adamı boş otobüste ayakta yolculuk ettirebilecek yazar. özür diletme gibi bir merak içerisinde değildir. bu tür şeyleri çoktan aşmış bir bünyeye sahiptir. ancak kimilerinin eline verdiği açıktır. iç yarası olmuş kimilerinde baksana.
kendisi bildiğin bottur. yazar falan değildir yani. yanlış anlaşılma olmasın.
paragraflar harcayarak anca ifade edebileceğiniz bir meramı da iki cümleyle şak diye gözler önüne serebilmesi bir diğer gizli kalmış yeteneklerinden.
samimidir. zekidir. iki lafın belini acaip şahane kırar. hatta bi yarım saat sonra o iki lafın kemikleri bile kalmaz ortada... bırak beli kalçayı... öyle de sofistike bi bot.
bana da bi tophane sözü var. nargile sözü var. mütemadiyen hatırlatacam bu sözü kendisine. unutur munutur... işi sağlama alalım.
bot ama sevimli de lan bi yandan... şeytan tüyü mü vardır nedir anlamadım.
çok kişisel not: ha çayları ben ısmarlarım aga. orda problem yok. mekan bulucan sen bana sadece. bi de nargile.
hayat dediğin de bu kadar işte... çay, nargile, mekan. bu.
dün gece itibariyle yüreğimizi ağzımıza getiren pek sevdiğimiz yazardır. şöyle ki; biz her geceki gibi moonlight sonata, 146taksim1 ve ben * nargile içip, muhabbet, sohbet, tavla, sözlük vs tarzında takılırken gece 2 sularında kalkmaya karar verdik. elbette bu bir ilkti. saat daha sabaha karşı 4 olmamışken kalkmak, nedendi? bir gariplik vardı, daha o anda sezmiştik hepimiz. hesap ödeme işlemleri ** halledilirken, kendisinin yani 146taksim1'in hafiften başı dönmüş ve gördüğü ilk yere oturmuştu. sonrasında moonlight sonata ve ben * birer sigara yaktık. ben kapıdan dışarı doğru yürüyüp, bahçedeki koltuklardan birine ilişip, sigaramı içerken olan oldu. o anda içeriden bana doğru, önde 146taksim1 ve hemen arkasında moonlight sonata yürüyorlardı. sigaramdan bir nefes daha çekip, onları izlerken, 146taksim1'in ayağını boşa atacağını fark ettim. hemen elimdeki daha yarısı bile içilmemiş sigaramı yere fırlatıp, * onlara doğru koşmaya başlarken, 146taksim1 yere düşmekteydi. tam bu sırada hemen arkasından gelen moonlight sonata, 146taksim1'in başını tutmak sureriyle, en azından başının yere çarpmasını engellemiş ve çok büyük bir iş başarmıştı. bu anlık olaylar gerçekleşirken elimdeki laptop çantasını yere atmış bulunmaktaydım ben de. o sırada moonlight sonata da elindeki laptop çantasını yere atmıştı. adeta hepimiz 146taksim1 için seferber olmuştuk. kafede çalışanların, kolonya, soğuk su desteğiyle hafif hafif kendine getirmeye başladığımız 146taksim1'in, yüzünde acıyla karışık bir gülümseme ile bize sorduğu ilk soru şu oldu: "ne oldu bana böyle?" sonrasında kendisini biraz uzatıp, dinlenmesi suretiyle, halinin yerine gelmesini bekledik. kollarına girmemizle birlikte en yakın hastaneye gitmemiz arasında sanırım 5 dakika ya vardı, ya yoktu. tansiyonunu ölçtürüp, iyi olduğunu öğrenmemizle içimize adeta su serpilmişti. sonrasında 146taksim1'i evimde ağırlayıp, gecenin bir vakti * ellerimle yemek yedirdikten sonra, uyutmamla son bulan gece, oldukça hareketli ve korkutucu geçti bizim için.
anla lan, ne kadar çok seviyoruz seni. moonlight sonata'a da büyük bir teşekkür borçlusun, bunu unutma derim.
korkutma lan bir daha bizi.
edit: evet, tam da söylediğin gibi. moonlight sonata senin hayatını kurtardı adeta dün gece.
ilkokuldaki ''öğretmenim ahmet bana vurdu'' cocuğu olmasından mütevellit, ispiyoncu olarak hiç arkadaşı olmadığından asosyallıktan kendini sözlüğe vermiştir. haftada 2000 küsür gammaz kasarak en yakın rakibine 15 kat fark atması bundandır.
vakti zamanında yürürlükten kaldırılmış, türk ceza konununda idam cezası hükmüne işaret eden 146 numaralı maddenin, vatana ihaneti konu alan 1. fıkrasını belirten numara. (sözlüğe de katkımız olsun dedim asıl anlatacaklarım bunlar değil.)
kardeşim desem az söylemiş olmam sanırım. şimdi dost-arkadaşlık gibi kavramların karmaşasına girmek istemiyorum. arkadaş dediğin adam belli zamanlarını güzelce beraber geçirebildiğin adamdır neticede. dost dediğin adam da dara düştüğünde senin için fedakarlıklar yapabilecek adamdır. ama kardeş tüm bunları yapmanın yanında, atsan atamayacağın satsan satamayacağın, olduğu gibi kabul etmek zorunda olduğun adamdır. istemesen de nefret edemezsin paso seversin şapşal şapşal. öyle bir şey.
yaklaşık 5 yıl kadar evvel, yine dosttan öte bir kardeşim sayesinde tanışmıştık. daha tanışmamızın üzerinden 2 hafta geçmeden her türlü derdimi dinleyip çözümler üretebilen bir dost oldu. arkadaşlık kısmını transit geçti. sonra her şeyi beraber yapmaya başladık. beraber ticarete atılıp, para kazanma hırsıyla sermayeyi kediye yükledik, sabahlara kadar oturup muhabbet ettik, holyone her siteyi hackleyebilir mi paradoksunda kendimizi kaybettik, phpbb'ye modül kuracağız diye kafamızı siktik. sevgililerimizden istemeden ayrıldık, aracı olarak birbirimizi soktuk. iki insan birlikte daha ne yapabilir ki? hani farklı cinslerden olsak sevişicez o derece. hayır onu da yapmadık demiyorum. **
üniversite ayakları falan girince işin içinde fazla buluşamaz olduk aynı şehirde. ayda 1 veya değil. o bile buluştuğumuzda muhabbetimize etki etmedi hiç bir zaman. beşiktaş'ta kaza geçirdim annemden önce aradığım adam oldu belki de bu konuda yapabileceği bir şey olmadığını bilmeme rağmen. o an tek istediğim orada, yanımda olmasıydı ve o da orada oldu.
ego ile ilgili problemlerim var. onun da var biraz biliyorum. belki biraz da değil. ama en azından ben onunlayken, bundan sıyrılabildiğimi hissediyorum, başka zaman olduğunu hatırlamıyorum bunun. onun da bu şekilde olduğunu düşünüyorum. çok taşşak geçeriz birbirimizle ama hiç ona kırıldığımı hatırlamıyorum onun da bana kırılmadığı gibi. başkasının yanında bu taşşak geçtiğimiz konuları konuşsak insanlıktan afaroz ederler yemin ederim.
yani bilmiyorum, 2 gündür uykusuzum, saat de olmuş 05.34. bu saatte bir erkeğe, bir erkek olarak neden böyle duygusal-melonkoli karışımı nick altı giriyorum? hadi giriyorum bunu da milletin gözüne sokar gibi neden söylüyorum?
kısacası, lan seni seviyorum. harbiden bak. kardeş, dost olarak tabii. lan öyle bir sıçtım ki şuan şu cinsel münasebet hususunda bu konuda, çıkan adımızı 9'a yemin ederim indiremeyiz 8'e. çıkarıp masaya vursak da bu saatten sonra yok yani bitti herşey. böyle olsun istememiştim mehdi kusura bakma. *
başarılı bir organizatör. mekan ile ilgili bazı sıkıntılarım vardı dünkü organizasyonda(ya da aksi garsonlar diyeyim) ama bundan dolayı da kendisine tek kelime edilemez sanırım bu anlamda... zira o üzerine düşeni yapmış durumdaydı.
moonlight sonata kişisini aradım mekana yaklaşırken ve "dükkanların sonuna doğru gel işte" gibi bir yol tarifi verdi kendisi... allah'tan sonra telefonu 146taksim1 devraldı da olayı zorlanmadan çözdük. sonra bir baktım kırmızı bir halıyla koltuğunun altında 146taksim1... *
üniversitemizin aydınlık yüzü, bilge bilgeç yüzü, en zekisi en akıllısı,en süperi, şaka bunlar tabi....
geçen arkadaş ortamında oturuyoruz, e.z.h(ben) ile aranız nasıl diye sordu başka bir arkadaş.
bu da; "sevişiyoruz" demez mi ? top sandı millet rezil olduk ama aslında o kalben seviyoruz birbirimizi demek istediğini nereden anlasınlar. ama bu kara lekeyi nasıl çıkarırım alnımdan bilmiyorum. bilemiyorum. moralim çok bozuk, hava almalıyım..
bir zirvenin öncesinde ve sonrasında bizleri bu derece sahiplendiği ve keyifli vakit geçirmemize sebep olduğu için çok çok teşekkür edilesi kişidir. Ayrıca zirve başlığında bizlerin adına girdiği entry hepimizin yüzünde kocaman bir tebessümün oluşmasına sebep olmuştur eminim.*