17 ağustos 1999

entry900 galeri38
    216.
  1. yürekleri de enkaz altında bırakan bir tarih her hatırlandığında sizi mahveder...unutmayalım ama reklamda yapmayalım be sözlük...kötü oluyorum.*
    3 ...
  2. 217.
  3. o günü daha dün gibi hatırlıyorum.. apartmandaki herkesin dışarı kaçışını da, o sıralar bizim oralarda yıkım olmamıştı,bu yüzden şanslı sayılırdım. hemen herkes gibi otoparktaki arabamıza koşmuştuk, bir yandan da o sıralar neredeyse sınırlı olan telefonla insanlara ulaşmaya çalışıyorduk..
    3 ...
  4. 218.
  5. Gerçekleşeli bugün itibariyle 11 yıl olmuş büyük felaketin tarihidir.

    11 yıl oldu, tam 11 koca sene geçmiş aradan, zarar görmüş ya da benim gibi hasar görmemiş biri, fark etmeksizin, o depremi yaşamış olanların hafızasında hala dün gibi duruyor o bitmek bilmeyen 45 saniye.

    Uyuyorduk. O zaman henüz evlenmemiş olan, düğününe 12 gün kalmış, aynı odada kaldığımız ve hemen karşı yatağımda uyuyan ablam uyandırdı "Kalk canım, kalk, korkma canım tamam mı? Deprem oluyor, korkma, panik yapma sakın". Çok büyük sayılmazdım, sadece 11 yaşındaydım. Dünyaya geleli 11 yıl olmuş bir çocuk ilk defa deprem görüyordu hayatında ve en şiddetlilerinden birini, hem de bitmek bilmez bir süreyle. 45 saniyenin bu kadar uzun olduğunu, bunu yaşamayan kimse bilemezdi. Bana korkma diyen ablam da bana söyleme de çok korkuyordu doğal oalrak.

    Ablamın uyandırmasıyla gözümü açtım, oda bir yukarı bir aşağı sallanıyordu, uyku mahmurluğuyla önce idrak edemedim neler olduğunu! Sonra kendime geldim, hayatımda en korktuğum zamanlardan biriydi, "Allahım ne olur dursun artık, dursun!" diyordu insan içinden. O an yaşadığınız her saniye karşınızdaki koca betonların üstünüze geleceğini hayal ediyorsunuz, buna alıştırmaya çalışıyorsunuz kendinizi. 45 saniye ki siz her saniyeyi aynı korkuyla, yaşayıp yaşamayacağınızı bilmeyerek geçiriyorsunuz.

    Koridora çıktık, hala devam ediyordu sarsıntı, annem babam dua ediyordu bunun sona ermesi için. Uğultuların arasından insan bağırışları! Sallanan avizeler, ayakta durmaya çalışma çabası.

    Bitti en sonunda o sonu gelmez 45 saniye. "Birşey var mı? Bir zarar var mı sizde?" diyenler apartmanda. Karşı dairmizde oturan halam, üst katta oturan o zaman yaşayan babaannem, alt katımızdaki amcam, komşular herkes birbirine soruyordu. "Bir zarar var mı?". Kimse hala ne olduğuna inanamıyordu.

    Dışarı çıktık. Sokaktan başlayarak yüzlerce metre ötedeki park da dahil hiçbir yerde en ufak bir boşluk yoktu. "Mahşeri kalabalık" denilen şeyin neye benzediğini ben asıl o gece gördüm. Hayatında ilk kez deprem görmüş, hem de böyle şiddetlisini uzun süreyle yaşamış bir çocuk olarak çok korkmuştum, dişlerim istemsizce birbirine vurup takırdıyordu. Pijamalarla sokaklara dökülmüş insanlar, sırtlarında birer ince battaniyeyle dolaşıyorlardı.Elektirik yok, doğalgaz yok, su yok, telefonlar kilitli iletişim yok!

    Herkes tanıdıklarını, sevdiklerini arıyordu, şanslı olanlar kilitlenmiş şebekelerden ulaşabiliyordu birilerine. Kimse inanamıyordu. Çoluk çocuk dışarda yaşamaya alışmıştık sanki bir gecede. Parklara getirilen küçük tüpler, yer kalmadığından kavşak ortalarındaki yeşilliklere kadar çıkıp orada oturan insanlar. Ağlamalar, bağırışlar... Türkiye'nin geri kalanından kopmuştu o an bu yerler. Elektirk olmadığı için hiçkimse televizyon kanalıyla haber alamıyordu, ancak pilli radyolardan duyuyorduk : "Kandilli Rasathanesi'nin verdiği bilgiye göre..." , "Şu an için net bir haber alınamamakta...", "Tüpraş rafinerisi patladı, büyük yangın var" , "Merkez üssü Gölcükmüş" , "Biz demiştik" diyen jeoloji mühendisleri, "yıldırım baskı" yapan gazeteler ve birbirne karışan pek çok ses, haber vs. Korkuyorsunuz, korkmanızla beraber, bunlar da iç içe geçince sağlıklı düşünme yeteneğinizi tamamen kaybediyorsunuz.

    Depremin merkezine yakın yerlerdeki ya da istanbul'daki diğer akrabalara, sevilenlere ulaşma çabası daha da zor. Yoğuluktan çalışmayan bir telefon şebekesi, GSM şebekeleri dahil ulaşmanız neredeyse imkansız. Aklınızdan geçiriyorsunuz, acaba yaşıyorlar mı?

    ve sonra sokakta çaresizlikten birbirine umutsuzca bakan binlerce insan. Akıllara gelip de dile gelmeyen pek çok şey. Oradaki insanlarla konuşmaya çalışmanız, konuşmalısınız, çünkü şok geçirmiş bir durumdasınız ve bir şekilde iletişim kurmak zorundasınız.

    2-3 gün sonra eve dönüş. O anın hatırları aklınızdan geçerken, silinmesi zorken. Sallantı anında durduğunuz yer, işte daha bir zaman önce üstüme gelecek diye korktuğunuz beton bloklar. Yukarıya bakın, "deprem" ile gözünüzde özdeşleşen, durmadan sallanan lambalar.

    Bitmeyen artçı depremler, 3-4 şiddetindeki bir artçıyı bile 7 gibi hissedip korkmanız. Azcık titreyen bir eşya olsa, hemen "Sallanıyoruz" sanmanız, gözlerin hemen avizeye çevrilmesi, bu neredeyse bir yıl sürdü bende ve hala nadir de olsa böyle olduğunu sanıyorum. Yine hala gözlerim hemen avizeye çevriliyor.

    Ya deprem sonrası eve dönüşte, televizyonu açmanız, bir kere daha şok geçirmeniz nasıl olurdu peki? Bir tek yer değil ki : Kocaeli, Sakarya, Yalova, Avcılar, Düzce, Kaynaşlı, Değirmendere, Gölcük... "Her yerde yaralandık, her yerde öldük biz". Yetişmeyen yardım ekipleri, az gelen ceset torbaları, üzerinde pijamalarla uykusunda sonsuzluğa göçmüş sayısız insan. Kumundan deniz kabukları çıkan inşaatlar, yanındaki bina un ufak olmuşken kendisine birşey olmayan apartmanlar, yanındaki çocuğu, annesi, kardeşi vs. üzerine devrilen dolapla, mobilyayla vs. hayatını kaybetmişken, bir eşyanın yarattığı küçük boşluk sayesinde hayata tutunan şanslı mı şanssız mı olduğuna asla karar verilemeyenler.

    "Orta hasarlı - ağır hasarlı -hasarsız" teşhislerine aşina olmak. Ellerinde ekmekle enkaz önünde fotoğraf makinesine yakalanmış yaşlı bir amca, "SESiMi DUYAN VAR MI?" diyen sayısız kişi, felaket paniği ve acelesi içinde cenaze namazı bile kılınamadan götürülüp gömülen, kokmasın diye mezar üstü kireçle kaplanan cesetler, hala göçük altında kurtarılmayı bekleyen ve bir umut yaşaması ümit edilenler, "Amerikan yardımına ihtiyacımız yok" diyerek şov yapmaya çalışan ruhsuz, çıkarcı Sağlık bakanı, 2.Dünya Savaşı zamanından kalma yırtık ve soğuk geçiren Kızılay çadırları, birkaç on metrekareyi zor bulan prefabrik evler için gelen malzemeler, 11 yıl sonra bugün hala bulunamamış, ölü mü sağ mı bilinmeyen insanlar, "Devletimiz gerekeni yapacaktır" demekle aslında "Önümüzdeki maçlara bakacağız" diyen futbolcu edasında millete yalan söyleyen siyasetçiler, annesini, babasını, yakınlarını kaybetmiş binlerce küçük çocuk, genç, yaşlı, psikolojsi belki de hiçbir zaman eskisi gibi normalleşemeyecek olanlar, enkaz aralarında talan için dolaşan fırsatçılar, daha önce şehirin ortasındayken şimdi "denize sıfır" hale gelmiş cafeler, yamulmuş demiryolu rayları, altından geçen fayın oluşturduğu 7'ye 8'e ayrılmış parklar (National Geographic Türkiye ilk sayısı kapak fotoğrafı), "Siz hala hazır beton yerine tuğla mı kullanıyorsunuz?" diye trajikomik bir şekilde inanamayan Japon gözlemciler, misafirliğe 1-2 günlüğüne gelmişken depreme yakalanıp memleketine geri dönemeyen kader şanssızları vs. vs.

    Her ne kadar anlamaya çalışsalar da o gün o olayı yaşamayan hiç kimse, yaşayanlar gibi bilemez tam olarak ne olduğunu. Bu bir gerçek.

    ve sonra hep "unutmayacağız, dersimizi çıkardık" diye diye geçen ama hiçbir zaman birşey yapılmayan bir felaket hatırası. 11 yıl sonra elimizde kalan tek gerçek bu, evet!

    Şimdi soruyorum işte, 11 yıl sonra bugün, hiç olmazsa şimdi, gerçekten : "SESiMiZi DUYAN VAR MI?"
    3 ...
  6. 219.
  7. ak 17 Ağustos ; Ben tarihe sövüyorum depreme sövmüyorum oc mütaite sövüyorum ibnenin evladi 2 masa fazla sokacam diye kolon kesen bilardocuya sövüyorum.
    2 ...
  8. 220.
  9. depremin merkez üssüne çok uzaktık ama evimize sonradan orta dereceli hasarlı raporu verildiğini hatırlıyorum.
    ve hatırlıyorum;
    .
    elektrikler yok, sadece gecenin karanlığı ve daha önce şehrin ışıklarından görünmeyen binlerce parlak yıldız.. korkudan sağlam evlere dahi giremiyor insanlar. ve insanlar ağlıyor, kimse kimseden haber alamıyor. telefon hatları kilitlenmiş vaziyette. olanlar hakkında tek bilgi alabildiğimiz yer arabaların radyoları. tgrt radyo, trt radyo.. komşumuzun mercedes'ine ikinci binişimdi bu ama bu sefer gezmek için değil. ve bu sefer hiç zevkli değildi.
    .
    annem bizi arabanın arka koltuğunda uyutmaya çalışıyor ama uyunur mu.. zor bela izin aldık, mahalleden tanıdığım 3-5 arkadaş dolaşalım, etrafa bakalım dedik. ve bu, gece dolaşmak için annemden izin alabildiğim en küçük yaşımdı sanırım..
    .
    biz depreme uzaktık çok şükür ama -yaşayanlar kadar olmasa da- en derinden hissettik. o karanlıktaki mercedeste radyonun söylediklerini çok net hatırlıyorum.
    .
    ve bu videoyu her izlediğimde yine şükrediyorum etrafta dolaşırken bu kadar kötüsünü görmediğim için, yine korkuyorum.
    .

    3 ...
  10. 221.
  11. hava çok sıcak. balkona 2 sandalye atmış yeğenimle oturuyoruz. o zamanlar yeğenim ailesi ile dargın benim yanıma gelmiş dertleşiyoruz.banyoya gidiyorum serinlemek için yüzüme su çırpıyorum , salona gelip yeğenimin yatağını hazırlıyorum oda bana yardım ediyor.aniden bir ses boğuk bir ses , yeğenime bakıyorum çocuğun üstüne kitaplar dökülmeye başlıyor.kolundan tuttuğum gibi balkona doğru koşuyoruz evin içinde. ev mi? ev değil salıncak! yer ayağımızın altından kayıyor.çocuğun kolunu öyle sıkmışım ki -amca dur sıkma- diye bağırıyor.kolunu bırakıyorum.sonra bir karanlık , kıpırdayamıyorum çiğ beton kokuyor heryer.öldüm diyorum Allah'ım daha çok erken herkes için çok erken.o an yaşadığım pişmanlık,hissettiğim duygular... yeğenim? elimi oynata bildiğim kadar oynatıyorum yok yakınlarda yok. bağırmak için ağzımı açınca ağzıma tuzlu kan geliyor o ara ağlamışım belli ki yüzümde de yara var. kanıyor şakaklarımdan arada ılık bir şey iniyor,çok rahatsızlık verici umrumda değil.murat murat murat , bağırabildiğim kadar bağırıyorum ses yok.sonra yer başlıyor tekrar sallanmaya o ara başka insanların sesini duyuyorum bağırmak istiyorum bağıramıyorum.bana bir ömür geldi gözlerimi açtım sonra hafif hafif ışıklar betonların arasından süzülüyor. amca amca!(yeğenimin sesi çok şükür diyorum) bizi duyuyor musunuz? son bir gayret burdayım diye bağırıyorum sonra gözüm kararıyor.

    yeğenim deprem biter bitmez kurtulmuş meğer sürünerek çıkmış. su döküyorlar yüzüme ağzıma.ben yaşadığım cehennemi düşünürken.asıl kıyamet meydanının sokaklar olduğunu görüyorum.ağlayanlar enkazın üstüne atlayanlar.bizim mahalle en kötüsünü yaşamış hiçbir ulaşım aracı giremiyor arabalar evlerin altında kalmış aralıksız bir alarm sesi kulakları tırmalıyor insanların sesini bastıyor yok öyle bir huzursuzluk yok. 2 gün yeşilliklerin üstünde kalıyoruz herkes dışarıda. komşumuz yaşlı bir kadın bisküvi ikram ediyor ağlayarak. yiyoruz. - benim kocam çıkmadı daha enkazdan aramıyorlar onu bende bulamadım siz bulun lütfen yiyin kendinize gelin - diyor. 2. gün kendimi biraz olsun toparlamışken enkazların başına gidiyorum yeğenimle ikimiz kaldırabildiğimiz kadar betonları kaldırmaya çalışıyoruz.her kütleyi atışımızda elbiseler sehpalar sabun küvet karşımıza çıkıyor.o gün içinde biz de bulamıyoruz adamı.

    diğer gün orada otururken abim ve yengem deli gibi savrula savrula koşuyorlar bizi görmüyorlar.bağırıyoruz. birbirimize kavuşunca bir ağlama selidir gidiyor. abimlerin evi çökmemiş ama geri dönmeye korkuyorlar. abim el feneri ecza malzemeleri getirmiş yengem hemşire. orada kalmaya karar veriyorlar.günler geçtikçe herkesin umudu biraz daha azalıyor mahalleye ekipler gelmeye başlıyor. bazen arada bir rüzgar esiyor inanılmaz bir koku getiriyor.ekipler cesetleri bulmaya başladığında geride kalanlar ağlayamıyorlar bile. cesetler berbat poşetlere koyuyorlar. zaman zaman bizden yardım istiyorlar iş makineleri giremediği için ağır betonlarıda insanlar kaldırmak zorunda 8-10 kişi adam kadın demeden koca bir duvarı kaldırıyoruz. kırmıyorlar çünkü altında insan olduğu düşünülüüyor ekipler burdanda çıkmazsa ara vermek zorundayız diyor.son umut o koca duvar kalkınca altında yaşlı amcayı buluyoruz.

    duvar yıkılmış demir dolap izin vermemiş arada bir boşluk kalmış adamcağız o boşlukta 4 gün yaşamış.çıkardığımızda ölüden farksızdı. kargaşa yerini sukunete bırakmıştı iyice.bizde abimin arabasına bindik kütahya'ya doğru yola çıktık.yollarda ki o manzara tarif edilemez çimlerin üstünde oturanlar bizi görünce nasıl umutla bakıyorlar geçmek zorundayız orada bir çok umutlu gözü umursamadan geçiyoruz.

    depremin üstünden bir hafta geçmiş televizyonlar hala oraları gösteriyor.benim yaşadıklaırmı onbinlerce insan yaşamış onu anlıyorum.benim için en berbatı o betonların arasında sıkıştığım an nefe diye rutubeti içime çektiğim zamanlar inanılmaz hala daha unutamıyorum. sonraki hayatımda seneler boyunca deprem çantasını da yanımdan ayırmadım.

    depremzede Tufan tunçay. 2005.
    6 ...
  12. 222.
  13. misafir geliyo dedi annem, babanın samimi arkadaşları çocuklarıyla beraber... geldiler çok tatlı bir karı koca 2 de çocukları benden büyük bir kız bir oğlan 1 hafta geçirdik beraber güldük eğlendik, çok iyi anlaştık seneye beklerizlerle gittiler.

    bir sene geçti 13-14 ağustos gibi telefonlaşıldı haftaya geliyoruz dendi...

    17 ağustos sabahı annemin kireç gibi suratıyla uyandırıldım, babam eşi dostu arayıp taş taş üstünde kalmamış diye ağlıyordu 1 saat sonra teyzemlere amcamlara ulaşılmış bir oh çekilmişti...

    herkesi alanyada toplayalım moral olur planları yapılmaya başlanmıştı o sırada aklına geldi babamın arkadaşı, mehmet dedi hemen arayayım... bir türlü ulaşılamadı ne onlara ne tanıdıklarına, hatlardandır kesin bi' açık alana gitmişlerdir iyilerdir dendi.

    ertesi sabah telefon çaldı... babam koltuğa oturdu annemi yanına çağırdı mehmet iyi dedi bir tek o iyi... uzun uzun ağladı annem tanıdıklara haber edildi. 2 çocuk enkaz altında can vermişler annelerinin bacakları kesilmişti.

    ertesi sene gazetede bir resim bir adam bacakları olmayan karısını çocuklarının mezarına sırtında götürüyor ahh dedim ne fena annem aldı elimden onlar dedi o an tanıdım 20 yaş birden almıştı her ikiside, 45 saniye 20 yaş almıştı ömürlerinden iki de can.
    11 ...
  14. 223.
  15. kardeşimi benden alan deprem..
    babaannemi benden alan deprem..

    o günlerin tek hatırası, alnımın sol üstünde olan yara izi. evet, orada saç bitmiyor. orası benim başımın üstüne düşen ve yastığımı baştan aşağı kanlarla dolduran bir tuğlanın eseri.

    ah o duvar, keşke benim üzerime düşseydi. beşiğime sıkışan o taş yığını sıkışmasaydı da beni alsaydı.

    koskoca binaların gözümün önünde tuz buz oluşunu gördüm ben!

    + anne, babaannemin üstünü neden o battaniye ile örttünüz?
    - babaannen bayıldı canım.

    bayılmadı.. en azından hiçbir zaman uyanamayacağı bir sonsuzluğa bayıldı o!

    sen beni çok severdin.. torunların arasında en çok beni severdin. çünkü ben senin ilk göz ağrındım. teletubbies yazılı turuncu t-shirtü de bana sen almıştın. biliyor musun, onu hala sakladığımı?

    ben deprem çocuğu oldum babaanne. parkta oynayan çocukları bekleyen babaannelerini her gördüğümde ağlarım. banklarda otururlar, yanıma.. derler bana, "sen kimi bekliyorsun?" diye.

    sana ve kardeşime doyamadan terkettiniz beni!

    artık elimde olan sadece eski püskü fotoğraflar.. senin kardeşimi ilk yıkadığın bebeklik fotoğrafları. birtanem, kardeşim.. o fotoğraflarda bile ağlıyordu.

    hatırlıyor musun babaanne? kardeşimin hastalığına çare bulmak için annemler onu hep çapa tıplara ve daha birçok hastaneye götürmüştü..

    hastalığı yüzünden gittikçe zayıflaşmış kardeşimin bitkin kollarını şırıngalarla dele dele bıkmamışlardı sanki.. ona ne olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı zamanın tıpçıları!

    ama artık o acıların hiçbirini tadamayacağı cennet'te mutludur şimdi. o da, sen de.

    unutmadık, unutturmaya da asla niyetimiz yok!
    15 ...
  16. 224.
  17. bir çok kişi gibi puslu ve buruk anılarımın olduğu tarih.
    1999'da internet yeniydi, dial-up modemlerle bağlanırdık. lisedeydim o zaman, kanımız hızlı akıyordu. 17 ağustos gecesi bir kızla bu yeni alemde chat yapıyorduk, bir hafta önce buluşcaktık ama bi aksilik olmuştu, önümüzdeki hafta sonu buluşmaya karar vermiştik. ben suadiye'deydim o avcılar'daydı. o gece 2 gibi yatmıştım, hemen uyudum yorgunluktan. uykumda bir ses duydum, büyük bir diş gıcırtısı gibi, ses gittikçe arttı, kulakları tırmalar hale geldi. yattığım yatak zangır zangır sallanıyordu. rüya değildi, duyduğum ses binanın demirlerinin birbirine sürtünme sesiydi ve ev üzerimize yıkılıyordu sanki. annem kolumdan çekiştirdi yataktan kalkmam için, ben cenin pozisyonunda kalakalmışım çünkü. gözlerimi zar zor açtım, ayağa kalktım ama yürüyemiyordum sallantıdan. annem kardeşlerimi de odalarında topladı dışarı çıktık, 2.kattaydık ve apartman merdivenlerinden inmeye başladık, bina hala sallanıyordu. dış kapıya geldik ama demir kapıyı açamıyorduk. arkamdan babam yetişti, o da asıldı kapıya ama açamadı. nihayet sallantı kesildi ve ancak o zaman açabildik kapıyı. sonradan öğrendik ki tüm bunları 45 sn içinde yaşamışız. hala bana bile inanması zor geliyor. sokağa çıktığımızda tüm mahalle atlet-don dışarıdaydı. hemen herkes gibi arabamıza gittik, radyoyu açtık, ilk yarım saat, bir saat, belki iki saat pek bir haber gelmedi ama sonrasında gölcük'te durumun çok kötü olduğu haberleri gelmeye başladı. amcamlarda izmit'te oturuyorlardı ama bir hafta önce memlekete gitmişlerdi. cep telefonları uzun süre çalışmadı. o gece komşularla sabahladık. yan komşumuz zamanında parası yetmediği için ara katı deniz kumundan yaptırmış, kafasını duvarlara vuruyordu. bir başka komşumuz taşınmadan bahsediyordu, bir başkası izmit tarafındaki akrabalarını düşünüyor ve arabayla gitmeye hazırlanıyordu.
    radyodan kötü haberler geliyordu devamlı, biz anlatılanları duydukça irkiliyorduk.
    gün ışıdığında babam ve arkadaşları izmit'e gitmeye karar verdiler. ilaçlar, battaniyeler, ekmekler, sular hazırlandı, iki araba yola çıktık.
    bundan sonrası felaket filmleri gibiydi. amcamların evleri sapa sağlamdı ama öyle evler yıkılmıştı ki. film seti gibiydi, moloz yığınları her tarafa saçılmıştı ve canını kurtaran insanların tek derdi vardı, o moloz yığınındaki yakınlarını kurtarmak. ne ilaç istiyorlardı, ne battaniye, hatta ne su, ne ekmek. elleri ile binaları kazıyorlardı. bizim yardımlar durumu iyi olup, şoktakilere gitti çoğunlukla, dediğim gibi asıl depremzedeler canlarının derdindeydi. sonradan öğrendik ki, ölülerinin derdine düşmüşler. hava sıcaktı ve bir an önce ölülerin bulunup gömülmesi gerekiyordu. buz pistinin ölülerle dolup taştığını öğrendik. en acısı da devlet yoktu, o gün türkiye cumhuriyeti de yıkılmıştı. bizim gibi yardım amaçlı gelenler vardı ama kimse ne yapacağını bilmiyordu.
    gölcük tarafına hiç geçemedik, malzemelerin tamamını dağıttık ve geri döndük.
    evdekilere çok detaylı anlatmadık gördüklerimizi. bugün hala hayal gibi geliyor o görüntüler. şimdi arada yine gidiyorum amcamlara, çatlat binaları sıvadılar, üzerinde aylarca koca kırmızı çarpı olan binaları bile boyayıp boyayıp sattılar. en çok kolonları kesilip, alttaki dükkana yer açılan apartmanlar yıkılmış, hala kolonlar kesiliyo mu bilmiyorum. mutlaka az da olsa dersler alınmıştır diye düşünüyorum.
    babam uyarılar üzerine sokakta yattığımız bir gecenin sabahında bizi amcamların yanına, memlekete gönderdi. amcamlara da bir müddet daha memlekette kalın, izmit'e gelmeyin dedi. öyle yaptık, bir ay kadar kaldık memlekette.
    o kızla sonra hiç karşılaşmadım internette, avcılardaydı ve ne oldu bilmiyorum ama kötü bir şey olmadığını umut ediyorum.
    3 ...
  18. 225.
  19. kaybettiğimiz sevdiklerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum yıldönümünde.
    2 ...
  20. 226.
  21. sadece ağustos ortalarında sol framede yerini alan deprem felaket tarihi.
    2 ...
  22. 227.
  23. küfürlü ve bol sinirli bir entry olabilir.ona göre.bir de şu başımdaki seri eksi oy veren ibne bunu da eksilesin göreyim.türk insanının yaşadığı en büyük felaketler ile ilgili bir entry yi eksilersen.şerefizsindir sen.

    mına koyayım ben o saygıyla anıyoruz diyen herkesin.özellikle de yetkili biri olup da bunu diyenlerin tez zamanda ebesi s.kilsin.

    ibne,bir yol alınmadı hala güçlendirilmedi diyorsun.lan göt,başla lan o zaman kendi şehrinden.s.ktimin devleti,altına son model araba çekmeyi biliyorsun.halkının da evine o paralardan harcasan sikerler mi ? bir bok yapmıyorlar lan.hatta severler seni.

    şu binaları yaparken adam akıllı biri denetlese ya.

    o denetlemeyip göz yutanların da mına koyayım.

    o binaları öyle güçsüz yapanlarında mına koyayım.

    o binaları güçlendirmek yerine vik vik ötenlerinde mına koyayım.

    ulan şerefsiz herifler,inşallah o oturduğunuz binalar için de sadece ''siz'' varken çöker de geberirsiniz öyle.

    hepinizin allah belasını versin.şerefsizler.

    edit:eksiledin mi,aferin eksi veren ibne.her entrymi eksilemeni beklerdim de,bunu beklemezdim.
    9 ...
  24. 228.
  25. can dostumla yeniden iletişim kurmama vesile olan acıklı olaydır.
    acının birleştirdiği arkadaşlıklar doslukla pekişti o tarihten sonra.
    ve insanları öldüren kesinlikle deprem değil, kendini paraya satmış adi zihniyetti.
    ve ne yazıktır ki o zihniyet hala yaşıyor a.q.
    2 ...
  26. 229.
  27. 230.
  28. 11 yıl önce...

    sadece mahallede ki bir ağaç yıkılmadı...

    sadece bir ev yıkılmadı..

    sadece bir cam patlamadı..

    sadece biri bağırmadı...

    11 yıl önce herkes yıkıldı,her ev yıkıldı,her cam patladı,herkes bağırdı..

    sesimi duyan var mı ?

    17 ağustos 1999 marmara depremi'nde ölenleri,saygı ile anıyorum...
    4 ...
  29. 231.
  30. 17 Ağustos'u bizzat yaşayanların gözlerinde gördüm o sahneyi. Anımsarken bile kaskatı, düşlerken bile
    acıydı'lar. Daha küçükken ben, korku tüneli gibiydi; sallanmak korkulu
    bir eğlence. Şimdi daha iyi özümsüyorum o günü. Ruhlarını şâd ederek 17
    Ağustos kayıplarımızın, bir daha olmamasını diliyorum...
    4 ...
  31. 232.
  32. 233.
  33. her geçen sene biraz daha az hatırlanan büyük felaket, yeni bir felaket daha olsun bitsin diye bekleniyor herhalde gerekli önlemeleri almak için.
    2 ...
  34. 234.
  35. kaybedilenlerin ardından ne yazacağını bilemeyecek kadar aciz olan bizler, şimdi kendimizi geride kalanların yerine koyarak anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz olanları.

    yanı başında enkaz altında ölü olan oğlunun acısıyla saatlerce başbaşa kalmış bir anneyi nasıl anlayamayacaksak o yıkılmak için dikilmiş binaları yapanları da anlayamayacağız. sadece o gece deprem bölgelerinde tüm o şiddetli sarsıntıları yaşayanlar ve yarılarını belki geride yaşanma ihtimali olan hayatlarını, deprem bölgerine gömen insanlar anlayacak birbirlerini.

    hala yalnızlar. tüm 17 ağustos tarihlerinde bir kere daha yalnızlıklarıyla karşı karşıyalar. kendi adıma ben hiç eylemlerine katılmadım, katılamadım. gerisi zaten laf-ı güzaf.
    2 ...
  36. 235.
  37. henüz 9 yaşında iseniz "korku" nun manasını ilk defa anlamaktır.
    3 ...
  38. 236.
  39. deniz kumundan evler yapmış birileri, birileri hayallerini yeşertmiş o evlerde, çocuklarını büyütmüş, hayalleri ile birlikte. ve en derin uykuların ağustos sıcağında hayallerine ninni söyleyen mütahitlerin es geçtiği hayatları bir sarsıntıdır almış. tüm şiddetiyle vurdumduymazlığın salladığı kağıttan kuleler yerle yeksan olmuş, içlerindeki ümitlere, hayallere, sevinçlere aldırmadan.
    toz perdesinin ardından binlerin acısına uyanan bir millet, dimağı tutulmuş bir halde kalakalmış yaşamın ortasında. kimisi koşmuş yardıma cansiperane, kimisi koşmuş talana açgözlülükle.
    ölenlerin ardından ağıtlar, arayışlar ve davalar kalmış bize miras bir de moloz yığınları.
    bir geceye hapsedip acıları, yeni acılara gebe evlerimize çekilmişiz en masum hayallerimizle. yeni 17 ağustosların kapımızın eşiğinde beklediğini bile bile.
    2 ...
  40. 237.
  41. Kafama son anda annemin çok onem verdiği kocaman saksıları kıl payı yemekten kurtuldugum bir gündü. Ondan sonra annem tarafından yatakların yanı basındaki pencerelere saksı koyulmadı.
    ve ömrümde hayatımda, bir ilkokul bebesi olarak, ilk defa bir depremi canlı yaşamıslıgımdan da dünya hep oyle sallanacak zannetmemde ki aptallıgımda cabasıdır.
    3 ...
  42. 238.
  43. ölüm, acı, ıztırab, yokoluş hepsini biranda yaşatan dev felaket. deprem sonrası milletimizin birlik beraberliği bu ülkenin kolay bölünnemeyeceğini de fazlasıyla ispatlamıştır.
    2 ...
  44. 239.
  45. acılarını acım bildiğim hemen hemen her gün aklıma gelen büyük felaket.
    ya rab sen bir daha yaşatma bu acıyı, şırnağından edirnesine kadar halkımızı koru.
    hatta düşmanımızın bile başına verme.
    6 ...
  46. 240.
  47. insanlığa sürülmüş kara bir leke...
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük