diyarbakır da barzani ile görüşecek olan başbakana ve akp hükümetine ithafen yazılmıştır. hatırlayacağımız gibi, daha evvel de akp olağan kongresinde tezahüratlarla karşılanmıştı Barzani.
barzani tehdit etti, " Türkiye Kerkük e karışırsa, biz de Diyarbakır a karışırız " dedi. Tayyip Erdoğan pek öfkelendi, "barzani muhatabım değil, haddini aştı, bu lafların altında ezilir, bizim kim olduğumuzu tarih iyi bilir, biz aşiret değiliz, terör örgütüne yataklık yapıyor, bedeli çok ağır olur " dedi.
*
Breh breh breh.
*
Abdullah Gül, derhal Washington a telefon etti, " susturun şu adamı, yoksa biz susturmasını biliriz " diye esti gürledi.
Vay vay vay vay.
*
Bülent Arınç daha ağır konuştu, " Barzani nin lafları Türkiye nin egemenlik hakkına tecavüzdür, bizim pasaportumuzla canını kurtardığı günleri unutmasın, verdiğimiz ekmek bile hâlâ kursağında duruyor, uyarıyorum, perişan olur " dedi.
Helaaaal!
*
Milli Güvenlik Kurulu toplandı; üst düzey bir kaynak, " Türkiye düşmanı Barzani ye karşı düğmeye basma aşamasına geliyoruz, Barzani Diyarbakır ın D sini bile ağzına alamaz " açıklaması yaptı.
*
Akp grup başkanvekili, hükümetin şakası olmadığını şu çarpıcı örnekle ifade etti " Barzani nin ağzından çıkanı kulağı duysun, sabrımızı taşırmasın, yoksa sonu Saddam ın sonuna benzer ! "
*
Sayın basınımız ayağa kalktı... Hürriyet gazetesi Barzani ile Talabani nin fotoğrafını yan yana koyup " Ortadoğunun dansözleri " manşetini attı. Öbür gazetelerimiz " Barzani kin kustu, küstah Barzani, kukla Barzani, Barzani kaşınıyor, Osmanlı tokadı istiyor, günah bizden gitti " başlıklarını kullandı.
*
Netice?
*
Barzani Diyarbakır a geliyor.
Tayyip Erdoğan ağırlıyor.
*
Şivan la ibo hikâyedir.
Düet diye... Barzo yla Tayyo ya düet derim ben !
yok yok o öyle değil said nursi bir bakış attı Atatürk'ün gözleri yerinden oynadı. fark ettiyseniz Atatürk gözlerinden biri hafif şaşıdır. (bkz: geç bunları anam babam)
hürriyet gazetesine ise buradan bir çağrım var. eğer gerçekten gazetecilerin özgürlüğüne inanan, okulumuzun da duvarında kossskocaman astırdığı doğan medya etik yayın ilkelerine gerçekten sadık kalan bir yayın kuruluşuysa yılmaz özdil'i sırf bu hafta iki kere hürriyet'e de gönderme yaptı diye işten çıkarmaz. eğer çıkarırsa bu adamı işten, demek ki kendisine yeterince sadık değil. eğer çıkartmaz hatta sahip çıkarsa helal olsun !
başlığın altındaki dahiyane analizleri görünce siber alanda sıkışıp 140 karakterle devrim kasan komüncüler geldi aklıma. burdaki sevimli petibörler de aynı şekilde. üç gramlık zekayla sözlük köşelerinde amigoluk yaparak, "nasıl koyduk ama" teması işleyip kendini tatmin etme çabası falan filan. insan üzülüyor tabi. muhalefet yapabilmek adına, "göt kılı, makarna kömür gemicik" edebiyatından başka hiçbir siyasi unsuru bünyesinde barındırmayan tipler için insan üzülmesin de ne yapsın. her neyse.
kemalcilerde güvercin taşşağı kadar beyin olmadığını bir kez daha onaylayan bir köşe attırgacının üç satırlık yazısıdır.
kemalci kafaya göre dış politikadaki mevcudiyet şu olmalı; iki ülke, iki lider, ya da iki siyasi parti atışmışsa veya düşmansa bu durum kıyamete kadar böyle sürmeli. kemalci kafa uluslararası ilişkilerde bu işin geri dönüşü olmadığına inanır. örneğin; herkesin malumu, milli mücadele döneminde batı cephesinde yunanlılarla uzun ve kanlı çarpışmalar oldu. netice itibari ile her iki millet için de bir can düşmanlığı söz konusuydu. kemalci hanzoya göre bu durum ilelebet böyle sürmeliydi. fakat bu bok torbaları, mk atatürk ve yunan başbakanı venizelos arasındaki dostluğu bilmezler. neticede barışçı yöntemlerle nüfus mübadelesi sorununu bu iki devlet adamı çözdü. ilişkiler de aşağı yukarı iyi gitti. ta ki kıbrıs sorunu patlak verene kadar. e şimdi sen çıkıp diyebilir misin; "paşa paşa, daha dün yunanlılarla birbirinizi doğruyordunuz, şimdi ise masa başında şen kahkalar atıyorsunuz." amö nö ölgösö vör şömdö? amına kodumun spastiği ortada çözülmesi gereken bir problem var. neyse lafı uzatmaya gerek yok. bir devletin başındaki yönetim, konjonktür neyi gerektiriyorsa onu yapar. senin bir ülkeye nota vermiş olman ertesi sabah savaş ilan edeceğin anlamına gelmez. iran'a yıllarca ambargo uygulayan ve her fırsatta tehditler yağdıran amerika birleşik devletleri bugün iran'la sıcak temas halinde. peki nasıl oluyor bu iş? kafan basmıyor değil mi? ebeveynlerinin amına koyayım, senin gibi bir molozu dünyaya saldıkları için. her neyse.
barzani meselesine gelince; çözüm sürecinde aktif rol alması zaten kaçınılmaz olan bir konumda bulunmasından öte, işin sonraki boyutu için önem taşıyor. türkiye'nin en önemli ithalatı petroldür. iç savaştan önce türkiye hükümeti katar petrollerinin suriye üzerinden kerkük-yumurtalık petrol boru hattına bağlanması konusunda esed'le anlaşmaya varmıştı. fakat iran ve rusya'nın etkisinde kalan esed'in bu anlaşmadan vazgeçmesiyle türkiye buna karşılık barzani yönetimiyle iyi ilişkiler kurdu. petrolü nerden sağlamayı düşünüyorsunuz? babanızın osuruklarıyla mı? bir milyonuncu kez tekrar edeyim; devlet yönetimi menfaat üzerine kuruludur ve sinsidir.
neyse siz bu işleri bırakın da apo'ya küfür falan edin. ne de olsa iyi ekmek var bu işte. salla küfürleri gir beğenilenlere. şahane bir siyaset örneği aq.
bu geri zekalı piçler insanı hayattan soğuturlar yemin ederim. neyse ki sikleyen yok bunları. kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.