bugün

yerinde bir açıklamadır.

biraz bağırıp, sert konuşunca bazılarının bir taraflarına dokunmuştur. askerlik yapmayan ya da askerlik nedir ne değildir bilmeyen çok var, belli oldu[sözlükte çok varmış]

bizim paralarımızla bizim kardeşlerimiz ölüyor, bunları sorgulamayıp direk tsk ya dışkı atmak çok kolay değil mi? amerika nın avrupa nın silah yardımlarını[pkk piçlerine] konuşmayalım. yok aktütün yeterli tedbiri almadı, şu bu.. 1 şehit bile vermememiz gerekir. o kadar silahları nasıl aldı güzel insanlarım. burada suçlanması gereken tsk mı? burada suçlanması gereken ilker başbuğ mu? sen bir kurumun başıysan ve o kadar üstüne geliniyorsa hangi sabırlılık hangi adem oğlu dayanabilir. evet sert konuşmuştur, evet kimilerinin bir taraflarına dokunmuştur. ve evet çok iyi olmuştur. biz anca bok atmayı biliriz, biz oturduğumuz yerden laf söyleriz anca..

merak etmeyin gerekli kişiler, kimdir, nedir yakında çıkacaktır. bok atılacağına sabredin. hepimiz üzgünüz tabi ki şehitlerimize. ama bunu o kurumu suçlayarak birşey elde edemeyiz.
klasik türkiye zırvasıdır. her dönem böyle şeyler görüyor işitiyoruz. it ürür kervan yürür felsefesi türkiye var olduğu sürece devam edeceği için pek fazla dikkatimi çekmeyen bir lakırtı. boş insan söylemleri.
oylama yapmanın mantığını kavrayamamış tüm neanderthal'ler için geliyor.kim kimi eksileyecek ya da artılayacaksa.

(bkz: uludag sozluk te karma istiyoruz kampanyasi/#1609153)
ölen gencecik insanların kanı üzerinden edebiyat yapmanın rütbeye de bağlı olmadığını gösteren açıklama.

"ağaç demiş ki baltaya,
sen beni kesemezdin, amma,
ne yapayım ki sapın benden,
ölen ben, öldüren benden." (Ruhi Su)

savaş gençlerin işidir demiş bir düşünür. eklemeyi unutmuş: yaşlılar da savaş hakkında konuşur.

Öcalan konuşur gençler ölür, general konuşur gençler ölür.

Her kim ,ki hangi taraftan olursa olsun, "her ikisi de bir mi" diye sorarsa, akan her her damla kanın hesabı da öncelikle ondan sorulur.
bağırarak haklı olacağını zanneden bi başbuğun sindirme açıklaması. ayıp be ne bağırıyorsun.
ilker başbuğ un akp yanlısı basının ve akp yanlısı olmak adına herkese çamur atacağını sanan zavallıların ağzına .ıçtığı açıklamadır. bu açıklamadan sonra ağızları dolu olmasına rağmen bıdı bıdı edenler de vardır. bravo, ağza sıçık bir şekilde de konuşabiliyorlarmış.
öncelikle belirtmek isterim ki hala bu acıklamalar altına ''az bile etmiş paşam'', ''ağızlarının payını verdi'', ''soroscular korktu'', ''tsk yı yıpratmaya calısırsanız ılker pasam da böyle bagırır sıze'' mealınde yorum yazan ınsanlarla aynı platformda olmaktan utanıyorum. ama insan okuyunca yazmadan da edemiyor.

önce sayın ilker paşa, okul müdürleri gibi kürsüde bağırıp çağıracağına neden iddalara cevap vermiyorsunuz? daglıcada da aynıları yasandı neden sucluları cezalandırmadınız? neden sızın ıhmalınız yoksa bunları izah etmiyorsunuz ? bu belgeler yalan mı neden onların yalan oldugunu ıspatlamıyorsunuz? tutturmussunuz ''tsk yı yıpratmak'' diye, siz hiç yanlış bir şey yapmaz mısınız yoksa sizin hakkınızda kimse olumsuz bir şey söyleyemez mi? siz kendinizi tanrı mı zannediyorsunuz?

adamlar bir baskın yapıyor 10 şehit bir baskın yapıyor 20 şehit bir baskın yapıyor 8 tane alıp götürüyor.. ama pkk amacına ulasamadı sukurler olsun .. bu kadar askerı oldurduklerınde amaclarına ulasamıyorlar taraf gazetesi baskın istihbaratının 2 gün önce geldiğini yazdığında amaçlarına ulaşıyorlar.ne menem amacları varmıs bunların..

koymussunuz 20 yasında hayatında silah görmemiş, toprak yola basmamış çocukları sınıra, sonra biriniz düğüne gider, biriniz golf oynamaya, biri bbg evini izler derken bir baskın daha.. şehitlerin acısını yüreğinizde hissedersiniz tabi sonra, onda ne şüphe.. ve ayrıca tsk mücadelesine azim ve kararlılıkla devam edecektir buna da eminiz.

istanbulun en güzel yerlerinde orduevleriniz, bedava yersiniz, bedava tatile gidersiniz, bedava oturursunuz, ama sınırdaki karakollar kucuk ahırlar gibi olur parasızlıktan. bir yerde uc bes koyun telef olsa ınsanın ıcı sızlar uzulur ama bu ulkede anneler cocuklarını onar yirmiser baskınlara veriyorlar. birileri de askeriyelere golf sahası yapmanın derdinde. senin derdin de buyuk be pasam..
neden bu açıklama yapılma gereği duyulmuştur?
çünkü ortada 'korkunç bir ihmal' olabileceği yönünde iddialar vardır. ki iddia sahipleri bunu belgeleriyle ortaya koymuşlardır. doğru yanlış orasını bilemem.

peki paşa ne demiştir bu konu hakkında?
akıllı olun lan gibisinden bir tavır takınmıştır. işin daha acıklısı ise bu iddialar hakkında hiçbir şey söylemeden iddia tarafını adeta vatan hainliği ile suçlamıştır. sonra bir hışımla çekmiş gitmiştir.

paşa altını çizdi durdu hep ama bu iddialara da doğru dürüst bir cevap veremedi. kusura bakma paşam biz de bunun altını çizdik. biz de senin bunu iyi anlamanı istiyoruz!
Kendi Ordusuna Düşman Olan Milletimin Hain insanları;

ilker Başbuğ'un o sözleri Taraf gazetesine değil,Taraf gazatesi ve onun Fırsatçılığını, haince fırsat kollamacılığını, bu alçaklığa eşlik edici yazılar yazan,düşünen ve hayata geçiren sözlük yazarları gibi olan tarafını şaşırmış tüm "taraflı" insanlara Söylenmiştir!

iki Dilde konuşucam; Hayvanca anlayanlara Hayvanca ,insanca anlayanlara insanca.

1)Hiç kimse bu olayda TSK'nın ufacık zaafiyetinin olmadığını savunmuyor.Hiçkimse O görüntülerin haber kanallarına sızmasında bir hata olmadığını,bir kontrolsüzlük olmadığını, daha iyi olunamıycağını Asla ve asla savunmuyor.Bu insanların savundukları ,"Herkeze Anlayacağı Dilden Konuşmaktır".

Bu Zamana kadar Genelkurmay onlarca defa,Zamanın birlik ve destek zamanının olduğu,Bölücülerin işine yarayacak her aktivitenin kararvericiler tarafından iyi saptanıp engellenmesi gerektiğini beyaan etmiştir.işte tüm bunlara rağmen Dağlıca ve Aktütün olaylarından sonra ,burda Şuursuzca yazı yazan insanların ağabey ve ablalarının faaliyetlerinin ,meydana gelen üzücü tabloyu biraz daha renklendirmek istemesi üzerene yapılan bu açıklama Herkezi,herşeyi yerli yerine oturtmuş,taraflıyı tarafsızı,Bize emir veremezler Diyen Tarafları Herkeze gereken gediği oturtmuştur.Benim gibi düşünen hiç kimsenin en ufak şüpehsi olmasın.

Bu şekilde devam edicek olan "Tarafa taraf olmuş " bireylerin,grupların,örgütlerin Cami duvarına işemekteki ısrarcılığının bedellerini ,işedikleri pisliği şakır şakrı içtirecek insanlar hiiç zaman kaybetmeksizin bunu yapmak için sabırsızlanmaktadırlar.

2) Şimdi Hayvanlara Sesleniyorum

Siz bir kopyasınız Kopya! Milli Mücadele döneminde sizin dedeleriniz nineleriniz de böyle yapmıştı.Ama O zaman bir toplu iğne bile üreticek gücü olmayan Ülkem,onlara papuç bırakmadıysa,şimdiki varavarakekoha vara lara bir çakıl taşı bile bırakmaz.

Ulan dağda bayırda insanlıktan bi haberken,Şimdimi Demokratlık,insan Hakları,Bazın özgürlüğü aklınıza geldi? Şimdimi Masaya vurulan yumruk içinize Mıh dedi işledi?

Eh bir Hainoğlu hain ,bizimde içimize girmiş ,hasbelkader o görüntüleri sızdırmış.Bu ülkenin Gururlu ordusu ,o hatayıda aynı onurla kabul edip ,temizlicek kadarda cesaretli ve kararlıdır.
Sizin yazdığınız o ironi,mizansen laflar,Onların Hepsi O televizyonda izlediğiniz ,resimlerini gördüğünüz,Milli Maçlarda 1 dakikalık saygı duruşunda durduğunuz Şehitlerin Kemiklerini Sızlatıyor.

Aman efendim doğruyudamı sölemiycez ihaml var işte,Oyle kabadayılıkla olmuyor işte...
Tarafınızdaki Kekolar size öğretmedimi: Her doğru her yerde söylenmez diye? Size öğretmedilermi ihaml varsa o ihmal yine o kırılan kolun içinde böyle buhranlı zamanda sessizce halledilir,sonra derdiniz varsa paylaşılır? Sizin atalarınız size anlatmadımı Hayvan gibi konuştuğunuz için size böyle Masaya vurulan yumrukla cevap verildiğini?

Ne dedi biliyomusunuz O açıklamada : Bayrak Tepede şehit olan askerlerin sorumluları sadece Ordaki PKK lılar değil,O bokun laciverti olan Sizlersiniz aynı zamanda! Sizlersiniz diyorum ,kim olduklarını Yukarda bol bol görürsünüz,sadece sağ alt köşedeki ismine bakın yeter!

Yazın Yazın.Mizansenler üretin,harika dokundurmalar yapın,Hadi ordan ancak kuru sıkısın gibilerinden "Maddelendirmeler "de bulunun.Size Yemin ediyorum hiçbirinizin elle tutulacak yeri,şu ülkede yatacak Mezarı yok! Siz şimdi Kim bu ülkücü diyeceksiniz? Hiç alakam olmamamsına rağmen o işlerle, Ülkesini seven ,Dur bakıyım acaba Duyarlı yazarlar ne yazmış diye sözlüe giripte ,Karşısında Brütüs Ordusuna rastlayan bir insanım.

Son Sözüm Şudur.Paşam Açık açık söyledi;Akmış ve Akacak Kandan Sizde SOrumlusunuz!
öncelikle şunu sormak lazım : bir insan neden kendi ordusuna düşman olsun? devletin kurumlarından biri olan ordu, ülkenin güvenliğini sağlamakla mükelleftir. hangi birey kendi güvenliğini sağlayan bir kuruma düşman olur, onun yıpranmasını, güçsüzleşmesini ister? bunun mantıkla izah edilebilir bir tarafı var mı? elbette ki dünyada yaşayan herkes kendi ülkesinin en güçlü orduya sahip olmasını ister. eminim ki ahmet altan da böyle istiyordur..

peki bunlar ordunun eleştirilmesine engel midir? kimi insanların şu ya da bu şekilde eline geçirdiği (o belgelerin sızdırılması suçsa tabi ki o suçlularda cezalarını çekmelidir) tsk nın ihmalkarlığı olduğunu gösterdiğini iddia ettiği belgeleri açıklamasına engel midir? ordu eleştiriden münezzeh midir? orduyu eleştirmek ona düşmanlık mıdır? orduyu eleştirmek orduyu güçsüzleştirir mi yıpratır mı? tam aksine eleştiri olmazsa ordu güçsüzleşir, hatalarını göremez, kendini geliştiremez. orduda görev ihmali yapan insanlar olması tsk yı yıpratır mı? hayır, tsk yı bu görev ihmali yapan insanları kayırmak sorgulamamak yıpratır.

''birlik beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bugunlerde'' herhalde ben bu sözü hayatımda bir iki milyon kez duymuşumdur. her gün bir öncekinden daha çok ihtiyacımız var birlik beraberliğe ve o günlerde hatalarımızı halının altına süpürmemiz gerekli. tamam o da kabül. ama efendim o zaman birlik beraberliğe biraz daha az ihtiyacımız olan bazı günlerde de bari o halının altına süpürdüğümüz hataları düzelt, o da yok. e ne yapacagız o zaman şimdi? diiğerleri kusurlarımızı görüp sevinmesinler diye onları hiç dile getiremeyecek miyiz? o zaman söyleyin futbol eleştirmenlerine dünkü estonya maçı yüzünden kimse fatih terimi eleştirmesin, nihayet bu da bir milli mesele. neme lazım estonyalılar bizi birbirimize düşmüş görür de sevinirler.

hamaset dünyanın en kolay işidir. ağzı olan konuşur herkes ağa, herkes paşa, herkes asar, herkes keser. ben ve ülkede biraz aklı olan ne kadar insan varsa eminim onlar da ilker başbuğun tv ye çıkıp, ya ihmalkarlık varsa soruşturma başlatıldığını bunların cezalandırılacağını söylemesini ve tsk adına (tıpkı mehmet ali şahin gibi) milletten özür dilemesini beklerdim. ya da ve tabi ki hepimiz öyle olmasını isteriz, eğer bir ihmalkarlık yoksa, o belgeleri de alıp eline '' bakın sevgili vatandaşlarım tabi siz asker olmadığınız için bu işten pek anlamıyor olabilirsiniz, sizin zannettiğiniz gibi kolay değil şunlar şunlar bu şekilde yapılmıştır şunlarda bundan dolayı yapılamamıştır hiç bir hata eksik yoktur, he bir de şu neden yapılmadı diyorsunuz onu da söyleyemeyiz açıklanabilecek bir şey değildir sırdır vs'' demesini beklerdik. bu iki ihtimalden biri gerçekleşmiş olsaydı kim ne diyebilirdi?

hiç bir kurum bu ülkede (ki buna tsk da dahildir) millete karşı elini masaya vurma hakkına sahip değildir. tsk nın bütün mensupları ülkenin güvenliği için çalışmalarının yanında maaşlarını da bu milletin vergisiyle almaktadırlar. millet o silahları ellerine ülkeyi savunsunlar diye verdi kendisine kabadayılık etsinler diye değil.

akli melekeri yerinde her insan yukarda yazılanlara hak verecektir. sözlükte böyle olmayan arkadaşlarımız varsa onlara söylenecek bir şey yoktur, tam ehliyetsizdirler, sidik içilen fanteziler kurmaktadırlar.
diyor ki ilker başbuğ: "bütün bunlara rağmen bölücü terör örgütünün yaptığı eylemleri altını çiziyorum başarılı gibi gösterenler tekrar ifade ediyorum, başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumluluğunu ortak olurlar. bunu herkesin iyi anlamasını istiyorum."

bu yaptığı açıklamayla ve üslüpla zaten pkk'nın başarılı olduğunu öncelikle sen kabullenmişsin. başırılı olmuşlarki seni kızdırmayı başarmışlar, başarılı olmuşlarki türk halkının sinirlerini bozmayı başarmışlar. gerçek bir lider kayıplarının ardından soğukkanlı olur. bir lider soğukkanlılğını kaybederse bu askerlere de yansır. paşamızın burdaki reaksiyonu ne yazık ki bölücü örgütünü sevindirmiştir. paşa'nın bu reaksiyonunu savunmak bana göre andavallıktır. paşa'lık masaya yumruk vurmakla, tehdit etmekle hiç olmaz.
biz de tam kendisinden bir açıklama bekliyorduk. ama pek bir açıklama göremedik de duyamadık da.
(bkz: 15 ekim 2008 ilker basbug un basin tehditi)
Yenilir yutulur türden değil.
Eğer bize hissettirdiklerini eyleme dökemezse yüzüne tükürülesi bir durum.
birlik bütünlük yalanlarıyla açık açık tsk'nın hata ve beceriksizliklerini ört bas etme gayesinden başka bir izahi olmayan açıklama. hükümetin büyük bir basiretsizlik ve korkaklıkla destek verdiği açıklamadır. yazıklar olsun diyorum 17+5+5 hesabını bir yana bırakıp özgür basının yaptığı ama infial uyandıran haberleri susturup yayın yasağı getiren ve buna destek verenlere.
evde bi kitap(çık) var, ufak bi şey. şimdi arayıp bulması zor ama adı galiba "kuran'daki mucizeler"di ve ayetlerin hangi bilimsel ve teknolojik gelişmelere işaret ettiğini anlatan bi kitaptı. bi tane örnek vardı,

ayetin birinde "allah sizin için binek hayvanları (at, eşek, deve), araçlar (tekerlekli arabalar) yarattı, ve daha neler yaratacak" diye bi ifade vardı. işte diyordu kitabın yazarı, burada allah "daha neler yaratacak" derken, otomobilleri, uçakları, uzay gemilerini işaret ediyor.

"daha neler yaratacak" ifadesi bu derece mucizeviymiş. şimdi biraz ciddi olalım ve şu durumu analiz edelim. kur'an allah ifadesi ise tabii ki allah bizim bu yeni ulaşım araçlarını inşa edeceğimizi biliyordur ona şüphe yok. ama şu ifadede ne uçağa ne arabaya vs bi gönderme yok. bu lafı ederek hiç bi gayrı müslimi ikna edemez, tersine kendinize güldürürsünüz. ortadaki şey aslında hiç bi şey anlatılmayan (modern araçların inşasına dair) bi cümle, ama o cümleyi olduğundan başka yorumlayıp daha yükseklere çıkarmayı kendisine görev edinmiş bi insan.

ha bu örneği niye verdiğime gelince. ilker başbuğ'un neredeyse hiç bi şey anlatmadığı bi basın toplantısı var ortada. ama nasıl ki dinciler şu yukardaki gibi davranabiliyorlarsa, aynısını ulusalcılar yapıyorlar şimdi de. başbuğ hiç bi cevap vermediği halde

"paşam gerekli cevabı verdi" diyorlar,
"taraf'ın iddialarını çürüttü" diyorlar,
"eleştirilere karşılık verdi" diyorlar.. aynı konuşmayı mı dinledik diye şaşırıyorum ben de.

dün mesela biri başbuğ'un taraf'ın iddialarını çürütmüş olduğunu örnekliyordu. taraf'ta yayınlanan görüntülerin analizi yapılmış, sonrasında bu analiz medyaya iletilmiş, medya da taraf'ın yalan haber yaptığını bu aldıkları enformasyon sayesinde ortaya çıkarmış. yani başbuğ taraf'ın iddialarını bu basın açıklamasıyla böylece çürütmüş.

işte şu an dünyaya bakıp uçak gören adamın, kur'an'a bakıp "daha neler yaratacak" ifadesini görünce kendi kendine -allah hiç "uçacağınız aletler yaratacağım" demediği halde- tanrının uçağı refere ettiği sonucuna varması gibi, ulusalcı da kendi kendine sonuca varmış ve aynı mantığı kurmuş.

çünkü başbuğ'un fotoğraf analizi yaptırdığı ve bu bilgileri medyaya ilettiği sadece bu iddiayı ortaya atanın lafı. böyle bi haber yok. kaldı ki fotoğrafın analizine de gerek yok, çünkü fotoğrafın ırak sınırları içinde olduğu, görüntülerin aktütün'e 25 km uzakta olduğu zaten taraf'ın haberi içinde yazıyor. yani analistler sadece taraf'ın haberini baştan sona okumuşlar demek ki diyebiliyoruz. çünkü yalanlama yazısında "taraf'ın dediği gibi saldırı anı değil bunlar, aktütün'e uzak, hatta ırak içi" yazılmış ama zaten taraf bunu söylemiş haberinde. saldırı anı görüntüleri olduğunu iddia etmemiş, yalanlayanların yalanı taraf'ın öyle dediği.

ulusalcı aynı örnek verdiğim dinci gibi, bakıyor, taraf'ın iddialarını yalanlayan bi haber görüyor, basın açıklamasına bakıyor, başbuğ "doğru değil", "açıklamasını yapacağız" dedi diye "aha, diyor, demek ki başbuğ bu bilgiyi medyaya verdi".. fark ne?

çünkü dinci de ulusalcı da birbirinin aynadaki kopyalarından ibaret. ikisi de iman ediyor, ibadet ediyor, tapınıyor. biri allah'a, biri orduya.. ama ikisi de güce. ve ikisi de imanlarını sarsacak herhangi bi kanıt geldiğinde karşıdakini iftira atmakla suçluyorlar, aynı tavır.

çünkü bu ülkede sol yok. sol olmayınca aslında birbirlerinden farkı olmayan iki sağ düşünce birbirleriyle çatışmaya başlıyor. dinci vs ulusalcı. kavga edecek solcu olmadığı için eğer kendilerine karşı bi laf gelirse hemen karşıdakini dinci/ulusalcı olmakla etiketliyorlar. aynı tavır.

dinci ve ulusalcı arasındaki benzerlikler diye başlık açacaktım ama özetle anlatmış oldum.
eskiden mahalle kavgalarında cılız olan kişi güçlü olanı tehdit ederdi. bu açıklama aha işte o duruma benziyor. genel kurmay başkanı basının karşısına çıkmış, verip veriştiriyor.

(bkz: hele bi soluklan yeğenim)

şimdi demezler mi adama, "hey adamım, 8 saatlik bir çatışma esnasında, 15 dakikalık mesafedeki diyarbakır jet üstünden tek bir jetin havalanmamasının sebebi nedir?
çatışma sonrasında sıcak takip yapılmamasının anlamı ne peki? peki ya o karakolun yıllardır adam gibi bi mevkiye çekilmeyip, daha sağlam bir güvenlikle korunmamasının nedeni peki?

koca karakol bildiğin ahır lan. hem de öyle bir karakol ki son 20 yılda onlarca şehit vermiş. sonrasında televizyona çıkıp da, "bir takım kişiler akan ve akacak kanın sorumlulartındandır" demek kolay olan.
neymiş? daha kan akacakmış. çünkü, düşman olmazsa kendilerinin bi anlamı kalmayacak.

üstüne basa basa, hatta bağıra bağıra söylüyorum:

"bu ülkede pkk denen o saçma-sapan ve bilinçli oluşum olmazsa eğer tsk'nın hiçbir anlamı ve önemi kalmayacak."

düşünce sisteminde buna diyalektik denir. ağzı süt kokan bebeler anlamaz demek iistediğimi. bir şey karşıtı varolduğu sürece vardır. karşıtı olmazsa eğer o düşünce, kavram, olgu, olay... hiçbir anlam ifade etmez.

neticede bi şeyler çok pis kokuyor. sınır ötesi tezkerisinin bi hafta öncesinde 17 askerin, yanlış hatırlamıyorsam 6 polis memurunun öldürülmesi (bak şehit diiyemiyorum bu kez) bana biraz saçma geliyor. biraz bit yeniği var gibi bu işte.

neticede bu işler konuşmakla olmuyor. ki, postal yalayacılarının her sefer ciyakladığı gibi şu ülkede şu an en güvenilir kurum tsk değildir artık.

üzgünüm ama gerçek bu gençler. sırada demokrasi zamanı vatr. bi şeyleri bi şeylerle kamufle etmeden, adam gibi bu ülkenin geleceği için çabalama vakti var.
Demokratik hiçbir ülkede hiçbir kurum yokturki; halkına hizmet görevini,hesap verme görevini bir kenara itip, egolarının tatmini amacıyla hasımlarına hesap sorsun,eleştrilere sert yanıt versin.Ancak demokrasi ve demokratlığın bu yumuşak karnını bir zaaf olarak kullanmaya çalışanlara "demokrasiye uygun" gerekli cevabın sabır ve sükunetle verilmesinden bihaber olan insanlara,hakkı olan cevabı kamoyuna bu şekilde tezahür etmiştir.Gerekli olan budur,cevapda en şekline uygun biçimde verilmiştir.

Öncelikli soru soranlara cevabım; Çok fazla değil yakın tarihimiz açılıp okunmalıdır ki,kendi ordusunun görevini kendi güvenliğini korumakla mükellef olduğuna inanmayan,bilakis kendi varlığına tehdit olarak algılayan envayi çeşit "halk kahramanları" ile doludur.Telaffuz edilen yada edilmeyen mevzu bahis şahıslarda bu halk kahramanlarından feyz almış" özgürlük savaşçılarının avukatlarından" başkası değildir.

Orduyu eleştirmek,yıpranmış eskimiş kollarını kesip yerlerine daha yenilerini gelmesinin temennisi amacıyla görüşlerde bulunmak ( vakti zamanında Mustafa Kemal'in buhranlı zamanlarda usulüne uygun biçimde yaptığı gibi ) ,bunun aksini ordunun menfaatinedir diyenlere inanmak,bu ülkenin ordusuna yapılacak en büyük kötülüktür.

Beraberliğe ihtiyaç olduğunu bir-iki milyon kez duyanlar yazıktir ki; Ülkenin genelkurmay başkanına çıkıp kendi medyasına "bölücülere destek vermeyin"deyip 1 haftada bilmemkaç küsür insanın şehit olmasından sonra söylendiğinde diyerlerinden ne farklı olarak söylendiğinin farkında değildirler.

Sükunet zamanında yapılan haklı ve doğru eleştrilere ,bir tarafın işine yaramayan eleştrilere zannediyorum kimsenin diyeceği birşey yoktur, böyle zamanlarda yapılan .sözkonusu halının altına örtbas edilen eleştrilerin temizlenmeyişi, yine buhranlı zamanlarda ona destek olan halk tarafından en sert biçimde eleştirilir.Ancak kendini bilen bir ordu bu sert eleştrilere gerek kalmadan kendi içinde kanayan parmağı,koldan itibaren keserek bu yarayı kapamasını bilir.Emekli Deniz kuvvetleri komutanının,albayların yolsuzluk vs .nedenlerle barış zamanında yargılanışı buna en saf ve temiz şekilde emsaldir.

Ancak sözlüğümüzde Estonya maçında kaybedilen 2 puanla 1 haftada kaybedilen 30küsür vatan evladının mukayesesini ve 2 durum arasındaki vahameti anlayamayan,idrak edemeyen "tam ehliyetsizler" zannediyorum yine mukayese eksikliklerini ,başkalarını ehliyetsiz olarak adlandırırkende acizlik derecesine varacak şekilde gün ışığına çıkartmaktadırlar.

TSK'nın gücünü,parasını,kudretini bu halktan,bu halkın verdiği vergilerden ve yasalardan aldığı gerçeği her "aklı selim" insan tarafından kabul görmekle birlikte, bazı olağanüstü durumlarda olağanüstü tedbirlere başvurmak ,"olağan üstü insanların her çabayı olağanüstü biçimde orduyu yıpratmak çabasında olan varlıkların" olduğu coğrafyada ve ortamda hiçte olağanüstü değildir.Aksini düşünen insanlar Milli Mücadele dönemini ve Nutuk'u hazmederek okumalıdırlar.

Bu durumda bu ülkenin orduya ihtyiacı olmamdığını söyleyenler,bir zamanlar bölücülerin Bu ülkenin evlatlarına yaptıkları işkence biçimlerini görmezden gelerek ,Ülkeyi iSviçre ile aynı konumada olduğunu hayal edenler açıktır ki "fantazi dünyasının" tam merkezinde olduğunun farkında değillerdir.

Bu yazılanlardan sonra ,şayet bu ülke demokratikleşme,ordunun eleştirilmesi,insan hakları kisvesi altında bölünecekse,kimse kusura bakmasın demokrat bir insan olmadığımı açık bir şekilde beyan ediyorum.
yazacaklarım başlıkla da ilgili olmakla beraber ziyadesiyle poker face e cevap niteliği taşımaktadır. bu, sözlük kurallarına aykırı olduğu tarafımca bilinmesine ragmen alternatifini geliştirememem sebebiyle basvurdugum zorunlu yöntemdir, inşallah hoş görülür.

poker face edepsizce yazdığı girdi sonrası acıklama mahiyetinde yazdıklarımın büyük bir kısmına hak vermektedir ki yazdıklarımın altında da belirttiğim gibi bunlara hak vermemek için gerizekallı olmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. öncelikle hak verdiklerinden başlayalım :

beyefendi samimi ifadeleriyle , ordunun eleştirilebilirliği gerekliliğini, birlik ve beraberliğe pek ihtiyaç duyulmayan zamanlarda buna kimsenin itirazı olmayacağını ve hatta ordunun buna ihtiyaç duymaksızın kendi eksiklerini giderebileceğini söylüyor.

kendisine soruyorum, bundan 5 yıl öncesine kadar marjinal kesimler hariç ordu ne zaman eleştirilmiştir? kendini bilen ordumuz sert eleştirilere gerek kalmadan kanayan parmağı koldan itibaren keserek bu yarayı kapamasını ne zaman bilmiştir?ordu ne zaman ihtiyaç duymaksızın kendi içinde suçlular bulup cezalandırmıştır? (bahsimiz pkk ile mücadele üzerinedir yolsuzluk olayları ki bunlarda zaten bir ya da ikidir konumuz dışındadır) madem ki bunları iddia ettin ben de somut örnekler istiyorum.

sukunet zamanı eleştiri ne demektir ya? bu ulkede 25 senedir sukunet oldu da bizim mi haberimiz olmadı? başımız hep bir bölünme tehlikesiyle belada, pkk her zaman eyleme hazır. dün yapılan baskınla ilgili bugun insanı şok eden iddialar geliyorsa biz bunun cevaplarını şimdi beklemeyeceğiz de ne zaman bekleyeceğiz? 2009 yılında ''ya geçen sene böle bir baskın olmuştu neydi o, sizin bir hatanız var mıydı orda'' diye mi soracağız? gerçekten bunu isteyecebileceğinize inanmıyorum.

bol olağanüstü halli bir cümle kurmuş kardeşim, bu ülkede yıllarca bir yerler olağanüstü hal bölgesi oldu, insanlar cezaevlerinde aylarca kaldı , bok yedirildi insanlara, evlerine silahlarla girildi ama o olağanüstü davranışlarla hiç bir şey çözülmedi. onun için çok da güvenmeyelim o olağanüstülüğe..

mukayese yapamamak, idrak edememek gibi boyunu aşan ifadelerle aklınca beni yermeye çalışan poker face, ey mukayeselerin hakimi, milli takım teknik direktorunun puan kaybı sonrası eleştirilmesini kabul ediyorsun da kendi ağzınla söylüyorsun bir haftada kaybedilen 30 küsür vatan evladının nasıl öldüğünün sorulmasını mı hazmedemiyorsun.

bir de şehitlerimizin kemiklerinin sızlamasından filan bahsedilmiş, emin olun ki beni burda gecenin bir buçuğunda acaba ölmelerinde birilerinin ihmali var mıydı diye kafayı patlatırken görseler o kardeşlerimin hiç birinin kemikleri sızlamaz ama yine emin olun ki birilerini golf oynarken görseler kemikleri un ufak olur.
(bkz: basına verilmiş muhtıra)
yanlış milliyetçilik gibi bu güzel topluma yapılabilecek en büyük keleğin; fecî bir süreğen hatânın en güzel(!) örneklerinden biri...
Yazdıklarım başlıkla ilintili olmakla beraber,tüm sözlükten şimdiden bu fikir istişaremin ,aynı şekilde formata aykırı olmasına rağmen kabulunu canı yürekten istiyorum.

Yazılan doğru analizleri kabul etmem , edepsiz tanımının açıklamasını şahsi menfaatleri doğrltusunda değiştirip ,düğün halayında havaya ,etrafa magandavari tavırlarla silah sıkan insanlar gibi çevresindekilere yönelten insanlarla hemfikir olduğum manasına gelmemektedir.Edepsiz kelimesi utanılacak işleri sıkılmadan yapan utanmaz,sıkılmaz,terbiyesiz insanlar için kullanılır.Kahramanımızın edepsiz olarak tanımladığı şeyler, benim 4 sene boyunca, günlerdir "fevkalade"; biçimde itinayla yazı yazdığı yerlerde ,yaşayıp gördüklerimi buraya aktarmamdır( olağanüstü bir şey olarak yaptığımdan değil yalnızca kahramanın ince eleyip sık dokumasındaki motifliğe bir katkıdada ben bulunmak istedim) Şayet kendisi bu yerlerde haritada isimlerini okumasının haricinde birfiil bir şeyler yaşadıysa( lütfen beni düzeltmekte sakın ve asla geç kalmasın ) sözümü kesip oturur,yaşarken kaçıncı yuzyılda yaşamıştır diye kendi kendime düşünürüm.Lakin durum tersiyse kendisi “Ukalalığın en parlak örneğini , kahramanının kendisi olduğu kısa metrajlı filmini bize sunmaktan geri kalmamaktadır.

Kendisi kelimeleri ve imla kurallarını kullanmaktaki hassasiyet ve dikkatini ,yazdıklarımı okurkende gösterememiş olacakki, Beraberliğe pek ihtiyaç duyulmayan diye bir ifade kullanmadığımı ,yazdıklarımda kı açığı ararken kaçırmış olsa gerek.Ancak kendisine yardımcı olmayı ,yazdıklarımdan celallenmiş bir insan olması nedeni ile bir borç biliyor ve açıklamalarımı daha anlaşılması kolay hale getiriyorum.Benim açıklamaya çalışıpta kendisinin “beraberliğe pek de ihtiyaç duyulmayan günler” olarak formulüze ettiği zamanlar ülkede dış mihraplar tarafından ateşlenen çatışma veya mücadelenin yoğunluklu biçimde yaşanmadığı günlerdir.Bir ülkede her zaman diplomatik,siyasi vs mücadele vardır ve muhakkaktır ki her zaman beraberliğe ihtiyaç vardır ancak mevzu bahis günler bugün Güneydoğu’da yaşanan düşük yoğunluklu çatışmalardır.30 sene önce Kıbrıs’ta yaşanmış yüksek yoğunluklu savaştır.Maalesef bazı terimleri kullanmam,biraz daha fazla bilgi öğrenmek isteyip,biraz daha biraz daha fazla ayrıntı isteyen yazarlarımız sayesindedir.
Dolayısı ile bu şekilde yazısına giriş yaptığı biçimle, yazdıklarımı anlamamazlığını ve anlamamakta ısrar ettiğini,ısrarında da kararlı olduğunu en başlarda bize göstermektedir.

Sorduğu sorular doğrultusunda cevap veriyorum;Bundan 5 yıl öncesinde değil ama 1991-1993 yılları arasında Doğu vilayetlerinde yürütülen terörle mücadelede, büyük merakla araştırdığınız Ordunun kendi içindeki suçluları bulup bunları kendi yöntemleri ile ( görevden alma,başka bir bölgede görevlendirilme ) cezalandırmalar mevcuttur..Ancak vakti zamanında vuku bulan bu olaylar dönemin “olağanüstülüğünden kaynaklanan OHAL durumu sebebi ile” kamoyuna ifşa edilmememsine rağmen aynı şelilde kurum içi yaranın kapatılması yoluna gidilmiştir. Bunları yapanlar marjinal gruplar değil yine bu orduda görev alan karar vericileridi.Ancak yine vakti zamanında bunları marjinal düzeyde eleştiren marjinal gruplar bölücülere hizmet eden siyasi parti ,basın yayın organlarından başkası değildi.Gelinen 17 yıllık süreç içersinde bahsettiğim taraflara ait yayın organları ve partiler öyle bir vücut bulmuşturki, ülkemin güzel ve derin hafızaya sahip insanları sanki ilk defa yapılan eleştirilermiş gibi,yaşasın artık herkez şeffaf olacak edalarında sevinmiş ve bunu görmezden gelmişlerdir. Daha da somut bir belge isteniyorsa Genelkurmay askeri mahkeme arşivlerinde bulunmaktadır,ancak sanmıyorum ki,nefsinizin tatmini amacı ile size bu dökümanlar yada “somut kanıt”lar verilsin.Yine aynı belgelerde ( hatta belgeler ihtiyaç olacağını sanmıyorum google’dan rahatlıkla bakılabilir) değil yakın zamanda bir iki,90lı yılların ortalarından itibaren binbaşı,albay ve general seviyesinde onlarca usulsüzlük yapan muvazzaflar askeri mahkemelerce cezalandırılmıştır.Zannediyorum bu gerçek ya gecenin biri olması nedeni ile,yada biraz araştırmadaki zaaf nedeni ile gözünüzden kaçmıştır.

Bakın, 8oli yılların sonuna doğru artmaya başlayan PKK ile mücadelede 90lı yılların sonuna doğru gerçektende büyük bir başarı kazanılmıştır. Bölücü başının ve yönetici kadrosunda yakalanması ile bu süreç iyicene hızlanmıştır.Ancak eleştirilere konu olan ve 2000li yılların başında yeniden artışa geçen PKK ile mücadelede asıl eleştirilende bitme noktasından buraya kadar gelen süreçte kimlerin suçlu,yada parmağı olduğudur.

Doğaldır ki, 90lı yıllarda bugünkü doz ve renkte eleştiri yoktu.Çünkü terörle mücadelede dağdaki teröristlerin öldürülmesi ile bu mevzunun kapanacağı zannediliyordu.Sonrada sonraya dağa çıkmanın önünün kesilmesinin önemi anlaşılınca şeffaflaşma moda olmuş ve “ah keşke yıllar öncesinden de bunları hesap sorsaydık” denmeye başlamıştır.Yoksa sanmıyorum ki kimse Yeşil Bereliler’in Vietnam’daki gayri nizami savaştaki başarı yada başarısızlığını tartışmak için bu şekilde heves etsin.

Sükunet zamanı yukarda açıkladığım gibi ülkenin direk yada dolaylı olarak bir çatışma içersinde olmadığı dönemlerdir kastettiğim.Doğaldır ki her zaman bir bölünme ve Pkk tehdidi altındayız ancak bu mücadelenin bu kadar yoğun ve sıcak bir biçimde olduğu dönemlerde , mücadele edilen örgütü direk,dolaylı,maddi veya manevi olarak destekleyen organ ve yazarların hesap sorma kisvesi altında ,mevzu bahis olaylarla hiçbir alakası olmamasına rağmen, bu palavrayı ordunun bir Başarsızlığı gibi göstermeyi hesap sormak olarak algılayan ve cevap bekleyen yazarlarımız varsa, zannediyorum Fantezilerinde hayal ettikleri yer Fransa veya Belçikadır.

Olağanüstü kötü koşulların olması veya “fevkalade olağandışı şartlarda yaşanılması” bölgenin ve devletin ihtiyacı sebebi ile tesis etmiş olduğu Olağanüstülüğe güvenmemeniz manasında gelmemelidir.Şu yaşadığımız günlerde mücadele eden askerlerin,orda bu mücadelenin en önünde yer alan insanların ve geçmişte bu mücadelede başarı kazanmış insanların yakındıkları konunun başında güvenlik güçlerinin ve kolluk kuvvetlerinin yeniden OHAL dönemindeki yetkileri istediği gerçeğini ,yazılan yazılardaki yanlışlıkları düşünmek yerine bu gerçeği görmeye ayırsaydınız,zannediyorum güven duygunuz hassas bir biçimde yeniden tesis edildiğini en kısa zamanda görecektiniz.

Maç sonucu yapılan eleştiri ile 30 küsur şehidin hesabının sorulmasındaki ve bu sorgulamanın yer,zaman,biçim ve tarzını farkının mukayesesini ,hayal edemediğim bir inat ile hala algılayamayanlar, bu millete karşı “en haddini aşmış biçimde” saygısızlık ettiğinin farkında değillerdir.

Son olarak ,eminimki herkes bu ülkede nasıl daha az kan dökülürün hesabını yapmakta,bunun için yollar aramakta ve çözümler getirmektedir.Ancak sabahlara kadar kafa patlatılsa dahi,golf oynansa dahi bu kafa patlatmaların ne yönde ve nasıl olduğu çok çok daha önemlidir.Şehitlerimiz, zannediyorum sözlükte yazı yazmak ile yıllarca mücadele ettikten ve edicek olduğunu bilerek “ hatalı bir durumda, yanlış zamanda ve olmaması gereken biçimde “golf oynayan insanların farkındalığının bilincinde olarak şahadete ermişlerdir.
'' duydun mu başbakan ?.. şehit anası havana yeşil, başbuğa hitaben ''....bu iddialar doğru mu, bana cevap vermek zorundasınız'' demiş. ne diyelim şimdi ona? yanlış yerde mi duruyorsun diyelim? çünkü yanlış yerde duruyorsa belli ki 'gerisini o düşünecek' çocuğunun mezarının başı yanlış yer midir? ''

vatan haini, soroscu, efendime söyleyeyim bölücülere destek veren taraf gazetesi yazarı gökhan özgün

''biz yanlış yerdeyiz.doğrudur. çünkü durduğumuz yerde başımız kimsenin ayaklarına değmiyor.''
yine aynı utanmaz..

kendisine o kadar da sus dedim ; birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde şehadet şerbetini içmiş şehitlerimizin kemiklerini sızlatıyorsun vallahülazim, git bir yerlerde tenis filan oyna sen de...
Osmanlıların 1912 yılında Makedonya'yı kaybetmelerinin ardından daha sonra Kurtuluş savaşında Türk Ordusunu manevi yönden destekliyecek olan Halide Edip Adıvar bir gazete makalesinde şöyle demiş:" Padişahım! Türk olduğunu idrak eden her ferdin yanlız alnı değil ruhuda yerlerde sürünüyor. "

Başınızın nereye deydiğini bilmiyorum ama sizi ayağa kaldıranlar tenis veya golf oynayarak değil,ironi yapıp şerbet olarak adlandırdığınız mertebeye ulaşmak için birbirleri ile yarışarak Cumhuriyeti bugünlere getirdiler.

Sıfatlarını ağzımdan aldığınız, Geleceği parlak bu yazarları okumak yerine,şehit olduktan sonra "hesap sorulan" ülkenin tarihini biraz daha okursanız,müreffeh yarınlara incinmiş maneviyatınızın yeniden güvenle tesis olduğunu görüp, güvenle bakabilirsiniz.
(bkz: bi kere o elini indir)

genc sivillerin pasa ya cevabı.(alkım kitabevi onunde tarafı savunma amaclı yaptıkları eylem sırasında tasıdıklerı pankartlarda yazan ifede)