galatasaray' ın türk futboluna ve türkiye' ye değer veren herkesin sevinçle sokağa dökülmesini sağladığı bir sürü zaferden birinin yaşandığı maç. son yıllarda sürekliliği azalsa da diliyoruz türk takımları bu zaferleri bize yaşatmaya başlar.
doğduğum gün ve de galatasaray'a sevgimi verdiğim ilk gün oynanan maç. doğum günümden öte bu maçın olduğu gün olması benim için apayrı bir önem taşıyor.
dedemle birlikte seyrettiğim ilk ve tek maçtır. o dönemde komşuluk ilişkileri çok zarifti, insanlar kapılarını kapatmadan uyurlardı, herkes birbirinin komşuannesi, komşubabasıydı, öyle büyüdük...
fanatik bir galatasaraylı olarak maçı izlemek için ekran başına geçmiştim, dedem ve babaannem köyden ziyerete gelmişler, dedemle bizi evde bırakıp komşuanneye çay içmeye gitmişlerdi...
okuldan gelir gelmez ödevleri maç saatine kadar bitirdim ve dedemi kafalayıp maçı seyretmeye başladık. milli mücadele olayıydı o dönemde. isminin başında türk yazan takımın avrupadaki mücadelesi milli maçlardan farksızdı.
dedemin "sövme len keraneci" dediğini hiç unutmam. hele o ilk yarıda uğur'un buz gibi penaltısı yenmişti ona fena küfürler etmiştim.
maçın ikinci yarısı başladı tanju düşürüldü ve prekazi topun başına geçer geçmez vurdu ve tarihe geçecek kalitede ve değerde bir gol attı "ve gol gol ve gol ve gol ve gol ve gol" nidaları eşliğinde koltuğun üzerinde sıçramam dedemi korkutmuş olmalı ki kafayı sıyırdığımı düşünüp annemi çağırmış, fatma gel bu çocuğa bir şey oldu demiş.
ondan sonra geçmek bilmeyen dakikalar, göz yaşları...
büyüksün galatasaray, senin olduğun yerde umut hiç bitmez.
uyarı: bu entry, entry nick uyumuna girsin diye yazılmıyor. belki avrupa birliği'ne girer, sonuçta kopenhag kriterlerini tamamladık 17 mayıs 2000'de.
90'larda çocuk olup da bir de galatasaraylı olanların hayatına çok fazlasıyla etki ettiğini düşündüğüm maç. bu maç, aynı zamanda dünyadaki amansız değişimin göstergesi. maç batı almanya'da oynanıyor, maç sonucunda yugoslav blokundan bir kaleci olan simoviç, darbe sonrası yeni yeni toparlanan türk bayrağı ile seviniyor. küreselleşmenin belki de ilk izdüşümleri. wind of change'teki ıslıkların ötmeye başladığı zamanlar.
ve bu şartlar dahilinde, türkiye futbolunun elinde sadece "macaristan zaferi", "mancherster city zaferi", "can bartu", "berlin panteri" ve "taçsız kral metin oktay" gibi sözcüklerden başka parlayan çok şey yok. ilk adımlar atılıyor, 17 mayıs 2000'e oradan da 2002 dünya kupasına giden yolda. yavaş ve emin adımlarla. sadece bir galatasaraylı'nın değil, aynı coğrafyayı paylaşan insanların yürüdüğü bir yolda, barcelona, manchester united, bir kaç adet milan zaferleri ile süslenen bir yol.
ve o akşama dair çok hatırlamıyorum sakat sakat oynayan simoviç ve galatasaray'da oynayan bir sürü sakallı ve bir kaç tane sarışın oyuncudan başka. ve tabi ki de galatasaray'ın monaco'ya güzel gol atma zorunluluğunu başlatan prekazi'nin füzesi... diyeceğim ama o kadar masum bir şut ki, prekazi ve ardından koşan futbolcuların sevincine yansıyor goldeki masumiyet. çocuklar gibi şenler orada.
sonrası balkondan izlenen sevinç gösterileri. yoktu o zamanlar havai fişekler ve "avrupa'nın yeni prensi" gibi terimler. napalım.
galatasaray'ın şampiyon kulüpler kupası çeyrek final rövanş maçı. ilk maç 1-0 galatasaray galibiyetiyle sonuçlanmıştır. uefa'nın verdiği cezadan dolayı cimbom maçı almanya'da köln şehrinde oynamıştır. gurbetçilerin tıklım tıklım doldurduğu maç; cevat prekazi ve george weah'ın attığı karşılıklı gollerle berabere bitmiş ve ilk kez bir türk takımı avrupa kupalarında yarı finale yükselmiştir. cevat prekazi'nin 40 metreden attığı gol, maçı izleyenler için hala unutulmazdır.
(bkz: unutulmaz maçlar)