unutturmayacağımız acı. bu kara günde beyazlar içinde gökyüzüne süzülen bütün merhumların toprağı bol olsun.
    4 ...
  30. 56.
  31. Hiçkimsenin yıldönümü dışında hatırlamadığı tarih bazıları hariç o kahrolasıca günde annesini babasını kardeşini sevgilisini canını ciğerini toprağa verenler sadece onların aklında o gün. bizim ise sadece bugün bir iki televizyon programı haberlerde seyredilen eski görüntüler o görüntüleri görünce okunan bir fatiha akıtılan bir damla gözyaşı dışında ne zaman aklımıza geliyor
    4 ...
  32. 57.
  33. ulusal yas günü ilan edilmesi gereken tarih.
    4 ...
  34. 58.
  35. adapazarı'ndayım merkeze kuş bakışı 30-40km uzaklıkta bir kasabada 5 katlı bir binanın 4. katında yanlızım. biraz tv izleyip yattım. gece yatağımda birden gözlerimi açtım, niye açtığıma bir anlam veremedim, yanlızdım, ses yoktu derken tekrar kapattım ve büyük bir gürültüyle sarsıntı oldu yerimden hopladığımı hissettim bu deprem sarsıntısı değildi bir sey çarpmış gibiydi çok kısa bir duraksamanın ardından deprem başladı beşik gibi sallanıyordum, daha önce hiç böylesini görmemiştim hiç düşünmeden içgüdüsel olarak kapı eşiğine gitmek istedim ama sarsıntı o kadar etkiliydiki yatağımdan kalkıp hemen başucumdaki kapnın eşiğine güç bela ulaştım ve sımsıkı tuttum, bitsin diye bekledim ama bitmiyordu, sanırım bina yıkılacak diye içimden geçiriyordum aslında içimden neler neler geçirmiyordum ki 45 saniye sığması imkansız hesaplar, planlar içinde ailemi düşünüyordum onlarda yakın bir köydeydiler. 20-25 saniye geçmiştiki duraksadı yavaşladı depremin şiddeti hissediyordum, sanırım bitiyor bina yıkılmadan dedim kendime. ama tekrar şiddetlendi bu defa daha şiddetliydi ve artık hiç umudum kalmamıştı binanın hızlı bir şekilde sallanmasının yanı sıra bir sağa bir sola yatıp kalktığı hissediyordum ve kalkışında bu defada yıkılmadı diyordum. bitmiyordu işte bitmiyordu ne bina yıkılıyordu ne deprem bitiyordu. allah'ım bu nasıl şey diye içimden geçiriyordum evde kırılan tabak çanak sesleriyle gürültü kulakları sağır edercesine devam ediyordu.

    bitti. deprem durdu. ben inanamadım önce tekrar başlar diye kımıldayamadım yerimden. bekledim. yok başlamıyordu bina yıkılmamıştı hemen dışarı çıkmam lazım tekrar başlarsa kesin yıkılır bina başlamadan çıkmalıyım burdan dedim. ya merdivenlerdeyken başlarsa diye endişe ederken merdiven boşluğunda çığlıkları duydum korktum aşağı inmeye yukarı çıkmaya başladım can havliyle aşağı doğru inen biriyle çarpıştım bana ''aşşaa aşşaaa'' diye bağırdı. hemen döndüm apartman giriş kapısını görünce sanki hayata geri dönüşün kapısını görmüş gibiydim o kapıdan çıkacaktım ve herşey bitecekti. bitti de. derin bir nefes aldım hemen yolun karşındaki caminin minaresi gözüme ilişti minare sapasağlamdı ucu eğilmişti biraz. biraz rahatladım. evdeyken içinde bulunduğum binanın dışında pek sağlam bişeyin kalabileceğini düşünmüyordum. caminin bahçe duvarına oturdum. etraftan insanlar geliyordu bulunduğum yerde ışık vardı ve meydan gibi genişti. ''ne oldu'', ''bu nasıl şey'' diye herkes şok içinde ağlamaklı birbirine soruyordu. kimse olan bitene anlam veremiyordu. oturduğum yerden içinden çıktığım binaya baktım sanki az sonra çökecek gibi geliyordu. gözümde defalarca çöktüğünü görmeye başladım. kendimi iyi hissetmiyordum. kaldığım yere 2-3km uzaklıkta akrabalarım vardı önce onların yanına gitmek en doğrusuydu. önce yürüdüm etrafıma bakındım yıkılan binalar var mı diye yoktu. bir anlam veremedim. iki farklı yol vardı önümde, benim tercih ettiğim yolda yokmuş meğer yıkılan bina, diğer yol üzerinde onlarca bina çökmüş ve onlarca insan hayatını kaybetmiş.
    ışık yoktu yolda bir ara zifiri karanlık oldu önümü göremez oldum. korktum koşmaya başladım ve artık dayanamıyordum gözümden yaşlar akmaya başladı. hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. biri yolumu kesti 40 yaşlarında bir adam. o ağlamıyordu ama zor tutuyordu kendini belliydi. ''geçti oğlum ağlama'' dedi. devam ettim. akrabalarıma ulaştım. onlar evlerinin önünde oturmuş çaresizlik içinde bekliyorlardı. çok sürmedi ailem önce eve gitmiş sonra tahmin edip nereye gidebileceğimi beni almaya geldiler. daha bir rahatladım. bitmez dediğim saniyer bitmiş dakikaların geride kaldığı, saatlerin saatleri kovaladığı günler geçmiş. artık üstünde çatı olan yapılara girebilir olmuştum. şimdi ise 8 yıl önce şanlı olduğum için kurtulduğum depremle yine yüzyüzeyim. evet artık çatısı olan yapılara girebiliyorum ama bodrum katlarına girmek istemiyorum. her an deprem olacakmış gibi ''şimdi olsa şöyle yaparım böyle yaparım'' gibi planlar üretmek zorunda hissediyorum kendimi. istanbul depremi olacak orası kesin, ben bu defa şansımla kurtulabilirmiyim bilmiyorum.
    12 ...
  36. 59.
  37. o günü yaşayanların çoğu gece ışığı kapatmadan uyuyamıyorlar. hala ve hala...
    5 ...
  38. 60.
  39. saat gecenin üçü, elde portakal suyu dolu bir bardak ve karşımda tv duruyor. televizyonda, kanal d avrupa kanalında ruhsar dizisinin tekrarı. birden, ortalık sallanmaya başlıyor. her zamanki geçici küçük depremlerden biri sanılıp tınılmıyor. ama, bir türlü geçmek bilmiyor. o sırada annem de uyanmış beni çağırıyor. beni sıkı sıkı tutup aklından geçen bütün duaları okumaya başlıyor. bir ara duracak gibi olan deprem 2 saniye sonra daha da şiddetli ve alttan vuruyor. bütün bu olanlar 47 saniyelik bir depremde gerçekleşen ama bir türlü geçmek bilmeyen bir zaman dilimine ait. hemen yan komşuya gidiyoruz. olayın vehametini henüz anlayamadığımızdan, komşunun oğlu olan arkadaşımla annelerin tedirginliği ile ilgili dalga geçiyoruz. neyse, rastgele tv açılıyor tekrar. karşımızda hakan aygün, belli ki adamı palas pandıras toplayıp stüdyoya çağırmışlar. gözünden uyku akıyor. haberi verirken besbelli halinden. ilk haberlerden net bir şey alamıyoruz. ama gün ağarmaya başlayınca, tablonun vehameti ortaya çıkıyor. gerisi malum. yıkılan yuvalar, hayatlar, ölenler, sağ kalıp da ruh sağlığından olanlar...

    bir de depremle ilgili aklıma gelince halen tiksindiğim bir kaç şey vardır. madde madde...
    1- malesef deprem olduktan sonra türkiye'de ne kadar hırsız, yağmacı vs var ise bulundukları illerden kopup, yıkıntılarda para, altın vs yağmasına girişmişlerdi.
    2- bazı din bezirganları olayı din sömürüsü için kullanmıştı. halen de kullanıyorlar. örneğin, cübbeli ahmet hoca... ne demişlerdi mesela; bu deprem kocaeli, yalova sahil boyundaki fuhuşun artması nedeni ile olmuş (o zaman, antalya ve bodrum'un heder olması gerekir) enkazlardan hep çıplak insan, kadın çıkmış. sanki millet yaz vakti takım elbise ile yatacak. sonra; yok, o gün donanmada verilen kokteylde türlü rezillikler yaşanmış da allah da bunları cezalandırmış. ve daha bir sürü bok yemenin türkçesi olan din bezirganı yorumları. ayrıca, bir kaç yıl önce türban eylemlerinin birisinde bir kız, elinde "7,4 yetmedi mi" yazan bir pankart taşıyordu. onu öyle görünce elindeki pankartı alıp da ...
    3- yıkılan bir sitenin havadan fotosunu çekmişlerdi. yaklaşık 8-10 blok çökmüüş. çökmek de laf mı yerle bir olmuş (allahtan henüz sitede ikamet başlamamıştı) ama içlerinde bir tanesi ayakta, sapasağlam. meğer o bloğu, gelen yapı denetimcilere gösterip onay alıyorlarmış. kısaca demek ki istenince yapılabiliyor. bazı hastalıklı düşünce sahiplerinin mantıklarına göre de herhalde," o sitede bir tek inançlı kişilerin oturduğu blok çökmedi" diye propagandası yapılırdı eğer ikamet başlasaydı.
    11 ...
  40. 61.
  41. hayatların söndüğü, söndürüldüğü tarih... insanları yerin altından gelenin değil, yerin üstüne yapılanın öldürdüğünü öğrentik 17 ağustos'ta. uzaktan gelen davulun sesini kulaklarımızın dibinde duyduk. hoş, şimdi ne o davul sesi duyuluyor, ne de davulcu var görünürde: şu sıralarda tek duyduğumuz ses boş teneke sesi, ne kadar da çok çıkıyormuş meğer...

    kaç yıl geçmiş on binlerce insanın öldüğü, ölmediklerine şükreten yüz binlerin de evsiz kaldığı geceden bu yana... kaç yıl geçmiş çocuklarını toprağa veren ana-babaların onlarla beraber toprağa girdiklerinden beri... sesimi duyan var mı cümlesinin ve duyamadığımız, ama söylendiklerinden emin olduğumuz binlerce cümlenin tüylerimizi diken diken etmesinin üzerinden kaç yıl geçti... sadece anne demeyi bilen bebeklerin, tek bildiklerini kaybetmesi üzerinden... kaç yıl geçti... kaç yıl geçti ki, biz her şeyi unuttuk? kaç yıl geçti ki, hayata daldık yine biz düşünmeden hiçbir şeyi? titreyip kendimize gelmemiz(!) için daha kaç şiddetinde sarsılmamız gerekiyor... ve kaç canı toprağa gömmemiz gerekiyor ya da kaç damla daha gözyaşı lazım...

    söylenen ve söylenecek çok şey var... ama kaç kere daha söylemek lazım...
    6 ...
  42. 62.
  43. 63.
  44. sarsıntıda üstüme düşen dolapla o sallantıda resmen seviştiğim gece.

    bu gece, olası istanbul depreminde neler yaşayacağımızın bir preview'idir.
    2 ...
  45. 64.
  46. 65.
© 2025 uludağ sözlük