17 ağustos marmara depremini yaşayanların geçirdikleri korkunç zamanlar, olaylar.
8 yaşındaydım. kocaeli'nin derince ilçesinde ikamet ediyorduk. o gün aşırı sıcak bir hava hakim idi. köpekler, kediler, tavuklar, horozlar olayın habercisi gibi etraflıca koşup, debeleniyorlardı. anaannem o gün biz de misafirdi. kendisi çok tez canlı ve ürkek yaşlıca bir kadın. o gün memlekete dönme kararı almıştı ve deprem anında bindiği otobüs kayseri'ye varmıştı. allah kendisine merhamet etmiş olmalı, o saatler de yanımızda olsaydı düşünemiyorum tepkilerini.
çocuktum. deprem nedir bilmiyordum. saat 3.00 sularına vardığında bir kıyamettir koptu. yatağımın yanı başındaki 55 ekran televizyon karşımda gidip geliyor, tavanda ki lamba sallanıp duruyordu. uykum hafiftir hemen sese uyandım ve uykusu ağır kardeşimi kaldırdım. annemle babamın yanına gidiverdik. şanslıydık, evimiz yan bina ile bitişik inşa edilmişti ve dıştan ortak bir merdiven vardı. bu sayede kolayca babamın yardımı ile aşağı inebildik. ve yine şanslıydık evimizin önünde bir çocuk parkı vardı. zaten mahalle halkının çoğu da buraya gelivermişti. yatağından kaçıp gelen çoğu insan yarıçıplak vaziyette idi ve üstlerine aldıkları örtüler ile park banklarında oturuyor o korkunç saniyelerin bir an önce son bulmasını bekliyorlardı. o 45 saniyeyi anlatamam. sanki günler sürmüştü. sonradan öğrendim 45 saniye olduğunu. o sıralar sorulsa yanıt olarak uzun bir zamana işaret ederdim.
gürültü ve sarsıntılar bir süre olsun durmuştu. sabah olduğunda mahalle bakkalı sıcaktan eriyen dondurmaları civardaki ahaliye dağıttı. herkes açtı. eti olanın ekmeği yok, ekmeği olanın eti yoktu. kardeşlik vaktiydi. bizim peder aşçıdır. bir yaprak döner yapıvermişti ve bakkal gibi o da civar ahaliden ekmeği olana dürüp dağıtmıştı. öğlen saati olduğunda sarsıntılar tekrar başlamıştı. çimlere oturmuş, birbirimize sarılmış duvarları ve boyaları çatlayan, kırılan evimizi bahçesinden izliyorduk. allahım ne acıydı o an!
annem zeynep ablayı gördü. iki oğlu vardı zeynep ablanın: erol ve şenol. erol abi o zaman benim yaşlarımdaydı. annemi ve diğer komşuları hep kızdırır, mahallede aylak aylak dolanırdı. herkes kendisinden şikayetçiydi. deprem anında nedeni nedir bilinmez ailesine asansörle geleceğini, ve onlara merdivenden inmelerini söylemiş. bu onun sonu oldu. allah rahmet eylesin. içimizi burkmuştu bunu öğrenmek. şenolun da kolu alçıya alınmıştı. sonradan zeynep ablanın ikiz çocukları oldu, allah bağışlasın.
derken korkulan başa geldi. tüpraş patlamıştı. belediye anonsla bildirdi. o anons çaresizlikti. o anons korkuydu. o anons kaçmaktı. tepemizde uçaklar dolaşıyor, alevleri söndürmek üzre çevrede dört dönüyorlardı. herkes bir yerlere kaçma kararı alıyordu. kimisi dağ eteklerine çekildi. kimisi memleketlerine doğru yol almaya koyuldu. biz de ikincisini yaptık. yine bir şansla aneannemlere açtığımız telefon düştü ve iyi olduğumuzu bildirdik. bir komşunun arkası brandalı bir pikapı vardı. eskişehire gideceklerdi. bizi adapazarına bırakmasını istedik. ordan aktarmalı dağılacak dört aile bindi bu araca. bunlardan biride yan komşu ismini o zamanda bilmediğimiz "köpekçiydi". öyle kalmıştı adı ve onlarda bir aileydi. köpekçi ve köpeği. adamın köpeğinden başka kimsesi yoktu. onu asla bırakamam dedi ve yanı başımıza oturttu. hala şaşıyorum fakat köpeğin gözünden yaşlar geliyordu şimdi gibi hatırlarım.
adapazarına öğlen yola çıkmıştık, akşamın ilerleyen saatlerinde vardık. bir yaz akşamı ve gündüzler uzun olmasına rağmen. çünkü araçlar yürüme hızında ilerliyordu. trafik resmen durmuştu. şoför sürekli yolcu komşularından benzin parası istiyordu. neyse ki adapazarına vardık, dışarda yattık bir gece. sabah olduğunda devlete ait ücretsiz ankaraya giden eski bir otobüs geldi. içerde ekmek dağıttılar. ankaraya vardık. ankara'dan göksun'a, ordan elbistan'a. ve son olarak binalarının merdivenlerinden apar topar bizi karşılamaya gelen gözü yaşlı teyzelerimi hatırlıyorum...